Yeni Üyelik
40.
Bölüm

39. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Yorgun bir hayatın paramparça kırıntıları üzerine kurulmuş pamuk ipliğine bağlı bir umut. Bastığı yer her an ayağının altından çekip alınacakmış gibi. Küçük bir dal parçasına tutunan koca bir hayal. Geçmişin izlerini örtmeye çabaladıkça yeni ve kapanmaz yaralar açan acı sürprizli hayat. Her kapıyı yüzüne kapatan acı dolu bir gelecek.

 

Eylül'ün kontrolünü yapan doktor birkaç gün sonra onu taburcu edebileceklerini söylerken Eylül artık hastaneden çıkmak istiyordu. Hastane havası onu fazlasıyla bunaltmıştı. Doktorun muayenesinden sonra odaya giren Duygu'nun hal ve hareketleri farklıydı. Eylül gözünden kaçmayan Duygu'nun huzursuz hali ile gözlerini dikip baskıcı bir şekilde ona bakmaya başladı.

 

"Ne oldu? " Eylül'ün sorusuyla Duygu başını hafifçe iki yana salladı. "Yok bir şey! "

 

"Sen bir şey sakladın mı böyle davranırsın, hadi dökül bakayım ne oldu? "

 

"Ay Eylül yok bir şey! "

 

" Kesinlikle bir şey saklıyorsun! Çünkü bana Sarı değil Eylül dedin. "

 

"Söylesem rahatlayacak mısın?! "

 

"Beni ilgilendiren bir şey olmasa bana böyle davranmazdın. "

 

"Üf tamam ya! Ama durumu iyiymiş merak etme. "

 

"Kimin?! "

 

"Galip. Biraz kötü olmuş galiba, polisler getirmiş. "

 

"Niye, nesi varmış ki? "

 

"Herhalde fazla sıkıntı yaptı sizi bırakmayı falan. Doktor iyi dedi Ahmet Amca'ya. " Galip'in ambulansla getirildiğini söylemeyen Duygu, Eylül daha fazla endişelenmesin diye doğal davranmaya çalıştı.

 

"Kalkmama yardım eder misin? " diyerek Duygu'ya elini uzattı Eylül. Duygu elini tutup, "Merak etme iyi, gerçekten! " diyerek Eylül'ü yerine yatırmaya çalıştı.

 

"Lütfen Duygu! "

 

"Daha sabah lavabo için ayağa kalktığında baygınlık geçirdin acile kadar nasıl gideceksin! " Duygu'nun kızmasıyla Eylül başını tekrar yastığa bıraktı.

 

"Sen gidip bak o zaman! "

 

"Tamam! Sen yat ben bakarım, öğrenirim gelirim. Sakın ayağa kalkayım deme, anlaştık mı? "

 

"Tamam. Ama çabuk gel. " Duygu ona hafif tebessüm ederek odadan çıkıp acile indi.

 

Aşağı inen Duygu, Ahmet'i acil müşadenin önünde endişeyle dolanırken buldu.

 

"Ahmet Amca, durumu nasıl? " diye sordu.

 

"Anjio olabilir diyor doktor, birkaç tahlil daha aldılar onların sonuçlarına göre bilgi veririm dedi. " diyen Ahmet zor ayakta duruyordu.

 

"Sen iyi misin, rengin sapsarı olmuş. "

 

"Tansiyonum çıktı herhal. "

 

"İlaçlarını almadın mı? Gel içerde hemşire tansiyonunu ölçsün. "

 

"Candan'a da söylemedim Galip'in burda olduğunu. "

 

"Tahlil sonuçları çıksın ona göre söyleriz ona da Eylül'e de. " İkisi birlikte girdikleri odada hemşire Ahmet'in tansiyonunu ölçtü. Tahmin edildiği gibi tansiyonu epey yüksek çıktığı için doktor ilaç verip müşadeye aldı Ahmet'i tansiyonu düzelinceye kadar.

 

Ahmet müşadede iken Duygu, Eylül'ün yanına çıktı. Merakla bekleyen Eylül, Duygu'nun içeri girmesiyle hemen doğruldu huzursuzca yattığı yerden.

 

"Durumu nasıl? " diye sordu hemen endişeyle.

 

"Ben sana iyi demedim mi! İyi. Doktorlar tedbir amaçlı birkaç tahlil yapmışlar sadece. " Duygu söylediğinden sonra geçip oturdu. Tüm kalbiyle böyle olmasını diliyordu. Duygu'ya inanan Eylül'ün içi rahatlamıştı.

 

Galip'in tahlil sonuçlarına göre anjiyo olmasına gerek olmasada ilaç tedavisi görmesi gerekiyordu. Doktor, tedavisini tamamalamadığı takdirde kalp yetmezliğine sebep olacağını söylemişti. Kalbi hastaydı ve tedavi edilmesi gerekiyordu. Bir kere daha sağlığı umurunda değildi Galip'in.

 

Bir haftanın sonunda Eylül'ün de, Galip'in de taburcu edilmesine karar verilmişti. Eylül'ü, Nesibe ile Savaş almaya gelmişti. Galip'i ise jandarmalar nakil için almaya gelmişti.

 

Rüzgar Duygu'nun kucağında iken Nesibe de Eylül'ün koluna girmişti. Hastanenin önüne çıktıklarında Galip anne ve babasıyla vedalaşıyordu. Oğluna ve annesine çaresizlik içinde baktı. Eylül ellerinde kelepçeyle annesine sarılan Galip'e daha fazla bakamazken dolan gözleriyle arabaya bindi. Gözyaşları içinde, arabaya binmek üzere olan Duygu'ya,

 

"Duygu, Rüzgar'ı götür son kez görsün. " dedi. Duygu hafif bir tebessümle kucağındaki Küçük Rüzgar'a baktı.

 

Küçük Rüzgar her şeyden habersiz huzurlu bir uyku uyurken Duygu onu babasına götürdü. Galip eğilip uzunca öptü oğlunu. O küçücük elindeki eldiveni alarak bir kere daha öptü.

 

"Duygu, senden bir şey isteyebilir miyim? " diye sordu.

 

"Elbette, elimden ne gelirse. "

 

"Bana Rüzgar'ın fotoğraflarını düzenli bir şekilde gönderebilir misin? Eylül'den daha fazlasını istemeye hakkım yok. "

 

"Olur, gönderirim. "

 

"Teşekkür ederim. " Aralarındaki kısa konuşmanın ardından jandarmaların yönlendirmesiyle Galip nakil aracına bindi. Annesi gözyaşlarıyla arkasından bakarken nakil aracı yola çıktı.

 

Gözyaşlarıyla arkasından bakan sadece Candan değildi. Eylül de gözyaşlarıyla arkasından bakıyordu.

Loading...
0%