@eelliiffiippeekk
|
Eylül sabahın ilk ışıklarıyla gözlerini açtığında tanıdık bir koku karşıladı onu ilk. Hangi meyve olduğunu çıkaramadığı tatlı, hafif, bir parça da sigara kokusunun karıştığı erkek parfümü Galip'in döndüğünün habercisiydi. Ve yine göğüsleri arasındaki eli bu kez Eylül'ü rahatsız etmemişti. Eylül başını hafifçe çevirip baktığında derin uyuduğunu fark ettiği Galip'in elini yavaşça tişörtünün içinden çıkardı. Yine aynı düşünce zihnini kurcalarken, yavaş ve derin soluduğu nefesini usulca verdi. Dönüp onu izlemeye başladı.
Hiç tanımıyor olsaydı ona bir şans verir miydi?
İç sesi dalga geçer gibi daldı düşüncelerinin arasına; 'hangi kadın bu adama şans vermez, kandırma kendini ' deyiverdi. Eylül dişlediği dudağının kenarıyla hafif gülümsedi. Gerçek buydu. Hiçbir kadın ona hayır demezdi. Hayır denilebilecek biri değildi kesinlikle. Fazlasıyla göze batan hatrı sayılır bir karizması vardı. Uzun boyu, duruşu, oturuşu, hâl ve hareketleri, Duygu'nun tabiriyle İtalyan mafyası tavırları kesinlikle onu reddedilmez kılıyordu.
Eylül iyi biliyordu ki hiç tanışmıyor olsalardı kesinlikle ona şans verirdi. Ama bunu ona söylemeyecekti tabi. Bunca zamandır yaşanılanları düşününce ikisi arasında da çok şey değişmişti. Elinde olsa arkasına bile bakmadan her şeyi arkasında bırakıp giderdi iki ay önce. Ama şimdi elinde bu imkan olsa gider miydi bilmiyordu.
Galip kımıldamaya başlarken Eylül hızla sırtını döndü. Galip kolunu sardığı Eylül'ü kucağına çekip sarıldı. Eylül kımıldamadan gözlerini kapattı. Nasıl olsa kurtulamayacaktı, henüz kalkmak için biraz vakti varken gözlerini kapatarak uyumaya devam etti. Beyninin içi doluyken uyumak pekte mümkün olmuyordu. Kapalı gözleriyle kalkacağı vakte kadar bekledi hiç kımıldamadan.
Eylül'ün telefonunun alarmı çalmaya başlarken Eylül uzanıp aldığı telefonun alarmını kapattı. Eylül kalkmak için doğrulduğunda Galip belinden kavrayarak üzerine çekti onu. Eylül şaşkın şaşkın çattığı kaşlarıyla, "Ne yapıyorsun?! " diye kızdı. Galip sorunun amacına oldukça uzak bir cevap verdi. "İyiyim, sen? " dedi gülerek.
"Bırak beni! " diye kızdı Eylül kalkmak için hafif doğrularak. Galip'in gözlerinin odağı, Eylül'ün tişörtünün geniş yakasından görünen manzaraydı. Eylül, Galip'in değişen bakışlarının adresine döndüğünde kocaman açılan gözleriyle tişörtünün yakalarını bir araya getirerek sıkı sıkı tek eliyle tuttu az sonra başına gelecekleri hissetmiş gibi. Galip'in suratındaki arsız sırıtışla Eylül yutkundu. O koyulaşan bakışlar ve dudaklarındaki gülümseme rahat durmayacağının alametiydi.
"Geç kalacağım bırak " dedi Eylül umutsuzca kendini kurtarmak için çabalarken. "Geçen cuma bitti okul geç kalacağın tek şey kahvaltı olur ancak; onuda birlikte yaparız " dedi Galip keyifle. Bir anda altına aldığı Eylül neye uğradığını şaşırırken, "Kalkar mısın lütfen üzerimden!!! " diye kızdı. Galip hiç oralı olmazken Eylül'ün eli arasındaki tişörtün kumaşını kurtardı. "Bırak diyorum sana, kalkacak mısın artık?! " Eylül'ün elinden kurtardığı tişörtü yakasından aşağıya ikiye ayırdı bir çırpıda. Eylül'ün gözleri kocaman açılırken sıktığı dişleriyle olabilecek en şiddetli şekilde, "Ne yaptığını sanıyorsun sen ya! " dedi engel olamaya çalışarak. Galip önüne sereserpe serilen görüntü ve yaptığından memnun Eylül'ün göğüslerine eğildi.
