Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Aradan geçen birkaç günün ardından Ahmet, Candan ile Eylül'ü alarak Antep'e gitti. Havaalanında onları karşılayan Ahmet'in yardımcısı Bekir onları alarak yola koyuldu. Yol boyu Eylül başka bir âlemde gibiydi. O kadar çok sorun yaşamış ve sorumluluk yüklenmişti ki birkaç gün içinde olgunlaşmıştı resmen.

 

Araba durduğunda Candan, Eylül'ün koluna dokunarak,

 

"Eylül, geldik kızım. Hadi inelim " dedi. Eylül başını sallayarak yavaşça indi arabadan. Büyük bahçesi meyve ve yemiş ağaçlarıyla süslü, yeşilin ortasında gelin gibi duran taştan konağın büyüleyici manzarası karşısında Eylül altında hayranlık yatan boş bakışlarla bakarken ince bir kadın sesi ortalığı kasıp kavurdu.

 

"Hoş geldiniz, hoş geldiniz! Nerede kaldınız meraktan öldüm. " dedi hızlı hızlı konuşarak. Bakışları Eylül ile kesişirken gülümsemesi yüzüne yayıldı. "Maşallah! Kırk bir kere maşallah! Ne güzelmiş gelin hanım. Seni verene kurban maşallah gözlere bak! " Eylül karşılaştığı sevgi seli karşısında afallarken o sıcak sevgisiyle karşısındaki kadın sımsıkı sarıldı ona. Günler sonra gülümseyen Eylül o sıcak, sevgi ve samimiyet dolu sarılmaya karşılık verdi. Ahmet tanıştırdı o sevgi dolu kadını.

 

"Selvi, Bekir'in hanımı. Evin işlerini çekip çevirir Candan'a yarenlik eder evde. Bekir de bana yardım eder bağda bahçede ." dedi. Eylül başını sallayarak memnuniyetini belirtirken Selvi,

 

"De hadi! Vallaha soğudu her şey. " dedi kovalar tontaki sesiyle. Eksiksiz güzel bir sofra hazırlamıştı. Eylül ilk defa yer sofrasında yemek yedi. Beraber yenilen güzel yemeğin ardından Selvi ışık hızıyla sofrayı topladı. Hemen ardından Eylül'e dönerek,

 

"Candan Abla'nın istediği gibi odanı hazır ettim. Sen geç dinlen kızım ayağın biraz rahat etsin. " dedi. Eylül'ün kalkmasına yardım ederek merdivenlere yönlendirirken konuşmaya devam etti. "Buraları çok seveceksin, hele ayağın bir iyi olsun önce. " dedi gülümseyerek. Eylül çekingen tavırlarıyla gülümsedi.

 

"İnşallah. " Selvi'nin yardımıyla merdivenleri çıkarak onun için hazırlanan odaya geçti.

 

"İçerde tuvalet, banyo var. Bir şeye ihtiyacın olursa seslen hemen gelirim. " Eylül mahçup tavırlarıyla, "Sağ ol abla." dedi. Selvi ona gülümseyerek odadan çıkarken Eylül yeni odasının içinde göz gezdirdi. İçinde ince bir sızı vardı örtpas ettiği. Ne zaman geçeceğini bilmediği o sızı her saniye biraz daha baş gösteriyordu.

 

...

 

İKİ BUÇUK YIL SONRA...

 

...

 

Dışardan gelen Eylül anahtarıyla açtığı kapıdan girerek kapıyı hızla kapattı. Mutfaktan çıkan Selvi, "Hoş geldin kuzum. " dedi.

 

"Hoş buldum abla. " Önce çantasını astı ardından da ayakkabı ve çoraplarını çıkararak yere yalın ayak bastı. "Ohh! Öyle bir sıcak var ki insan pişiyor resmen. Eve zor attım kendimi. "

 

"Yüzüne bir soğuk su çarpta gel sana bir limonata koyayım. "

 

"Tamam. " Eylül merdivenleri çıktı hızlı adımlarla. Yukarı çıkarak odasına giren Eylül üstündekileri hızla çıkarıp yere attı. Banyosuna yürüyerek elini, yüzünü soğuk suyla iyice yıkadı. Elini, yüzünü kuruladıktan sonra odaya geri dönerek üzerine rahat bir şeyler giydi. Az önce yere attığı kıyafetlerini toplayarak kirli çamaşır sepetine koydu. Odasından çıkarak aşağı indi. Mutfağa geçtiğinde Candan ile Selvi oturmuş kendi aralarında konuşuyorlardı.

