Yeni Üyelik
30.
Bölüm

29. Bölüm

@eelliiffiippeekk

İki saate yakın evde boş boş uzandığı koltuktan tavanı izleyen Galip oflayarak doğruldu. Eylül olmayınca evde duramıyordu. Sanki duvarlar üzerine üzerine geliyordu. Eylül olmadan ev çekilmiyordu. Kalkıp arabanın anahtarını alarak evden çıktı. Hazar'ı arayarak nerde olduğunu sordu. Hazar'ın ona attığı konuma gitti. Geldiği yer bir bardı. İçeri girip Hazar'ı buldu, yanına oturup içecek bir şeyler söyledi.

 

"Alkol sana yasak yalnız " dedi Hazar. Galip çok umursamadan önündeki kadehi kafasına dikti.

 

"Bu gün bana yasak yok, hepsini kaldırdım " dedi. Hazar hafif çattığı kaşlarıyla, "Hayırdır " diye sordu.

 

"Eylül yok Eylül! Bana daha ne olabilir. " diyerek barmenin kadehini doldurmasını istedi. "Nefes alamıyorum lan! "

 

"Eylül yok derken? "

 

"Babamlara bıraktım bu gece orda kalacak ama ben ne yere ne göğe sığamıyorum "

 

"Bu kadar dertlenecek ne var sende git oraya "

 

"Eylül bu aralar iyi değil, annem bu gece yanımda kalsın bir doktora görünmesi için ikna ederim dedi. Mecbur bırakmak zorunda kaldım. Sanki hayatımın tüm renklerini, tüm mutluluklarını bir anda söküp aldılar "

 

"Ne çok seviyormuşsun karını be amca oğlu, hepi topu bir gece ayrı kalamıyorsun "

 

"Ben nefes alamıyorum diyorum sen ne diyorsun "

 

"Sen yinede çok abartma şişede durduğu gibi durmuyor hani. Hem sana yasak olduğunu da göz önünde bulundurursak, Eylül sensiz kalmasın "

 

Galip oflayarak eline aldığı bardağa baktı. Oflayarak nefesini üfledi.

 

O sırada hastaneye ulaşan Eylül hızlı hızlı atan kalbinin üzerine elini koydu. Candan gülümseyerek, "Hadi aşağı inin! " dedi heyecanla. Eylül nefesini turarak indi arabadan. Yutkunarak baktı hastaneye. Candan onu yürütmese orada kalacaktı öylece. Hastane koridorunda hızlı hızlı yürürlerken gördükleri Mirsat'ın yanına gittiler. Yanında onlara gülümseyen bayan doktor odaya geçmeleri için eliyle yol gösterirken Candan beklemeden kızı ile gelinini içeri soktu. Eylül buz kesmiş ellerini yumruk yaparak sıktı. Doktor oturmaları için yer gösterirken Candan,

 

"Biz hemen muayeneye geçelim doktor hanım " dedi. Doktor onlara gülümseyerek, "Peki o halde buyrun " dedi. Eylül hızlanan nefesiyle sedyede doğru yürüdü. Tuttuğu nefesiyle sedyede uzandı. Gözlerini kapatarak doktorun muayeneye başlamasını bekledi. Az sonra doktor eline aldığı o soğuk jeli karnına döndüğünde hafif irkildi. Karnının üzerinde dolanan ultrason aleti ile hızlı nefesler alıp vermeye başladı. Candan'ın "Oy kurban olurum! " demesiyle Eylül açtığı gözlerini monitöre çevirdi.

 

Doktor,

 

"Altı haftalık, gayet sağlıklı " dedi. Eylül bir anda akmaya başlayan gözyaşlarıyla gülümsedi.

 

"Var mı gerçekten? " diye sordu inanamayarak. Doktor ona gülümseyerek,

 

"Evet gerçekten var, tebrik ederim artık bir annesiniz " dedi. Eylül sevinçten hıçkırıklarla ağlamaya başlarken Candan ile Aslı da ağlıyordu. Eylül burnunu çekerek, "Biz bir buçuk yıldan fazladır onu bekliyoruz " dedi. Bir anda ayaklanıp, "Galip'i aramam lazım, ona bu haberi vermem lazım " dedi. Doktor, heyecanına gülümsedi.

