Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Birkaç dakika sadece babaannesi ile dedesinin isimlerine baktı Galip. Ellerini tereddütle kaldırarak ikisine fatiha okudu. Derin bir nefes alarak usulca verdi soluduğu nefesi. Dedesinin mezar taşına bakarak sıktığı dişleri arasından, "Özür dilerim " dedi kısık bir sesle. Bunu söylemek bile onun için çok güçtü. Kırgınlıkları çok ağırdı dedesine karşı haklı olarak. Farkettiği en büyük şey ise dedesine benziyordu her şeyiyle. Zaman geçtikçe dahada artıyordu benzerlikleri. O da bunun farkındaydı.

 

"Özür dilerim, tüm yaptıklarım için... gerçekten üzgünüm. Üzgün olmam seni, beni ziyan olan zamanı geri getirmiyor " dedi büyük bir üzüntü ve samimiyetle. Bir süre daha baktı dedesinin mezar taşına. "Her geçen gün sana daha fazla benziyorum " diyerek yutkundu. Dolan gözlerini mezarın toprağına sabitleyerek devam etti. "Farketmeden senin gibi davranıyorum. Dönüp arkama baktığımda seni görüyorum. Senin gibi kırıp döküyorum. Ama kaybeden hep ben oluyorum. Yaptıklarıma daha büyük bir ceza olamazdı " acı, alaycı ve sitem dolu bir gülümseme yer edindi dudaklarında. Hızlı ve derin bir nefes soluyarak gözündeki yaşın düşmesine izin vermeden gözünü sildi. Elini mezar taşına koyup sıktığı dişleriyle gözlerini gökyüzüne çevirdi. Uzun uzun baktı. "Sen beni affedebilir misin bilmiyorum ama ben hakkımı helâl ettim. Allah'a emanet " diyerek sırtını döndü. Ardından hızlı adımları ulaştığı arabayı yüksek bir hızla eve sürdü.

 

Saatler henüz öğleyi bulmuşken Ahmet, Galip'i aramış içinden çıkamadıkları bir sorunla karşılaştıklarını ve bir an önce Eskişehir'e gelmesini istemesiyle Galip apar topar Eskişehir'e yola çıkmak zorunda kaldı.

 

Bir haftadır Eskişehir'de işlerle ilgili sorunu halletmeye çalışan Galip, iki aya yakındır başında bulunmadığı mobilya şirketinin iki aylık dosyalarını önüne yığmış gece gündüz çalışıyordu. Aslı ve kuzeni Hazar da ona yardım ediyorlardı. Galip kısa bir mola vermek için ayağa kalktı. Yaktığı sigarasıyla, birazda hava almak için açtığı pencerenin önüne dikildi.

 

Hazar önündeki dosyayı kapatıp, "Yeter bugünlük bu kadar, saat onu geçiyor. Yarın devam ederiz " diyerek gözlerini ovdu. Aslı, "Bencede! " diyerek ayaklandı. "Eve gidip güzel bir duş alarak uyumak istiyorum " diyede ekledi. Galip'te onlara uyarak bugünlük paydos etti.

 

Galip, Aslı'yı alarak eve döndü. Kapıda annesi karşıladı ikisini. "Hoş geldiniz " dedi sevgiyle. Aslı, "Hoş bulduk " diyerek merdivenlere yöneldi. Galip, "Hoş buldum annem " diyerek salona geçti. Kendini yorgunca koltuğa bıraktı. Arkasından gelen annesi, "Aç mısın, yemek koyayım mı? " diye sordu.

 

"Yok anne uyuyacağım " diye cevap verdi. "Babam nerde? "

 

"Camiye gitti, gelir birazdan " annesi yanına oturarak yüzüne doğru dökülen saçlarını eliyle geriye doğru taradı.

 

"İlaçlarını aksatmıyor değil mi? "

 

"Eylül'e söz verdi ya, aksatmıyor " Eylül'ün adını duyan Galip'in yüzü kendiliğinden tebessüm etti. Bu da annesinin dikkatinden kaçmadı.