 

Candan,

 

" Gel kızım. " dedi tebessümle yanında ona yer açarken. Eylül gülümseyerek yanına oturdu.

 

"Ne konuşuyorsunuz öyle harıl harıl? " diye sordu Eylül.

 

Candan,

 

"Havaları konuşuyorduk, çok ısındı. İnsan dışarı çıkamıyor neredeyse. " diye cevap verdi. Selvi yerinden kalkarak dolaptan aldığı limonatayı bardaklara doldurarak servis etti. Eylül beklemeden limonatasını içmeye başladı.

 

"Aynen ya, bugün çok feci bir sıcak var. Bir ay sonra dışarı çıkmayı bırak evde duramayacağız. Zor attım kendimi eve bugün. "

 

Selvi,

 

"Bugün Bekir seni almaya niye gelmemiş? "

 

Eylül,

 

"Mevsimlik işçiler gelecekmiş ya kaç güne, onlarla uğraşıyormuş bende taksiyle geldim. Aşağı yokuşta indin, eve varana kadar piştim. " o sırada Candan, Eylül'ün saçlarını toplamaya başladı.

 

"Sen saçlarınıda toplamıyorsun o yüzden sıcak seni bu kadar etkiliyor. Madem Bekir seni almaya gelemiyordu arasaydın baban gelip seni alsaydı, beraber eve gelirdiniz. " dedi topladığı saçlarını arkadan fularla bağlarken. Eylül'e çok yakıştırıyordu toplu saçı.

 

"Bu sıcakta onu hiç yormak istemedim. Neyse ben yemek yapayım da babamlar gelmeden yetişsin. Bugün çok güzel yemekler yaptık, hocalarda çok beğendiler. Bakalım sizde beğenecek misiniz? " Kalan limonatayı kafasına dikerek hızla yerinden kalktı. Selvi ayaklanarak,

 

"Bende sana yardım edeyim. " Demişti ki Eylül hemen karşı çıktı.

 

"Yok abla sen yine yemeğimin içine olmadık şeyler katacaksın. "

 

Candan,

 

"Bırak Selvi bırak boynuz kulağı geçmişte beğenmiyor şimdi. " dedi keyifle gülerken. Eylül yalancı bir alınganlıkla, "Aşk olsun anne beğenmemek ne demek! Sadece bizim yemek yapma stilimiz farklı " dedi.

 

Üçü birlikte gülerken Selvi,

 

"Siz ev hanımısınız ben şefim diyor abla gördün mü? " dedi gülerek başını sallarken.

 

"Eh yalanda değil hani şef oldu kızım. " Eylül kıkır kıkır gülerek yemek yapmaya başladı.

 

Eylül liseyi bitirmiş, eğitimine yemek üzerine devam ederek şef olmak için köklü, büyük bir kuruluşta eğitim alıyordu. Herkesin kolay kolay giremeyeceği bu kuruluşa, onu öz kızından ayırmadan seven kayınpederi referans olmuştu. Bir nevi torpilliydi Eylül. Kuruluşun başkanı Ahmet'in çok yakın ahpabıydı. Bu da Eylül'e büyük bir avantaj sağlamıştı. Eğitimini tamamlamasına kısa bir süre kalmıştı. En büyük hayali kendi restoranını açmaktı Eylül'ün. Ahmet sonuna kadar arkasında duracağının sözünü vermişti.

 

Herkesin şikayet ettiği gün biterken akşam yemeği için kurulan sofra hazırdı. Konağın bahçesine giren arabayla Eylül her akşam olduğu gibi yine koşup kapıyı açtı. Ahmet elinde pastayla içeri girerek pastayı ve elindeki diğer poşeti Eylül'e verdi.

