Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Eylül sıkıca yumduğu gözlerini bir milim dahi açmadan beklerken yatağa çöken ağırlıkla nefesini tuttu. Yatağa yatan Galip pozisyonunu bozmadan uyumaya çalışırken Eylül'ün gerginliğini hissediyordu. Eylül'ün ondan korktuğunu biliyordu, o yüzden adım adım ilerleyecekti. Alıştıra alıştıra yükselecekti yakınlık derecesini. Eylül hiç kımıldamadan yatan Galip'in az önce söylediklerini yapmamasına sevinirken diğer taraftanda her an yapabileceği gerçeğiyle de korkuyla nabzı yükseliyordu. Şu hemen yanında, sıcaklığını hissettiği adam hem kanun önünde hemde dinen eşiydi. Evet kendisi kabul etmişti her ikisinide ama sebepleri vardı ona göre. Ve bugün Duygu'nun söyledikleri, ne yapacağını bilmez bir şekilde yutkundu acıyla.

 

Kaçan uykusu geri gelmek bilmiyordu. Bir yandan Duygu'nun söyledikleri, bir yandan Galip'in söyledikleri beyninin içinde dönüp duruyordu. Bir süre sonra sırtının dönük olduğu adamın ritmik nefesiyle uyuduğunu anladı. Usulca araladı inatla kapalı tuttuğu gözlerini. Üzerindeki pikenin ucunu öyle sıkıyordu ki ağrıyan parmaklarını yeni fark ediyordu. Gözü takılı kaldığı çekmecenin tutacağıyla dakikalarca debelenip durdu içinden çıkamadığı düşüncelerde. Daha fazla dayanamayarak yavaşça kalktı yataktan. Açık olan pencerenin önüne geçerek gökyüzünü izlemeye başladı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. İçindeki ürperti yaz sıcağında üşütürken onu, dolan gözlerini yıldızların arasında gezdirdi. Damla damla yağdı gözyaşları. Ağlayışlarının hıçkırıklara dönmemesi için üstün bir çaba harcıyordu. Derin derin nefesler alarak gözyaşlarını sildi. Gözü parmağındaki alyansa takıldı. Evlendiği o gece canlandı zihninde ve Galip'in ona yaptıkları. Bir kere daha büküldü dudağı. Tüm yaptıklarına rağmen bugün, ben senin kocanım diyebiliyordu. Gerçekten değişebilir miydi insan? Galip'te değişmiş olabilir miydi? Ne yaparsa yapsın zihninde kalıplaşmış o adamı farklı göremiyordu. Savaştığı düşünceler onu yoruyordu. Tüm sıkıntısıyla aldığı derin nefesi aynı şekilde vererek yatağa baktı.

 

Uyuması gerekiyordu. Yarın erkenden kalkmak zorundaydı. Usul adımlarla yatağa yürüdü. Eli başının altında sırt üstü yatan dev gibi adama dikti gözlerini. Yatağın büyük bir bölümünü tek başına dolduruyordu koca cüssesi. Gece lambasının ışığında masum masum uyuyan bu adam uyanık haliyle o kadar zıttı ki şu an. Eylül tüm korkusuna rağmen gözlerini ayırmadan izleyebiliyordu onu şimdi. Kısmen alnına dökülmüş saçları, loş ışığın gölgelendirdiği uzun kirpikleri, kalın kaşları, sürekli çattığı kaşları arasındaki o derin çizgi, dik ve ince burnu, kirli sakalları, şekilli keskin yüz hatları ve çenesinin altındaki çok dikkatli bakılmadıkça fark edilemeyen yara izi. Eylül içindeki sıkıntı ile bir kere daha nefesini üfledi. Yavaşça yatağa yatarak üzerine pikeyi çekti. Gözlerini kapatarak uyumaya çalıştı.

 

Sabah gözlerini açan Eylül duyduğu sigara kokusuyla doğruldu. Galip dikildiği camın önünde sigara içiyordu sabahın köründe. Eylül'ün uyandığını fark ederken, "Günaydın " dedi. Eylül ile iletişim kurmalıydı, bunu aralarında normal bir hâle getirme çabasındaydı. Eylül hızlı bir şekilde yataktan kalkarak kısık bir sesle, "Günaydın " diye karşılık verdi. Ardından hızlı bir şekilde yatağı toplayarak dolaba yürüdü. Aldığı kıyafetleriyle banyoya giderek üzerini değiştirdi. Banyodan çıkarken Galip'in yüzüne bakmadan hızla odadan çıktı.

