@eelliiffiippeekk
|
İKİ YIL SONRA...
***
"Zeynep, Rüzgar'ı al gel yemek yiyin! " Eylül bahçede oynayan çocuklara seslendikten sonra ikisininde en çok sevdiği kalem makarnayı tabaklarına doldurdu. Üzerine de kendi yaptığı o lezzetli ketçaptan sıktı. Rüzgar'ın elinden tutup getiren Zeynep sandalyeye okururken Eylül de Rüzgar'ı mama sandalyesine oturtup tabağını önüne koydu. Zeynep'in en büyük eğlencesi, tüm gün Rüzgar'la oyun oynamaktı. Rüzgar ise bir an olsun peşinden ayrılmzdı. İkinci sınıfa giden Zeynep her döndüğünde Rüzgar onu sevinçle kapıda karşılıyordu. Kelime dağarcığı henüz çok küçük olan Rüzgar'ın en çok kullandığı kelime abla idi.
Öğle servisi için mutfağa gitmek üzere olan Eylül, büyük bir gürültüyle paramparça olan restoranın ön camı ile yetiştiği gibi Rüzgar ile Zeynep'i korumak için üzerlerine kapandı. Birkaç saniye sonra korku dolu bakışlarını ortalıkta gezdiren Eylül yerde duran kocaman taşla kucakladığı çocukları hızla arka tarafa, mutfağa doğru götürdü. Korkup ağlamaya başlayan çocukları susturmak kolay olmasada, o da çok korkmuştu ve hala da çok korkuyordu.
Çocukları biraz sakinleştirdikten sonra hemen Nesibe'yi aradı. Olanları bir telaşla anlattı.
Birkaç dakika sonra gelen Nesibe restoranını perişan bir halde buldu. O gelmeden Eylül polisi aramıştı bile. Ne yapacağını bilemeyen Nesibe'nin ardından da polis geldi. Her şey karman çorman olurken kimse ne yapacağını bilemez olmuştu. Aslında Nesibe kimin yapmış olabileceğini tahmin ediyordu. Akrabanın akrabaya ettiğini akrep akrebe etmezmiş ya onların ki de öyle bir durumdu. Kocası İstanbul'da kurulu işi, düzeni varken abisinin bitmek bimez hırsı ve hasetinden işini kapatmış, evinin kapısını kilitlemiş baba yurdu Ordu'ya yerleşmişti. Abisi ise babasından kalan kendi payı mirası yemiş, savurmuş şimdi de kardeşinin malında hak iddia ediyordu hiç bir hakkı olmaksızın. Nesibe kim olduğunu için için biliyor olsada konunun uzamaması için polislere kimseden şüphelenmediğini söyledi. Tabi bunun sonuçları çok iyi olmayacaktı.
Birkaç gün sonra restorana bir kere daha saldırı olmuştu. En sonda restoranı gece vakti ateşe vermişti Savaş'ın abisi. Restoranda büyük hasar oluşurken aile arası büyük bir kargaşa çıkmıştı. Aklıyla herkesi hayrete düşüren Meryem o kargaşayı fırsat bilip amcasının gerine gerine ettiği tehtitlerini ve yaptıklarının itiraflarını videoya almıştı. Bunun üzerine amcası cezaevine yollanırken anne babası da her şeyi satıp yurtdışına yerleşmeye karar vermişti. O kadar bıkmışlardı ki tek çare bunu görüyorlardı.
Nesibe durumu Eylül'e anlatmak için evine uğradı. Eylül, abla dediği kadına ve kendine doldurduğu çayla salona geldi. Çayı Nesibe'nin önüne koydu bir tabak pastayla birlikte. Eylül'ün oturmasıyla Nesibe söze başladı.
"Bizim durumları biliyorsun kızım, başımıza gelmeyen kalmadı. Bizde her şeyi satıp gitmeye karar verdik. İstanbul'da rahat vermediler kaçtık buraya geldik, burda da rahat koymadılar gördüğün gibi. Böyle giderse kocamdan, çocuklarımdan olacağım; çirkef, utanma, arlanma nedir bilmeyen bir insan gözünü kırpmadan zarar vermekten çekinmiyor sende gördün. Nerdeyse hepimizi diri diri yakıyordu. Bizde düşündük böyle bir karar aldık. Restoranda hakkın, emeğin çoktu hakkını helal et. " diyerek Eylül'ün son maaşı ile tazminatının parası içinde olan zarfı sehpanın üzerine koydu.
