Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Eylül sabah gözlerini telefonun alarm sesiyle açtı. Elini uzatıp aldığı telefonun alarmını kapatırken ekranındaki bildirime baktı. Okulda ilaçlama olacağı için üç gün tatil edildiği yazıyordu. Eylül tekrar başını yastığa koyarken bir eksiklik hissetmesiyle dönüp arkasına baktı. Galip yoktu. Tekrar başını yastığa yerleştirerek gözlerini kapattı.

 

Az sonra odasının kapısı tıkırdatılıp açıldı. Eylül doğrulurken kapıyı açan Selvi'ydi

 

"Eylül, kızım okula geç kalacaksın " dedi. Eylül, "Okulda ilaçlama varmış abla, üç gün tatil edilmiş " diye açıkladı kalkmama sebebini.

 

Selvi,

 

"Tamam kuzum uyumaya devam et sen, biz Aslı ile çıkıyoruz. Bu gece orda kalırız gelmeyiz. Galip sabah saat beşte çıktı, on bir-on iki gibi gelir. Yemeğin hazır olsun " diye tembih etti Eylül'ü. "Tamam abla " diye cevap verdi Eylül.

 

Selvi'nin odadan çıkmasının ardından Eylül uyumaya devam etti.

 

Her sabah erkenden kalkmaya alışkın olan Eylül bir saatten fazla uyuyamdı.

 

Önce kahvaltısını ederek aklındaki bütün evi temizleme planları için enerji topladı. Ardından evde kimsenin olmamasını fırsat olarak değerlendiren Eylül koca konağı tek başına temizlemeye başladı.

 

Eli hızlı olan Eylül saat on ikiyi bulmadan işlerini bitirmişti. Buna Galip'in öğle yemeği de dahildi. Öyle kavurucu bir sıcak vardı ki evin içinde bile insan duramıyordu. İşini bitirir bitirmez soğuk bir duş alarak rahatlamıştı. Dinlenmek için koltuğa uzanmasından beş dakika sonra güneşte adeta kavrulmuş olan Galip içeri girdi. Sıcaktan ne kadar etkilendiği ve bunaldığı yüzünden belliydi. Eylül hemen ayaklanırken Galip, "Çabuk bana su ver, buz gibi olsun! " dedi. Eylül hemen mutfağa koştururken Galip'te hemen arkasından gitti.

 

Eylül buzdolabından çıkardığı sürahiden bardağa su doldururken Galip, Eylül'ün elindeki sürahiyi alarak kafasına dikti. Eylül'ün şaşkın bakışları altında Galip tüm suyu bitirerek boş sürahiyi tezgaha bıraktı. Hararti dinmeyen Galip, Eylül'e, "Gömleği al " dedi. Eylül katlanan şaşkınlığıyla bakarken, bütün gün fıstık toplayan Galip'in elleri sakız diye adlandırılan fıstık ağaçlarının reçinesiyle kaplıydı. Galip nefesini üfleyerek, "Boğuldum Eylül al şu gömleği! " diye hafif yükseltti sesini sabırsızca. Eylül hemen gömleğinin düğmelerini hızlı bir şekilde açarak çıkarmak için yakalarından tuttu. Galip hızla kollarını kurtardı gömlekten.

 

"Elime yağ dök " dedi Galip. Eylül aldığı yağdanlıktan eline yağ döktü. Galip eline yapışan reçineyi yağla çıkarırken Eylül farkettiği şeyle adeta donup kaldı. Galip'in sırtında, omuzlarında, göğsünde kesik izleri vardı, hemde onlarca.

 

Eylül inanamayarak bakmaya devam ederken Galip eline sabun dökmesini istedi. Eylül eline sabun döktükten sonra ayıramadığı bakışlarını üzerinde gezdirmeye devam etti. Sol göğsünün altında, göğsünden sırtına doğru uzanan büyük bir ameliyat izi vardı. Aynı şekilde göğsünün ortasından aşağı inen bir ameliyat izi daha vardı. Galip ellerini mutfağın lavabosunda yıkıyarak duruladı. "Duş alıp uyuyacağım, beni iki saat sonra uyandır " dedi. Eylül, "Yemek yemeyecek misin? " diye sordu.

 

"Kalkınca yerim " dedi Galip mutfaktan çıkmadan önce. Eylül arkasından bakakalırken yutkunarak başını iki yana salladı.

