Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Galip, Eylül'ü hiç bilmediği eşsiz manzaralı, görülmeye değer bir çok yeri gezdirmişti. Eylül iki buçuk yıldan fazladır yaşadığı Gaziantep'in bu kadar çok gezilecek güzel yeri olduğunu bilmiyordu.

 

Eylül yorulduğundan şikayet ederek, "Tamam çok güzel gezdik, dolaştık artık eve dönelim " diyerek yürümeyi kesti. Galip ona dönerek hafif çattığı kaşlarıyla bakarken, "Mızmızlanma hadi yürü, daha yemek yiyeceğiz. Ardından alışveriş yapacağız " dedi. Eylül soluduğu nefesini sıkıntıyla üfledi.

 

"Selvi Abla yemek yapmıştır şimdiye, gider evde yeriz "

 

"Sen hiç testi kebebı yaptın mı? "

 

"Yapmadım "

 

"Peki gideceğimiz yerde işin ustasından öğrenip, bize yapmaya ne dersin? "

 

"Gerçekten mi?! "

 

"Gerçekten! "

 

"Hadi gidelim o zaman! "

 

"Bak sen! Az önce eve gitmek için yalvaran sen nereye gitti? "

 

"Söz konusu marka olmuş yemekleri öğrenmek olunca ben yürüyerek burdan fizana giderim! "

 

"İyi madem hadi yürüyerek fizana gidelim " diyen Galip gülümseyerek yürümeye başlayınca eli avucundaki Eylül de hiç beklemeden peşinden koşturdu.

 

Buram buram tarih kokan, taş duvarları oyma ile işlenmiş restoranın kapısından giren Galip, daha önceden geldiği belli bir tavırla mutfağın yolunu tuttu. Harıl harıl çalışan mutfağın kapısından, "Selamünaleyküm ustam, müsade var mı? " dedi. Ellili yaşlardaki adam hızlıca ona döndü.

 

"Oooo! Aleyküm selâm, müsade ne demek buyur, buyur " diyerek ellerini sildi önlüğünün ipine bağlı havlu ile. Galip yanındaki Eylül ile birlikte içeri girdi. Eylül meraklı bakışlarla etrafı incelerken Galip usta ile hâl hatır muhabbeti ediyordu. Galip, "Sana bugünlük çırak getirdim kabul edersen " dedi. Usta, "Sen getirirsinde ben geri gönderir miyim hiç? " diyerek gülümsedi. Galip, Eylül'ü tanıştırdı çırak olarak.

 

"Sana çırak olarak gelinini getirdim. Eşim Eylül, gastronomi okuyor. Uygun görürsen senden testi kebabı öğrenecek "

 

"Hoş gelmiş sefa gelmiş. Tam yerine geldin gelin hanım. Burda öğreneceklerini hiçbir okul öğretemez " diyen usta çalışanlara seslendi. "Önlük getirin buraya çocuklar " diyerek gülümsedi.

 

"Çok teşekkür ederim! " dedi Eylül mutlulukla. Hemen ardından getirilen önlüğü giyerek ustanın ona bıraktığı tezgahın başına geçti. Ustanın anlattıklarını tek tek yaparken bir yandan da püf noktalarını aklına yazmaya başladı.

 

Galip kenarda oturmuş çayını içerken Eylül onlara yemek yapıyordu.

 

Her detayını öğrendiği yemeği bitiren Eylül minnetle, "Çok teşekkür ederim ustam " dedi. Usta, "Ne demek gelin hanım, kapımız her zaman açık. Ne zaman ihtiyaç duyarsan çık gel " diyerek Eylül ile birlikte Galip'in yanına yürüdü. "Çok sağ olun " dedi Eylül gülümseyerek.

 

Galip oturduğu sandalyeden ayaklanarak, "Ne diyorsun ustam çırakta iş var mı? " dedi gülerek. Usta, "Maşallah zehir gibi " diyerek güldü.

 

"Hangimiz daha iyi? Papucumu dama attırmaz inşallah "

 

"Gelin hanım maşallah eli yatkın, öğrenmeye hevesli, çabuk öğreniyor, epey de pratik amma senin yerin ayrı. Baban gelse senin papucunu dama attıramaz "

 

"Eyvallah ustam! "

 

"Bekleyecek misiniz, kebaplar pişene kadar? "

 

"Biz bir yukarı çıkalım, gelelim "

 

"Peki madem sen bilirsin "

 

"Allah'a emanet ustam "

 

"Sende aslanım " Eylül'ün hiç dahil olmadığı konuşma son bulurken Galip bir kere daha Eylül'ün elini avcuna alarak mutfaktan çıktı. Eylül, "Yukarı dediğin yer neresi? " diye sordu. Galip, "Gidince görürsün " diye cevap verdi.

 

İkisi yürümeye devam ederken Eylül, "Belli Cemil Usta seni bayağı seviyor " dedi. "Nerden tanıyorsun? Ustam dediğine göre ona çıraklık yapmışsın. Yumurta bile kıramayacağını düşünürken çok şaşırdım "

 

"Bende daha neler neler var. Ben altı yaşındayken evden babamın yanına gideceğim diye tutturup evdekilerden gizli bisikletle fıstık bahçesine gittim. Babam bayağı kızmıştı tek başıma onca yolu geldiğim için. Ama ben dinler miyim? Sıkılınca eve dönmek istedim ama babamın işi bitmiyordu bir türlü. Bende aldım bisikleti çıktım yola. Meğer yolu şaşırmışım, git git yol bitmiyor. Kendimi burda buldum. Cemil Usta'nın benim yaşlarımda kızı vardı, başladık birlikte oyun oynamaya. Bir süre sonra Cemil Usta yalnız olduğumu anlayınca elimden tutup karakola götürdü. Evdekiler perişan olmuşlardı korkudan. Ben altı yaşımda Cemil Usta'ya çıraklık yapmaya başladım "

 

"Altı yaşında mı? "

 

"Çıraklık dediğime bakma sen, babam Cemil Usta'dan başkasının sözünü dinlemediğimi fark edince beni çırak diye yanına bıraktı. Çok sabırlı bir adamdır Cemil Usta, Peri ile yaramazlıklarımıza hiç kızmazdı. Mutfağı alt-üst ettiğimizde bile kızmazdı yani, o derece sabırlı bir insan "

 

"Hâlâ görüşüyor musun? Peri ile yani? " Eylül'ün sorusunda meraktan öteye bir dürtü vardı bilmediği.

 

"Mezarına gitmek görüşmek sayılıyorsa evet "

 

"Öldü mü? "

 

"Lösemiden kaybettik onu. Daha on üç yaşındaydı. "

 

"Çocukluk aşkın mıydı? " Eylül'ün bu sorusunun altında ciddi derecede bir merak yatıyordu.

 

"Aslı'dan farkı yoktu benim için, onu çok seviyordum. O öldükten sonra bir daha burda çalışamadım, ağır geliyordu " Galip'in Peri'yi kardeşi gibi görmesi az önce Eylül'ün hissettiği dürtüyü garip bir şekilde gidermişti. Ve Eylül saniyelerle değişen hislerini farketmişti. "Başın sağ olsun gerçekten ağır bir durum. Sevdiğin arkadaşın acısı nedir biliyorum "

 

"Sağ ol güzelim " diyerek yürümeye devam etti Galip.

 

Yolun kalanı sessizlikle geçerken dik yamacı çıkmaları Eylül'ü epey zorlamıştı. Tepeye çıktıklarında manzara eşsizdi. Galip boş banka oturup yanına oturan Eylül'ü göğsüne yasladı. Eylül manzarayı izlerken, "O kadar yoruldum ki şu an uyuyabilirim " dedi. Galip hafif bir tebessümle, "Ne uyuması güzelim, yemek yedikten sonra daha buradan eve yürüyeceğiz " demesiyle Eylül hızla başını göğsünden kaldırdı.

 

"Saçmalama Galip! Burdan eve yürümek ne ya ayaklarıma kara sular indi! " dedi kocaman açılmış gözleriyle. Galip gözlerini dikip Eylül'ü izledi gülümseyerek. Bir gün Eylül'ün yüzüne bakmanın onu bu kadar mutlu edeceğini hiç düşünmemişti. Gülümsemesi yüzüne yayılırken bir kere daha göğsüne yasladığı Eylül'ün saçlarına bir öpücük bıraktı. Galip'in içten öpücüğü kalbinin ritmini hızlandırdığını farkeden Eylül yutkunarak gülümsedi.

 

"Bir karar verdin mi? " Galip'in sorusuyla Eylül başını göğsünden kaldırmadan yüzünü ona çevirdi. "Henüz değil "

 

Galip'in gözleri dudaklarına takılı kaldığını farkeden Eylül gözlerindeki o isteği görüyordu. Kalp atışlarının her saniye yükseldiğini farkederken Galip onu öpse ne tepki vereceğini bilmiyordu. Ona karşılık verir miydi?

 

Galip tüm benliğiyle Eylül'ü öpmek için yanıp tutuşurken, o tutkuya Eylül'ün karşılık vermeyeceği düşüncesi eşlik ediyordu. Eylül'ü öpse ve Eylül karşılık vermezse bir daha ona dokunamazdı. Ama ilk defa Eylül'ün gözlerinde bir parıltı görmüştü. Şimdi zamanı olmasa bile çok yakında o çok istediği öpücüğü Eylül'den alacaktı. Okşadığı saçlarının bitimine şakağına uzun bir öpücük bırakarak Eylül'ün yüzünü göğsüne yasladı.

 

Eylül, Galip'in onu öpeceğine o kadar emindi ki ama aksinin olması onu çok şaşırtmıştı. Az önce uyuya kalacak kadar yorgun hissederken şimdi tam tersiydi.

 

İkisi arasında derin bir sessizlik baş gösterdi. Eylül'ün duyduğu tek ses Galip'in kalp atışlarıyken; Galip'in duyduğu tek şey Eylül'ün o eşsiz, kadifemsi kahve kokusuydu. Bu huzur dolu sessizlik uzun bir süre devam etti.

