Galip'in müsade istemesiyle ikisi oradan ayrıldı.
Eylül, Galip'e dönerek, "Çok yedik ama ya! " dedi. "Biz buradan eve kadar yürüsek bile eritemeyiz yediklerimizi "
"İyi ya işte azıcık kilo alırsın belki " Eylül kaşlarını çatıp baktı Galip'in söylediklerine.
"Kilo mu alırım belki? " diye sordu hayretler içinde. Galip yarım ağız gülerek, "Biraz ele avuca gelirsin işte, fena mı olur? Çok çıtı pıtısın " dedi. Eylül kıstığı gözleriyle inanamayarak bakarken, "Sana söyleyecek hiçbir şey bulamıyorum!!! Bırak şu elimide!!! " diyerek elini çekmeye çalıştı Galip'in elinden. Galip kahkahalarla gülerek Eylül'ü kolunun altına aldı. Eylül çok diretsede Galip onu bırakmadan kendisiyle birlikte yürüttü. Bir süre sonra Eylül pes ederek yanında yürümeye devam etti. Ara ara sinirli bakışlar atmayıda ihmal etmiyordu Eylül. Galip sadece gülmekle yetinmiyordu.
Eylül'ün sinirli bakışları dondurmacıyı görene kadar sürdü ancak. Galip, Eylül'ün kedi yavrusu bakışlarının odağına döndüğünde gördüğü dondurmacıyla gülümsedi. Eylül bakışlarını kaçırarak başını iki yana salladı. Yemeği ölçüsüzce fazla kaçırmıştı dondurma da tuzu, biberi olur diye düşünüyordu. Galip bir anda yolu değiştirerek Eylül'ü dondurmacıya doğru sürükledi. Eylül, "Olmaz! Birde dondurma hayatta olmaz! " diye itiraz etsede Galip yine dinlememişti.
"Dondurmayı neli seversin? " diye sordu Galip yüzünde arsız bir gülüşle. Eylül derin bir nefes alarak, "Hiçbir şeyli sevmiyorum ben dondurmayı, yürü! " diyerek Galip'in tuttuğu elinden çekiştirmeye başladı. Galip dondurmacıya dönerek, "Kardeşim sen bize en az bir kilo kadar dondurma ver " dedi. Eylül kocaman açılan gözleriyle, "Olmaz! " diye bağırdı. Dondurmacı neye uğradığını şaşırırken Galip, Eylül'e dönüp, "Neli seviyorsun? " diye sordu. Eylül sinirle nefesini üfleyerek dondurmacıya, "Kardeşim sen bize külahta iki top çikolatalı ver yeter " dedi. Galip'e direnmenin bir anlamı yoktu, nasıl olsa o istediğini yapacaktı. Bir kilo yerine iki top dondurma çok daha iyi bir seçimdi. Eylül, Galip'e çattığı kaşlarıyla sinirli sinirli bakarak dondurmacının az önce ona verdiği dondurmayı aldı elinden.
İkisi birlikte yürümeye başlarken Galip, Eylül'e elini uzattı elini tutmak için. Eylül tebessümle omuzlarını düşürdü. Galip gözlerinin içine bakarken Eylül elini avcuna koydu. İkisi bir süre yürüdükten sonra Galip, "Alışveriş işini unutmadım. Dondurmalarımızı yedikten sonra bakarız " dedi.
"Şimdi düşündüm de hiçbir şeye ihtiyacım yokmuş " dedi Eylül. Galip tek kaşını kaldırarak Eylül'e baktı. "Kaçarın yok biliyorsun değil mi? " diyerek yürümeye devam etti. Eylül kıkır kıkır güldü.
"İhtiyacım yok çünkü Selvi Abla sağ olsun halletti o işi. Mesaj atmıştım o da almış bana lazım ne varsa "
Galip kendinden emin gülümsedi. "Bak sen! Ama yinede kurtuluşun yok, onuda düşündün mü? " Eylül dondurma külâhının kenarını büyük bir zevkle ısırdıktan sonra, "Başka zaman sözüm olsun ama bugün çok yoruldum. Eve gidelim artık, lütfen " dedi. Gözlerini dikip ısrarcı bakışlarla Galip'e bakarken, Galip ısrarcı bakışlarına daha fazla dayanamayarak, "Peki madem. Ama asla unutmam bu sözünü, birkaç gün sonraya erteliyorum sadece " dedi. Eylül keyifle gülümseyerek yürümeye devam etti.
"Aşağıdan bir taksi çevireyim de eve dönelim " dedi Galip. Eylül tuttuğu elini itirazla çekiştirerek, "Olmaz! " dedi. Galip şaşkınlıkla dönerek soru dolu bakışlarıyla bakarken Eylül, "Çok yedik, eve yürüyerek gideceğiz " dedi. Galip yarım ağız gülerek, "İyi, peki madem " diyerek yürümeye başladı Eylül ile birlikte.