Çırpınışlarının engel olamadığı Galip'in dudakları tenine değen Eylül bir an donakaldı. Hissettiği keskin sızıyla canının yandığını belli eden bir, " Ah! " koptu dudaklarından. "Bırak beni, canımı acıtıyorsun!!! " dedi. Galip onu duymamazlıktan gelerek tenini öpmeye devam etti. Eylül birkaç kere daha maruz kaldığı o keskin sızılarla, "Lütfen canımı acıtıyorsun... " diye sayıkladı kendini kurtaramazken. Galip yüzünde arsız bir gülüşle bakışlarını yüzüne çevirdi.
O sırada odalarının kapısı tıkırdatıldı. Galip, Eylül'ün üzerinden hızla kendini yatağa bırakırken, Eylül de aynı hızla pikeyi üzerine çekti. Galip'in geldiğinden habersiz kapıyı açıp içeri adımlayan Duygu Galip'i görmesiyle, "Ah pardon Eylül yalnız sanıyordum " diyerek hızla odadan çıktı. Duygu çok utanmıştı, kendini yerin dibine batmış gibi hissediyordu.
Galip, Eylül'e bakarak, "Bu patavatsızın burda ne işi var? " diye sordu. Eylül çattığı kaşlarıyla, "Patavatsız senin sülalendir! " diyerek yataktan kalktı. Yırtık tişörtünü birleştirip hızlı adımlarla dolaba yürüdü. Aynı hızla kendine kıyafet alarak banyoya giderken Galip arkasından mutlulukla gülümsüyordu. Eylül'ün kızarken ona cevap vermesi çok hoşuna gidiyordu.
Eylül üzerini giyerken göğsündeki morluklara ve diş izlerine bakarak çattığı kaşlarıyla, "Hayvan herif! " diye söylendi. Sol göğsünün üst kısmı tamamen morarmıştı. Hafif dokunduğunda bile acıyordu. Acıyan canıyla, "Hayvan işte! " dedi sinirle.
Hızlı bir şekilde üzerini giyip banyodan çıktı. Galip'e sinirli sinirli bakarak odadan çıktı. Duygu'nun yan taraftaki odasının kapısını tıkırdatıp içeri girdi. Duygu, Eylül'ü gördüğünde, "Ay Sarı kusura bakma vallaha hiç aklıma gelmedi kocanın dönmüş olabileceği, ay rezil oldum! " dedi. Eylül gülümseyerek, "Saçmalama Duygu, rezil olduğun bir şey yok. Hadi aşağı inelim Selvi Abla kahvaltıyı hazırlamıştır " dedi. İkisi birlikte kapıya yürürlerken Duygu duraksayıp, "Kahvaltıda karşılaşırsak ben çok utanırım, o çıksın ben öyle ineyim aşağı " diye geri vites yaparken Eylül gülerek, "Biz kahvaltı edene kadar karşılaşmazsın, uyur o daha merek etme " dedi Duygu'yu kapıya yönlendirirken. Duygu kıstığı gözleriyle gülerek, "Maşallah, kocanın her huyunuda ezberlemişsin " dedi. Eylül gülmeye devam ederken, "Çok konuşuyorsun sen yürü yürü " diyerek kapıyı açtı.
İkisi birlikte aşağı indiklerinde Selvi ile Aslı birlikte kahvaltı sofrasını hazırlıyorlardı. Eylül şaşkınlıkla, " Bak sen kimlerde gelmiş! Deja-vu oldum " dedi. Aslı gülümseyerek, "Sürpriz! Yine ben. Ama bu kez erken dönmeyi düşünmüyorum " deyiverdi. Eylül ona sıkıca sarıldı gülümseyerek.