 

"Ani hareketlerden kaçınmanız gerekiyor, daha dikkatli olmanızı tavisye ederim "

 

"Tabi, teşekkür ederim " diyen Eylül önce Candan'a ardından Aslı'ya sarıldı. Muayene sırası Aslı'daydı. Aslı geçip sedyeye uzandı. Doktor onunda muayenesini yaparken onunda bebeği gayet sağlıklıydı ve on haftalıktı. Eylül defalarca kez aramasına rağmen Galip'e ulaşamamıştı. Galip telefonunu arabada bırakmıştı. Eylül bir an önce onunla bu mutlu haberi paylaşmak istesede ulaşamıyordu.

 

"Galip telefonunu açmıyor " dedi yüzü düşerken. Candan mutlulukla gülümserken, "Belki uyumuştur kızım, telefonu ya sessizdedir, ya da bir yerlerde bırakmıştır. Görünce sana döner " diyerek Eylül'ü ikna etti.

 

"O zaman ben eve gideyim " dedi Eylül. Candan çattığı kaşlarıyla, " Bak hele! " dedi. "Eve gitmek falan yok, ben daha bunu kutlayacağım. Galip aramalarını görüp dönerse gelir öğrenir, yok eğer dönemezse sabahın köründe kapıya dayanır zaten o zaman öğrenir "

 

"Ben gitsem iyi olurdu ama " diye diretsede Eylül kayınvalidesi izin vermedi. Onları alarak eve döndü Candan. Ve akabinde bayram yerine dönmüştü ev. Candan, Bekir'i arayarak kırk koça kına yakıp kurban etmek üzere getirmesini isterken buna en çok Selvi sevinmişti.

 

Eylül her ne kadar kocasını düşünüp sık sık arasada cevap alamadığı için de endişeliydi. Onlarla birlikte gelen Mirsat, Galip'in Hazar'ın yanında olduğunu ve iyi olduğunu öğrenmesiyle Eylül rahat bir nefes almıştı. Eylül'ün hamile olduğunu kendi kocasına anlatmasının doğru olacağını düşünen aile üyeleri Hazar'a da bir şey söylememişlerdi. Eylül nasıl olsa aramalarına döneceğini düşünerek yeni yeni benimsediği bebeğini sahiplenmeye başlamıştı.

 

Gecenin sonunda Hazar, Galip ile vedalaşıp giderken Galip oturmaya devam etti. Uzaktan bir kadın onu izliyordu. Oldukça cürretkar elbisesi ve uzun sarı saçlarıyla kendinden emin dikmiş gözlerini onu seyrediyordu. Yanına gelen arkadaşı,

 

"Hâlâ boştasın " dedi. O kadın yerinden kalkarak arkadaşının yüzüne gülümseyerek baktı.

 

"Galiba buldum. Şurdaki kumral, uzun boylu olan " diyerek Galip'i işaret etti. "Epeydir içiyor, düşürmek zor olmayacak. Gerçi ben parasızda yatarım onunla ama " diyerek güldü. Elbisesini düzeltip Galip'e doğru uzun topuklu ayakkabılarıyla yürüdü. Yanına geçip, "Selam " dedi. Galip göz ucuyla baktığı kadını görmemezlikten gelirken hesabı istedi. Kadın arsızca ona gülmeye devam ederken, "Senin gibi bir parça nasıl oluyorda yalnız oturuyor " dedi.

 

Galip hesabı ödeyerek ayağa kalktı. Kalkmasıyla oturması bir oldu. Etrafında dönen dünya sanki hızını biraz daha arttırmıştı. Tekrar ayağa kalkarak yürümeye çalışırken o kadın kolundan tuttu. Galip çatılan kaşlarıyla,

 

"Hişt!!! Çek o elini! " dedi sıktığı dişleri arasında. Kadın buna pek niyetli olmayınca Galip ittiği eliyle yürümeye başladı. Başı dönüyor zihni her saniye biraz daha bulanıklaşıyordu. Midesi bulanmaya başlarken, etrafa bakındı.

