Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Eylül'ün açtığı kapıdan girdiklerinde Aslı onları karşıladı.

 

"Nerdesiniz ya siz? Kaç saattir ne telefonlara bakıyorsunuz ne de bir haber veriyorsunuz " dedi. Eylül, "Abin biraz rahatsızdı hastaneye gittik " demesiyle Aslı'yı bir panik sardı.

 

"Nasıl?! Abi? " dedi endişeyle. Galip, "Bir şeyim yok, sadece biraz üşütmüşüm o kadar " dedi. Aslı dolu dolu gözleriyle, "Ne üşütmesi abi bu havada kimi kandırıyorsun! Bir şey var yine sen söylemiyorsun " diyerek ağlamaya başladı.

 

Galip gülümseyerek kardeşine sarıldı. "Yav vallaha bir şeyim yok! İnanmıyorsan Eylül'e sor o konuşmuş doktorla " dedi Aslı'yı sakinleştirmeye çalışırken. Aslı endişe dolu gözlerini Eylül'e çevirdi. Eylül neden bu kadar panik yaptığını anlamazken, "Dün abin tavan vantilatörünü çok açmıştı üzerini de örtmeyince üşütmüş. Ateşi vardı hastaneye gittik. Tahlil falan yaptılar iğne, serum verdiler düştü ateşi. Doktor bir sorun yok dedi, ilaç verdi " dedi.

 

"Gerçekten mi? " diye sordu Aslı. Eylül gülümseyerek, "Yemin mi edeyim inanmam için " dedi. Aslı azda olsa rahatlamıştı. Yinede içindeki o şüpheyi atamazken Eylül'ün elindeki ilaç poşetine uzanıp, "Ben şunların reçetelerine bir bakayım " diyerek ilaçları aldı. Eylül gülmeden edemedi.

 

Aslı ilaçların soğuk algınlığı için olduğunu öğrendikten sonra rahatlarken, Galip'te dinlenmek için yukarı çıkmıştı. Eylül'ün yaptığı çorbayı içtikten sonra ilaçlarını içerek uyurken Eylül aklındaki sorular için Aslı'nın yanına indi. Koltukta düşünceli bir şekilde oturan Aslı gözlerini boşluğa dikmiş öylece bakıyordu. Az sonra o boşluğu Eylül doldurarak, "Biraz konuşabilir miyiz? Sana sormak istediğim şeyler var " dedi. Aslı merakla, "Tabi " diyerek Eylül'e odaklandı.

 

Eylül nasıl soracağını düşünürken biraz da tereddütle, "Sormak istediğim şeyler abinle ilgili " dedi. Aslı sorabileceğini belirtmek amacıyla başını salladı. Eylül derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.

 

"Aslında nerden başlasam onu bile bilmiyorum ya! "

 

"Direkt sormayı denesen çok daha iyi anlayacağımı sanıyorum Eylülcüğüm "

 

"Geçen gün abinin vücudunda yara izleri gördüm, çok normal izler değildi "

 

"İşkence izleri... " Aslı derin bir nefes alarak yutkundu. Eylül duyduğu şeyle şoka girerken, "Nasıl???! " diye sordu. Aslı dolu gözlerinden akan yaşları hızlıca silerken, sesindeki acıyla anlatmaya başladı...

 

Nasıl anlatılabilirdi acı dolu hatıralar?

 

Nasıl tekrar tekrar yaşanılırdı o kabus dolu anlar?

 

Aslı sindiği koltuğun köşesinden büktüğü dudağıyla Eylül'e baktı. Onunda anlatmak için bir yerden başlaması gerekiyordu.

 

"Abim askerde iki arkadaşıyla esir düşmüşlerdi... Kuzey Irak'ta. Haberi aldığımızda geri dönmesini bırak naaşını bile göremeyeceğimize emindik. On sekiz gün... umutlarımızın yaprak yaprak döküldüğü on sekiz gün...! Şehit olduğunu kabullenmiştik. Annem ilaçlarla ayakta duruyordu, babam abimin görevli olduğu sınır karakolunun önünden bir saniye dahi ayrılmadan bir haber beklerken on sekiz gün sonra esir düşen üç askerin kurtarıldığı haberi geldi. Abim ve arkadaşları öyle bir haldeydiler ki yaşadıklarına sevinemedik bile. On sekiz gün boyunca aralıksız gördükleri fiziksel ve psikolojik şiddet. Ankara Gata'da dört ay yattı. Arkadaşlarından birinin bacaklarını dizden aşağı kesmek zorunda kaldılar. Bunu kaldıramadığı için kendini yatağının korkuluğuna asarak intihar etti o adam. Üzerlerinde ilaçlı deneyler yapmışlardı. Abimin kalbi ve karaciğeri çok ciddi hasar aldığı için iki kere ameliyat olmak zorunda kaldı. Dört ay boyunca annemle bile görüşmedi, konuşmadı. O gördüğün yara izleri var ya, o aşağılık köpeklerin kesip kesip üzerine tuz bağladıkları yaraların izleri.