"Duygu'da buradaymış, vallahi başka bir şey istesem olacakmış! Bende diyordum ki Antep'e gidince ararız o da gelir diye. Allah'ın sevgili kuluyum yemin ediyorum "
"Kalp kalbe karşıymış Aslıcığım " diyerek Aslı'ya sarıldı Duygu. "Ah bir tek bu kadar uzun olmasa boyun daha çok seveceğim seni ama, Allah bize vermemiş ne yapalım " dedi gülerek. Aslı kahkaha atarak, "Atlat kızım artık şu boy takıntını " dedi.
Hepsi birlikte sofraya otururlarken Galip göründü mutfağın kapısında. Duygu, Eylül'e doğru hafif eğilerek kısık sesle, "Hani daha uyurdu bu? " diye sordu. Eylül de aynı kısık sesle, "Ne bileyim uyumayacağı tutmuş " diye cevap verdi.
Selvi oturmaktan vazgeçerek Galip'e döndü. "Galip, bugün alışverişe gitmem lazım oğlum, bizi götürürsün sana zahmet " dedi. Galip başını sallayarak, "Olur abla, götürürüm " dedi. Selvi gülümseyerek ona sarıldı. "Seni verene kurban! Daha bir kere bir dediğime olmaz demişliği yok bu yaşına kadar. Kurban olsun ablan sana! " diyerek sarıldı bir kere daha. Aradaki boy farkı Aslı'nın gözünden kaçmamıştı.
Onları gülümseyerek izleyen Aslı, "Buldum! " diye atladı birden. Herkes şaşkınlıkla ona bakarken Aslı, "Adile Naşit'i buldum! " dedi.
Bir tek Eylül'ün anladığı konuyla ikisi gülerken diğerleri fransız kaldıkları konuyla ikisine baktı. Duygu dayanamadan, "Ne oluyor be, bir Adile Naşit denilince bu kadar gülünür mü? " diye sordu. Aslı gülüşleri arasında, "Mavi Boncuk kadrosunu topluyorum da " dedi.
Selvi anlamadığını belli eden yüz ifadesiyle, "O ne kız? " diye sordu. Aslı kahkahalara boğuldu. Eylül dudağını ısırarak kahkahalara boğulmamak için çabalarken Duygu, Aslı'nın kolunu çimdikledi.
Galip tatlı tatlı gülen Eylül'e diktiği gözleriyle gülümserken, Aslı'nın kastettiği Mavi Boncuk benzetmesini anlamıştı. Geçip oturdu sandalyeye Eylül'den gözlerini ayırmadan. "Emel Sayın çayları doldurmaz mı, kahvaltı edelim " dedi. Aslı'nın şaşkınlıkla kahkahaları dururken, Eylül şaşkın bakışlarını gülümseyerek ona bakan adama çevirdi. Anlamasını beklememişti Eylül. Şaşkınlıktan bakışlarını indiremedi bile.
Selvi,
"Siz hepiniz ne diyorsunuz ben anlamadım? " diye sordu iyice karışan aklıyla. Aslı oluşturduğu atmosferden memnun gülümseyerek, "Eylül, Emel Sayın, abim Tarık Akan, sende Adile Naşit'sin işte abla. Mavi Boncuk filmi vardı ya hani? " dedi. Selvi gülümseyerek, "Allah canını almasın senin, bende diyorum bunlar ne diyor " diyerek çektiği sandalyeye oturdu. Duygu gülerek, "E bize rol kalmadı " demesiyle Aslı kıkır kıkır gülerek, "Vallaha Duygucuğum sen Güdük'ü oynarsın o kesin " dedi. Duygu bir kere daha Aslı'nın kolunu çimdikledi.
"Allah senin canını alsın Aslı! " dedi üstüne basa basa. Herkes kahkalarla boğulurken Galip gözlerini ayırmadan Eylül'ü izlemeye devam etti. O kadar çok özlemişti ki bakmak bile özlemine yetmiyordu. Eylül kızaran yanaklarıyla kalkıp çayları doldurdu.