 

Kendini zor attığı tuvalette kusarken her dakika biraz daha kaybediyordu kendine hükmetmeyi. Elini, yüzünü yıkamaya çalışsa da çok işe yaramadı. Daha kötü olmadan en azından arabasına ulaşmalıydı. Daha öncede alkol almıştı ama bu kadar kötü olmamıştı. Tuvaletten çıktığında o kadın hâlâ onu bekliyordu. Koluna girerek,

 

"Çıkışa kadar yardım edeyim " diyerek yürütmeye çalıştı Galip'i. Galip her ne kadar elini kolunu itip ona dokunmasına izin vermesede kadın bir kere kafaya takmıştı. Para kazanması gerekiyordu bu gece, sarhoş bir adam bulunmaz bir nimetti. Galip montunun cebindeki arabanın anahtarını çıkardığında o kadın elinden anahtarı alarak, "Bu halde araba kullanmayı düşünmüyorsun umarım " diyerek arabayı buldu. Galip karşı çıkmaya çalışsa da ara ara bilinci kayıyordu ve bu da o kadının işine yarıyordu. Kapısını açtığı arabaya Galip'i bindirdi. Direksiyona geçerek arabayı çalıştırdı.

 

"Bildiğin güzel bir otel var mı? " diye sordu. Galip ara ara kapanan gözleriyle, "Evime gideceğim " dedi. "Senin arabamda ne işin var? " soruyu eş geçen kadın,

 

"Evinde karın vardır şimdi parmağında alyans var çünkü, o yüzden biz otele gideceğiz " dedi.

 

"Eylül'üm evde yok, içim acıyor " diye sayıkladı Galip gözleri kapanırken.

 

"Karın evde yoksa bu benim için çok daha iyi. Evin nerde söyle de seni götüreyim " Galip adresi sayıklarken kadın gülerek arabayı sürmeye devam etti.

 

Bir süre sonra kadın Galip'i uyandırıp evin geldiği yer olup olmadığını sordu. Evin burası olduğunu teyit ederken arabayla bahçeye girdi. Etrafa bakınıp, "Vay be şu eve bak, kim bilir kaç para " diyerek Galip'e döndü. "Ben senden epey para koparırım gibime geliyor " diyerek güldü. Arabadan inerek Galip'i indirdi. Eve kadar zorla yürüttüğü Galip'i nihayet eve götürmeyi başarmıştı. Koltuğa bıraktığı Galip saniyeler sonra uyumuştu.

 

Işıkları yakıp evin içinde dolanmaya başladı. Yatak odasına girip Eylül'ün takılarını karıştırmaya başladı. Beğendiği bir kaçını çantasına koydu. Ardından giyinme odasına gidip Eylül'ün kıyafetlerini karıştırmaya başladı. Gözüne kestirdiği lacivert geceliği alarak üzerine giydi. Ona biraz dar gelsede umursamadan aynadan kendine baktı. Az sonra salona dönüp koltuktaki Galip'i uzun uğraş sonrası kaldırıp yatak odasına götürdü.

 

Galip yarı yamalak açılan gözleriyle yanına uzanmış kadına baktı.

 

"Nefsim Eylül'den başkasına uyanmaz, ben onu aldatmam " diye sayıkladı. Kadın yüzünde acı bir tebessümle uyuyan Galip'i izlemeye başladı.

 

"Dünyada Eylül olmak varmış! Adam körkütük sarhoş ama yinede aldatmam diyor. Senin aldatmadığını bilmene de gerek yok aslında " diyerek Galip'in üzerindeki kıyafetleri çıkarmaya başladı. "Bir kerede çalışmadan kazanalım şu parayı değil mi? Nasıl olsa senin paran çoktur sana bir şey farketmez " üzerini çıkardığı Galip'in üzerini örterek yanına uzandı. Sebep olacakları umurunda olmadan gözlerini kapatıp uyudu.

 

Eylül bütün akşam Galip'in aramasını beklerken bir türlü çalmamıştı o telefon. Her ne kadar Candan izin vermemeye çalışsa da Eylül pek dinlemeden evdeki misafirlere hizmet etmişti tüm akşam. Oldukça yorulan Eylül Galip'in aramasını beklerken uyuya kalmıştı. Sabahın erken saatinde uyanan Eylül hemen telefonuna baktı. Galip aramamıştı. İçinde yaptıklarından dolayı büyük bir pişmanlık ve suçluluk duygusu vardı. Kalkıp üzerini giyindi. Aynı odayı payşlaştığı Aslı'yı dürterek uyandırdı.

 

"Aslı, Aslı! Ben eve gidiyorum, abin beni aramamazlık etmezdi. Dünden beri kaç defa aradım ne döndü ne de mesaj attı. Annenler sorarsa söylersin " dedi. Aslı uykulu gözlerini ovdu.