 

"Keşke gelirken Eylül'ü de getirseydin "

 

"Okulu var ya anne nasıl getirseydim "

 

"Bir haftadan bir şey olmazdı. Cuma günü mezun oluyor zaten. Bu hafta da okula hiç gitmemiş zaten "

 

"Nasip. Belki hasat bittikten sonra birlikte geliriz "

 

"İnşallah! Birde bana bir hayırlı haber verseniz " Galip gülümseyerek annesine baktı. Annesi sık sık torun istediğini böyle belirtiyordu. "Adağım var senin çocuğun doğsun kırk kınalı koç kurban keseceğim "

 

"İnşallah o günleri de göreceğiz "

 

"Aranız iyi mi bari? Kızımı üzecek, gücendirecek şeyler yapmıyorsundur inşallah! "

 

"Konuşabiliyoruz en azından birbirinizle; gücendirme kısmına gelirsek, daha o safaya gelemedik "

 

"Bak gözünü seveyim Eylül'e kaba, rencide edici şekilde davranma. Eylül çok iyimserdir! Sen ona iyilikle yaklaş o kapılarını zaten açar "

 

"Açmasa haksız değil "

 

"Sen Eylül'ü hiç tanımıyorsun. Benim kızım insanın içindeki iyiliği bir kere görsün tanır insanı "

 

"Ne yapmam gerek bazen hiç bilmiyorum "

 

"Yapman gereken babanı örnek alman "

 

"İyi de ben babam gibi olamam ki "

 

"Baban gibi ol demedim oğlum, babanı örnek al dedim " diyen annesi şakağından öperek ayaklandı. Galip gülümseyerek giden annesinin arkasından baktı. O da çok yorgundu, odasına çıkarak üzerini değiştirdi. Yatağına yattığında bir haftadır olduğu gibi yine uyuyamadı. Başını çevirip yatağın sol tarafına baktı. Eylül'ü, o bağımlılık yapan tatlı kokusunu burnunun direği sızlarcasına özlemişti. Birlikte yattıkları son gecede Eylül'ün şaşkın tavırlarını anımsarken kendinden bağımsız gülümsedi. Kokusunu o kadar çok arıyordu ki şu an resmen çaresiz kalıyordu. Eylül'e ne denli bağlandığının farkındaydı ve bundan hiç şikayetçi değildi. Derin bir nefes alarak ayaklandı. Yine bir sigara yaktı aklından çıkmak nedir bilmeyen Eylül ile birlikte.

 

***

 

Selvi ile Eylül birlikte yemek yerlerken çalan telefonunu aldı eline Eylül. Arayan Duygu'ydu. Eylül bekletmeden açtığı telefonu kulağına koyarak, "Duygu " dedi. Duygu şenşakrak sesiyle, "Neler yapıyorsun Sarı? " diye sordu.

 

"Aynı, değişen bir şey yok. Sende? "

 

"Ohooo ben neler neler yaptım! " dedi Duygu gülerek. O sırada kapının zili çalınca Duygu, "Kapı mı çalıyor? " diye sordu. Eylül, "Evet " diye cevap verirken ayaklandı. Duygu kahkahayla gülerken, "Koş kapıyı aç çok özlediğin kocan gelmiştir belki " dedi.

 

"Ya tabi! Onun anahtarı var o zil çalmaz " dedi Eylül sıkıntılı bir nefes alırken. Kabullenemesede Galip'i arıyordu. Eylül ulaştığı kapıyı açtığında karşısında gördüğü Duygu ile şaşırıp kalırken Duygu, "Maşallah kocanıda iyi tanıyorsun " dedi gülerek. Eylül afallamış bir şekilde, "Sen nerden çıktın?! " diye sordu. Duygu her zaman ki muzipliğiyle, "Senin çıktığın yer gibi bir yerden çıktım " dedi kahkahalarla.

 

İkisi mutlulukla birbirlerine sarıldılar. Duygu küçük valizini alarak içeri girdi. Hoş geldin-nasılsın faslından sonra Eylül, Duygu'yu yerleşmesi için odaya çıkardı. Yerleşme işi bittikten sonra Eylül ile Duygu birlikte aşağı indiler. Selvi çoktan Duygu için servis açmıştı bile. Duygu girdiği her ortamı ışık hızıyla değiştiriyordu. Eylül ile Selvi'nin sus pus havası hemen dağılmıştı.

 

Yemek boyunca yapılan sohbetin ardından Selvi yorgun olduğu için uyumaya giderken Eylül ile Duygu yalnız kalmışlardı. Eylül iki fincan kahve ile salondaki Duygu'nun yanına geçti. Duygu'ya kahvesini vererek yanına oturdu.