Kahvaltı boyunca Eylül her bakışlarını kaldırdığında üzerine sabitlenmiş gözlerle karşılaşırken, bu masadaki diğerlerininde gözünden kaçmıyordu. Bu yüzden Eylül'ün yanakları kızarımaya devam ediyordu.
Kahvaltıdan sonra Selvi itiraz istemeden kızlarında onunla gelmesine karar vermişti. Söz konusu alışveriş olunca onlarda pek itiraz etmemişlerdi.
Eylül,
"Ben çantamı alıp geleyim " diyerek yukarı odasına çıkarken Galip'te sessizce arkasından gitti kimseye farkettirmeden. Eylül aldığı çantasına birkaç parça kişisel eşyasını koyarken Galip içeri girdi. Gözlerini yine Eylül'ün üzerine sabitlerken Eylül, "Çıkmıyor muyuz? " dedi hızlı adımlarla kapıya doğru yürürken. Galip'in bakışlarında bir şey olduğunu seziyordu, o yüzden hemen odadan kaçmanın derdindeydi Eylül. Kapıya ulaşmasıyla Galip elini Eylül'ün başının üzerinden kapıya dayayarak açmasına izin vermedi. Eylül neye uğradığını şaşırmış bir şekilde omuzunun üzerinden ona baktı. "Sabahki tişörtünden başka var mı? " diye sordu Galip. Her bir kelime kıskançlıktan ibaretti. Eylül seninde bir parça korkuyla, "Niye ki? " diye sordu. Galip Eylül'e doğru biraz daha eğilerek, çattığı kaşlarıyla, kulağının dibinden, "Belli ki var. Onları dışarıda giydin mi hiç? " diye sordu. Eylül başını iki yana sallayarak, "Hayır " dedi. Galip biraz daha yaklaşarak o kıskançlıkla koyulaşan gözlerini Eylül'ün titreyen gök mavisi gözlerine dikti. " Hiç mi? " diye sordu. Eylül, "Hiç... Sadece uyurken giyiyorum rahat olduğu için " diye cevap verdi. Galip yüzünde duyduğundan memnun bir ifadeyle gülümseyerek, "Hadi çıkalım " diyerek kapıyı açtı. Eylül usulca yutkunarak Galip'in açtığı kapıdan çıktı.
Selvi, Aslı ile Duygu, Galip'in arabasının arka koltuğunda yerini alırken ön koltuğa oturmakta Eylül'e kalmıştı. Eylül, Selvi'ye bakarak, "Abla sen ön tarafa otursaydın ya" dedi. Selvi çantasını kucağına iyice yerleştirerek, "Yok kuzum iyiyim ben böyle, sağ ol " dedi. Galip'in direksiyona geçmesiyle Eylül mecburi yanına oturdu. Galip emniyet kemerini bağlarken Eylül takılı kalan gözlerini ayıramadan onu izledi. Gözüne çok hoş gelmişti bir an o kendinden emin, profesyonel tavrı.
Duygu ile Aslı imalı imalı gülerek kendi aralarında fısıldaşırken Eylül çattığı kaşlarıyla ikisine baktı. Duygu baş parmağını kaldırarak Eylül'e gösterdi çok beğendiğini belirtmek adına.
Çok uzun sürmeyen yolculuk Selvi'nin her zaman alışveriş yaptığı tanıdık büyük markette son bulurken, herkes arabadan indi.
Galip arabayı kilitledikten sonra anahtarını Aslı'ya doğru fırlattı. Aslı abisinin ona attığı anahtarı havada kaptı.
Galip,
"Siz alışverişinizi yaptıktan sonra Aslı sizi eve götürür. Biz Eylül ile bugün Antep'i gezeceğiz " diyerek Eylül'ün elini avcuna aldı. Eylül şaşkınlıktan cevap bile veremezken Selvi, Duygu ve Aslı ağızları açık ikisine bakıyorlardı.
Eylül şaşkınlığını atlatırken,
"Ne yapıyorsun çarşının ortasında?! Nerden çıktı bu gezme işi hem? " diye kızarak elini kurtarmaya çalışırken Galip hiç oralı olmadan yürümeye ve Eylül'ü de peşinden yürütmeye başladı. Eylül, çarşının ortasında olmalarından dolayı daha fazla diretmeden onunla birlikte yürümeye başlarken arkadan bakan üçlünün şaşkınlığı katlanmıştı. Selvi kıkır kıkır gülerek telefonunu çıkardı. Eylül ile Galip'in el ele fotoğraflarını çekerek Candan'a attı. Hemen ardından da aradı.
Candan açtığı telefonla, "Efendim " dedi. Selvi sevinçle gülmeye devam ederken, "Müjdemi isterim abla oldu bu iş! Sana resim attım bakta gör nasıl yakıştılar birbirlerine " dedi. Candan hemen açıp resimlere bakarken, "Selvi bunlar el ele! " dedi sevinçle. Selvi'de aynı sevinçle karşılık verdi. "İkisi bugün Antep'i gezeceklermiş "
"Ay çok şükür Selvi'm! Beni sık sık haberdar et "
"Merak etme abla "
Candan kapattığı telefonla kocasının yanına koştu.
"Ahmet! İnşallah hayırlısıyla seneye bu vakitler torunumuzu seveceğiz! " diyerek bahçede oturan kocasına koştu. Ahmet, "Hayırdır Candan Hanım ne oluyor, ne torunu? " diye sordu.
"Bak, bak! Şunlara bak, şunların güzelliğine bak! " diyerek resimleri gösterdi. Ahmet, Candan'ın elinden aldığı telefondaki resimlere baktı. "Ben sana demedim mi Galip, Eylül'ü görürse bir daha bırakamaz diye. Bak el ele Antep'i gezeceklermiş bugün "
"Çok şükür bunuda gördük Candan Hanım. Hayırsız oğlun Eylül'ü kırıp, dökecek bir şeyler yapmazsa dediğin gibi torun severiz inşallah " dedi umutla gülümseyerek.
Galip ile Eylül çarşıda dolaşırken Eylül, "Burda bir sürü eş, dost, akrabanız var. Böyle el ele çarşının ortasında biri görecek ayıp olacak " dedi. Galip, "Bugüne kadar kimsenin lafı, sözü umurumda olmadı, bugünden sonra da olmaz " diyerek rahat rahat yürümeye devam ederken Eylül nefesini üfleyerek ona eşlik etmeye devam etti .
"Üfleyip, püfleme. Biraz yüzün gülsün yüzün. Önce bir kahve içelim. Ardından devam ederiz dolaşmaya "
"Biz kızlarla alışveriş yapacaktık ama... "
"Onlar alsınlar alacaklarını, sende ne alacaksan berabere alırız "
"Ama kadınlara özel şeyler alacağım ne işin var senin orda?"
"Belki üzerine birkaç şeyde ben alırım sana. Kadınlara özel şeyler. Bedenine uygun seksi bir şeyler. "
"Pis, adi herif seninle hiçbir şey almam ben! "
"Ben alırım. Geçen giydiklerin kadar yakışır mı bilmem ama aklımda var birkaç parça "
"Ha sen birde bunları düşündün?! "
"Gören başkasına düşündüm sanacak! Karıma düşündüm, daha doğal bir şey olabilir mi? Biz evliyiz farkındaysan. Yakında çoluk çocuk sahibi olacağız inşallah. Lazım olur, aksi olmayacak asla! Bunu kabullenmen için daha ne söyleyebilirim " diyince Galip, Eylül cevap vermek yerine sustu. Çünkü söylediği sözlerde gerçeklik payı da vardı.