 

Çok kötü zamanlardı! Abim bir daha asla eskisi gibi olmadı. Bir yıla yakın pisikolojik tedavi gördü. Dayımlar tutturdu evlendirelim toparlar diye. Annemin isteği üzerine Arzu ile nişanlandılar. Abim hem iş için hemde tedavisi için sık sık Ankara'ya gitmek zorunda kalıyordu bazen uzun zaman dönmediği de oluyordu. O zamanlar çok güvendiği abine, Hakan'a emanet ediyordu her şeyi. Bizi bile... . Ben görmüştüm aslında ama abimin can dostu diye yakıştıramamıştım. Yanlış anladığıma imandırdım kendimi. Ama öyle olmadı. Abim tekrardan dağıldı, paramparça oldu. O yıkıntıların arasına sen düştün, abim gazap oldu, üzerine yağdı. Siz evlendikten sonra abim hayatının tüm kapılarını kapattı, bize ailesine bile. Taner Abi ve Selçuk'la bile aylarca görüşmedi.

 

Uzun zaman herkesi suçladı, sonra kabullendi. Parmağından yüzüğünü hiç çıkarmadı ama hiçbir zaman, hiçbir anlamda yüklemedi. Evli bir adam olduğunu hiç unutmadan ona göre yaşadı ama senin eşi olduğun gerçeğinden hep kaçtı, hiç kabullenmedi. Adını dahi hatırlamadığına şahit olmuşluğum var. Şimdi ise her şeyi ve hayatını senin istediğin gibi dizayn etmeye çalışıyor. Abim o ilk tanıdığın adam değil Eylül, onu hiç tanımıyorsun "

 

Eylül nefesini tutarak dinlediklerinden sonra yutkunarak kesik bir nefes aldı. "Ben... böyle olduğunu hiç bilmiyordum. Kimse de anlatmadı " diye mırıldandı.

 

"Çünkü kimse hatırlamak istemiyor, o yüzden " dedi Aslı gözyaşlarını silerek. İkisi sindikleri koltuklarının köşelerinde sessiz sessiz oturmaya devam etti.

 

Aradan geçen iki haftanın ardından Galip toparlanmış işlerinin başına geçmiş hatta işlerini bitirmişti bile. Aslı da daha fazla kalamayarak Eskişehir'e işlerinin başına dönmüştü. Galip, Eylül'den artık bir cevap bekliyordu. Ama Eylül karman çorman hâlâ bir karar verebilmiş değildi.

 

Akşam yemeği için sofrayı çardağa kuran Eylül bahçeye giren Galip'in arabasına bakındı. Semaverde çay demleyen Selvi gülümseyerek arabadan inen Galip'e seslendi.

 

"Çay tam istediğin gibi oldu "

 

"Ellerine sağlık ablam! Üstümü başımı değiştireyim hemen geleceğim " diyerek içeri girdi Galip. Eylül bahçeye açılan mutfağın kapısından içeri geçerek Galip'i karşıladı.

 

"Hoş geldin "

 

"Hoş buldum "

 

"Bitti mi bugün baklavalık fıstık? "

 

"Çok şükür bitti! Yemişlikler olgunlaşana kadar rahatız "

 

"İyi bari. Ben yemekleri masaya götüreyim " diyerek mutfağa geçti Eylül.

 

Sofra hazırlandıktan sonra Galip'te aşağı inmişti. Üçü birlikte sofraya geçerek yemeklerini yemeye başlarken Selvi,

 

"Maşallah, sen bu yıl baklavalık fıstığı erken bitirdin. Her yıl baban ile Bekir iki ay zor bitiriyorlardı. Hasadın da onların topladığının iki katı. " dedi. Galip gülümseyerek baktı ona.

 

"Onlar yaşlandı abla, sen beni onlarla bir mi tutuyorsun? " dedi şaka yaparak. Selvi'de gülerek baktı ona.

 

Yemek boyunca devam etti ikilinin sohbetleri. Eylül konuşmaya dahil olmadan sadece ikisini izleyerek gülüyordu. Selvi, Eylül'e dönerek, "Kız Maviş hele o yaptığın masal tatlısını getir, bende çayı getireyim. Öyle bir tatlı yapıyor ki bu karın yerken insanın aklı başından gidiyor " dedi.

 

"Onun elleri sihirli ondandır " dedi Galip gülümseyerek Eylül'e bakarken. Eylül de gülümseyerek ayaklandı. Mutfağa giden Eylül tatlıyla geri döndü.

 

"Buyrun işte hindistan cevizli masal tatlısı " diyerek keyifle gülümsedi Eylül. Galip ismini kendince abartılı bulurken Eylül'ün keyfini kaçırmamak için hiçbir şey söylemedi. Eylül tatlıyı servis ederken Selvi de çayları dolduruyordu. Galip tattığı tatlıyla neden bu kadar abartılı bir isim konulduğunu anlarken hayretle Eylül'e baktı.

 

"O abartılı ismini kesinlikle hakediyormuş. Ellerine sağlık, daha önce bu kadar güzel bir şey yediğimi hatırlamıyorum " dedi. Eylül duyduklarından memnun keyifle gülümsedi. "Afiyet olsun " diyerek yerine oturdu. Telefonu çalan Selvi telefonun ekranına bakarak, "Ano Bekir arıyor " dedi heyecanla. Selvi kocasıyla konuşmak için masadan kalkarken Galip diktiği gözlerini Eylül'den ayıramıyordu.

 

"Sihirli olduğunu biliyordum da bu kadar maharetli olduğunu bilmiyordum. " dedi Eylül'ün gözlerinin içine bakarak.

 

"Övünmek gibi olmasın yemek ve türevi şeylerde üzerime yoktur. " dedi Eylül kendinden emin bir tavırla. Galip gülümsemesi yüzüne yayılırken, "Yemekten bahseden kim " dedi. Eylül şaşkın bakışlarını indiremezken Galip, "Sen gülümseyince dudağının kenarında bir gamze oluşuyor ya bıkmadan günlerce izleyebilirim " diyince Eylül bakışlarını indirerek o çok sevdiği tatlıyı yemek yerine çatal ile karıştırmaya başladı. Galip şu an kesin bir cevap istese Eylül değil cevap vermek kendini ifade bile edemeyecek durumdaydı. Galip'in yaptıkları kafasını karıştırıyordu.

 

Az sonra Galip'in de telefonu çalmaya başladı. Arayan babasıydı. Galip bekletmeden telefonu açtı. Babası vefat eden uzaktan bir akrabalarının cenazesine ailesi adına Eylül ile birlikte katılmasını istiyordu. Galip babasının isteğini emir kabul ederek telefonu kapattı. Eylül konuşmalardan bir cenaze olduğunu anlamıştı. Merakına daha fazla direnemedi.

 

"Kim ölmüş? " diye sordu.

 

"Tanımıyorum. Adını duymuşluğum varda kimdir pek bilmiyorum. Cenazesini Almanya'dan getirmişler, yarında defnedeceklermiş " diye cevap verdi Galip.

 

"Allah rahmet eylesin "

 

"Amin. Yarın ikimizde cenazeye katılacağız "

 

"Cenaze kaçta? Öğlenin sıcağında değildir inşallah! "

 

"Sabah on gibi dedi babam "

 

"Daha sıcaklar bastırmadan iyiymiş " Galip gözlerini ayırmadan ona bakarken, daha fazla konuşamadı Eylül.

 

Telefon konuşması biten Selvi geri dönerken, "Mecid Amca ölmüş, yarın cenazesi varmış. Allah rahmet eylesin çok iyi bir insandı " dedi. Galip, "Şimdi babam aradı, söyledi. Yarın bizde cenazesine katılacağız " diyerek çayından içti.

 

"Mekanı cennet olsun Mecid Amca göndermişti bizi Ahmet Bey'in yanına. Yeni evlenmişiz, elde avuçta bir kuruşumuz yok. Bekir on yedi bilemedin on sekiz yaşında, bense on beş. Bekir'in anasıda ölünce yol gösterecek kimse kalmadı. Bekir yana yakıla iş arıyor ama iş veren yok. Dedik buraya kadar tası, tarağı toplayalım gidelim ama gidecek parada yok. Mecid Amca tuttu ikimizi getirdi bu konağa. Selman Bey Allah rahmet eylesin çok sert, ketum bir adamdı bizi istemedi ama Ahmet Bey, 'Sorumlulukları bana ait ' diyerek babasının karşısında durdu, bizi yanına aldı. O gün bu gündür tam otuz yıldır burdayız " diyerek iç çekti. Eylül gülümseyerek dinledi onu. Selvi Galip'e bakarak güldü.

 

"Kocanda elime doğdu. Ebeler yetişemedi göbeğini ben kestim " dedi Eylül'e Selvi. Eylül gülümseyerek Galip'e baktı. Birden Selvi'nin aklına Galip'in yaramazlıkları gelirken anlatmaya başladı.

 

Lezzetli semaver çayında demlenen Galip ile Selvi'nin eski günlerden konuşmaları, Selvi'nin, Galip'in küçükken yaptığı yaramazlıkları anlatmasıyla epey renk kazanmıştı. O kadar çok gülmüşlerdi ki Selvi tövbe bile etmişti. Tüm akşamı müthiş eğlenceli geçirmişlerdi. Selvi her zaman ki gibi erkenden uyumaya giderken Galip'te fazla geçe kalmadan uyumak için ayaklandı. Eylül'ün elinden tutarak,

 

"Bizde yatalım, yarın işimiz çok " dedi. Sağına, soluna bakınan Eylül bir bahane bulamazken, mecburî pes etmek zorunda kaldı. Galip arkasından yukarı sürükledi onu. Eylül pek itiraz etmeden peşinden yürüdü, itiraz edecek şans bile vermemişti ona Galip.

 

Eylül üzerini değiştirmek için banyoyu seçerken Galip üzerini değiştirip yatağına yattı. Az sonra Eylül de gelerek yanına uzandı. Galip kolunu sardığı Eylül'ü üzerine çekti. Eylül bir anda kendini Galip'in üzerinde bulurken, "Ne yapıyorsun, bu ne şimdi? " diye çıkıştı. Galip hafif çatılan kaşlarıyla, "Bu, bu geceki uyuma pozisyonumuz " dedi. Eylül,

 

"Saçmalama böyle uyunmaz " diyerek itiraz ederken Galip omuzunun üzerine yastığın ucnu koyarak Eylül'ün başını yastığa yasladı.

 

"Böyle çok güzel uyunur. Gönül isterdi amaç farklı olsun ama neyse " diyen Galip, Eylül'ün bedenine sarılarak gözlerini kapattı. Eylül 'amaç farklı olsun ' cümlesindeki imadan sonra yanakları kızarırken, cevap bile veremeden yerinde kalakaldı. Ne yapacağını, nasıl bir tepki vermesi gerektiğini bilemeden Galip'in üzerinde uyumak için gözlerini kapattı. Yüzü Galip'in boynuna denk gelen Eylül'ün kalp ritmi ondan bağımsız yükselmeye başladı. Dudakları boynuna değmesin diye oldukça çaba harcıyordu Eylül. Henüz tanımadığı farklı duygular kendini göstermekten çekinmiyorlardı. Ama O, o duyguları asla açığa vuramazdı. Daha bir karar bile verememişken bedenine olan duygu değişimlerini yok saymaya çalışarak uyumaya çalıştı.

 

Sabahın erken saatlerinde uyanan Eylül hâlâ Galip'in üzerinde yatıyordu. Yavaşça kendini yatağa bırakarak bir süre sırt üstü yattı. Bütün gece yüz üstü yattığı için kaburgaları ağrıyordu. Bir süre sonra uyuya kaldı.

 

"Eylül! Eylül! " adını seslenen Galip'e açtığı uykulu gözleriyle baktı. Galip, "Uyuya kalmışız, hadi kalk cenazeye gideceğiz " demesiyle Eylül endişeyle yerinden doğruldu. Hızlı bir giyinmenin ardından ikisi aşağı indi. Alelacele yapılan kahvaltının ardından cenaze evine gitmek üzere yanlarında Selvi ile birlikte yola koyuldular.

 

Vardıkları cenaze evinde Eylül'ü, Galip'in yanında görenler yeni dedikodulara başlarken Eylül hiç oralı olmadan aileye baş sağlığı diledi.

 

Önce cami, ardından mezarlığa götürüldü cenaze. Defin işleminden sonra herkes dağılırken Galip'te, Eylül'e, " Bizde gidelim artık. Selvi Abla nerde? " dedi. Eylül,

 

"Bir tanıdığını gördü, onunla konuşuyordu en son " diyerek Selvi'yi aradı gözleri. Bulduğu Selvi geliyorum işareti yaparak biraz beklemelerini istedi. Eylül gözünü ayıramadığı Galip'in dedesinin mezarına bakıyordu. Galip'in elinden tutarak arkasından mezara doğru yürütmeye başladı. Galip durarak elinden tutup çekiştiren Eylül'ü geriye doğru kendine çekti. "Hayırdır, nereye? " diye sordu. Eylül tam karşısına dikilerek gözlerinin içine baktı.

 

"Affedilmek için önce affetmek gerekir. " diyen Eylül, Galip'i bir kere daha yürütmek için çekiştirdi. Galip yerinden milim kıpırdamadan gözlerini diktiği dedesinin mezarına bakıyordu. Yutkunarak bakışlarını indirdi. Gardının düştüğünü gören Eylül en içten şekilde, "Lütfen... " diye fısıldadı. Artık zamanı gelmişti. Galip, Eylül'ün onu dedesinin mezarının başına götürmesine izin verdi. Eylül fatihasını okuduktan sonra, "Biz seni arabada bekliyoruz " diyerek sırtını dönüp arabaya yürüdü. Tanıdığı ile muhabbeti biten Selvi Eylül'ü bulurken ikisi arabada Galip'i beklemeye başladı.

 

 

Loading...
0%