 

O uzun ve derin sessizlik Galip'in saatine bakmasıyla son buldu. "Eylül, uyumadın değil mi hatun? " diye seslendi Galip. Eylül, "Hayır uyumadım. Da, hatun nedir ya? " diyerek başını kaldırdı. Galip'in gözleri beğeni ile yüzünde dolandı.

 

"Hatun en kıymetli hazine demektir. Sende benim en kıymetli hazinemsin " diyerek rüzgârın yüzüne doğru savurduğu saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. Eylül bakışlarını yüzüne sabitleyerek, "Beni getirdiğin günkü sen ve bugün bunları söyleyen adam aynı kişi mi artık emin olamıyorum. Şu an bunu söylüyor olman, zihnimdeki kalıpları kıracak gibi oluyor ve bu beni korkutuyor. Kırıp döktüğün parçalarımı daha toparlayamamışken bir daha ... " sustu Eylül, toparlayamadı sözcüklerini devam etmek için. Galip gözlerinin içine bakarak dinledi her bir kelimesini. "Zamanı geri alamam ama o günkü adam değilim Eylül. Hatta iki ay önceki adam bile değilim! Birkaç hafta önce geldiğimde, gördüğüm senle değişti bütün dünyam. Sana baktığımda, sana dokunduğumda neler hissettiğimi biliyorum. Özleminden çaresiz kaldığım an senin benim için ne ifade ettiğini öğrendim. Saçının her bir telinden, her bir kirpiğine kadar ezberlediğim; gülüşüne, güldüğünde dudağının kenarındaki gamzene, kaşlarını çattığında laciverte dönen koyu mavi gözlerine düşünmeden ömrümü feda edeceğimi bilecek kadar seviyorum seni " Eylül, Galip'in söylediklerine şaşkınlıkla bakakakırken, "Sevmek üç günde olacak iş mi? " diye sordu. Galip elini tutarak konuştu. "Sevmek zaman işi değil gönül işidir Göğümün Mavisi, gönlünde zamanla pek işi olmaz. Adının dahi yüreğimi titrettiğini hissettiğim zaman aşık olduğumu anladım. Ben sevdiklerim için her şeyi yaparım Eylül, senin için yapmayacağım hiçbir şey yok. Kabul zor bir adamım ama asla seni bilerek, ya da isteyerek incitmem "

 

"Sinirlenip, öfkelendiğinde ne olacak? Yine aynı şeyleri mi yapacaksın? "

 

"Baktın sinirliyim ben iki, üç sigara içene kadar benden uzak dur. Sonra öfkem yatışır "

 

"Bunu kastetmediğimi biliyorsun "

 

"Ama yapman gerekeni söylüyorum. Zamanla tanıyacaksın beni, ben sana zarar vermem Eylül "

 

"Bir yanım sana inanmak istiyor, diğer yanım söylediğin hiçbir şeyin gerçek olmadığını haykırıyor. Ben hangisine inanacağımı bilmiyorum "

 

"Sen elimi hiç bırakma neye inanman gerektiğini zaten göreceksin Göğümün Mavisi " diyen Galip, Eylül'ün okşadığı saçının üzerine bir öpücük bıraktı. Göğümün mavisi diyişi Eylül'ün çok hoşuna gitmişti. O iki kelime göğsünün içinde bir sıcaklık peydah etmişti.

 

"Umarım dediğin gibi olur " dedi Eylül, Galip'in gözlerinin içine bakarak. "Çok acıktım ben " dedi Galip. Eylül daha fazla dayanamayarak gülmeye başladı. "Odunun, öküzün tekisin " diyerek gülmeye devam etti. Galip'te gülmeye başlarken, "Yemeğimiz olmuştur hadi aşağı inelim " diyerek ayağa kalktı. Eylül gülümseyerek ayaklandı.

 

Dik yamacı Galip'in yardımıyla indi Eylü. Az sonra ulaştıkları restoranda masaya geçmeleriyle yemekleri geldi hemen. Galip testiyi nasıl kırması gerektiğini biliyordu. Eylül'e testiyi nerden, nasıl kuracağını her detayıyla anlattı. Eylül,

 

"Sen çok yapmışsındır bu yemeği, ayarını bilirsin. Bakalım benim yaptığım nasıl olmuş, senin kadar ustası değilim ama tutturmuşumdur inşallah " dedi gülümseyerek. "Senin elinden çıkmış ya zehirde olsa yerim ben " diyen Galip önündeki testiyi kırdı. Eylül şaşkın bir gülümsemeyle bakarken onun yaptığı gibi kırdı testiyi.

 

"Testi kebabı kalp kırıklarına da iyi gelirmiş biliyor muydun? " diyen Galip Eylül'e göz kırptı. Eylül başını yukarı aşağı ağır ağır salladı. "Bak sen! İyi madem bir kerede sen yaparsın belki iyi gelir " dedi imalı imalı.

 

İkisinin yemek üzerine olan konuşması yemekleri bitene kadar devam etti. Ardından masalarına teşrif eden Cemil Usta ile koyu bir muhabbet aldı başını yürüdü. Keyifli sohbetleri gün kararana kadar devam etti.

Loading...
0%