Yeni Üyelik
35.
Bölüm

34. Bölüm

@eelliiffiippeekk

En acımasız varlık insanmış meğer, kendi gözünün yaşına bile bakmazmış çoğu kez...

 

Kaza yerine Galip'in çarptığı arabanın sürücüsü, son kalan gücüyle ambulans çağırmıştı.

 

İtfaiyenin zamanla mücadelesi sonucu Galip sıkıştığı yerden kurtarıldı. Sağlık ekibi hızlı bir şekilde müdahale ederek ambulansa taşıdı onu. Ambulans hızla hastaneye yola çıktı.

 

Vardıkları hastanede acile giriş yaptı ambulans. Doktorlar ambulansı karşılarken ambulans görevlisi durumu özetledi.

 

"Trafik kazası; yirmi sekiz yaşında erkek, iç kanama ve kafa travması mevcut. Nabız düşük, solunum yetersiz, sol kol ve kaburgalarda kırık var! "

 

Zamanla yarışan doktorlar Galip'i önce kırmızı alana alarak gerekli müdahaleyi yaptılar, ardından hemen ameliyata alındı.

 

Galip'in kaza yaptığı haberi ateş gibi yaktı ailesini. Polis memuru babasını arayarak oğlunun kaza yaptığını ve hastaneye kaldırıldığını söylemişti. Gece vakti tüm ailesi soluğu hastanede alırken annesi ve babası perişan bir halde müşadeye alınmış gözetim altındaydı.

 

Eylül ise Galip'in kaza yaptığından habersiz doktorun durumuna uygun yazdığı ilaçlarla uyuyordu. Duygu, Galip'i aramadığını hatırlarken uyuyan Eylül'ü kontrol ederek üzerini iyice örttü. Eylül'ün odasından çıkarak kapayı yavaşça kapattı.

 

Galip'i aradı. Uzun uzun çaldı telefon ama telefonu açan olmadı. Bir kere daha ararken sonuç değişmedi. Aramayı görünce döner diye düşünerek üzerinde durmadı Duygu. Odasına geçerek yorcu geçen günün yorgunluğuyla uyudu.

 

Sabah erkenden uyanan Eylül bir süre tavanı izledi. Güneş iyiden iyiye odanın içine dolarken gözünü pencereye dikti. İçinde bir yerlerde sebebini bilmediği tarifsiz bir sıkıntı vardı. Aldığı derin bir nefesle ayaklanarak odasını topladı. Ardından aşağı inerek kahvaltı hazırlamaya başladı. İçinde yere göğe sığdıramadığı o sıkıntıyla ne yapacağını, nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. Ne yaparsa yapsın bir nebze hafiflemiyordu. Üst üste aldığı derin nefesler asla işe yaramıyordu.

 

Balkona çıkıp oturdu denizin mavisine gözlerini dikerek. İçindeki yangına rağmen bugün gözyaşları akmıyordu. Alışıyor muydu ne acılarına, ellerini karnına sararak denizi izlemeye devam etti. Kimseye bebeği aldırmadığını söylemediği yeni aklına düşüyordu. Galip'in bundan ne kadar canı yandığını hatırlayınca derin bir nefes daha aldı. En azından Aslı'yı arayarak herkese söylemesini isteyebilirdi. Saat daha çok erkendi, ilerleyen saatlerde aramaya karar vererek denizi izlemeye devam etti.

 

Uyanan Duygu aşağı indiğinde Eylül çoktan uyanmış, kahvaltı hazırlamış ve balkonda oturuyordu.

 

"Günaydın. " demesiyle Eylül ona döndü.

 

"Günaydın. " diye karşılık verdi.

 

"Erken uyanmışsın. "

 

"Evet, akşam erken uyuyunca sabah da erken uyandım. "

 

"Daha iyi görünüyorsun bugün. "

 

"Bilmiyorum, iyi miyim, kötü müyüm bilmiyorum. "

 

"Ellerine sağlık kahvaltı çok güzel görünüyor, hadi gel bir şeyler yiyelim. " diyerek gülümsedi Duygu. Eylül başını hafif sallayarak kalktı yerinden. İkisi birlikte kahvaltıya oturdu, Duygu'nun ısrarlı tutumu sayesinde Eylül bugün epey bir yemek yemişti.

