BİR BUÇUK YIL SONRA...
Eylül elinde peçeteyle iç çeke çeke ağlarken Galip diktiği gözleriyle inanamayarak bakıyordu. Eylül'ün izlerken ağladığı şey fare ile balborsuğuydu. Balporsuğunun fareyi yemesine ağlıyordu içli içli. Galip ağzını açmaya korkuyordu ama Eylül öyle bir ağlıyordu ki dayanamıyordu. Epey zamandır Eylül hiç olmayacak şeylere tüm gün ağlıyordu. İyi olmadığının farkındaydı ve ne yapacağını bilmiyordu. Daha dün pişirmeye kıyamadığı mercimeklere ağlamıştı.
"Bu kadar ağlayacak ne var Eylül, alt tarafı fare... " Eylül'ün çatık kaşlarıyla dönmesi Galip'i anında pişman ederken Eylül, "Duygusuz! " diye şarladı. "Alt tarafı fareymiş! O farenin bir ailesi yok mu? Merhamet denen şeyden haberin bile yok senin! Çocukları vardır, eşi vardır! Senin şu balborsuğundan hiçbir farkın yok! "
"Tamam güzelim tartışmayalım yine " diyerek aldığı kumandayla televizyonu kapattı Galip. Yoksa akşama kadar Eylül ağlamaya devam edecekti.
"Yine tartışmayalım öyle mi? Tartışmayı ben çıkarıyorum yani? Senin dugusuzluğun, hanzoluğun değil ben çıkarıyorum tartışmayı öyle mi? " Eylül son zamanlarda buluttan nem kapar olmuştu, olmayacak şeyler evde tüm gün kavga sebebiydi. Galip ne kadar alttan almaya çalışsa da Eylül düzelmek yerine daha da kötüye gidiyordu. Geçen hafta mobilya markası yüzü seçilen kadın oyuncu ile yenilen yemekte kadın Galip'e gülümseyerek cevap verdiği için, koca bir haftayı Galip'in burnundan getirmişti Eylül. Galip artık Eylül'ün akıl sağlığından şüphe ediyordu. Neden Eylül'ün bir anda böyle olduğuna anlam veremiyordu. Sorunsuz, mutlu evlilikleri bir anda tepe taklak olmuştu. Çıkar yol bulamıyor ne yapacağını şaşırmıştı. Büyük sorun Eylül'e nasıl anlatabilirdi bir doktora görünmesi gerektiğini, Eylül'ün ne yapacağını kestiremiyordu.
"Ya sabır...! " dedi Galip omuzları düşerken. Çaresiz kalıyordu resmen.
"Tabi bıktın benden, ya sabır şimdi! Zaten benden sebep çocuğumuz da olmuyor ya sen kendine başkasınıda bulursun şimdi! Ha başkasına gerekte yok gerçi Tuğba Hanım var ya! " Eylül'ün ağlaması şiddetlenirken Galip nefesini burnundan üfleyerek iki eliyle yüzünü sıvazladı.
"Eylül'üm, canım, güzelim, doktor ikimizinde sağlıklı olduğunu söylemedi mi, neden senden sebep olsun! Demek ki nasibimizin zamanı var. Son zamanlarda gerçekten iyi değilsin sen! Yarın bir doktora gidelim biz, çünkü beni endişelendiriyorsun "
"Bana bir deli muamelesi yapmadığın kalmıştı teşekkür ederim! " Eylül yerinden kalkıp ağlaya ağlaya yatak odasına giderken Galip ne yapacağını şaşırmış bir şekilde arkasından baktı. Derin bir nefes alarak ayağa kalkıp Eylül'ün arkasından odaya gitti. Dayanamıyordu böyle kendini yıpratmasına. Her damla gözyaşına deliriyordu. Eylül iç çeke çeke pencereden dışarıyı izliyordu. Galip yaklaşıp arkadan sarıldı ona. O sürekli gülümseyen karısını çok özlemişti, o tekrar öyle gülümsesin diye yapamayacağı şey yoktu. Ama Eylül bunu çok fazla zorlaştırıyordu.
