Yeni Üyelik
38.
Bölüm

37. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Galip gözünü hastanede açarken kuzeni Mirsat başındaydı.

 

"Eylül... " diye sayıklamasıyla Mirsat üzerine eğildi.

 

"Galip, nasıl hissediyorsun kendini? " diye sordu.

 

"Eylül nasıl, bir haber aldınız mı? " derken aynı zamanda da kalkmaya çalışıyordu. Kolundaki kelepçe ve Mirsat'ın engellemesiyle yerine geri yattı.

 

"Önce yerine yat! Eylül iyi çok şükür, annenle, baban da yanında. "

 

"Mirsat yalan söyleme bana, lütfen doğruyu söyle! "

 

"La havle ve la! Lan sana yalan borcum mu var Allah Allah! Kalp spazmı geçirdin, ben iyi miyim diye soracağına! "

 

"Sence iyi olup olmamak umurumda mı? "

 

"Umurunda olmak zorunda! Artık bir çocuğun var çünkü!

 

"Benim Eylül'ün yanına gitmem lazım...onları görmem lazım... "

 

"Bir yerinde dur tansiyonun yükseliyor! Mümkün değil bu, izin vermem! Gözetim altında olmak zorundasın, yoksa ölürsün bu kadar net!"

 

"Mirsat, Özge'ye söyle İlhan Amca çıkarsın beni burdan! Hemde hemen! "

 

"Sen söylediklerimi duymuyor musun?! "

 

"Ben duyuyorum da sen duymuyorsun beni! Ne pahasına olursa olsun ben burdan çıkacağım ve onları göreceğim, yapacağım son şey olsa bile! İlhan Amca mı çıkarsın beni burdan, ben kendi başıma mı halledeyim; sen seç şimdi? "

 

Mirsat sinirle başını iki yana salladı. "Yeter, yeter vallaha yeter! Uğraşamıyorum ben sizinle! Basacağım istifayı kurtulacağım hepinizden! " diyerek çıktı odadan. Kapının önünde endişeyle bekleyen Özge'ye abisinin mesajını iletti.

 

Özge de hiç vakit kaybetmeden amcası İlhan'ı durumdan haberdar etti. Amcası birkaç saat içinde Galip'in isteğini yerine getirdi.

 

Kapının önündeki askerleri ilaçlı çayla uyutup doktor üniformasıyla Galip'i hastaneden çıkardı. Helikopterle de Ordu'ya gönderdi.

 

Eylül geçirdiği ameliyatın ardından bir gece yoğun bakımda kalmıştı. Ara ara yerine gelen bilinci tekrar tekrar kaybolana kadar bebeğini soruyordu durmadan. Başında ona gülümseyen doktor,

 

"Gayet iyisin, seni servise alıyoruz bebeğine kavuşuyorsun. " dedi. Eylül de hafif tebessüm ederek, "Bebeğim iyi mi? " diye sordu.

 

"Bebeğin de gayet iyi, merak etme. " doktorun cevabıyla Eylül sabırsızca onu servise almalarını bekledi.

 

Hemşireler son rutinleri halledene kadar Eylül adeta saniyeleri saydı. Yoğun bakım ünitesinin kapısından bir an bile ayrılmayan Emin ile Leyla şükürlerle kızlarını karşıladı. Yoğun bakım ile servis arasındaki mesafe Eylül için sanki bitmeyecekmiş gibi gelmişti. Sıkı sıkı tuttuğu annesinin eli ona güç verirken bir an önce bebeğine kavuşmak istiyordu. Servis odasına getirilen Eylül'ün ilk odak noktası babaannesinin kucağındaki bebeğiydi, nefesini tutarak baktı.

 

Candan hiç vakit kaybetmeden bebeği Eylül'ün kucağına bıraktı. Eylül ne diyeceğini bilemeden gözyaşlarıyla baktı beyaz tenli, sarı olduğu belli ama var ile yok arası saçları, şiş yumuk yumuk yüzüyle uyuyan bebeğine.

 

"Sen çok güzelsin... " diye fısıldadı Eylül.

 

"Gözleri grimsi mavi, Emin Amca sen doğduğunda seninde gözlerinin aynı böyle olduğunu söyledi. Ama çok tatlı bakıyor Eylül, " Duygu heyecanla anlatırken Eylül eğilip bebeğinin alnından öptü. Kokusu o kadar güzeldi ki Eylül doyamıyordu onu koklamaya. Emin eğilip kızının saçlarını öptü. Leyla gözyaşlarıyla kızına bakarken Nesibe yanında getirdiği kırmızı kurdeleyi Eylül'ün başına bağlayarak,

 

"Maaşallah çok yakıştı, anneliğin hayırlı olsun kızım. " dedi. Eylül tek eliyle saçlarındaki kurdeleye dokunup gülümsedi.