"Helal olsun ablam, sizinde hakkınız az yok üzerimde siz de hakkınızı helal edin. İnşaallah gideceğiniz yerlerde karşınıza iyi insanlar çıkar, sizler kadar iyi insanlar! "
"Amin Eylül'üm hepimizin inşaallah! " İkisinin sohbeti çayları bitene kadar devam etti. Sonrasında Nesibe müsaade isteyip kalktı. Birkaç gün sonra çıkacakları yolculuk için hazırlık yapması gerekiyordu.
Durumlardan haberdar olan Duygu ne yapıp etmiş, işsiz kalan Eylül'ü İstanbul'a gelmeye ikna etmişti. Nesibe Abla'sını ve çok sevdiği ailesini yolcu ettikten sonra o da İstanbul'a yola çıkmıştı küçük oğluyla birlikte.
Havaalanında Eylül'ü, Duygu karşılayıp almıştı. Bu gece Eylül ile küçük Rüzgar Duygu'nun misafiri olacaktı. Babası ile annesi her ne kadar ısrar etselerde Eylül gitmeyi kabul etmemişti. Erkek kardeşlerinin eşlerinin söyledikleri kulağına gelmiş, sokakta kalsa bile asla kapılarını aralamazdı.
***
Eylül zoraki açtığı gözleriyle baktı ağlayan oğluna. Doğrularak,
"Rüzgar, ne oldu canımın içi? " diyerek kucağına aldı. Gözlerindeki uykuyu dağıtmak için tel eliyle gözlerini ovdu. O sırada odanın kapısı açıldı. İçeri giren Duygu,
"İki saattir ağlıyor çocuk Eylül, uyanamadın mı? " diye sordu.
"Uyandım, uyandım. Nasıl derin uyuduysam Rüzgar'ın ağlamasını bile duymamışım. " dedi Eylül esneyerek. Rüzgar'ın saçlarına öpücükler bırakırken Duygu gülümseyerek konuştu.
"Uyandığında göre hadi kahvaltıya, açım aç! " dedi.
"Tamam, seni fazla bekletmeyeceğim geliyorum hemen. " dedikten sonra hemen ayaklandı Eylül.
"Omlet pişene kadar vaktin var. " diyerek odadan çıktı Duygu. Eylül tek elinin parmaklarıyla gözlerini ovuçturdu tekrar. Yönünü çevirdiği dolaptan aldığı kıyafetlerini üzerine giydi. Rüzgar'ın da üzerini giydirip kucağına aldı. Kahvaltı sofrasında onları bekleyen Duygu'yu daha fazla bekletmemek için biraz elini çabuk tutuyordu zira Duygu az sonra ortalığı yıkabilirdi. Çünkü acıkınca içinden kimsenin tanımadığı bir Duygu çıkıyordu.
"Abla! Abla! " Rüzgar'ın ısrarla Zeynep'i istemesine Eylül hafif başını eğerek gülümsedi ona.
"Bugün abla yok ama teyze var. " diyerek odadan çıktı. Aşağı indiğinde Duygu çayları dolduruyordu. Güzel bir kahvaltı sofrasına güzel bir dostluk ve özlem dolu bir muhabbet eşlik etmeye başladı. Bir süre sonra konu Eylül'ün işine geldi.
"Yeni bir restoran mı açacaksın, yoksa yine bir yerde mi çalışacaksın? " Duygu'nun sorusuyla Eylül derin bir nefes aldı.
"Nerdeyse tüm parayı Rüzgar'ın tedavisine harcadım. İstanbul gibi yerde insanın önceliği bir evi olmalı, o yüzden kalan parayla ev alacağım. Kadın girişimcilere destek olup kendi bünyelerinde restoran zincirine ek olmak için kredi veren bir şirket var. Oraya başvurdum, biraz zaman alacak ama referanslarımın onlar için çok iyi olduğunu söylediler. O zamana kadar da bir işe girip çalışacağım. "
"İlla kendi bildiğini okuyacaksın! Birlikte yaşasak olmuyor değil mi! Koca ev neyimize yetmiyor! " Duygu hem kızıyor, hem de sitem ediyordu.