"Çok mu yükleniyorsun kendine Göğümün Mavisi, bundan mı bu akrasifliğin? " Eylül omuzlarını kaldırıp indirdi. "Konuşmayacak mısın benimle? Sen benimle konuşmayınca ben nefes alamam bilmiyor musun... " Eylül yine cevap vermedi. "Dışarı çıkalım mı, sinemaya gideriz güzel filmler varmış bu hafta " Eylül burnunu çekerek, "Filmi ben seçerim ama " dedi. Galip gülümseyerek saçlarını öptü. "Sen nasıl istersen "
Bir kaç dakika sonra Eylül hazırlanmış ikisi birlikte dışarı çıkmışlardı. Filmi Eylül seçmiş ama sonra beğenmemiş ikinci yarısını izlemeden çıkmıştı. Bir yıl önce evlenip İstanbul'a yerleşen Aslı ailesini çok özlediği için sürpriz bir ziyaret yaparak gelmişti. Abisini arayarak babasının evine gelmelerini rica etmişti.
Yolda sudan bir sebeple yine alınganlık yapan Eylül yine bir tartışma çıkarmıştı. Galip'in söylediği her şeyi yanlış anlıyor, yanlış yorumluyordu. Galip adeta çileden çıkmış, sabrının son kırıntılarını döküyordu. Normal olarakta çok sabırlı biri olmayan Galip çok bile dayanmıştı. Arabanın hız ibresi neredeyse sonu bulurken Eylül yine ağlamaya başlamıştı. Eylül'ün ağlamasına dayanamıyor adeta deliriyordu, kendini ve onu bu kadar yıpratması ise bambaşka bir dertti.
Eve vardıklarında indiği arabanın kapısını çarpan bu kez Eylül'dü. Galip hızlı ve öfkeli bir şekilde yürüyen Eylül'ün arkasından başını iki yana salladı.
"Delireceğim! Vallahi, billahi delireceğim az kaldı! " diye öfkeyle söylenen Galip eve doğru yürümeye başladı. Aslı ikisini kapıda karşılayıp sarılırken Eylül'ün ağlamaklı olmasıylada az endişelenmişti. Abisine hal hatır sormadan, "Eylül'ün nesi var böyle, niye ağlıyor? " diye sordu. Galip öfkeyle nefesini üfledi. "Bir bilsem! " diye cevap verdi. İkisi birlikte içeri girerlerken Eylül'ün durumunu Candan da farketti. Candan, Aslı'ya kaş göz işaretleri ile Eylül'ü mutfağa götürmesini isterken Aslı,
"Eylül, annem çok güzel vişne suyu yapmış hadi gel biz ona dadanalım " dedi gülerek. Eylül'ün itiraz etmesine izin vermeden elinden tutup kaldırdı ayağa. Aslı, Eylül'ü mutfağa götürürken Candan oğluna döndü.
"Ne bu kızın hali böyle? "
"Bilmiyordum! Vallahi de billahi de bilmiyorum! "
"Ne demek bilmiyorum oğlum, aynı evin içinde yaşamıyor musunuz siz?! "
"Günaydın desem ağlıyor, demesem kıyamet koparıyor! Belgesel izlerken ağlar mı insan, ama o ağlıyor. Meyve, sebzeyle dertleşiyor, dün mercimeklerden özür diliyordu ya! Biri büyü mü yaptı, beddua mi etti anlamıyorum, dışı aynı ama içindeki Eylül değil! "
"Bu kızı bir doktora götürmek gerek o zaman "
"Diyecek oldum 'Bana deli muamelesi yapıyorsun' diyerek ağladı. Kendine, bana zulmetmesine dayanamıyorum. Durmadan, olmayacacak şeylere tüm gün ağlamasına dayanamıyorum! Sabrımın sonuna geldim onu kıracak bir şey diyeceğim, incitecek bir şey yapacağım diye aklım çıkıyor. "
"Sürekli iş güç uğraşıyorsunuz ikinizinde sinirleriniz bozulmuştur "
"Haftalardır restoranın kapısını açmışlığı yok. Eylül ya Eylül, haftalardır resrorana gitmiyor. Bu benim Eylül'üm değil, ne oldu ne değişti bilmiyorum. Düşünüyorum acaba yanlış bir şey mi yaptım, kırdım mı, incittim mi ama yok! "
"Bak ne yapalım biliyor musun, sen şimdi eve git biraz kafanı dinle Eylül bu gece burda kalsın. Ben onunla konuşurum, bakalım sorun neymiş "
"Ben şimdi gidersem ona kızdım gittim zanneder, ağlar "
"Merak etme oğlum ben burdayım, bana güvenmiyor musun yoksa? "
"Olur mu anne öyle şey, tabi ki sana güveniyorum ama söz konusu Eylül olunca ne yapacağımı şaşırıyorum "
"Hadi sen git Eylül'ü de merak etme " Galip yerinden kalkarak, "Peki annem " dedi.