 

İkisi birlikte sofrayı topladıktan sonra Eylül eline aldığı telefonla Aslı'yı aradı. Duygu başıyla kimi aradığını sordu.

 

Eylül,

 

"Aslı'yı arıyorum. " diye cevapldı. O sırada açılan telefonla Aslı ağlayarak,

 

"Eylül... " dedi. Eylül sesinin tonundan kötü bir şeyler olduğunu anlarken, "Aslı, ne oldu? " diye sordu korkuyla. İçinden bir ses Galip'e bir şey oldu diye fısıldıyordu için için.

 

"Abim Eylül... " Aslı'nın ağlayışları arasında söylediği kelimelerle Eylül'ün nefesi kesildi, iç çeker gibi bir nefes soludu zoraki.

 

"A..abine n...ne oldu Aslı? " insanın yüreği çatlar mıydı korkudan?

 

"Kaza yaptı... dün gece, ameliyatı sekiz saat sürdü. Doktorlar hiç iyi konuşmuyor Eylül. " Eylül'ün elinden telefon düşerken yutkundu nefes almak için. Ayakta durabilmek için masaya tutundu. Duygu yetişip onu tutarken, "Ne oldu? " diye sordu endişeyle.

 

"Galip... ka... kaza yapmış... " diye kekeledi.

 

"Ne?! "

 

"Benim Eskişehir'e gitmem lazım! " diye fısıldadı Eylül.

 

"Tamam sen otur şöyle ben biletleri halledeyim. " diyerek Eylül'ü oturttu Duygu. Eylül'ün sabahtan beri akmayan gözyaşları yağmur misali usul usul yağıyordu şimdi.

 

Duygu ikisine uçak bileti ayarladıktan sonra ikisi vakit kaybetmeden yola çıktı. Sanki bitmeyecekmiş gibi gelen uçuş son bulurken vakit kaybetmeden soluğu hastanede aldılar. Onları kapıda Selçuk karşıladı. Eylül korkuyla titreyen sesiyle,

 

"Galip nasıl? " diye sordu. Selçuk sıkıntıyla aldığı nefesi aynı sıkıntıyla verdi. Sıktığı dişleri arasında yutkundu konuşabilmek için.

 

"Yoğun bakımda. " dedi. Eylül ağlayarak yol gösteren Selçuk'un peşinden yürüdü. Onlara yoğun bakım servisine kadar eşlik etti Selçuk. Yoğun bakım odasının camının önünden bir an olsun ayrılmayan Aslı, Eylül'ü görmesiyle hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Selçuk hemen eşine sarılıp onu sakinleştirmeye çalışırken Eylül önüne geçtiği camın arkasındaki Galip'e bakmaya başladı. Korkunç bir haldeydi! Vücudundaki onlarca sargı, kablo, hortum, serumlar onu hayatta tutmak için onun aksine çabalıyordu.

 

Eylül gözyaşlarıyla ellerini cama yasladı. Ne söyleyecek bir sözü vardı, ne de bu yaşadıklarını değiştirmeye çaresi. Sadece dikildiği camın önünde gözyaşları döktü saatlerce.

 

Duygu'nun defalarca kez rica etmesi üzerine Eylül duvar dibindeki sandalyelerden birine oturdu. Hemen yan tarafında oturan Aslı'ya, Selçuk zoraki birkaç yudum meyve suyu içirmeye çalışıyordu. Aslı ısrarla reddediyordu. Eylül gözyaşlarını avuçlarına silerek Selçuk'un elindeki meyve suyu bardağını aldı.

 

"Kendin için değil bebeğin için içmek zorundasın. Abin böyle yaptığını görse çok kızardı sana. " diyerek Aslı'ya meyve suyunu içirmeye çalıştı. Aslı bir taraftan ağlarken bir taraftan da Eylül'ün ona uzattığı bardaktan birkaç yudum meyve suyu içti. Daha fazlasını içi almazken başını kocasının göğsüne yaslayarak gözlerini kapattı.

 

...

 

Hastane koridorlarında geçen iki haftanın sonunda doktorlar ilk kez iyi bir haber veriyorlardı. Galip kısa bir süreliğine de olsa nihayet gözlerini açmıştı. Bu haber herkesi fazlasıyla mutlu etmiş, kaybetmek üzere oldukları umutlarını yeniden diriltmişti.