 

"Al bakalım bu pastan, bu da hediyen. "

 

"Yine mi unutmadın baba? Ne gerek vardı. "

 

"Ne gerek var ne demek! Ben kızımın doğum gününü unutur muyum hiç? "

 

"Teşekkür ederim. "

 

"Nice nice hayırlı yaşlara inşallah kızım. "

 

"İnşallah, hep beraber. " Ahmet salona geçerken Eylül mutlulukla pastayı mutfağa götürdü.

 

Yenilen yemekten sonra Eylül kestiği pastayı çay eşliğinde servis etti. O an Selvi'nin aklına Eylül'ün doğum günü olduğu geldi .

 

"Anooo! Bugün Maviş'in doğum günüydü ya! Bende diyorum bu pasta nerden çıktı. Kız abla ben bunu nasıl unuttum?! "

 

Candan,

 

"İnsanlık hali bende unutmuşum vallaha! " Eylül'e dönerek, "Nice güzel yaşların olsun kızım, iyi ki doğmuşsun. Artık hediye işinide yarın hallederiz. "

 

"Hiç zahmet etmeyin, hiç gerek yok. Babam hepinizin yerine almış yeterde artar bile. " dedi samimî bir şekilde. Selvi ile Candan'ın itirazlarıyla sohbetleri devam etti akşam boyunca.

 

Sabah erken uyanacak olan Eylül müsade isteyerek gidip uyurken, Ahmet de namaz kılmak için kalktı. Yalnız kalan Candan ile Selvi kendi aralarında konuşmaya başladılar. Candan, "Zaman su misali akıp gidiyor. Eylül bugün on dokuz oldu. Galip buraya gelmeyi kabul etmiyor, Eylül Eskişehir'e gelmek istemiyor, nasıl olacak bu çocuklar Selvi? " dedi sıkıntıyla. Selvi, "Madem Galip kendi isteğiyle gelmiyor, o zaman mecbur kalıp gelsin. " dedi gülerek. Candan'ın merakla kaşları çatıldı. "Nasıl? " diye sordu.

 

"Şimdi mevsimlik işçiler gelecek ya. "

 

"Eee! "

 

"Ahmet Bey'im Elazığ'a gidecek kaç gün sonra ceviz bahçeleri için. Onu erkene alarak gitse, Bekir'i de Urfa'daki yer fıstığı bahçeleri için gönderse, mevsimlik işçilerin kalacak yerlerini ayarlayacak kimse kalmasa da Galip mecburî gelse nasıl olur? "

 

"Galip öyle gelmez ki ama... ama babası rahatsızım, dönemiyorum, sen hallet derse koşa koşa gelir. "

 

"Hadi inşallah oldu bu iş! Ben gideyim de Bekir'in yarın çıkacağı yol için çanta hazırlayayım. " dedi Selvi gülerek. Candan iki elini açarak işe yaraması için dua ederken Selvi heyecanla evine giderek hazırlıklarını yapmaya başladı. Hemen ardından Candan da kalkarak odasına çıktı. Uyumak için hazırlanan kocasına,

 

"Ahmet! " diye seslendi usulca.

 

"Buyur Candan Hanım. " dedi kocası gülümseyerek.

 

"Diyorum ki Galip'i buraya çağırsan. "

 

"Bir yıldır her gün söylüyorum o hayırsız oğluna. "

 

"Hayırsız oğlumu tek başıma yapmadım, suç ortağım sensin. "

 

"İlla sorunlu kaynak ben olacağım he Candan Hanım. "

 

"Bırak şimdi gırgırıda beni dinle. Biz bugün Selvi'yle konuşurken aklımıza bu geldi. Sen Elazığ'a gitmek için gelecek işçileri yerleştirmeyi beklemiyor musun? "

 

"Evet "

 

"Sen Elazığ'a yarın gitsen hatta beraber gitsek, Bekir'i de Urfa'ya göndersen. Ortada işçilerle ilgilenecek kime kalmasa, durumu bir parça abartarak Galip'in işçileri yerleştirmelerini istesen olmaz mı? "

 

"Olurda, ya gelmezse? O zaman onca işçi ortada kalır. "

 

"Eh o zaman o işçiler ortada kalmayacak kadar abart. "

 

"Nuh diyor peygamber demiyor ama. "