"Duygu bunu daha önce de konuştuk lütfen ama! Ev ev üstüne, yük yük üstüne olmaz. "
"Kim demiş?! " Duygu öyle bir karşı çıkmıştı ki Eylül gülmeye başladı. "Babanların dairelerinden birine geç bari, hiç mi hakkın yok! Sonuçta baban, mal varlığında seninde hakkın var! Ev alacağın parayla da işini kurarsın. "
"Aman eksik kalsın! Boşandığım zaman kapılarını bile aşındırmışlığım yokken başımıza kaldı diye ağlaşan 'çok sevgili yengelerim' eksik kalsın! Bugüne kadar senin varlığından başka bir şeye ihtiyaç duymadım. Bırak hepsinin canı cehennemde çıksın, her zaman ki gibi ben kendime yeterim. Çok şükür oğlum var, sen varsın; anne, babamla da görüşüyorum başka hiçbir şey istemem."
İkisi kahvaltı boyunca sohbet etmeye devam etti.
Kahvaltının ardından Eylül ve bu haftayı kendine tatil ilan eden Duygu, Eylül'e ev bakmak için emlakçıyla buluştu. Özellikle Duygu, evin kendi evine yakın olmasını istiyordu. Ama çokta istediği gibi olmayacaktı.
İki haftalık uğraşın ardından nihayet Eylül kendi bütçesine uygun bir ev bulmuştu. Duygu evin ona uzak olmasından çok memnun olmasada Eylül'ün evi beğenmiş olmasından dolayı bir şey demiyordu.
Ardından gelen günlerde Eylül evine taşınmış yeni bir düzen tutturmuştu. Ama sorun olan Rüzgar'dan sebep iş bulamıyor olmasıydı. Başvurduğu hiçbir yer çocuğunu yanında getirmesini kabul etmiyordu. İki aya yakın iş arayan Eylül ne yapacağını şaşırmıştı. Sınırlı kalan parası bitmek üzereydi ve hala bir iş bulamamıştı.
Hafta sonunu gezip, tozmak üzere plan yapan Duygu ani bir baskınla Eylül'ü erken saatlerde kaldırıp yanına katmıştı. Neyse ki o gece kızının yanında kalan Leyla vardı. Aksi olsa Rüzgar'ı da uyandırır götürürdü Duygu. Yol üzeri ablası Derya'yı da alıp soluğu okul yıllarında, Eylül ile birlikte geldikleri yerde almışlardı. Duygu o günleri yadetmek istediği için Eylül'e de sürpriz yapmıştı böyle.
Mekan güzel olsa da Eylül'ün pek keyfi yoktu. Duygu heyecanla harıl harıl bir şeyler anlatırken Eylül ona hafif tebessüm ederek karşılık veriyordu. Tabi bu Duygu'nun dikkatinden kaçmadı. Bilirdi Eylül burayı çok severdi.
"Senin canın bir şeye mi sıkkın? " diye sordu.
"Bildiğin konular, iş falan işte. " O sırada Derya'nın dikkatini çekti.
"Hayırdır, ne işi? " diye sordu Derya.
"Aylardır iş arıyorum ama bulduğum işlerin hiç birinde Rüzgar'ı yanımda götürmemi kabul etmiyorlar. " dedi Eylül sıkıntıyla.
Derya,
"Rüzgar yanında olsun istiyorsan yatılı bir iş bulmak zorundasın. Bebeğine bakacak kimse yoksa başka türlü mümkün değil. "
"Yatılı iş derken? "
"Yani aşçı olarak bir evde işe başlamalısın demek. Rahatlıkla sana iş bulabilirim. Biliyorsun annemin evlere personel sağlayan bir şirketi var. Gastronomi okumuşsun ve iyi bir derecen var. Çok rahat bir şekilde sana iş bulabilirim ve hatta kabul edersen pazartesi başlayabileceğin bir ev var bile. "
Eylül hafif tebessüm ederek,
"Elbette isterim. Sonuçta istediğim hem iş bulup, hemde Rüzgar'ı yanımdan ayırmamak. " dedi. O sırada Duygu araya girdi.
"Eylül'e iş bulman çok iyi ama iyi bir yerde olmalı aynı zamanda. Sonuçta Rüzgar daha çok küçük onada ayıracak vakti olmalı. " dedi. Derya gülümseyerek kardeşine cevap verdi.