 

Şokunu atlatamadığı o kesik izleri gerçek miydi?

 

Sandalyeyi çekip oturdu Eylül. İki saatten fazla o izlerin nasıl olmuş olabileceğini düşündü. Aklına onlarca sebep gelirken hiçbirinden emin olamıyordu.

 

Saatine bakarak derince soluduğu nefesiyle ayağa kalktı Eylül. Aklını kemiren düşüncelerle merdivenleri çıktı. Kapısı açık odaya girdiğinde Galip uyuyordu. Yaklaşarak, "Galip! " diye seslendi. Galip kımıldanmaya başladı ama gözlerini açmadı. Eylül bir kere daha, "Galip! " diye çağırdı biraz daha sesini yükselterek. Galip açtığı uykulu gözleriyle Eylül'e bakarken, "Hadi kalk " dedi Eylül.

 

Galip eliyle yüzünü sıvazlayarak doğruldu. Eylül sofrayı kurmak için mutfağa indi. Birkaç dakika sonra Galip'te gelerek Eylül'ün hazırladığı sofraya oturdu. Sessiz bir şekilde yemeğini yemeye başlarken, "Yemekten sonra çay mı içersin, kahve mi? " diye sordu Eylül.

 

"Zahmet etme hiç su ver yeter " dedi Galip. Eylül bardağına su doldururken, "Dün yoldan geldin, bugünde erkenden çıkmışsın. Dinlen gitme bugün daha bahçeye istersen " dedi.

 

"Bu yıl hasat iyi, olabildiği kadar baklavalık fıstık toplanmalı. İdare ederim " dedi Galip yemeğini yemeye devam ederken. İkisi arasında başka konuşma olmazken Galip yemeğini bitirerek ayaklandı.

 

"Eline sağlık " diyen Galip telefonunu ve arabanın anahtarını alarak çıktı.

 

Koca evde yalnız olmak bir süre sonra canını sıkmaya başlarken kalkıp evin içinde dolanmaya başladı Eylül. Yapacak bir işte bulamayınca akşam yemeğini yapmaya başladı. Can sıkıntısından fazla fazla yaptığı yemeklerden sonra sandalyeyi çekip oturdu. Gözüne telefonu ilişince hemen masanın üstünde olan telefonunu alarak Duygu'yu aradı. İkinci çalışta Duygu telefonu açtı.

 

"Ne yapıyorsun Duygu? " diye sordu Eylül. Duygu, Eylül'ün sesinden hemen anlamıştı bir sorun olduğunu. Çünkü onu iyi tanıyordu. "İyi işte Sarı ne olsun uğraşıyorum iş, güç. Sen ne yapıyorsun? Sesin biraz kırık geliyor " dedi.

 

"İyi bir sıkıntı yokta, yalnızım evde canım sıkıldı "

 

"Niye ki?! Selvi Abla yok mu? "

 

"Yok tek başımayım "

 

"Ooo! Kocacığımla yalnızım diyorsun yani! "

 

"Ay Duygu saçma sapan konuşma! "

 

"Niye, kocan değil mi? Hazır ev boşken fırsatı değerlendirin "

 

"Çok komiksin Duygu! "

 

"Vallaha ben olsam kocamla evde yalnız, o fırsatı değerlendirirdim "

 

"Onu boş ver de bugün Galip'in vücudunda bir sürü yara izi gördüm. Sırtında, göğsünde, omuzlarında, kollarında. Hani görürdük ya kollarına jilet falan atanları, onun gibi ama daha büyük yaralar "

 

"Oha! Kendini mi kesmiş?! "

 

"Sanmıyorum! O yapmış olamaz çünkü aynı yaralardan sırtında da var. Hatta çoğunluğu sırtında. Yani onun yapması mümkün değil "

 

"Şimdi dev gibi adam, kim ona böyle bir şey yapabilir ki? "

 

"Bilmiyorum Duygu. Düşünmeden de edemiyorum, böyle koca iki ameliyat izi de vardı "

 

"Şimdi benim de kafama takıldı! Selvi Abla'dan öğrenemez misin? "

 

"Yok, ben bunu Selvi Abla'ya soramam! "

 

"Niye canım, ne var bunu sormakta? "

 

"Utanırım ben Duygu, soramam! Ama Aslı'ya sorabilirim. Yarın dönsünler ona soracağım "

 

"Yarın dönsünler derken, Aslı oraya mı geliyor? "

 

"Ben sana söylemeyi unuttum Aslı burda, birkaç günlüğüne gelmiş. Bugün anneannesine gitti, yarın dönecek "

 

"İyi bari ben gelene kadar birkaç günlüğüne sana arkadaşlık eder. Ama bak öğrendiğinde banada anlat yoksa çatlarım ben "

 

"Aman sen çatlama " diyerek güldü Eylül. Duygu'da gülerken ikisi sohbet etmeye devam ettiler.

 

Duygu ile konuşmak her zaman ona iyi geliyordu. Kafasını meşgul eden onlarca şeyin arasında bile mutlu olabiliyordu Duygu ile.

 

Boş, sıkıcı ve kavurucu sıcakla geçen günün ardından Eylül sofrayı kurup Galip'in gelmesini bekledi. Epey geciken Galip sonunda gelirken yorgunluğu yüzünden akıyordu. Eylül yemekleri ıstmaya başlarken Galip yukarı çıkıp soğuk suyla ferahlayana kadar yıkandı.

 

Eylül yemekleri sofraya koyarken Galip yorgun bir şekilde aşağı indi. Eylül'ün birçok yemek yaptığını görünce, "Hepi topu iki kişiyiz, bu kadar yemeği kim yiyecek! " dedi. Eylül sofraya bakarak, "Bütün gün sıkıntıdan patlayınca, ancak yaptıktan sonra farkettim " dedi.

 

İkisi birlikte sofraya geçerken Eylül yemekleri servis etti. İkisi sessiz sessiz yemeklerini yedikten sonra Galip nerdeyse ayakta uyuyacaktı. Eylül sofrayı toplarken Galip,

 

"Ben uyusam iyi olacak " diyerek ayaklandı. Eylül, "Çay demlemiştim " dedi.

 

"Hiç halim yok "

 

"Peki "

 

Galip yukarı çıkıp dakikalar içinde uyurken Eylül uykusu gelene kadar telefonuyla uğraştı.

 

Saatin epey geç olduğunu farkeden Eylül uzandığı koltuktan kalkarak yukarı çıktı. Odasına girdiğinde Galip tavan vantilatörünü en yüksek derecede açmış ve üzerine hiçbir şey örtmemiş şekilde uyuyordu. Gece lambasının ışığında ilerleyen Eylül önce vantilatörün ayarını düşürdü, ardından pikeyi çekip Galip'in üzerini örttü. Gece bile hava o kadar sıcaktı ki Galip bu kadar yorgun olmasa mümkün değil uyuyamazdı. Eylül üzerine giydiği ince bir tişört ile dizlerine kadar uzanan bir şort giyerek yatağa yattı. Ama o kadar sıcaktı ki uyumak mümkün değildi. Eylül çareyi açık camın dibine yere serdiği battaniyenin üzerine yatmakta bulurken vantilatörün ayarını düşürdüğü için dakikalar içinde kan ter içinde kalan Galip oflaya, püfleye uyandı. Eylül'ün birkaç dakika önce üzerine örttüğü pikeyi ayağıyla üzerinden atarak, "Nasıl bir sıcak lan bu!!! " diye mırıldanarak doğruldu. Üzerindeki terli tişörtü çıkarıp yere attı. Eylül'ün camın dibinde yattığını farkederken, "Esiyor mu orası? " diye sordu. Eylül başını yukarı, aşağı sallayarak, "Çok değil ama oradan iyi " dedi. Galip yastığını alarak yataktan kalktı. Vantilatörün ayarını sonuna kadar çevirdi. Eylül'ün yanına yere yatarak, "Ne zaman ben Antep'e gelsem böyle cehennem sıcağı olmak zorunda mı! " diye söylendi. Eylül başını ona taraf çevirerek, "O da senin şanssızlığın " dedi. Galip başını Eylül'e taraf çevirerek, "Şanssızlık değil lanet " dedi ve hemen ardından gözlerini yumdu.

 

"O ne demek öyle? "

 

"Affedilmemek "

 

"Dedenle mi ilgili? " Eylül'ün sorusu yanıtsız kalırken Galip sıktığı dişleriyle inatla gözlerini kapalı tutuyordu. Eylül, "Annen anlatmıştı biraz aranız epey bozukmuş. Kucağında senin fotoğrafınla kalp krizi geçirerek vefat etmiş " dedi.

 

Galip konuyu kapatmak adına, "Sen o tişörtle boğulmuyor musun bu sıcakta? " diye sordu. Eylül, Galip'in amacını anlayarak, "Pervaneyi çok açtın hasta olacağız bu yazın sıcağında " dedi. Galip yakınındaki çekmeceyi açarak içinden aldığı ince çarşfı çekip Eylül'ün üzerine örttü. Eylül başını iki yana sallayarak gözlerini kapattı. Galip'in ona sırtını döndüğünü farkederken gözlerini açıp sırtındaki izlere bakmaya başladı. Bir an dilinin ucuna kadar geldi sormak ama cesaret edemedi. Başını çevirip uyumak için gözlerini kapattı.

 

Sabah erkenden uyanan Eylül etrafına bakındı. Galip çıkmıştı. Öylesine terlemişti ki tişörtü üzerine yapışmıştı.

 

"Antep'te değil de cehennemde mi yaşamaya başladık arkadaş, bu nedir ya?! " diye söylenerek doğruldu. Saat sabahın altısıydı. Buna rağmen sıcaklık bunaltıcıydı. İlk aklına bu sıcakta çalışıyor olan Galip gelirken düşünceli bir şekilde doğruldu. Gözü tavandaki pervaneye takılı kaldı. Galip gitmeden kapatmıştı. Yerinden kalkıp banyoya yürüdü. Üzerini çıkarıp soğuk suyun altına durdu. Dakikalarca soğuk suyla yıkandı.

 

Ferahlatıcı duşun ardından odasını toplayarak aşağı indi. Her ne kadar aklına getirmemeye çalışsa da aklının bir parçası Galip'in bu sıcağın altında çalıştığını hatırlatıp duruyordu. İnsani olarak ister istemez merak ediyordu. Ne yaparsa yapsın aklından çıkmıyordu. Bu kadar feci sıcakta çalışmak zorundaydı mecburi olarak. İçinde istemsizce meraktan doğan bir huzursuzluk baş gösterdi. Bir nebze olsun rahatlamak adına Galip için buzluğa bolca su koyarken sıkıntılı bir şekilde oflaya, püfleye öğleyi etti.

 

Mutfakta oturan Eylül duyduğu araba sesiyle ayaklandı. Camdan hemen dışarıya baktı. Yanılmamıştı, gelen Galip'ti. Hemen koşup kapıyı açtı. Bugün Galip yorgun olmanın yanında epey de halsizdi. Feci bir şekilde öksürmeye de başlarken Eylül hastalandığını hemen anladı. Galip'in içeri girmesiyle Eylül,

 

"İyi misin? " diye sordu. Galip başını sallayıp geçiştirirken hasta olduğu yüzünden apaçık belliydi. Salona geçerek koltuğa çökercesine oturdu.

 

"Su ver su " diye mırıldandı. Eylül hemen mutfağa giderek ona su getirdi. Galip suyunu içtikten sonra koltuğa uzandı.

 

"Kalk yukarı çık, duş al biraz kendine gelirsin " dedi Eylül.

 

"Hiç halim yok iyi burası " diye söylenerek gözlerini kapattı Galip. Eylül mutfağa giderken Galip'i yine sert ve uzun bir öksürük tuttu. Eylül daha fazla seyirci kalamayarak Galip'in başına dikildi.

 

"Hadi kalk hastaneye gidelim " dedi. Galip hafif araladığı gözleriyle öksürüğünü bastırmaya çalışırken, "Gerek yok biraz dinlenirsem bir şeyim kalmaz " diye geçiştirdi. Ve yine bir öksürük krizi daha tuttu.

 

"Dinlenmekle olacak iş değil bu hadi kalk " dedi Eylül. Galip oflarken Eylül kalkmasına yardım etmek için kolundan tuttuğu an ateşininde olduğunu farketti. Hemen elini alnına koyarken, yazın sıcağında bu kadar yükselmiş ateşiyle eve varabilmesi mucize gibiydi.

 

"Sen bu sıcakta, bu ateşle nasıl havale geçirmeden eve gelebildin? Kalk hemen soğuk suyla yıkanıyorsun, hemen! Bende taksi çağıracağım " diyerek Galip'i ayağa kaldırdı. Yukarı çıkmasına yardım etti.

 

Hemen aşağı inerek taksi durağını aradı. Acil bir şekilde taksi istedi. Koşar adım tekrar yukarı çıkarak Galip için giyecek bir şeyler çıkararak yatağın üzerine bıraktı. Çantasını alarak içine cüzdan ve telefonunu koydu. Az sonra beklediği taksi gelirken banyonun kapısını tıkırdatıp, " İyi misin? " diye sordu.

 

"İyiyim, çıkıyorum " diye karşılık verdi Galip.

 

"Taksi geldi, inip bakacağım "

 

"Tamam "

 

Eylül çantasını alarak aşağı indi. Gelen taksiye vardığında biraz beklemesini rica etti. Az sonra ayakta zor duran Galip'te gelirken hastaneye doğru yola çıktılar.

 

Ulaştıkları hastanede soluğu doktorun yanında aldılar.

 

Doktor,

 

"Şikayetiniz neydi? " diye sordu. Galip zoraki konuşurken, "Bütün vücudum ağrıyor. Bunun yanında öksürük, ateş, mide bulantısı ve halsizlik " dedi.

 

Doktor,

 

"Herhangi bir rahatsızlığınız var mı? "

 

Galip,

 

"Kalp ve karaciğerimden ameliyat oldum " Kenarda bekleyen Eylül şaşkınlıkla bakarken doktor, "Ne sebepten? " diyerek Galip'i muayene etmeye başladı.

 

"Yoğun ilaç sebebiyle " diye cevap verdi Galip.

 

Doktor,

 

"Ne tür ilaçlar? "

 

"Yeşil reçeteli " doktor muayene etmeyi bırakıp Galip'in yüzüne baktı. "Ne kadar zaman önce? " diye sordu.

 

"Üç buçuk, dört yıl oluyor " diye karşılık verdi Galip.

 

"Hâlâ kullandığınız bir ilaç var mı? "

 

"Yok "

 

"Kan tahlili, ultrason ve tomografi isteyeceğim. Ardından serum takılacak "

 

"Teşekkür ederim "

 

Doktorun istediği gibi kan tahlilinin ardından ultrason ve tomografi çekildi. Sonuçların çıkması iki saati bulacaktı. Bu süre zarfında Galip'i müşadeye alıp serum taktılar. Serumun ardından vücudu rahatlayan ve ateşi düşen Galip uyuya kaldı. Eylül bir an yanından ayrılmadan onunla her yere koşup tüm işlemlerini halletmişti. Şimdide başında bekliyordu.

 

Serumun bitmesiyle Eylül hemşire bankosundaki hemşireye, "Serum bitti, bakabilir misiniz lütfen? " diye seslendi. Elinde ateş ölçerle gelen hemşire bitmiş serumu çıkararak Galip'in ateşini ölçtü.

 

Eylül,

 

"Ateşi düşmüş çok şükür, havale geçirecekti nerdeyse bu sıcakta " diye söylendi. Hemşire ona gülümseyerek,

 

"Merak etme abin gayet iyi " dedi. Eylül bir an duraksayıp bakarken, "Teşekkürler " dedi. Gülümseyen hemşire bankosuna dönerken Eylül sandalyeyi çekip oturdu tekrar. Hemşirenin Galip'i abisi zannetmesini çok umursamadan Galip'in doktorla konuştuklarını düşünüyordu.

 

Bir saatten fazla uyuyan Galip ile bekleyen Eylül çok susamıştı. Su almak için kantine gitmeye karar verirken hemşire de bankosunda yoktu. Koridora çıkıp sağa sola bakındı. Kimse yoktu. Ama çok susamıştı. Galip uyanmadan gidip gelebilirdi. Müşade odasına dönüp Galip'i kontrol etti, epey derin uyuyordu. Hızlı bir şekilde gidip, gelmeye karar vererek odadan çıktı. Daha öncede geldiği hastanede kantinin yerini biliyordu. Hızlı adımlarla kantine yürüdü. İki tane su, yanında da çok sevdiği çikolatalı kekten alarak parasını ödemek için kasaya yöneldi. Kasada birkaç kişi vardı. Hemen Eylül'ün önünde Galip'e damar yolu açarak serum takan hemşire vardı yanında başka bir hemşireyle. Kendi aralarında konuşuyorlardı.

 

"Gelip mutlaka görmen lazım diyorum kızım! Daha önce böyle bir şey görmedim, adam feci yakışıklı ya. Numaramı vereceğim, kesin arar " diyordu hemşire. Diğeride ona gülüp destek veriyordu. Eylül'ün önünde ilerleyip aldıklarının parasını vererek yollarına devam ettiler. Eylül de aldıklarının parasını ödeyip Galip'in yanına dönerken hemşireler koridordaydı. Yanlarına gelen diğer bir hemşireye diğeri, "Yetişkin müşadeye bir hasta gelmiş Meltem anlat anlat bitiremedi. Bende bir bakayım dedim, sende gelsene adam çok yakışıklıymış " diyordu. Eylül şahit olduğu konuşmanın Galip ile ilgili olduğunu o an anlarken nerden çıktığını bilmediği bir kıskançlık damarlarında gezinmeye başladı. Eylül'ü farkeden hemşireler hemen susarken Eylül sıktığı dişleriyle önlerinden geçti. Müşade odasına vardığında Galip hâlâ uyuyordu. Sinirden susuzluğunu bile unutan Eylül sandalyeyi çekip oturdu.

 

Az sonra hemşireler gülüşerek odaya girerlerken Eylül adeta çatlayacaktı sinirden. Elinde ateş ölçerle gelen hemşire Galip'in ateşini ölçtü. Daha fazla dayanamayan Eylül, "Eşimin sonuçları çıktı mı hemşire hanım? " diye sordu. Hemşire afallayarak Eylül'ün yüzüne bakarken, Eylül zevkten dört köşe hemşirenin yüzüne dik dik baktı. Hemşire yüzüne yansıyan hayal kırıklığı ve şaşkınlıkla neredeyse cevap bile veremeyecekti.

 

"Bakacağım şimdi " diyebildi hızlı bir şekilde bankoya dönerken. Eylül zafer kazanmışçasına oturduğu yerden gülümseyerek suyunu içti.

 

Bir an Galip'i kıskandığını farkeden Eylül'ün yüzünden gülümsemesi silindi. Kabullenemedi kıskandığını. "Haketmişlerdi ama! " diye mırıldanarak kendi kendini ikna edip, öyle olduğuna inandırıyordu kendini. Ve oldukçada başarılı oluyordu.

 

"Sonuçlarınız çıkmış, doktorun yanına gidebilirsiniz " diyen hemşireye, Eylül yapmacık bir şekilde gülümseyerek başını salladı. Galip uyuduğu için Eylül doktorun yanına, sonuçları öğrenmek için gitti. Kapısı açık doktorun odasının kapısını çalarak içeri girdi.

 

"Eşimin tahlilleri çıkmış doktor hanım bakarsanız lütfen " dedi.

 

Doktor gülümseyerek önündeki bilgisayara yönelirken, "İsim neydi? " diye sordu. Eylül, "Galip Yılmaz " diye cevap verdi. Doktor uzun uzun inceledi sonuçları.

 

"Tahlilleri temiz bir şeyi yok, sadece üşütmüş. Bu sıcaklarda nasıl başardıysa. Bol bol dinlensin, ilaçlarını kullansın iki-üç güne toparlar " diyerek güldü doktor.

 

"Teşekkür ederim, sağ olun " diyen Eylül reçeteyi alarak odadan çıktı.

 

Eylül'ün ulaştığı odada Galip uyanmıştı. Yorgun ve halsizdi.

 

"Nasıl hissediyorsun? Daha iyi misin? " diye sordu Eylül. Galip yorgunca doğruldu.

 

"İyiyim " dedi.

 

"Sonuçlar çıktı. Doktor baktı, bir sıkıntı yok dedi. Bol bol dinlensin toparlar kaç güne diyor "

 

"Bunca işin arasında... " diye söylendi Galip. Eylül başını iki yana sallayarak, "Hem laf dinlemiyorsun çocuk gibi, hemde şikayet ediyorsun. Ben demiştim demekten hiç hoşlanmam ama benim dediğim her zaman olur, şekil a'da görüldüğü üzere " dedi. Galip hasta haliyle bile gülümsedi Eylül'ün o tatlı kızmışlığına.

 

"Hanımköylü ol diyorsun, mesaj alındı " dedi. Eylül alaycı alaycı bakarak, "Sen ve hanımköylü olmak! Hah! Şu hayatta her şeye inanırım ama buna asla! " diyerek Galip'in ayağa kalkmasına yardım etti. İkisi birlikte çıkışa yürüdüler. Hastanenin hemen yanındaki eczaneden ilaçarıda alarak bekleyen taksilerden birine binerek eve döndüler.

 

 

Loading...
0%