 

"Sen biraz rahatsızlansan kanat takıp gelir ama. "

 

"Yalan mı söyleyeyim bu yaştan sonra. "

 

"Sen söyleme aman ben söylerim. "

 

"Yapalım bakalım. İnşallah her şey sarpa sarmaz. Hayırsız oğlumun ne yapacağı pek belli olmuyor çünkü. Soluğu boşanmak için adliyede almasında. "

 

"Hele bir gelsin, Eylül'ü bir görsün, aynı odayı, aynı yatağı paylaşsın inşallah biz soluğu doğumhanenin önünde alırız. "

 

"İnşallah!" dedi Ahmet gülerek.

 

"Ben onları bir araya bir getireyim, gerisi çorap söküğü gibi gelir zaten." Ahmet yatağına girerek,

 

"Umarım dediğin gibi olur. " dedi. Az sonra üzerini değiştiren Candan da yatağına girdi. "O gelip Eylül'ü görsün, istesede gidemeyecek zaten. Hadi Allah rahatlık versin. "

 

"Sanada. "

 

Gece yerini yeni güne bırakırken Ahmet, Bekir'i Urfa'ya göndererek, Elazığ'a gitmek için son hazırlıklarını yapıyordu. Candan ile Selvi planın geri kalanını uygulamak için sürekli irtibatta kalmak üzere anlaşmışlardı.

 

Son hazırlıklarda tamamlandıktan sonra Ahmet ile Candan, Eylül ve Selvi'yle vedalaşarak yola koyuldular. Eylül her şeyden habersiz okuluna giderken yarın göreceği sürprizi asla tahmin edemiyordu.

 

Elazığ'a ulaşan Candan ile Ahmet yerleştir yerleşmez ilk iş gece yarısı kalkacak uçağa Galip için bilet almak oldu. Ahmet Galip'i ararken eşi telefonu elinden alarak, "Sen bana bırak " dedi kendinden emin gülümseyerek.

 

Galip açtığı telefonla "Efendim baba." dedi. Annesi, "Benim oğlum " dedi hafif sesinin tonunu kırarak.

 

"Nasılsın annem? "

 

"İyi diyelim iyi olalım inşallah. "

 

"Hayırdır, bir şey mi oldu? "

 

"Biz babanla Elazığ'dayız. Bahçe için gelmiştik, yarında dönecektik ama baban biraz rahatsızlanınca doktor yola çıkmamızın baban için iyi olamayacağını söyledi. " Annesinin söyledikleriyle Galip oturduğu sandalyeden endişeyle ayağa fırladı.

 

"Nasıl ya... İyi mi babam, nesi var, durumu nasıl? " aynı endişeyle sorularını sıralarken annesi,

 

"İyi şimdi çok şükür ama illa Antep'e döneceğim diye tutturdu. " dedi.

 

"Sebep? "

 

"Mevsimlik işçiler gelecekmiş, onları yerleştirmesi lazımmış! "

 

"Bekir Abi ne güne duruyor? "

 

"Bekir Urfa'ya gitti. Yer fıstığı bahçesi böceklenmiş onunla ilgileniyor. O yüzden baban öyle tutturdu illa döneceğim diye. Baklavalık fıstık toplanmaya başlanacak kaç güne, işçiler yerleştirilmezse giderler mecbur. Bende dedim aslan gibi oğlum var o gider halleder. "

 

"Tamam ben yarın Antep'e giderim. "

 

"Olmaz senin yarın sabah Antep de olman lazım. O yüzden baban bu gece kalkacak uçak için bilet aldı sana, gece on ikide. Eve rahat dönebilmen için rica ettim Sermet sana araba bıraktı havaalanına, anahtarı da onda. İnince alırsın. "

 

"Tamam anne. Babamı verde bir sesini duyayım. "

 

"Doktor dinlenmesi lazım bol bol dedi uyuyor şimdi. Uyandığında seni aratırım. "

 

"Peki. "

 

"Hadi Allah'a emanet ol. "

 

"Sende annem. " Galip annesinin planından habersiz başarılı bir şekilde dahil olurken, karısını hayretle izleyen Ahmet,

 

"Vallahi, billahi pes Candan, bir yıldır ikna edemediğim oğlunu beş dakikada gelmeye razı ettin. " dedi. Candan,

 

"Senin sorunun doğru yerden yakalayamamak ." dedi gülerek. Hemen ardından Selvi'yi arayarak Galip'in gece geleceğini haber verdi.