 

Galip bir saate yakındır dikildiği camın önünde sigara içiyordu. Kafasında bir çok şey netti, ve bir çok şeyde bir o kadar karışıktı. Emin olduğu kesin şey Eylül'ü hayatında istiyordu. Ve o istediği şeyleri ne pahasına olursa olsun yapardı. Eylül'e kendini affettirmekle başlayacaktı ilk. Kısa bir zamana ihtiyaçları olduğunu düşünüyordu şimdilik. Sonrasında tek tek yapacaktı aklındakileri. Uyanan Eylül yüzüne bile bakmadan çıkıp giderken şimdilik üzerine gitmeyecekti. Dün gece söylediklerini önce hazmetmeliydi Eylül. Gerisi sonra tek tek gelecekti. En azından onun aklındakiler bunlardı.

 

Hızlı bir şekilde üzerini giyip aşağı indi Galip. Eylül kahvaltı hazırlıyordu. Galip geçip sofraya oturdu. Eylül bakışlarını kaldırmadan kurduğu sofrada yerini aldı. İkisi sessiz sessiz tek kelime etmeden kahvaltı etmeye başladılar. Galip'in gözleri sürekli Eylül'ün üzerindeydi. Onu tanımaya çalışıyordu, her hâlini, her huyunu öğrenmek istiyordu. Eylül üzerindeki bakışları hissediyordu. Bu da onu fazlasıyla geriyordu.

 

Az sonra mutfağa giren Selvi şaşkınlıkla, "Siz ne zaman kalktınız da kahvaltı bile ediyorsunuz? " diye sordu. Eylül, "Bekir Abi dönene kadar servis beni alacak, o yüzden erken kalktım " dedi. Selvi fırsattan istifade, "Ee kocan burada, Bekir dönene kadar o seni götürsün, getirsin " dedi. Eylül sabahtan beri kaçırdığı bakışlarını kaldırıp Galip'e baktı. "Gerek yok " dedi bakışlarını Selvi'ye çevirerek.

 

Galip, Eylül'den ayırdığı bakışlarını Selvi'ye çevirdi. "Ben yarın dönüyorum, o yüzden hiç düzeni bozulmasın Eylül'ün " dedi. Selvi ikisine gözlerini dikerek, "Siz kavga mı ettiniz? " diye sordu. Eylül oturduğu sandalyeden kalkarak, "Bizim ortak neyimiz var ki, neye kavga edelim " dedi. Hızla mutfağı terk etti Eylül, çantasını alarak evden çıktı.

 

Eylül'ün ardından Galip'te kalan son bir kaç işini halletmek için evden ayrıldı.

 

Galip yapılması gereken her şeyi hallettikten sonra eve dönmek için arabasına binerken babasını aradı. Babası telefonu açarken, "Nasılsın baba, toparlanabildin mi biraz? " diye sordu. Babası, "Daha iyiyim çok şükür. " diye cevap verdi. "Sen ne yaptın, halledebildin mi? "

 

"İşçilerin tüm ihtiyaçlarını hallettim, ön ödemelerini de yaptım. Bir eksikleri kalmadı. Mühendisler numune aldı, pazartesi toplanmaya başlanabilir dediler. Burada benlik bir şey kalmadı yarın Eskişehir'e dönüyorum, sen pazartesiye kadar burda olursun zaten "

 

"Eskişehir'de senlik ne iş varsa hepsini Hazar ile Aslı'ya bırak bahçelerin başına geç. Ben burdan Eskişehir'e geçeceğim, orda onlarında başında dururum. Artık bünyem kaldırmıyor bu kadar işi, bu kadar koşuşturmayı "

 

"Baba orda bir sürü işim gücüm var ben nasıl bırakıp geleyim buraya? "

 

"Oğlum, yaşlandım yahu! Kaldırmıyor bünyem bir Urfa'ya git, bir Elazığ'a çık, dön gel Antep'e. Eskisi gibi güç yetiremiyorum. Biraz dinlenmem lazım, devrileceğim bir tarafa artık "

 

"Allah korusun baba o nasıl söz öyle! "

 

"Ama gerçek bu! Benim daha yapacak gücüm yok, pazartesiye kadar işlerini ayarla dön geri gel Antep'e. Bende burda ceviz bahçeleri için ne lazımsa yapar, toplanma zamanına kadar emanet edecek birini bulurum, ardından Eskişehir'e döneceğim "

 

"Sen iyi ol, toparlan ben hallederim hepsini "

 

"Var olasın oğul! Hadi Allah'a emanet "

 

"Sende babam " diyerek kapattığı telefonu torpidonun üzerine fırlatır gibi bıraktı. Niyeti Eylül'ü Eskişehir'e götürmekti ama planlarında değişiklik yapmak zorundaydı şimdi. Paketten aldığı sigarayı dudaklarına tutturup ucunu yaktı. Gözlerini diktiği fıstık ağaçlarıyla derin düşüncelere daldı. Üst üste kaç sigara yaktığını farketmeden bir saate yakın düşüncelerinde debelenip durdu.

 

Eylül okulundan döndükten sonra, her zaman ki gibi yemek yaptı ilk. O arada arayan Duygu ile uzun uzun konuşmuşlardı. Duygu bulduğu ilk fırsatta yanına geleceğine söz vermişti.

 

Akşam yemeğinde Galip olmazken Eylül ile Selvi yemek yedikten sonra Eylül, Galip'le yüz yüze kalmamak için erkenden odasına çıkarak uyudu.

 

Eylül gecenin yarısında ensesinde hissettiği nefesle uyanırken, tişörtünün içindeki göğsünü kavramış el ile panikle kalkmaya çalıştı. Kalkma çabası boynunun altından geçen kolun avucundaki eli ile başarısız kalırken, ne elini Galip'in avucundan kurtarabiliyordu ne de çıplak tenindeki elini itebiliyordu. Eylül sinirle dişlerini sıkarak bir kere daha Galip'in elini ittirmeye çalıştı.

 

"Hiştt! " dedi Galip o kalın sesiyle. Eylül sinirle, "Çek şu elini! " dedi. Galip cevap vermeden uyumaya devam ederken Eylül sesini daha da yükselterek, "Çek şu elini diyorum sana " diye kızdı. Galip çıldırtıcı bir şekilde cevap vermeden uyumaya devam ediyordu. Eylül çırpınmaya başlayınca Galip Eylül'ün ayaklarını bacakları arasına alarak tüm hareketlerini tamamen kısıtladı.

 

"Ne yapmaya çalışıyorsun sen?! Bırak beni! Sana diyorum! Çek şu ellerini üstümden! " diyerek kurtulmaya çalıştı Eylül. Galip kulağının dibinden uykulu sesiyle fısıldar tonda, tehditkar bir şekilde konuştu. "Rahat dur başka şeyleri tetikliyorsun senin için iyi olmaz. Yorgunum, uyuyacağım. Sende uyu "

 

"Çek ellerini üstümden uyuyayım! "

 

"Bundan sonra bu ellerin yeri burası, istesende istemesende. Uykum var dırdır etme, uyu "

 

"Zorba herif! " diyerek kurtulmaya çalışılan Eylül Galip'in başını kaldırmasıyla durdu. Galip avucundaki Eylül'ün göğsünü hafif sıkarak, "Eğer elim buradan çıkarsa bedeninin her bir detayını bu gece ezberlerim! Yorgunum, yarın yola çıkacağım. Şimdi uyu uğraştırma beni gece gece " diyerek başını yastığa geri koydu. Eylül sinirle dişlerini sıkarak hareketsiz kaldı. "Sen hasta ve zorbanın tekisin! " dedi Eylül elinden başka bir şey gelmezken. Galip, "Sen benim karımsın, bunlara ve daha fazlasına alışsan iyi edersin " dedi. Eylül sıktığı dişleriyle Galip'in kolları arasında hiçbir şey yapmadan hapis kalırken Galip uyumaya devam etti.

 

Bütün geceyi yarı uykulu geçirdi Eylül. Sabah Eylül'ün o eşsiz kokusuyla uyanan Galip istemeye istemeye elini çekti Eylül'ün teninden. Eylül hiç beklemeden yataktan firar etmeye hazırlanırken Galip kolundan tutup kucağına çekti onu. Eylül sinirle gözlerini gözlerine dikti. "Şimdi ne istiyorsun?! " dedi olabilecek en bıkmış şekilde.

 

"Bugün Eskişehir'e döneceğim. Birkaç gün sonra geri geldiğimde nerde kalmak istiyorsan işlerimi ona göre ayarlayacağım. Sen nerde yaşayacağımıza karar verirsen orda yaşayacağız bundan sonra " dedi. Eylül'ün bu güzelliğine bu kadar yakın olmak ve daha fazla ileri gidememek akıl sağlığına zarardı resmen. Eylül'ü bırakarak hızla yataktan kaltı Galip. Banyoya yönelmişti ki Eylül'ün sözleriyle durdu. "Döndüğünde ne değişecek?! Aa kocam gelmiş diyip boynuna atlamamı falan mı? " Galip hafif bir tebessümle Eylül'e döndü. Bu sefer kaşları çatık olan Eylül'dü. Galip istifini bozmadan cevap verdi. "Fena olmazdı hani "

 

"Tüm yaptıklarından sonra hiçbir şey olmamış, normal evliymişiz gibi bana dokunmanı istemiyorum. İki buçuk yıl geçti nikâhın üstünden boşanmamız sorun olmayacaktır bundan sonra. O yüzden boşanmak istiyorum ben " Eylül'ün söylediklerinden sonra Galip geri dönüp yatağın kenarına Eylül'ün karşısına oturdu.

 

"Yaptığım hiçbir şeyi unutmuş değilim ama iki yıl önceki adam da değilim. O zaman değil yaptıklarımın sonucunu düşünmek, normal bir insan gibi düşünemiyordum bile. Yaptıklarımı aklamaya çalışmak değil asla ama işin aslı bu. Unutmanı beklemiyorum, söyleyeceğin her kelimede yerden, göğe haklısın. Belki zamanı geri döndüremem ama önümüzdeki zamanda kendimi affettireceğime eminim. Boşanma konusuna gelirsek, ne sen öyle bir şey söyledin, ne de ben duydum " Eylül sinirle gülümseyerek başını iki yana salladı. "Sen hiç değişmemişsin ki, hâlâ aynı zorba adamsın " dedi.

 

"Ben değişmemiş o zorba adam olsaydım sen karşımda konuşuyor olamazdın "

 

"Hâlâ her şey senin istediğin gibi olmak zorunda ama "

 

"Hiçbir şey benim istediğim gibi olsun diye diretmiyorum. Beni tanımadan affedemezsin, kaçarsan, görmek istemezsen, en azından bir kere şans vermeden hâlâ aynı olduğumu idda edemezsin. Ama sen hâlâ o inatçı, görmek istediği şeyden başka bir şey görmek istemeyen kişisin " Eylül'ün sinirle daha çok kaşları çatılırken, "Bunu, beni arabanın bagajına tıkan, aç-susuz farelerle dolu bir ahıra kapatıp cehennemi yaşatan sen mi söylüyorsun?! " dedi

 

"Ben en azından yaptıklarımı kabul ediyorum ve düzeltmek için bir şeyler yapmaya çalışıyorum ama sen görmezden gelerek kestirip atmayı tercih ediyorsun. Boşanma fikrini aklından çıkar, asla öyle bir şey olmayacak. Evet sabırlı bir insan değilim ama zoru görünce kaçamyı tercih etmiyorum senin gibi "

 

"Zoru görünce kaçmak mı?! Ben en zor şeyi göze alarak seninle evlendim. Tam iki buçuk yıldır buna kaltanıyorum "

 

"İki buçuk yıldır yüzümü bile görmedin, istediğin gibi okudun, istediğin gibi meslek sahibi oldun. Babam ile annem her şeyinde yanında olup benden çok sana annelik, babalık yaptılar. Kafana göre, istediğin gibi yaşarken neye katlanmış olabilirsin bu kadar?! " diye sordu Galip. Eylül elini kaldırıp parmağındaki alyansı gösterek, "İki buçuk yıldır bunu parmağımda taşımaya katlanıyorum. Bana cehennemi yaşatan senin adını, soyadını taşımaya katlanıyorum. Seni sorduklarında yalandan gülümseyerek, 'İyi, işleri çok, işinin başında' diye yalan söylemeye katlanıyorum. Biriyle tanıştırılırken bile, kimsenin Eylül demeyip Galip'in eşi denilmesine katlanıyorum! Daha sayayım mi? " diye hafif yükseltti sesini. Galip gözlerinin içine bakarak, "Bu kadar mı nefret ediyorsun benden? " diye sordu. Eylül bir an afalladı. Çatık kaşları düzeldi, bakışlarını düşürdü. Gerçekten ondan nefret ediyor muydu? Birkaç saniye düşünü.

 

"Nefret etmek değil " diye sayıkladı. Bakışlarını yüzüne tırmandırırken, "Ama hayatımın her alanına çökmüş olmandan nefret ediyorum " dedi. Galip baktığı mavi gözlerinde kaybolurken, en azından evet senden nefret ediyorum demediğine mutlu olmuştu. Gözlerinin içine derin derin bakarken gülmeye başladı. Az sonra gülüşleri kahkahaya dönüşürken, Eylül şaşkın şaşkın bakmaya devam etti.

 

"Ne gülüyorsun be delirmiş gibi? " diye sordu Eylül sinirle. Karşısında öyle gülmesi sinirini bozuyordu. Galip gülmeye devam ederken, "Farkettin mi biz az önce ilk kavgamızı yaptık " dedi. Eylül bir an düşününce gerçekten de ilk kavgalarını yapmışlardı. Eylül de az sonra kendini tutamayıp gülmeye başladı. Ellerini yüzüne kapatarak "Ruh hastası! " dedi.

 

"İlk kavgamızı da yaptığımıza göre sana bir soru soracağım, o soruya vereceğin cevap bundan sonraki hayatımızın gidişatını belirleyecek. Aynı zamanda asla senden boşanmayacağımı da bilerek cevabını ver " dedi Galip. Eylül şaşkın ve merakla soracağı soruyu bekledi. "Hiç tanışmıyor olsaydık ve dışarıda bir yerlerde karşılaşsaydık, bana bir şans verir miydin? "

 

Eylül'ün hiç beklemediği bir yarden gelmişti soru. Soruya vereceği cevaptan çok, cevabın etkileyeceği sonucu merak ediyordu. "Bunun cevabı nasıl değiştirecekmiş hayatımızın gidişatını? " diye sordu Eylül.

 

"Cevabın 'Evet ' olursa her şeye en başından başlarız. Önce birbirimizi tanırız, sonra sevgili oluruz, daha sonra evleniriz. Anne, baba oluruz, birlikte yaşar, birlikte ölürüz "

 

"Ya hayır olursa cevabım? "

 

"Hayır olursa onda da vardır bir hayır diyerek yıllarcada sürse kendimi sana affettiririm. Epey kavgalı ve maceralı olur yinede ben galip gelirim. Ama boşuna zaman kaybetmiş oluruz. Ben birazdan yola çıkacağım bir kaç gün sonra döndüğümde bizim için verdiğin karar neyse ona göre yaşarız "

 

"Her halükarda senin istediğin gibi yaşayacağız yani " dedi Eylül alaycı bir ifadeyle. Galip, "Hayır, seçim senin. Sen nasıl istersen ve nerde istersen; biz orda ve öyle yaşayacağız " diyerek ayağa kalktı. Banyoya girerek elini yüzünü yıkadı. Odaya geri dönerek üzerini giydi. Eylül hâlâ olduğu yerde yatağında oturmaya devam ederken Galip odadan çıkıp gitti. Az sonra araba sesi duyuldu. Uzaklaşmaya başlayan ses kaybolurken Eylül sırtını yatağın başlığına dayayarak sıkıntılı birnefes aldı. Ne karar verecekti şimdi? Aklı karman çorman dolan gözlerini tavana dikti.

 

Loading...
0%