Mutfaktaki Eylül'ün yanına uğrayarak, "Güzelim ben çıkıyorum " dedi. Eylül bir anda dolan gözlerini ona çevirdi.
"Bana kızdığın için mi gidiyorsun? " diye sordu. Galip gözlerini yumarken nefesini usulca verdi. "Yok güzelim ne kızması, küçük bir işim var sadece " dedi. Candan araya girerek, "Ben kızacağım ama şimdi! Kocandan ayrı kalamıyor musun sen, biz neciyiz burda? " dedi. Oğluna dönerek, "Git ne işin varsa gör, Eylül'ü almaya da gelme. Bu gece bizde kalsın, anne kız sohbet, muhabbet ederiz bütün gece " dedi. Galip ikisine gülümseyerek baktı.
Galip, Eylül'ün yüzünü avuçları arasına alarak, "Kalmak istemezsen ara gelir seni alırım " dedi. Eylül başını hafif salladı. Galip şakağından öperek gülümsedi ona. Galip çok istekli olmasada giderken Eylül içinde baş gösteren bir sıkıntıyla nefesini üfledi.
Abisini yolcu eden Aslı mutfağa geri döndüğünde, " Kız şu nazı, cilveyi az banada öğret; kal desen kıyamet kopsa abim gitmeyecekti " dedi. Eylül yine ağlamaya başlarken, "Ben onu çok üzüyorum " dedi. "Bana ne oluyor böyle bilmiyorum. Kendime hakim olamıyorum "
Yanına oturan Candan,
"Hadi şimdi en başından anlat, kızdığın, üzüldüğün bir şey oldu mu? Ya da Galip böyle bir şeye sebep oldu mu? " diye sordu. Eylül başını iki yana salladı.
"Olmadı. Galip bana kaşını bile çatmaz ki. Sorun bende, bir anda dünya alt üst oluyor benim için. Sonra çok pişman oluyorum bu yüzden de öfkeleniyorum ve yine her şey birbirine giriyor. Ben içinden çıkamıyorum "
"Tamam kızım ağlama, sil şu gözyaşlarını. İnsanlık hâli olur böyle şeyler. Gideriz bir doktora danışırız yarın, ne yapabiliriz diye " Eylül başını salladı. " Hadi kalkın yemek yapacağız annem ile Gülfem gelecek şimdi, akşama da Haşmet ile Tuğrul Abi gelecek hiçbir şey yok daha " diyerek kaldırdı ikisini oturuduklar yerden.
Eylül ile Aslı yemek yaparken Aslı,
"Ben sabah indiğimde senin restorana gittim ilk, ama ordakiler birkaç haftadır restorana gelmediğini söylediler çok şaşırdım. Sen nerdeyse restoranda yatıp kalkıyordun en son, bilmediğimiz bir şey mi oldu? " diye sordu. Eylül başını iki yana salladı.
"Yok bir şey olduğundan değil baharat kokuları falan bilmiyorum biraz rahtsız oluyordum. Biraz toparlanıp işin başına öyle geçeyim istedim sadece " Eylül'ün söylediklerine kulak misafiri olan Candan'ı bir heyecan sardı. Hemen kenarda duran telefonunu alarak Gülfem'i aradı ne zaman geleceklerini sormak için. On dakikaya orda olacaklarını söyledi Gülfem.