 

Diğer tarafta Eylül her günkü gibi okuldan gelmiş, öğrendiklerini pekiştirmek için yemek yapıyordu. Selvi mutfağın kapısından, "Kız Maviş bak hele " dedi. Eylül, "Efendim abla? " diyerek döndü.

 

"Hava sıcak uyuyamıyorum diyordun ya, bende sana bunları aldım. " dedi elindeki karton torbadan çıkardığı kısa şortu ve ip askılı kısa üstlüğü göstererek. Eylül amacını bilmeden,

 

"Ay abla çok sağ ol, aklımdaydı gece rahat uyumak için bir şeyler almak ama bir türlü çarşıya çıkmaya fırsat bulamadım. " dedi. Selvi kıkır kıkır güldü.

 

"Güle güle kullan kuzum. " diyerek mutfaktan çıktı. Biraz daha mutfakta dursa sevinçten kahkaha atacaktı. Keyifle gülerek dudağını ısırdı.

 

Eylül her şeyden habersiz Selvi'nin ona aldıklarını odasına götürerek çekmeceye koydu. Oldukçada beğenmişti Eylül ama hiç tahmin edemediği birinin onları onun üzerinde daha çok beğeneceğiydi.

 

Uçağının kalkmasına bir saat kala Galip, kız kardeşlerini halasına emanet ederek evden ayrıldı. Evli bir adam olmanın bilincinde yaşamasına rağmen bir eşi olduğu aklına gelmiyordu bile. Eylül'ün varlığını her ne kadar kabullenmiş olsada pek umursamıyordu genel olarak. Çoğunlukla hatırlamıyordu bile. Ara ara adını unuttuğu bile oluyordu. Öyleki Eylül'ün adını en son geçtiği sonbaharda eylül ayında yapacağı ödemelerin üzerinden geçerken kağıdın üst kısmında yazan 'Eylül Ayı Ödemeleri' yazısında hatırlamıştı. Görmeye dahi tahammül edemeyip üzerini karalamış üst kısmına dokuzuncu ay diye yazmıştı.

 

Havaalanına vardıktan kısa bir süre sonra yapılan anonsla uçağa geçti. Tüm düşüncelerini babasının rahatsız olması doldururken bu gece Eylül'ü göreceği aklının ucundan geçmiyordu Galip'in. Onun düşüncesi iki gün içinde oradaki işleri halledip dönmekti. Olabilecek en az şekilde Eylül ile aynı ortamda bulunmaktı. Tüm plânını bu şekildeydi.

 

Havalanan uçak ile Galip arkasına yaslanarak yolculuğun bitmesini bekledi.

 

Uzun saatler almayan yolculuk son bulurken eve döneceği arabayı almak için havaalanında çalışan tanıdıktan anahtarı alarak yola çıktı. Konağa vardığında saat gecenin üçüydü. Kapıyı açarak sessizce içeri girdi. Merdivenlere yönelirken istikameti odasıydı. Ulaştığı kapıyı yavaşça açarak içeri girdi. Gece lambasının aydınlattığı oda boş değildi. Kapıyı yavaşça kapatarak elindeki küçük valizi kenara bıraktı. Gözünü alamadığı yataktaki manzaraydı.

 

İki karışlık üstle yatan bu akıl alıcı kadının Eylül olduğuna inanamadı ilk gördüğünde. Yatağa biraz daha yaklaşarak başında dikildi. Güzelliği ve bedeninin her detayıyla nefes kesecek kadar kışkırtıcı bu kadının eşi, helâli olduğu ışık hızıyla aklına düşerken beraberinde başka düşüncelerde yer ediniyordu kendine aynı hızla. Nabzına eş hızlanan nefes alışları ve ayıramadığı gözleri ile yutkunarak bakmaya devam etti yerinden bir milim dahi kımıldayamadan...

 

Loading...
0%