"Yarın öğleden sonra bizim kadronun mezuniyet yemeği var "
"Bende mi geleceğim? "
"Yalnız mı gideyim! "
"Yok sen yalnız gitme "
"İyi o zaman "
İkisi içinde güzel bir gün olmuştu. En azından artık Eylül ne karar vermek istediğini biliyordu. Deneyecekti. Galip ile mutlu olmayı, ona bir şans vermeyi deneyecekti. Ama önce bu kararını kendi benimseyecek ve Galip'e öyle cevap verecekti.
Sabahın erken saatlerinde uyanan ve meraktan uyuyamayan Aslı ile Duygu, dün Galip ile Eylül'ün neler yaptığını merak içinde bekliyorlardı. Eylül'ün uyanmasını sabırsızlıkla bekliyordu ikisi.
Galip'in sıkı sarılması yüzünden sıcaklayan ve bunalan Eylül doğrularak baş ucundaki sürahiye baktı. Suyun ısınmış olduğunu düşünerek yataktan kalktı. Ayaklarını yerden sürerek odadan çıkmasıyla avını bekleyen yırtıcı gibi Aslı'nın odasından Aslı ile Duygu fırladı.
"Ay şükür! " dedi Aslı. Eylül neye uğradığını şaşırmış bir şekilde bakarken ikisi birlikte kolundan tuttukları Eylül'ü odaya çektiler. Eylül yeni açılan uykusuyla,
"Ya siz delirdiniz mi, ne yapıyorsunuz?! " diyerek kollarını ikisinin elinden çekti. Duygu imalı imalı gülerek, "Gece on ikide eve geldiniz, neler yaptınız kız bütün gün?! " dedi. Eylül, Duygu'nun meramını anlarken Aslı,
"Ne yapmaya karar verdin? Abime cevap verdin mi? " diye sordu. Duygu çoktan Aslı'ya konuları anlatmıştı bile. Eylül nefesini burnundan üfleyerek baktı ikisine.
"Sabahın bu saatinde siz bunun için mi ayaktasınız?! " diye kızdı. İkisi birlikte kafa sallarken Eylül gülerek, "İyi hadi ben su içip geliyorum " diyerek mutfağa indi. Bunaltan sıcağa iyi gelen buz gibi koca bir bardak su içerek ferahladı. Ardından yukarı çıkarak meraklı ikiliye dün yaşadıklarını anlattı. Galip'e evet diyeceğini de ilk ikisine söyledi.
Eylül aynanın karşısında makyajının son rötüşlerini yaparken Aslı durmadan elbisesinin kısa olduğunu ve abisinin çok kızacağını, bunu giymesine izin vermeyeceğini söylüyordu. Eylül'ün siyah elbisesinin boyu dört parmak kadar dizlerinin üzerindeydi. Eylül aslında çok önemli olan Aslı'nın uyarılarını dikkate almaması onun için hiç iyi olmayacaktı.
"Sen abini aradın mı, geliyor mu? " diye sordu Eylül. Aslı,
"Aradım yoldaymış. On beş, yirmi dakikaya gelirmiş " dedi. Eylül oturup beklerken geç bile kalmıştı.
Aradan kırk dakika geçmesine rağmen Galip'in gelmemesi üzerine Eylül bir saatten fazla geç kalmış olması sebebiyle taksi çağırarak mezuniyet yemeğine tek başına gitti. Galip'e o kadar kızmıştı ki üst üste aramasına rağmen aramalarına cevap vermedi Eylül. Yemekte tüm arkadaşlarının eşleri, nişanlıları, sevgilileri yanlarındaydı. Yalnız olan sadece Eylül'dü.
Ama Eylül'ün o çok kızdığı Galip'in hayat kurtarmakla meşgul olduğunu bilmiyordu tabi. Fıstık toplama işçilerinin kaldığı yatakhanede, dikkat edilmemesi üzerine değiştirilen piknik tüpünün patlamasıyla beşi ağır yirmi işçi yaralanmıştı. Galip bir taraftan durumu ağır olanların kaldırıldıkları hastanede durumlarını öğrenmeye çalışırken diğer yandan hafif yaralı olanları hastaneye götürmekle uğraşıyordu. Haber vermek için üst üste aradığı Eylül telefonlarına cevap vermemişti.
Ağır yaralananlar tedavilerinden sonra servislere alınırken hafif yaralılar tedavilerinin ardından taburcu edilmişlerdi. Galip taburcu edilen işçileri otele yerleştirdikten sonra Eylül'ün katıldığı yemeğin son bulmak üzere olduğunu Aslı'dan öğrendikten sonra Eylül'ü almak için oraya gitti.