"Bunuda göz önünde bulundurarak iki kişilik tanıdık bir aile çok mükemmel olur. "
Duygu,
"Kim? "
Derya,
"Neriman Teyze. Hem sadece iki kişiler, hem de Neriman Teyze'den iyi bir patron mu olur. "
Duygu,
"Neriman Teyze kanatsız melek kabul ama Alparslan olacak gıcık iki günde Eylül'ü kovar. "
Derya,
"Delinin zoruna bak niye kovsun canım! Hem ne gıcıklığını gördün Alparslan'ın? "
Duygu,
"Ay arkadaşına tozda kondurmazmış! Biri psikopat, mazoşist; diğeri ruh hastası, manyak! "
Derya,
"Serhat niye araya gerdi şimdi? " Derya'nın sorusu manidardı.
Duygu,
"Siz üçünüz ayrılmaz bir bütünsünüz çünkü! "
Derya'ya yakın bir tavır takınan Eylül,
"Tamam Derya daha fazla gitme Duygu'nun üzerine. " demesiyle Duygu elinde sıktığı yemek bıçağını ikisine doğru tutup,
"Kesin şu imaları yoksa ben keseceğim ikinizi! " diye kızmasıyla Eylül ile Derya gülmeye başladı. Az sonra Derya samimiyetle Eylül'e gülümseyerek,
"Bakma sen buna. Alparslan'ın biraz mizacı serttir kabul, ama kurallarına uyduğun sürece hiçbir sıkıntı yaşamazsın. Eğer kabul edersen ben Neriman Teyze'yi arayayım. " dedi.
"Sonuçta istediğim çocuğumu yanımdan ayırmak zorunda kalmadan bir iş bulmak. Galiba daha uygununu bulamam. Ara pazartesi işe başlayacağım. " dedi.
"Peki canım. Çok iyi oldu bu. " diyen Derya az sonra Neriman'ı arayıp onlara yeni ve iyi bir aşçı bulduğunu haber verdi.
Hafta sonunu oğluyla birlikte eğlenerek geçiren Eylül yeni çalışacağı eve uzaktan baktı. Kapıya yaklaşınca kapıdaki iki korumadan biri:
"Buyrun? " diye sordu.
"Ben Eylül Demir yeni aşçıyım. " dedi.
"Kağıdın nerde? "
"Buyrun burda. " diyerek Derya'nın verdiği onaylı kağıdı güvenlik görevlisine verdi. Adam baktığı kağıdı geri vererek kapıyı açtı. Eylül içeri girip etrafa bakmaya başladı. Oldukça büyük bir evdi. Genişçesine bir bahçesi büyük bir havuzu vardı. Güvenlik görevlisi valizini kapıya kadar taşımıştı çocuğu var diye.
"Teşekkürler. " dedi Eylül ona yardım eden adama.
"Rica ederim. " dedi genç adam görev yerine dönmeden önce.
Eylül derin bir nefes aldı ve kapıyı çaldı. Ellili yaşlarında bir kadın kapıyı açtı.
"Ben Eylül- " demişti ki karşısındaki kadın sözünü kesip,
"Geç kızım geç biliyorum, Derya aradı beni, tarif etmişti seni. " dedi.
"Sizde Neriman Hanım'sınız o zaman. " dedi Eylül. Neriman samimi bir gülümsemeyle başını evet anlamında salladı. Eylül valizini alıp oğluyla birlikte içeri girdi.
"Gel kızım kalacağın yeri göstereyim sana. " dedi merdivenlere yönelirken ama çok zor hareket ediyordu. "Reyhan bu gün izinli ben göstereyim sana kalacağın yeri, yerleş en azından. "
"Rahatsızsınız sanırım?"
"Ah sorma kızım! Bu bel fıtığı öldürecek beni. " diyerek merdivenleri inmeye çalışırken ona Eylül yardımcı oldu.
"Burası senin kalacağın oda. Bu katta çalışanlar kalıyor. Bahçıvan Said Efendi, şoför Hüseyin ve karısı Reyhan burda kalıyor. Reyhan evin işleriyle ilgilenir. Her odada tuvalet-banyo var rahatsız olmazsın kızım. " dedi. Eylül valizini odaya bırakıp Neriman'ın yukarı çıkmasına yardım etti. Neriman Rüzgar'a bakıp,
"Ne uslu çocuk maşallah! " dedi. "Ama Alparslan geldiğinde fazla yukarı çıkarma kızım, çocuk sesinden pek hoşlanmaz. " diye de uyardı.
"Merak etmeyin Rüzgar asla yaramaz ve huysuz değildir. Bütün gün oyuncaklarıyla oynar oğlunuzu asla rahatsız etmez. "
Neriman mutfağı göstererek,
"Burası senin alanın. " dedi gülümseyerek. Dolaptan aldığı kağıtları Eylül'e uzatarak "Bu Alparslan'ın haftalık yemek programı. Aman kızım gözünü seveyim dikkat et karıştırma. Ne yemek yapacağın sana kalmış sadece besin değerlerine dikkat etmen yeter. Bu hafta rahatsın Alparslan yurtdışında. "
Eylül elindeki kağıdı incelemeye başladı. Sadece her öğün için alası gereken protein, vitamin gibi değerler yazıyordu. Bu Eylül'ü şaşırtsada yorumsuz kaldı.
Neriman,
"İlk işin bana bir kahve yapmak olsun bakalım. " dedi. Eylül gülümseyerek başını salladı.
"Tabii. "
Neriman oturduğu yerden kalkamazken inleyerek:
"Ah Eylül kızım koş tutuldum. " diye feryad etti. Eylül elinde kahve fincanıyla yanına gelirken.
"Kızım ajandada doktorun numarası var ara gelsin hemen! " dedi acı içinde kıvranırken. Eylül elindeki kahveyi sehpaya bırakarak doktoru aradı. Çok geçmeden gelen doktor Neriman'ı muayene ederek ilaç yazdı. Ağrısı hafiflesin diye de iğne yaptı. Her gün yapması gereken egzersizleri de göstererek atlamadan muhakkak eksiksiz yapması gerektiğini söyledi.
Eylül'e de bunlara yardımcı olmasını istedi doktor.
"Merak etmeyin doktor bey ben Neriman Hanım'ı bir haftada ayağa kaldırırım. " dedi kendinden emin bir şekilde.
Doktor Neriman'a dönerek,
"Kilo vermeniz gerekiyor. Ameliyat olamayacağınızı biliyorsunuz. Kilonuz bel fıtığınızı çok ciddi şekilde etkiliyor. " dedi
"Onlarca diyetisyenin uyguladığı diyetlere rağmen bir türlü kilo veremedim. Diyetlerden sonra verdiğimden fazlasını aldım her seferinde! " diye şikayet etti Neriman. O sırada Eylül konuşmaya dahil oldu.
"Şekeriniz, tansiyonunuz var mı? " diye sordu.
"Olmaz mı ikisi de var. "
"Şok diyetler mi uyguluyordu doktorunuz? "
"Evet. Her seferinde aç kalmama rağmen sonuç hep berbat. " diye bir kere daha isyan etti.
"Siz şeker hastasısınız aç kalarak kilo veremezsiniz. Aç kalmanız bedeninizi yıprattığı için her seferinde tansiyonunuz daha da yükselir ."
"Güya onlar bunlarıda göz önünde bulunduruyordu ama işte sonuç bu! "
"Eğer kabul ederseniz nasıl kilo vereceğinizi biliyorum " dedi Eylül. Doktor şaşkınlıkla Eylül'e baktı.
"Nereden biliyorsunuz bunları? " diye sordu.
"Babam da şeker ve tansiyon hastasıydı. Ona onaltı kilo verdirdim. Gastronomi okudum Neriman Hanım aç kalmadan ona kilo verdirebilirim. Bu konuda bilgili ve deneyimliyim merak etmeyin. Bir hafta sonra kontrole geldiğinizde sonucu görmeye başlayacaksınız. " diye cevap verdi Eylül.
Bu konu üzerine üçü bir süre daha konuştuktan sonra Eylül nasıl yapacağını tek tek anlatmıştı. Doktor herhangi bir mahsur görmediği Eylül'ün Neriman için çıkardığı beslenme programını onylamıştı.
Kalacağı odaya yerleşmişti Eylül. Yerleşme işi bitene kadar Rüzgar'ın uyku saati gelmişti. Oğlunu da uyuttuktan sonra artık işe koyulmanın zamanıydı. Rüzgar uyurken akşam yemeğini yapması gerekiyordu. Uyuyan Rüzgar'ın sırtını örtüp yavaşça odasından çıktı. Yönünü çevirdiği merdivenlerden ulaştığı mutfakta, ince yapılı, zarif ve esmer genç bir kadın karşıladı onu. O zarif kadın ona gülümseyerek,
"Merhaba ben Reyhan, sende Eylül'sün galiba. " dedi.
"Evet, memnun oldum. " Reyhan kendisi gibi zarif gülümsemesiyle,
" Bende. Sana kısca düzeni anlatayım. " dedi. " Yemekler zaten sende, aynı zamanda serviste. Sabah kahvaltısı artı masayı kurmak sende çünkü o sırada ben evin temizliğiyle uğraşıyor oluyorum. Ögle ve akşamları sofrayı ben kurar, toplarım. Çalışanlara da yemek yapacaksın. Seninle birlikte sekiz kişiyiz. Dört güvenlik, bir bahçıvan, şoför, sen ve ben. Kafana takılan bir şey olursa sorarsın. "
"Teşekkür ederim. " dedi Eylül hafif tebessüm ederek. Öncelikle Neriman için haftalık yemek listesi yaparak işe başladı Eylül.
Eylül dediğini yapmıştı. Bir haftada Neriman'ı hem ayağa kaldırmış hemde üç kilo verdirmişti. Üstelik Neriman açta kalmamıştı. Neriman Eylül'ü çok sevmişti ve ondan çokta memnundu. İlerlemeyi gören doktor Eylül'ü tebrik etmiş ve aynen böyle devam etmelerini istemişti.
Ne var ki Eylül için işlerin tersine dönmesine az kalmıştı...
Eylül gece saat üçte uyanan Rüzgar'a süt ısıtmak için kalkmıştı. Yukarıdan gelen seslere kulak kabarttı. Kaldığı odanın kapısını açarak sesi takip etti. Merdivenleri sessizce çıktı. Birinin üst katın merdivenlerinden hızla inip çekmeceyi karıştırdığını görmesiyle elini korkuyla ağzın kapattı. Ne yapabileceğine bakarken sessizce elindeki biberonu yanındaki konsolun üzerine koydu. Konsolun üzerindeki vazoyu aldı. Bahçeden gelen ışıktan erkek olduğu anlaşılıyordu. Yavaşça yaklaşıp adamın kafasını kaldırmasıyla vazoyu şakağına indirdi.
"Ah! " diye inleyerek kafasını tutan adam öfkeyle kafasına vazoyu geçiren kişiye döndü. Eylül korku ve panikle bağırmaya başladı.
"İmdat! Hırsız var! Yetişin! Hüseyin Abi, Said Amca, güvenlik! İmdat!"
"Ne hırsızı gerizekalı! " diye tıslayan adam eliyle Eylül'ün ağzını kapatmaya çalıştı. Eylül'ün elini ısırmasıyla "Lan! " diye bağırdı elini çekerek. Eylül bir yandan kendinden oldukça güçlü olan adama saldırıp dövmeye çalışırken bir yandan da bağırmaya devam ediyordu.
"İmdat! Polis! Yetişin!" Eylül'le baş edemeyeceğini anlayan adam Eylül'ün iki bileğinden tutup duvara sırtını sertçe çarparken hareket etmemesi için kendini ona yasladı. Öfkeden karanlıkta dahi gözleri parlayan adam; duyduğu muazzam kahve kokusuyla bir an duraksadı. Ne söyleyeceğini unutmuştu bir anda. Eylül'ün,
"Bırak beni! Biraaakkk! İmdat! " bağırışlarına,
"Hırsız değilim bağırma! " dedi bağırarak.
Işığın açılmasıyla aşağıdan koşan elinde beyzbol sopasıyla Hüseyin, merdivenlerinden inen Neriman ve kapıyı kırıp içeri giren silahlı güvenlik.
Hüseyin,
"Alparslan Bey?! " derken Eylül kocaman açılan gözleriyle,
"Alparslan Bey mi? " diye sordu hâlâ onu tutan ve şakağından çenesine doğru kan akan adama gözlerini dikerek. |
0% |