 

"Tamam " diyen Aslı uykusuna dönerken Eylül kimseyi uyandırmamaya özen göstererek yavaşça evden çıktı. Çağırdığı taksi kısa sürede gelirken Eylül binerek evin yolunu tuttu.

 

Evin önünde duran taksinin ücretini ödeyerek eve yöneldi Eylül. Galip'in arabası bahçedeydi. Gülümseyerek, "Demek evdesin ve bana cevap vermiyorsun öyle mi koca adam! " diyerek eve yürüdü. Sessizce kapıyı açıp içeri girdi. Kaç gündür yaptıklarını affettirmek için önce güzel bir kahvaltı hazırlamaya karar vererek önce mutfağa geçti.

 

Eylül hazırladığı güzel masaya bir kere daha baktı. Gözlerinin içi ışıldıyordu sevinçten. Çantasından aldığı ultrason kağıdına gülümseyerek baktı. Kıkır kıkır gülerek ultrason kağıdını Galip'in tabağına bıraktı. Elini karnının üzerine koyarak gözlerini kapattı. Derin bir nefes alarak, "Hadi babayı uyandıralım, ama öpücükle değil soğuk suyla. Çok değil ama biraz yüzüne serpiştiririm ceza olarak. Sonra hayatının en güzel şokunu yaşasın " diyerek karnına gülümsedi. Eline bir bardak su alarak yatak odasına yöneldi. Ne göreceğini bilmeden mutlulukla yürüdü. Önünde durduğu kapıyı açmasıyla elindeki bardak yere düştü. Çıkan ani sesle Galip irkilerek başını kaldırdı. Kapıda durmuş ona hayal kırıklığı ve acıyla bakan Eylül'e baktı.

 

"Ne oluyor ya? " diyen yabancı bir kadın sesiyle Galip hızla arkasına döndü. Yatağında yabancı bir kadın vardı. Yaşayabileceği en büyük şaşkınlık ve korkuyla gözleri Eylül'e döndü. Eylül'ün gözlerinde, akan gözyaşlarında öyle bir acı vardı ki Galip'in canı bedeninden ayrılıyor gibiydi. Yutkunarak başını iki yana salladı. Eylül acısını, hayal kırıklığını alarak sırtını döndü. Parmağındaki yüzüğünü ve o hiç boynundan çıkarmadığı kolyeyi arkasında bırakarak aldığı çantasıyla çıktı. Yer ile gök birleşsin istedi o an. Her şey onunla birlikte yok olsun istedi. Gözyaşları yeri, göğü titretirken yok oldu tüm gözlerden.

 

Galip, Eylül ile aynı acıda boğulurken kaçarcasına çıktı yataktan. Kimdi bu kadın?

 

Ne işi vardı yatağında?

 

Ne olmuştu gece?

 

Eylül'üne, Göğünün Mavisi'ne bu ihaneti etmiş miydi gerçekten?

 

Hiçbir şey hatırlamadığı karman çorman aklıyla her biri bir yerde kıyafetlerini geçirdi üzerine. Fırladı Eylül'ün peşinden.

 

Yoktu...

 

Hiçbir yerde yoktu. Yalın ayak koştu dışarı, açık olan bahçe kapısıyla koştu. Sağa, sola koşturdu çaresizce. Ne yere ne göğe sığamayan yüreği paramparçaydı.

 

"Eylül... " diye fısıldadı usulca. "Nerdesin Eylül...? " yutkundu acıyla. "Ben ne yaptım! " kendisine olan öfkesiyle ellerini saçlarının içinden geçirdi. " Allah beni kahretsin nasıl yaptım! " bu çaresizlik hiçbir şeye benzemiyordu. Sudan çıkmış balık gibi çırpındı durdu, koşturdu sağa sola. Gerçekler en ağır şekilde başına yıkılırken omuzları çöktü ilk. Gözyaşları akmaya başlarken çöktü dizleri üzerine, iki elini yere dayayarak ağlarken yıkılmış bir şekilde sırtını dayadı bahçe duvarına, çaresiz bakışları bir kere daha taradı etrafı. Yoktu işte... bir daha dönmemek üzere gitmişti Göğünün Mavisi...

 

İnsan her bir hücresiyle acı çeker miydi?

 

İnsan yüreği cehenneme döner miydi?

 

İnsan kendi cehennemini yüreğinde taşır mıydı?

 

Peki insan en fazla ne kadar yıkılabilirdi?

 

Loading...
0%