Eylül ise hiçbir şeyden habersiz Galip'in onu yalnız bırakmasına çok bozulmuş, hatta dokunulsa hüngür hüngür ağlayacak durumdaydı. Eğitmenlerinden ve arkadaşlarından müsaade isteyerek organizasyonun bitimini beklemeden gitmeye karar verdi. Beklediği taksi bir türlü gelmeyince ekip arkadaşlarından olan Volkan'ın ısrarı üzerine onu eve bırakma isteğini kabul etti.
Onların ordan ayrılmasından beş dakika sonra oraya varan Galip'in gözleri Eylül'ü aradı. Ama aradığı Eylül hiçbir yerde yoktu. Tekrar aradığı Eylül telefona cevap vermezken iyice gerilen siniri tepesine çıktı. Öfkeden deliye dönmesine ramak kalmıştı.
"Bakar mısınız? " diyerek durdurduğu kadına, "Eylül'ü gördünüz mü? " diye sordu.
"Eylül çıktı. Az önce Volkan'ın arabasıyla gittiler " dedi kadın. 'Volkan'ın arabasıyla gittiler' cümlesi beyninde yankılandı üst üste. Sıktığı dişleri arasında, "Teşekkürler " diyerek çıkışa yürüdü. Bastığı yerden hıncını çıkarırcasına kendini dışarı attı. Kapıdaki güvenliğe, "Bu Volkan denen dallamanın arabasının rengi, modeli ne? " diye sordu. Güvenlik görevlisi şaşkın şaşkın bakarak, "Anlamadım? " diye konuştu.
"Anlatmamı istemezsin! Arabanın markası modeli ne?" Galip o kadar korkutucu görünüyordu ki güvenlik görevlisi kekeleyerek istediğini söylemişti.
Galip bindiği arabayı son hız sürmeye başlarken Eylül ile Volkan'a yetişmesi uzun sürmedi.
Galip yetiştiği arabada gördüğü Eylül ile dahada kasılıp sinirlenirken arabayı sağa çekmesi için sinyal verdi.
"Bu ne şimdi? " diye soran Volkan ile Eylül çattığı kaşalrıyla öfkeyle Galip'e baktı.
"Sen durma devam et " dedi Eylül.
"Tanıyor musun? " diye sordu Volkan.
"Keşke tanımasaydım ama tanıyorum maalesef " diyerek burnundan soludu Eylül. Galip'in üst üste sinyal vermesine rağmen araba durmazken Galip öne geçip arabanın önünü kesti. Kıskançlığın verdiği öfkeyle arabadan inen Galip arkadaki arabaya doğru yürüdü. Volkan ile Eylül birlikte arabadan inerken Galip'in kıskançlık krizi bir çıta daha yükselmiş oldu Eylül'ün elbisesinin boyula birlikte.
"Eşkıya mısın, ne yaptığını sanıyorsun?! " diye ağzını açan Volkan, Galip'in onu yakasından tutup kaputun üzerine fırlatmasıyla ışık hızıyla pişmanlığa dönüştü.
"Eşkıyayım var mı ulan itirazın! " diyerek kaputa yatırdığı adamın ağzını, burnunu saniyelerle kan içinde bırakan Galip'e Eylül çığlık çığlığa engel olmaya çalışsa da pek bir işe yaramıyordu.
"İnsan gibi sağa çek diye elli kere sinyal verdim! Kimsin lan sen karımı eve bırakacaksın! " diye başlayarak ağzına gelen her küfrü savuran Galip Volkan'ı yüzü dağılmış bir şekilde kaputun üzerinde bırakarak Eylül'e döndü.
"Arabaya bin!!! " dedi sıktığı dişleri arasında. Eylül öfkeyele diktiği gözlerini üzerinden ayırmadan bakarken, "O giymeyi unuttuğun elbisenin hesabını sonra soracağım! " diyerek kolundan tuttuğu Eylül'ü arabaya sürükleyerek açtığı kapıdan adeta koltuğa fırlatırcasına arabaya bindirdi. Yan tarafa direksiyona geçip tüm arabayı sarsacak şekilde çarptı kapısını. Oturan Eylül'ün elbisesi biraz daha yukarı çekilirken Galip'in sıktığı dişleri kırılacaktı nerdeyse. Gözü hiçbir şey görmüyordu artık. Hız ibresinin sonları bulduğu hızla konağın bahçesine girdi. Öyle sert fren yapmıştı ki araba neredeyse takla atacaktı. Koluyla Eylül'ü tutmasa Eylül ön camdan dışarı fırlayabilirdi.