 

Hastane koridorlarında yatıp kalkıyordu Galip'in ailesi. Eylül ise herkesten ayrı, tek başına, en uzak köşede oturuyordu. Herkesten uzak duruyor, kimseyle konuşmuyordu. Artık onların ailesinin bir parçası değildi ve buna göre davranıyordu.

 

Eylül'ün anne ve babası Galip'in kaza yaptığı haberini duyar duymaz gelmişlerdi. Eylül boşanma sürecinde kimseyle görüşmek, konuşmak istemediği için bunu kısaca annesine söylemiş ve konuyu kapatmıştı. Hiç kimseyle görüşmek istememişti. Bu kaza vuku bulmasa uzunca bir süre kimse yüzünü göremeyecekti. Emin hasta olduğu için çok sık hastaneye gelemese de Leyla sık sık gelip gidiyordu. Boşanma sebebiyle ilgili Eylül ailesine hiçbir şey söylememişti.

 

Doktor bir kişinin yoğun bakıma girip Galip'i görebileceğini söylemişti. Herkes Candan'ın yoğum bakıma girmesini beklerken o koridorun sonunda oturan Eylül'ün yanına Özge'nin yardımıyla yürüdü. Eylül ona doğru gelen Candan'ı görmesiyle ayağa kalktı. Nasıl hitap edeceğini bilmiyordu. Ne diyecekti, teyze mi? Az annelik etmemişti ona.

 

"Kızım! " dedi Eylül'e sarılarak ağlarken. Eylül sarılmasına karşılık verirken gözyaşlarını tutamadı. Ayakta duramayacak kadar güçten düşmüştü, Eylül'ün yardımıyla oturdu.

 

"Kızım, senden bir şey isteyebilir miyim? " dedi yalvarırcasına. Eylül başını hafif sallayarak,

 

"Tabi anne, ne istersen. " anneden başka kelam çıkmamıştı ağzından, çıkamamıştı.

 

"Doktorlar beş dakikalığına ancak bir kişiyi içeri alacaklarmış. " Eylül bakışlarını yere sabitlerken Candan sıkıca elini tuttu.

 

"Yanıyorum kızım, tarifi imkansız bir ateşte yanıyorum. Korkum yangınımdan büyük, hor görme beni. Üç evlat kaybettim! Üçüde iki yaşını görmedi, kendi elimle yıkadım, kefenledim, verdim babalarına götürüp defnetti. Tüm umutlarım tükendikten altı yıl sonra Galip doğdu. Onunda yaşayacağına hiç umut vermedim, bugün ölmedi yarın ölecek korkusuyla beşiğinin başından bir an olsun ayrılamazdım. Gün geçti, yıl geçti ama benim o korkum hiç geçmedi. Bu üçtür onu kaybetme korkusuyla sınanıyorum. Ama bu kez yaşamak için sebebi yok oğlumun. Belki bunu senden istemeye hakkım yok ama senden başka hiçbir şey Galip'i hayata döndüremez. Kızma bana ne olur, vallahi senden başka çarem yok. " Eylül yutkunarak gözyaşlarını sildi.

 

"Farkındayım, o yüzden şu hastaneden çıkıp gidemiyorum. " dedi. Candan tuttuğu Eylül'ün elini yalvarırcasına tutarken, Eylül başını hafif sallayarak kabul etti. Candan minnetle Eylül'e sarıldı. Bu kabul ettiği büyük bir fedakarlıktı, herkes bunu yapma cesareti gösteremezdi.

 

Az sonra hemşirenin eşlik ettiği Eylül koruyucu kıyafetler giyerek yoğun bakımın yolunu tuttu. Girdiği odada gözleri Galip'i bulurken akan gözyaşlarıyla yutkundu.

 

"Beş dakikanız var. " diyen hemşire odadan çıkarken Eylül hafif adımlarla yatağa yaklaştı. Tek eli karnını bulurken buğulanan görüş açısını üst üste kırpıştırdığı göz kapaklarıyla netleştiriyordu. Yatağın önünde durduğunda derin bir nefes aldı. Yavaşça uzandığı Galip'in elini tuttu. Eli soğuktu, üşümüştü. O üşümüş elini karnının üzerine koydu.