 

"Eee anlat bakalım İtalyan mafyası kılıklı kocanla aran nasıl? " diye sordu Duygu. Eylül hafif bir tebessümle başını sallayarak, "İtalyan mafyası kılıklı? " dedi şaşkın şaşkın. Duygu gülerek, "Yalan mı? " dedi. "Çatık kaşları, ifadesiz suratı, keskin sinirli bakışlar, kendinden emin tavırları, ben istediğimi alırım edaları " Duygu'nun anlatırken şekilden şekle girmesi Eylül'ü güldürmüştü.

 

"Aman Duygu sende! "

 

"Yalansa yalan de! "

 

"Yalan değil aslında... "

 

"Peki ne cevap vereceğine karar verdin mi? "

 

"Bilmiyorum Duygu, ne cevap vereceğimi gerçekten bilmiyorum "

 

"Benim tanıdığım Eylül düşünmeden hayır derdi. Ne değişti sence? "

 

"Bir çok şey! Ben bile değiştim. Ama hâlâ hiçbir şey bilmiyorum "

 

"Sen bu adama aşık mı oldun yoksa? "

 

"Hayır, ama yoruldum Duygu. İnsanların arkamdan konuşmalarından, annesi ile babasının gözlerimin içine umutla bakmasından, çırpınmaktan, parçalanmaktan yoruldum. Asla boşanmayacağını kati bir şekilde söyledi ve benim savaşacak gücüm yok "

 

"Seni mutlu edebilir mi peki, evet dersen? "

 

"Değiştiğini söylüyor, beni tanımadan affedemezsin diyor. Evet dersem katlanabilir miyim, hayır dersem önümde ne gibi şeyler beni bekliyor bilmiyorum. Karman çormanım Duygu "

 

"Yani boşanmayacaksa diretmenin pek bir anlamı da yok hani. Ayrıca dediği gibi değiştiyse bir şans vermeden bilemezsin ki "

 

"Gerçekten yoruldum Duygu, toparlayamıyorum geçmişimin yıkıntılarını. Ne olacaksa olsun, artık bitsin istiyorum bu çırpınışlarım. Bir kere daha kırılıp dökülürsem kaldıramam. Can kırıklarımı unutamıyorum ne yaparsam yapayım "

 

"Belki bu kez öyle olmaz ha! Mutlu olursun belki onunla, olamaz mı? "

 

"Sence o mutlu olunacak bir adam mı? Yaşadıklarıma en yakın şahit sensin, nasıl güvenip teslim olacağım ben ona bunca şeyin üzerine "

 

"O gün evet korkunç bir adamdı, ki o günkü yaşanılanları unutmadığım gibi hâlâ çok korkuyorum ondan. Geçen yıl iş için Eskişehir'e gittiğimde Aslı otelde kalmama izin vermemişti onlarda kalmıştım bir hafta biliyorsun, şahit olduğum adam nasıl desem aynı kişi değil gibiydi. Sana da söylemiştim o gün. O yüzden diyorum değiştiyse neden olmasın "

 

"Peki gerçekten değişmiş midir?! "

 

"Denemeden bilemezsin Eylül "

 

"Kafam çok karışık Duygu "

 

"Kendini bu kadar paralayacağına dene, nasıl yapabileceğine bak. Olur, ya da olmaz; belki mutlu olursunuz. Bence sen bu işin olurunu bir düşün " dedi Duygu, Eylül'ün elini tutarak. Eylül düşünceli bir şekilde Duygu'nun elini sıkarken, "Bunu sen mi söylüyorsun? Evlendikten bir yıl sonra bile hâlâ beni kaçırma planları yapan sen? " diye sordu hafif bir tebessümle. Duygu o güleç halini bir kenara bırakarak, "Onda farklı bir şey gördüm ben ve bu kez içimde olacağına dair güçlü bir his var. Sende bilirsin ki ben kolay kolay yanılmam " dedi.

 

Eylül bir süre düşündükten sonra nefesini üfleyerek sırtını koltuğa yasladı. "Ya nasip... " diye fısıldayarak derin bir nefes aldı. Duygu ona gülümseyerek, "Gül biraz gül, sen somurtunca hiç çekilmiyorsun " dedi. Duygu bir kere daha Eylül'ü gülümsetmeyi başardı.

 

Gece geç saatlere kadar Eylül ile Duygu sohbet ederek eski günlerden konuştular, unutamadığı anılarından bahsettiler uzun uzun. Gecenin sonunda ikisine de çöken ağır bir uyku oldu.

Loading...
0%