Bir süre sonra Galip yanındaki Eylül ile birlikte otantik bir kafeye girdi. Eylül etrafı incelerken içerden gelen adam, "Vay hangi dağda kurt sürüsü öldü de sen buralardasın! Sen buraların yolunu bilir, bizi hatırlar mıydın teyze oğlu? " dedi sitem ederek. Galip gülümseyerek, "Sitemin başım, gözüm üstüne, haklısın kardeşim. İş, güç başımızı kaldıramadık işte " dedi. Adam Eylül'e, "Hoş geldin yenge " dedi. Eylül başını sallayarak, "Hoş buldum, Orhan Abi " diye cevap verdi. Galip, "Epey burdayım, benden bıkacaksın " dedi. Orhan oturmaları için yer gösterirken, "Bir daha gidip yedi sene sonra gelirsen hatırlatırım bu sözlerini " diyerek güldü. Üçü birlikte otururlarken Orhan üç kahve söyledi.
Kahveler eşliğinde koyulaşan muhabbetleri devam ederken onlara doğru kucağında on aylık bebeğiyle Orhan'ın eşi geldi. Orhan, "Babasının prensesi mi gelmiş! İki gözümün nuru mu gelmiş! " diye seve seve kızını kucağına aldı. Orhan'ın eşi Cansu, şaşkınlıkla, "Galip Abi! " dedi. "Sen ve buralar? Görde inanma "
"Sitemkarlar iki oldu " dedi Galip gülümseyerek. Orhan anne tarafınfan Galip'in akrabasıydı, Cansu ise öz amcası Mehmet'in kızıydı. Cansu önce Galip'e sonrada Eylül'e sarıldı. Hepsi tekrar otururken Eylül bebeği kucağına alarak sevmeye başladı.
"Maşallah ne kadar tatlı bir şey olmuş bu! Candan Anne'm ile görmeye geldiğimizde çok çirkindi. Allah size bağışlasın, nazar değmesin " dedi Eylül gülümseyerek. Orhan, "Aşk olsun yenge " dedi gülerek. "Sekiz yıl beklemişim ben bu prensesi yengesi nasıl çirkin dersin sen ona. Darısı sizin başınıza inşallah, o zaman bende sizin çocuğunuza çirkin diyeceğim "
Galip gülümseyerek Eylül'e bakarken ilk defa baba olmak istediğini hissediyordu. Bugüne kadar hissetmediği birçok duyguyu Eylül ile keşfediyordu. Eylül'ün kucağına bebek çok fazla yakışmıştı. O güzel, içten gülüşü, bebeği nazikçe ve dikkatli tutuşu iyi bir anne olacağının işaretiydi. Galip yeğeninin elini tutup öperken Orhan'a,
"Sana benzese çirkin olurdu, annesine çektiği için bu kadar tatlı ve güzel dayısının çiçeği " dedi. Orhan gülerek, "Bak bu doğru işte! Narin'im annesine çektiği için bu kadar güzel " dedi. Herkes gülerken Orhan, Galip'e döndü. "Siz çocuk düşünmüyor musunuz? " diye sordu. Eylül'ün gülümsemesi yüzünde donarken yutkundu. Galip, "Hanımın şu okul işleri bitsin, ondan sonra inşallah " dedi.
Cansu,
"Hayırlısıyla inşallah! Hatta Eylül tedavisine bizim doktorun yanında devam etse ya. Çok iyi bir doktor. Kısa sürede sonuç alırsınız bile " dedi.
Eylül hakkında konuşulanlardan habersiz olan Galip'in gözleri kısıldı, kaşları çatıldı. "Ne tedavisi? " diye sordu. Cansu şaşırmış bir şekilde, "Siz çocuk için tedavi görmüyor musunuz, Eylül hamile kalamıyor diye? " dedi çok normal bir şeyden bahseder gibi.
"Eylül'ün hamile kalmak için tedavi görmesine ihtiyacı yok ki "
"Siz tedavi görmüyor musunuz yani şimdi? "
"Bizim öyle bir tedaviye ihtiyacımız yok çok şükür! Kim söylüyor bunları? "
"Herkes! Ya çocuğu olmuyor diye konuşuyorlar, bende öyle sandım " diyen Cansu Eylül'e dönerek, "Bacım madem bir sorunun yoktu, doğuraydın ya bir tane. Bunca zaman ağzı olan herkesin lafına, sözüne maruz kalmazdın. Candan Yenge'm gül gibi bakardı bebeğine sen okurken " dedi.
"İnsanlara konuşmak için bahane lazım değil ki. Şu an bir çocuğumuz olsaydı bile konuşacak başka bir şey bulurlardı " dedi Eylül kucağındaki bebeği sevmeye devam ederken. Bu söylentiler Galip'in canını sıkmıştı. Orhan, "Yahu sıkmayın canınızı, milletin ağzı torba değil ki büzesin. Bilip bilmeden her şey hakkında bir fikir sahibiler maşallah. Boş verin canınızı sıktığınıza değmez " dedi.
"Kusura bakmayın ya canınızı sıktım " dedi Cansu mahçubiyetle. Eylül gülümseyerek konuştu. "Boş ver ben alıştım artık söyledikleri her şeye, çok takılmıyorum "
O sırada çalışanlar Orhan'ı çağırırlarken Cansu da bebeğine mama yapmak için ayrıldı yanlarından. Galip gözlerini Eylül'ün üzerinden ayırmadan bakarken, "Ne zamandan beri konuşuyor millet? " diye sordu. Eylül, "Evlendiğimizden beri. İlk zamanlar; bugün babasının evine göndermediler yarın gönderirler diye konuşuyorlardı. Şimdi de çocuğu olmuyor diye konuşuyorlar " diye cevap verdi.
"Sende susup buna katlandın mı? "
"Ne yapsaydım? Haklısınız babası olmasa evlendiği gün göndermişti beni zaten mi deseydim?! Ya da çocuk tek başına yapılabilen bir şey değil, kocam olacak adam beni görmeye bile tahammül edemiyor mu deseydim? Hangisi hoşlarına giderdi sence? "
Galip söyleyecek bir şey bulamazken susarak Eylül'ü izlemeye devam etti. Doğruydu. Eylül'ü görmeye bile tahammül edemediği zamanları hatırladı şimdinin aksine. Şimdi de Eylül bunu yüzüne vurmaktan çekinmiyordu haklı olarak. Bir süre sonra 'çocuk tek başına yapılabilen bir şey değil' cümlesi Galip'i gülümsetirken, büyük bir mutlulukla bebeği seven Eylül'e, "Bizim de bundan bir tane olsun istemez misin? " diye sordu. Eylül gülümseyerek kucağında bağırıp, tatlı sesler çıkaran miniğe baktı. Kesinlikle isterdi. O kadar tatlıydı ki istenilmeyecek gibi değildi. "Bilmem " dedi. Hayır demeyişi Galip'in dikkatinden kaçmamıştı, bu da onu fazlasıyla mutlu ederken Eylül söylediği şeyin farkına yeni vararak Galip'in yüzüne baktı. Yüzünde memnuniyetten bir gülümseme olan Galip,
"Bizim kızımız sana benzeyeceği için daha güzel, daha tatlı olur. Saçları, gözleri, gülüşü, sesi sana benzer. Düşünsene evin içinde küçük bir Eylül'ün koşturduğunu " dedi. Eylül'ün gözlerinin içi parladı hayali gözlerinde canlanırken, kendiliğinden bir tebessüm yerleşti dudaklarına.
"Ya senin kadar çirkin ve suratsız olursa ne olacak? " dedi Eylül gülerek. Galip'te gülerken, "Çirkin ve suratsız? Çarpılacaksın yavrum kendine yazık etme " diyerek gülmeye devam etti. İkisi birlikte gülüşürken Eylül bebeği masanın üzerine oturtup sevmeye devam etti.
Bir süre sonra Galip ile Eylül oradan ayrılıp dolaşmaya devam ettiler. Galip yine Eylül'ün elini sıkıca tutmuştu. Dediği gibi kimsenin ne konuşacağı çok umurunda değildi. Hele ki Eylül için konuşulanları duyduktan sonra. |
0% |