Candan'ın sabırsızlıkla beklediği annesi gelirken onları kapıda karşılayıp içeri aldı. Annesin salona geçmesiyle Candan yanına oturdu.
"Anne, Eylül'e bir baksan diyorum hayrına " dedi. Annesi yaşından ötürü oturduğu yerde rahat edemeyip yerleşmeye uğraşırken, "Çağır gelsin " dedi. Candan hemen mutfağa giderek Eylül'ü alıp geldi. Merakından duramayan Aslı da hemen peşlerine takıldı. Eylül anlamayarak,
"Ne oldu anne? " diye sordu. Salonda gördüğü anneanne ile Gülfem'e, "Hoş geldiniz " dedikten sonra Candan aldığı kırlenti yere koyup, "Uzan yere şöyle bir " dedi. Eylül anlamayan gözlerle bakarken, "Neden? " dedi.
"Sen uzan niyesini ben söyleyeceğim sana " diyerek Eylül'ün yere uzanmasına yardım etti. Gülfem kayınvalidesini oturduğu yerden elinden tutarak kaldırdı. Eylül'ün yanına diz çöken yaşlı kadın Eylül'ün elbisesini sıyırarak karnını elle kontrol etmeye başladı. Kontrol ettikçe yüzüne bir gülümseme yayıldı. Kızına gülümseyerek,
"Kaldır beni " dedi. Candan annesinin elinden tutarak kaldırdı. Annesi,
"Gebe bu kız " dedi. Herkesin gözü kocaman açılırken Eylül şok olmuşçasına kaldı öyle doğrulduğu yerde. Candan sevinçle, "Anlamıştım! Vallahi de billahi anlamıştım! " dedi. Annesi sevincine gülümseyerek bakarken, "Hemde erkek, bir buçuk aydan fazla " dedi. Candan ile Gülfem sevinçle birbirlerine sarılırken, Eylül ile Aslı bön bön birbirlerine bakıyorlardı. Anneannesi Aslı'ya dönüp, "O da gebe " dedi. Herkesin bakışları Aslı'ya dönerken, Aslı bakışlarını indirerek parmaklarıyla oynamaya başladı. Eylül'e gereğinden fazla bir sakinlik inmiş öylece etrafındakilerin yüzüne bakıyordu oturduğu yerden.
"Kalk, kalk hastaneye gidiyoruz. Sende düş önüme, ben torunlarımı görmeden rahat etmem. Gülfem yemekler hazır, ev sana emanet biz hastaneye gidip gelelim " dedi. Hemen ardından Mirsat'ı aradı. Telefon açılıncada alelacele,
"Nerdesin oğlum? " diye sordu bir taraftanda Eylül ile Aslı'yı önüne katmış dışarı çıkarıyordu. Mirsat o sesine endişeyle, "Hastanedeyim hala çıkacağım az sonra bir şey mi oldu? " diye konuştu.
"Hastanede kadın doğum doktoru var mı, acilinden lazım "
"Bu saatte yok da hayırdır? "
"O zaman bir tane bul biz geliyoruz "
"Hala akşam vakti ben nerden bulayım doktoru? "
"Nerden bulursan bul başkan olan sensin "
"Benim branşım farklı "
"Ben bilmem onu bunu Mirsat o doktoru bul, ben geldiğimde orda olsun "
"Hala, ne olduğunu söylemeyecek misin? "
"Hem babaanne oluyorum hemde anneanne"
"Halacığım sen baştan söylesene bunu. Sen gelene kadar hallederim " diyerek telefonu kapattı.
"Geç, geç! " diyerek Aslı'yı arabanın direksiyonuna geçirdi Candan. Hemen ardından o ile Eylül de binerken Eylül hâlâ tepkisizce tek kelime etmeden bakıyordu. Bir yanı deli gibi inanıp sevinmek isterken diğer yanı, üzülmemek için inanmak istemiyordu. Defalarca kez hayal kırıklığına uğramış olması onu arafta bırakıyordu. Arabanın hareket etmesiyle Eylül yutkunarak nefesini usulca verdi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
76.29k Okunma |
5.12k Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |