@eelliiffiippeekk
|
Eylül okulundan çıktığında bulutlu olan gökyüzü her an yağmaya hazırdı. Eylül gözlerini dikip ağır yüklü bulutları izlemeye başladı. Servis aracına binen arkadaşlarından biri seslendi. "Hadi Eylül, seni bekliyoruz " dedi. Eylül bakışlarını arkadaşına çevirerek, "Ben biraz yürüyeceğim, siz gidin " diyerek yürümeye başladı.
Dolu kafası ile koyulduğu yolda az sonra ona yağmur eşlik etmeye başladı. Ilık yağmurun damla damla rahmet olarak tenine değmesine izin verdi. Gözüne ilişen banka oturarak yüzünü göğe çevirdi. Derin bir nefes ile toprak kokusunu için için soludu. Ruhunun yorulduğunu hissediyordu. Galip boşanmayı asla kabul etmeyeceğini baştan belli etmişti. Bir yanı Galip'e evet diyip daha fazla yorulma diyorken, diğer yanı yaptıklarını unutamıyordu. Galip kendini afettireceğini söylüyordu diğer tarafta. Doğrusu buna pek inanmıyordu. Kafasında kalıplaşmış o adamın farklı biri olabileceğine istesede inanamıyordu.
Yarım saatten kısa süren sağnak yağmur dinerken Eylül ayağındaki çorabına kadar sırılsıklamdı. Ama yaz havası ılıktı, üşümüyordu. Kulağına gelen gülüş sesleriyle başını çevirip çatılı bankta oturan kadınlara baktı. Ona bakıp fısır fısır konuşuyor, gülüşüyorlardı. Eylül umursamadan önüne dönerken içlerinden birinin söylediği sözler kulağına ilişti. "Kısır diyorlar, çocuğu olmuyormuş. E yani üç yıl oldu bir bebe verememiş kucaklarına. Vallaha başkası Candan Hanım'ın yerinde olsaydı oğlunu çoktan tekrar evlendirmişti. Oğlanda istemiyormuş zati, hem zaten varı yoğu tek bir oğulları var onuda bu kısır kıza bağlayacak halleri yok ya. Yarın öbür gün gönderirler babasının evine. Abisinin yaptığına rağmen iyi bile barındırdılar "
Eylül kendisi hakkında konuşulanlara daha fazla tahammül edemeyerek kalktı. Kulağını tıkadığı o söylentiler bugün en acı şekilde yüzüne çarptırılmıştı bir kere daha. Dolan gözlerini saklama ihtiyacı hissetmeden uzaklaştı oradan. Yoluna gözyaşları eşlik ederken evin yolunu tuttu.
Eve kadar yürürken ulaştığı kapıyı çalamadan kapıyı Selvi açtı. Endişesi sesine yansıyan Selvi, "Nerdesin bu kadar saattir kızım Allah aşkına! Bu ne hâl böyle kuzum? Arıyorum açmıyorsunda, aklımız çıktı! " dedi. Eylül sıkkın canı ve sesiyle cevap verdi. "Biraz yürümek istedim sadece, kusura bakma haber veremedim " dedi. Islak ayakkabıları ile çoraplarını çıkararak aynı sıkkın ruh hâliyle yukarı çıkacağı sırada Selvi, "Arayayım da Galip dönsün, sen hem geç kalıp hemde telefonu açmayınca okula gitti senin için " dedi. Eylül şaşırdığını belli eden üzgün bakışlarını Selvi'ye çevirdi. "Döndü mü? " diye sordu. Selvi başını yukarı, aşağı sallayarak, "Yarım saat kadar oluyor geldikleri " diye cevap verdi.
Eylül'ün gözleri dolarken derin bir sızı delip geçti yüreğini. Acı bir şekilde yutkunarak yönünü merdivenlere çevirdi. Hızlı hızlı çıktığı merdivenlerin ardından gözyaşları tane tane dökülmeye başladı.
Bugün neden bu kadar canı yanıyordu?
Neden bugün sürekli ağlamak istiyordu?
Kendine bir cevap bulamıyor sadece içindeki o kurtulamadığı sıkıntılarda boğulmamak için ağlıyordu.
Direkt banyoya koşarak elbiseleriyle açtığı suyun altına oturdu. Üzerine sıcak su akarken yüzünü dizlerine kapatarak hıçkırıkarla ağlamaya başladı.
Rahatlayana kadar sürdü ağlayışları.
Banyodan sonra üzerine giydiği bornozun iplarini sıkıca bağlayarak odasına döndü. Banyonun kapısından çıktığı an gördüğü Galip ile bir an duraksadı. Galip pencerenin önünde dikilmiş sigara içiyordu. Eylül bir kaç saniye tereddüt etsede sonrasında dolaba yürüyerek giymek için kıyafet çıkardı. O sırada Galip elindeki sigarayı pencerenin mermeri üzerindeki küllüğe basarak söndürdü. Eylül'e yaklaşarak dolaba dayandı. Dolabın kapısını kapatmasıyla dolaba dayanan Galip ile göz göze geldi Eylül. Hemen bakışlarını kaçırarak giyinmek için banyoya gitmek isterken Galip kolundan tutarak gitmesine izin vermedi.
Eylül yüzüne bakmadan, "Üzerimi giyeceğim " dedi kısık sesle. Galip çenesinden tutarak yüzünü kendine çevirdi. Kan çanağına dönmüş gözleri canını sıkarken, "Ne için bu kadar ağladın sen? Canını sıkacak bir şey mi oldu? " diye sordu. Eylül bakışlarını kaçırarak başını önüne eğdi. "Yok bir şey... " dedi mırıldanır gibi. Bir kere daha gitme teşebbüsü Galip tarafından engellenirken yorgun bakışlarını yalvarırcasına Galip'e çevirdi. Konuşmaya ya da anlatmaya gücü yoktu. Galip, Eylül'ün şimdi konuşmayacağını kırık bakışlarından anladı. Şimdilik üzerine gitmemeye karar vererek elini tuttu. "Gel " dedi olabilecek en yumuşak ses tonuyla. Eylül boş bakışlarla bakarken Galip onu yatağa doğru yürüterek yatağa oturttu. Eylül itiraz edecek gücü bile kendinde bulamıyordu şu an için. Galip eline aldığı tarakla Eylül'ün arkasına geçerek ıslak saçlarını taramaya başladı.
Narin ve dikkatli bir şekilde Eylül'ün saçlarını tararken, "Saçların göründüğünden çok daha uzunmuş " dedi. Isak olan saçları beline kadar uzanırken kuruduğunda bukleleri omuzlarından dökülüyordu ancak. Saçları kuruduğunda lastik gibi yukarı çıkıyordu. Eylül sessizliğini sürdürürken Galip saçlarını havlu ile iyice kurulayarak, "Örmemi ister misin? " diye sordu. Eylül şaşırmıştı bu sorusuna. "Örmeyi biliyor musun? " diye soruverdi bir anda. Galip hafif bir tebessümle, "Kızların saçlarını çok örerdim " dedi. Eylül neye şaşırıyorum der gibi alaycı bir ifadeyle gülümsedi.
"Tavlamak için kaç kızın saçını ördün? " diyerek gözlerini boşluğa astı tekrar. Galip keyifle gülerken, "Kızlar dediğim Aslı ile Özge. Annem uzun bir süre hastanede yatmıştı, o zaman öğrenmiştim saç örmeyi " diyerek Eylül'ün saçlarını örmeye başladı. "Ayrıca kız tavlamak için böyle numaralara hiç ihtiyacım olmadı "
Eylül dudağının kenarıyla gülümsedi. Ondaki boy, pos kimde olsa öyle numaralara ihtiyacı olmazdı.
Galip'in ördüğü saçları için, "Teşekkür ederim " diyerek ayağa kalktı Eylül. Galip'te onunla birlikte ayağa kalkarak, "Üzerini giyin dışarı çıkalım, biraz kafanı dağıtırsın " dedi Galip. Eylül başını iki yana sallayarak, "Bu kafa bana toplu lâzım dağınık değil " diye cevap verdi.
"Peki o zaman üzerini giyin aşağı in, yemek yiyelim hep beraber " diyerek Eylül'ün şakağının üzerinden saçlarını öptü. Eylül kırık bakışlarına karışan şaşkınlıkla kısa bir bakıştan sonra gözlerini kaçırdı.
Ah o kadifemsi, tatlı kahve kokusu ruhunu esir alıyordu resmen. Her an biraz daha işliyordu beyninin derinliklerine. Her gün farketmeden daha da bağlanıyordu ona uzun zamandır boşlukta savrulan ruhu. Ona, o tatlı kadifemsi kahve kokusuna, gök mavisi gözlerine, bukle bukle sarı saçlarına. Hemde hiç farketmeden hayatındaki tüm boşluklarını Eylül ile dolduruyordu. Çok uzun zamandır her insan gibi ihtiyacı olan sevmek, sevilmek gibi duyguları o kadar çok yok saymış ve görmezden gelmişti ki; şimdi o duygular intikam alırcasına kendini gösteriyor ve kabullendiriyordu. İşin garip olan tarafı Galip'ten beklenilmeyecek şekilde bunu kabullenmiş olmasıydı.
Eylül'ün gözlerinin içine bakarak gülümsedi. Eylül'ün olduğu her şey onu mutlu ediyor ve gülümsetiyordu. Hemen ardından Eylül'ün giyinmesi için odadan çıktı.
Eylül derin bir nefes alarak kıyafetlerini giymeye başladı.
Üzerini giyindikten sonra yemek için aşağıdakileri daha fazla bekletmemek adına aşağı indi.
Aşağıda Eylül'ü bekleyen bir sürpriz daha vardı. Galip yalnız gelmemişti. Aslı yoğunlaşan işlerden bunalmış abisinin peşine takılmıştı. Aslı, Selvi'ye sofra kurmaya yardım ediyordu. Eylül, Aslı'yı gördüğünde şaşkınlıkla, "Aslı! " dedi.
"Sürpriz! " diyerek gülümsedi Aslı. Eylül ile ikisi birbirine sarıldıktan sonra Eylül, " Ne iyi yaptında geldin, özlemiştik seni " diyerek gülümsedi. Aslı küçük bir kahkaha atarak, "Tüm işleri Hazar Abi'ye yıktım sizin özleminizden. Ama döndüğümde canıma okuyacak, o kadar düşünün artık " dedi. Eylül gülümseyerek, "Hazar Abi sana kıyamaz merak etme. İyiki geldin " dedi.
O sırada Galip'in sofranın başına geçip oturmasıyla Selvi yemekleri doldurmaya başladı. "De haydi çene çalmayı bırakın da geçin, oturun sofraya " diye kızdı Selvi. Eylül ile Aslı kendi aralarında konuşarak sofraya oturdular. Aslı'nın gelişi Eylül'ün yüzünü bir parça olsun gülümsetmişti.
Yemek boyunca ve yemekten sonra Eylül ile Aslı sürekli konuşuyorlardı. Selvi uyku bastırdığını söyleyerek odasına çekilirken Eylül, Galip ile Aslı oturmaya devam ediyorlardı. Eylül'ün kahve yapması ile Aslı'yla sohbetleri koyulaşmıştı. Aslı, "Ee ne zaman mezunsun? " diye sordu. Eylül bakışlarında haklı gururun mutluluğu ile, "Bir ay sonra, hatta yirmi sekiz gün bile diyebiliriz " dedi.
"Peki nerde çalışacaksın? Burda mı, yoksa Eskişehir'de mi? " Aslı'nın sorusuyla Galip'te bakışlarını Eylül'e çevirdi. Eylül veremediği karar ile, "Henüz o konuda bir karar verebilmiş değilim, düşünüyorum daha " dedi. Bu cevap Aslı'dan çok Galip'e idi.