 

"Teşekkür ederim abla, ben hakkını nasıl öderim bana yaptıklarının yanında birde bebeğime süt anne bulmuş, getirmişsin hemşireler söyledi. Allah razı olsun! "

 

"Duymamış olayım, ablanım ben senin! "

 

"Çok şükür geldi geçti kızım. " Eylül saçlarını okşayan Candan'a çevirdi gülen gözlerini. "Çok şükür! " diye karşılık verdi.

 

O sırada Ahmet elleri, kolları dolu poşetlerle girdi içeri. Duygu yetişip yardım etti.

 

"Çok şükür güzel kızımı da getirmişler! Çok şükür buda geçti. İyisin ya kızım? " dedi. Eylül başını hafifçe sallayarak,

 

"İyiyim çok şükür, hayatımın en iyi olduğum gününü yaşıyorum. "

 

"Bu arada küçük beyin adı ne olacak, bebek diye hitap etmeye devam etmeyeceğiz herhalde? " Duygu'nun heyecanla sorduğu soruyla herkesin bakışları Eylül'e döndü.

 

"Ben hiç isim düşünmedim, " diyen Eylül, Ahmet'e döndü. "İsmini sen koymak istersin diye düşündüm. Kulağına ezan okumakta, adını koymakta dedesine düşer. "

 

"Ah benim gönlü güzel kızım! " dedi Ahmet derin bir iç çekerek. Eylül'ün bu ince düşüncesi Ahmet'i hem çok mutlu etmiş, hem de çok duygulandırmıştı. Eylül hafif bir tebessümle bebeğini dedesinin kucağına verdi. Ahmet eğilip torununun alnından öptü.

 

"Üçü hayatta, üçünü de kaybettiğimiz altı evladımız oldu. Ama rahmetli babam aileden hiç kimsenin kendi çocuğuna isim koymasına izin vermeden hemen hemen tüm torunlarının adını kendi koydu. Babasının adını Rüzgar koymak istemiştim. " diyerek torununun yanağını parmağıyla okşadı. " Ama babam koydurmadı. Seninde gönlün varsa bu küçük aslan parçasının adını Rüzgar koymak isterim. " Eylül gülümseyerek başını hafifçe salladı. Ahmet torununun sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okuyarak, "Senin adın Rüzgar! " diye fısıldadı üç kere.

 

Eylül ile Candan gözyaşlarıyla bakarken diğer herkes gülümseyerek bakıyordu. Ahmet torununu annesinin kucağına birkaç damla gözyaşı ile bıraktı.

 

"Hayatıma hoş geldin Rüzgar, hoş geldin aşkım! " diye fısıldadı Eylül.

 

Duygu sevinçle derin bir nefes alarak Rüzgar'ın küçücük elini tutup,

 

"Ya ben buna ölürüm, ölürüm! " dedi öperek. Herkes onunla birlikte gülmüştü.

 

Günün büyük bir bölümünü Candan ile Leyla'nın Eylül'e bebeği nasıl beslemesi gerektiği konusunda yardımcı olmalarıyla geçmişti. Eylül bebeğiyle birlikte uyurken onlar uyanmasın diye herkes dışarı çıkmıştı. Nesibe ısrarla Ahmet, Candan, Emin ve Leyla'yı eve götürmeye ikna etmişti. Duygu ise Eylül'ün yanında refakatçi olarak kalmıştı.

 

Duygu telefonuyla uğraşırken içeri Galip'in girmesiyle şaşkınlıkla ayaklandı.

 

"Senin burda ne işin var? " diye sordu kısık ve telaşlı bir tonla. Galip, Duygu'nun sorusunu es geçerek uyuyan Eylül'e doğru yürüdü. Gözleri endişeyle üzerinde gezindi. Hemen yatağının yanındaki beşiğin içinde uyuyan küçücük oğluna baktı.

 

"Eylül iyi mi? " sorusuyla bakışları Duygu'ya döndü. Duygu başını onaylar biçimde aşağı, yukarı saklarken Galip hafif tebessüm ederek ikisinin yanına vardı. Yavaşça eğilip Eylül'ün kırmızı kurdeleli saçlarını öptü gözlerini yumarak. Aylardır hasret kaldığı kokusunu derin derin soludu. O hasret kaldığı koku sol göğsündeki ağrıyı hafifletiyordu. Açtığı gözlerini Eylül'ün yüzünün her bir yerinde gezdirdi. Özlediği yüzünün her bir detayını izledi hasretle. Ne çok özlemişti güzel yüzünün her zerresini...

 

Hafif mızmızlanan oğluna çevirdi hasret dolu gözlerini. Kedi yavrusu gibi çıkan mırıltılarla kımıldanıyordu. Galip beşiğin üzerine eğilip onu izledi bir süre. Ne yapacağını bilemedi ilk. Yüzünde mutlu olduğu belli bir gülümseme ile dikkatlice beşikten çıkarıp kucağına aldı küçük oğlunu. Bambaşka bir duyguydu babalık. İçinde onlarca duygu birbiriyle yarışırken bu küçük adam çok güzeldi.