 

"Hiçbir şey için değil oğlun için yaşa, gitme... " dedi gözyaşlarıyla. "Doktor henüz belli değil dedi ama anneannen erkek olacak dedi, hissediyorum erkek olacak. " hıçkırmamak için kendini zor tutuyordu. Sıktığı dişleri ile gözlerini sıkıca kapattı. Karnının üzerindeki elin parmakları kımıldamaya başlamasıyla Eylül gözlerini açtı. Galip gözlerini hafif aralamış ona bakıyordu.

 

"Eylül... " diye sayıkladı Galip konuşmaya çalışırken. Eylül gözyaşlarını tutamazken gülümsedi. Galip, Eylül'ün elini kendinde bulduğu son gücüyle tutuyor bırakmak istemiyordu. Zor açık tuttuğu gözleriyle Eylül'e bakıyor, gözlerini ayıramıyordu.

 

"İyi olacaksın. " dedi Eylül.

 

"Gitme. " diye sayıkladı Galip.

 

"Burdayım merak etme, hemen kapının önünde, koridordayım. "

 

O sırada içeri giren hemşire,

 

"Artık çıkmanız gerekiyor " dedi. Eylül başını hafif sallayarak Galip'e döndü.

 

"Hepimiz burdayız, senin iyi olmanı bekliyoruz. " dedi. Eylül gitmek için elini çekse de Galip tuttuğu elini bırakmak istemiyordu. Hemşirenin yaptığı ağrı kesici sonrası Galip bir kere daha uykuya teslim olurken Eylül elini yavaşça yanına bırakarak yoğun bakım odasından çıktı. Kapıda Eylül'ü yüreği ağzında Candan bekliyordu.

 

"Nasıl? " diye sordu hemen. Eylül başını aşağı yukarı sallayarak, "İyi olacak. Konuştu benimle, daha iyi olacak. " dedi. Candan bir kere daha minnetle Eylül'e sarıldı. Herkesi bir sevinç kaplamış şükürlerle birbirlerine sarılırlarken Eylül nefesini usulca bıraktı.

 

Eylül az sonra nefes alamadığı o kalabalıktan sıyrılarak bahçeye çıktı. Geçip banklardan birine oturdu. Yaptığından pişman değildi ama yine de ağır gelmişti işte.

 

Bunu yapmasaydı ve Galip'e bir şey olsaydı ömrü boyunca kendini affedemezdi.

 

Bir saatten fazla olduğu yerde oturan Eylül'ü kendine getiren Duygu'nun sesi oldu.

 

"Nerdesin Sarı yaa? Bakmadığım yer kalmadı. " diye söylendi. Eylül'ün yanına oturup konuşmaya devam etti. "Yoğun bakıma girmişsin? "

 

"Evet. "

 

"Bunca yaşadığının üzerine günlerdir burda, hastane koridorlarında hamile halinle yatıp kalkıyorsun yetmedi de kendine bunu da mı yaptın? "

 

"Ne yapsaydım Duygu, yaşamak için ona sebep lazımdı bende onu yaptım. "

 

"Tamam geldin, herkese istediği her şeyi verdin ama yeter artık, dahası fazla. "

 

"Gidemem Duygu, gidersem o yaşayamaz. Yoğun bakımdan çıkmadan gidemem. "

 

"Amacım canını yakmak değil ama bu adam seni aldattı! Bunca şeye rağmen kendini herkes için paralıyorsun, azcıkta kendini mi düşünsen artık? "

 

"Olanları değiştiremem, başka türlüsüne de gönlüm el vermiyor işte. Onu hâlâ seviyorum tüm olanlara rağmen. Unutmak birkaç günde olacak şey değil, bana zaman lazım ama; o yoğun bakımdan çıktıktan sonra. Yapacaklarımdan vazgeçmiş değilim sadece biraz erteliyorum o kadar. "

 

"Sonuna kadar yanındayım ama kendini daha fazla yıpratmana da izin vermem. "

 

"Sen olmasan ben ne yapardım Duygu gerçekten bilmiyorum."

 

"Evet, çok özelimdir ve sadece benden bir tane var, ikincisi yok. " dedi Duygu gülerek. Eylül gülümseyerek baktı ona. En iyi yaptığı şeyi yaparak Eylül'ü bir kere daha gülümsetmişti Duygu.

Loading...
0%