"Tabi bu konuda abim ile birlikte karar vermeniz gerek. Sonuçta ikinizi ilgilendiren bir mesele yani "
O sırada Galip söze dahil oldu. "Evet, ikimizi ilgilendiren bir mesele ama Eylül nerde yaşamak isterse orada yaşayacağız biz "
Aslı,
"Eylül burda yaşamaya karar verirse, Eylül için Eskişehir'de aldığın dükkan ne olacak? " diye sordu. Eylül bakışlarını Galip'e çevirirken, Galip kendinden emin bir şekilde cevap verdi. "Göz çıkaracak değil ya, dursun orda. Bir tanede burdan alırız "
Eylül ne yapacağını bilmez bir şekilde bakarken Aslı,
"Eskişehir'deki çok güzel Eylül, kanalın kıyısında. Dayımların otellerinin tam karşısında, bizim ofisin hemen yanında. Köprü hemen önünden geçtiği için karşı kıyıyla bağlantısı da var " dedi. Eylül bakışlarını bir kere daha Galip'e çevirirken Aslı kıkır kıkır gülerek konuştu. "Hadi hayırlısı. Bende yatayım artık, yarın Selvi Abla ile ananneme gideceğiz. Size iyi geceler " diyerek ayaklandı. "İyi geceler " dedi Eylül gülümseyerek.
Aslı'nın ardından Galip'te ayaklandı. "Hadi bizde uyuyalım, çok yorgunum " dedi. Eylül bir an afalladı. Ne yapacağını bilmez bir şekilde kalakalırken gözüne ilişen kahve fincanı kurtarıcısı oldu. "Sen uyu benim mutfağı toplamam lâzım " dedi hızla fincanları toplayarak. Bahane ettiği mutfağa girer girmez elindeki tepsiyi masanın üzerine bıraktı. Derin bir nefes alarak ellerini tezgaha dayadı.
Az sonraki sese kulak kabarttı. Galip'in yukarı çıktığından emin olduktan sonra kahve fincanlarını durulayarak makineye yerleştirdi. Mutfakta fazlaca oyalandı hiç olmayacak şeylerle. Galip'in artık uyumuş olduğunu varsayarak yukarı çıktı. Odanın kapısını yavaşça açarak içeri girdi. Galip uyuyor görünüyordu. Eylül yavaşça dolaba yaklaşarak üzerini değiştirmek için bir şeyler aldı. Galip kımıldamadan yattığı için banyoya giderek ses yapmamak için aynı sessizlikle üzerini değiştirdi. Usul adımlarla yatağa yürüdü. Yavaşça pikeyi açıp yatağa yattı sırtı Galip'e dönük bir şekilde. İki saniye sonra Galip kolunu sarıp kucağına çekti onu. Eylül usulca nefesini üflerken Galip kolunu boynunun altından geçirdi. Diğer elini Eylül'ün tişörtünün içine sokarken, "Sen sütyenle uyumazdın " diye mırıldandı. Eylül bu kez nefesini sesli bir şekilde üfleyerek, "Sayende! " dedi. Galip hiç vakit kaybetmeden elini Eylül'ün sırtında gezdirirken, "Bunun kabcası yok! " dedi Eylül kızarak. Ama Galip'i kandırması çok mümkün değildi. Galip keyifle gülümseyerek, "Kabcası yoksa kancası vardır " diyerek Eylül'ün sütyeninin ön tarafındaki kancayı eliyle bulup açtı. Eylül fazlasıyla şaşırırken, "Kadınlarla ilgili bilmediğin bir şeyde yokmuş! Maşallah! " diyerek başını hırsla yastığa koydu. Galip aynı keyifle yüzünü Eylül'ün boynuna gömerek o bağımlılık yapan kokusunu derin derin soludu. Galip huzurla uykuya dalarken Eylül zihnini kurcalayan onlarca düşünceyle uykuya daldı. Artık eskisi gibi çokça itiraz etmiyordu Galip'in yaptıklarına. O kadar yorulmuştu ki itiraz edecek gücü kendine bulamıyordu. En fazla saman alevi gibi parıldıyordu bir kaç saniye itirazları, ardından pes etmişlik baş gösteriyordu.
Onun yorgunluğu yeni değildi. Yıllardır omuzlarında birikenler ruhunu, bedenini çok yormuştu. Ondandı bu sebepsiz ağlayışları, pes etmişlikleri, zaman zaman boş vermişlikleri. On dokuz yaşındaki genç bir kız yerine, otuz yaşında bir kadının olgunluğu vardı üzerinde. Karanlık gecelerin kavuştuğu aydınlık sabahların getireceklerinde; ne gözü vardı, ne de hevesi. Bazen başını alıp gidesi vardı ama elini, kolunu bağlayan sebepleri vardı. |
0% |