 

"Hoş geldin küçük adam... " diyerek gülümsedi. Eğilip öptüğü Küçük Rüzgar babasının sakallarından huylanıp ağlarken Eylül sıçrayarak açtı gözlerini bebeğinin sesine. Gördüğü manzara karşısında şaşkınlığa uğradı. Bebeğini babasının kucağında görmek onu değişik duyguların içine sürüklemişti. Yüreğinin acıdığını hissederken dolu gözlerle bakmaya devam etti. Galip kucağında hafif hafif salladığı bebeği sustururken uyanan Eylül'ü farketti.

 

Duygu derin bir nefes aldı. "Ben bir hava alayım. " diyerek odadan çıktı.

 

"Nasıl buraya gelebildin? " Eylül'ün yabancılaşmış hitabı ile Galip aralarındaki uçurumun her geçen gün daha fazla derinleştiğini farkediyordu. Ne bekleyebilirdi ki... Bu da canını fazlasıyla acıtıyordu ve kalbindeki ağrıyı dayanılmaz bir raddeye getiriyordu. O vazgeçemesede Eylül çoktan onu sökmeye başlamıştı yüreğinden.

 

"Sizin iyi olduğunuzu görmek için yapamayacağım şey yok. " diyen Galip bakışlarını kucağındaki bebeğine çevirdi.

 

"Firar ettin! "

 

"Firar etmedim, sizi görmek istedim sadece. Yarın karakola teslim olacağım. "

 

Eylül engel olamadığı gözlerini ona çevirdi. Ayan beyan özlemişti işte. Zayıfladığı farkediliyordu hemen. O fırtına gibi esen adamdan eser yoktu şimdi, bakışları bile farklı bakan, sesinin tonu dahi farklı biri vardı. Omuzları çökmüş, yenilgiyi kabullenmiş, bitmiş, tükenmiş bir adam vardı.

 

"Sen iyi misin, kanama geçirmişsin? " Galip'in ona dönen gözleriyle Eylül bakışlarını kaçırdı.

 

"İyiyim. "

 

"Doktorlar bir şey dedi mi? "

 

"Bir sorun yokmuş yemene, içmene dikkat et dediler o kadar. "

 

"İsim koydun mu? " Galip kucağındaki oğluna çevirdi bakışlarını tekrar.

 

"Baban Rüzgar koydu. " Galip hafif gülümseyerek parmağının tersiyle küçük oğlunun yüzünü okşadı. Babasının muradı oğluna nasip olmuştu. Küçük Rüzgar açtığı gözlerini dikip babasına bakmaya başladı.

 

"Rüzgar... " diye fısıldadı gülümseyerek. "Bana hiç çekmemiş sana benziyor. "

 

"Sen iyi misin? Cezaevi falan...? "

 

"İyi değilim, sensiz iyi olamıyorum. Ama insan her şeye alışabiliyormuş, yokluğundan başka her şeye alışabiliyorum. "

 

"Şikâyet etmeye hakkın yok, bu yolu sen bize çizdin. "

 

"En zoru da o işte şikâyet etmeye bile hakkım yok. Gidişlerine gücenmeye hakkım yok, af dilenmeye hakkım yok, kalmaya hakkım yok, özgürlüğe hakkım yok! Dediğin gibi, kaybetmekte üstüme yok! "

 

O sırada ağlamay başlayan Rüzgar ile ikisinin de odak noktası o oldu. Galip küçük oğlunu annesinin kucağına bırakarak sırtını dönüp camın önüne geçti. Boğazında koca bir yumruyla gözlerini hastanenin bahçesinde gezdirdi. Yere yığılmamak için zor duruyordu ayakta. Duyduğu ağrı nefesini kesiyordu.

 

Eylül henüz çok acemi olsada bebeğini emzirmeye başladı.

 

Az sonra karnı doyan Rüzgar uyurken Eylül kucağındaki bebeğini izlemeye başladı. Tarifi imkansız çok güzeldi.

 

Eylül küçük oğlunu yavaşça beşiğe bırakarak üzerini örttü, küçük elini tutarak aşkla izlemeye devam etti. Yorgun ve halsizdi geçirdiği kanamadan ötürü. Çok fazla uyanık kalamıyordu zaten. Gülümseyerek bebeğini izlerken farketmeden uyuyakaldı.

 

Az sonra onlara taraf dönen Galip içinde tarifsiz bir acı ve bedeninde dayanılmaz bir ağrıyla ikisini izledi. Onların yanında olamayışı çok ağır geliyordu. Yavaş adımlarla yatağın yanına yaklaştı. Bugünü hiçbir şey düşünmeden onlarla geçirecekti. Eylül'ün yanına usulca uzanıp ona sarıldı. Hem acıyan, hemde ağrıyan kalbine iyi gelmişti bu. Kısa bir süre sonra o da uykuya teslim olmuştu.

Loading...
0%