Eylül'ün göğsündeki elini o açılan bacağına koydu. Canını yaktığını farketmeden sıkıca kavrayarak sıkarken,
"Ne lan bu?! " diye bağırdı sesi arabanın içinde ve Eylül'ün beyninin içinden yankılanırken. Eylül acıyan canına tepki vermeden dişlerini sıktı. Galip'in gözlerinin içine bakarak canının acısıyla sıktığı dişleri arasında, "Keşke bir an için bile olsa değişeceğine inanmasaydım! " diyerek Galip'in bacağındaki elini itti. Galip o an Eylül'ün bacağını sıktığını farketti. Elini Eylül'ün bacağından çekmesiyle Eylül hızla arabadan inerek eve doğru hızlı adımlarla yürüdü. Eylül anahtarını ararken Aslı kapıyı açtı. Eylül hiçbir şey söylemeden yukarı koşarken Aslı ile Duygu arkasından endişeyle baktılar. İkisi arkasından gitmeye niyetlenmişlerdi ki bir hışımla içeri girip merdivenleri ikişer, üçer çıkan Galip ile ikisi daha da endişelendi.
Duygu,
"Ne yapacağız? " diye sordu. Aslı başını iki yana sallayarak, "Eylül ateş, abim barut patlayacaklar biz helak olmayalım " dedi.
Eylül odaya girmesiyle çantasını yatağın üzerine fırlattı. Hem canı çok yanıyordu hemde içi. Çok büyük hayal kırıklığına uğramıştı. En çok kendine kızarken Galip'e olan öfkesi kolay kolay dinmeyecek gibiydi.
Galip'in odaya girmesiyle Eylül dolu gözleriyle baktı ilk. Hemen ardından içinde patlayan öfke ve hayal kırıklığıyla, "Sen hiçbir şansı haketmiyorsun! " diye bağırdı. "Bin kere karşılaşsaydık bir kere bile sana şans vermezdim! Hani değiştiğini söylüyordun ya; sen zerre kadar değişmemişsin! Hâlâ o ilk günkü zorba adamsın! Her işini zorbalıkla yapıyorsun ilk günkü gibi! Bende aptal gibi sana inandım! " Galip'in de öfkede ondan geri kalır yani yoktu. Çatılan kaşlarıyla Eylül'ün üzerine doğru yürürken, Eylül içine damla damla dolan korkuyla sırtı duvara değene kadar geriledi. Karşısındaki adam korkunç gözüküyordu çünkü. İki elini, iki yanına duvara dayayarak Eylül'ün üzerine eğildi. Soluduğu nefesi bile korkutmaya yeterdi. O öfke dolu gözlerini, Eylül'ün korkudan titremeye başlayan gözlerine dikti Galip.
"Madem öyle Eylül Hanım bundan sonra benim kararlarım geçerli! " diyerek biraz daha Eylül'e yaklaştı. " Seni getirmek dışında sana zorla hiçbir şey yaptırmadım! Nikâh dairesine kendi rızanla geldin, kendi rızanla o masaya oturdun, kendi rızanla evet dedin, kendi rızanla o imzayı attın! Sana üç kere sorulduğunda kendi rızanla üç kere kabul ettin beni. Otuz yaşında adamım, bu yaştan sonra evcilik oynayacak halim yok! İstedim ki her şey senin istediğin gibi olsun, gönlün burulmasın ama kendi isteğinle bunu reddettin! Şimdi bütün hayatımızla ilgili kararları ben vereceğim, sende buna uyucaksın! Buradaki işlerim bittiği zaman Eskişehir'e döneceğiz. Sana her gün daha fazla aşık oluyor olmam yaptıklarına tolerans göstereceğim anlamına gelmez. Bir daha götünü, bacağını gösterecek şeyler giyersen yemin ederim sonuçlarından mesul değilim! Adam gibi giyin canımı sıkma! Ayrıca kendi rızanla her şeyi kabul ettiğin gibi karım olmayı da kendi rızanla kabul edeceksin; çünkü çocuk istiyorum. Annelerinin sen olduğu çocuklar istiyorum. Kendini buna hazırlasan iyi edersin, bunu çok geciktirmeyi düşünmüyorum "
Galip söylediklerinden sonra bir süre daha Eylül'ün gözlerinin içine bakmaya devam etti. Dolu gözleri canını yaksada şu an öfkesi ağır basıyordu. Daha fazla Eylül'ü öyle görmeye dayanamazken hırsla odadan çıkıp gitti. Eylül sessiz hıçkırıkarla ağlamaya başladı sırtının dayalı olduğu duvarın dibine çökerek. Dizlerini kendine doğru çekti. Kollarını dizlerine sararak başını yasladı hıçkırıkları eşliğinde. Hepsi doğruydu, hepsini o kendi rızasıyla kabul etmişti. Şimdi de daha fazlasını kabullenmesi gerekiyordu. Evliliğini ve kocasını....
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
76.3k Okunma |
5.12k Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |