Yeni Üyelik
45.
Bölüm

44. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Eylül ablasının yaptıklarını tek tek yüzüne vururken, kapının diğer tarafında neler olup bittiğini anlamaya çalışan Alparslan vardı. Eylül hakkında daha çok şey bilmek isteğinin önüne geçemiyordu. Telefonunun zil sesini açarak, "Kusura bakmayın cevap vermem gerekiyor. " diyerek masadan kalkmıştı. Serhat anlasada engel olamamıştı. Eylül'ün her bir sözüne dişleri gibi yumruklarınıda sıkarken nefes alamıyordu. Ne sırtını dönüp gidebiliyordu, ne de içeri girip yanında olabiliyordu. Gözlerini tavana dikerek derince bir nefes aldı.

 

Hülya,

 

"Haklısın ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Ne yapabilirdim ki o zaman? Sende biliyorsun. "

 

"Vicdanını böyle mi susturuyorsun? Sen asla değişmezsin, hep kötü ve bencildin. " Eylül'ün her bir cümlesi Alparslan'ın merakını daha da artırırken sırtını dönerek bahçeye çıktı. Derince birkaç nefes çekti ciğerlerine. Eylül'e bir şekilde ulaşması gerekiyordu.

 

Hülya, Eylül'ün söylediklerine cevap veremezken Eylül gözlerini ablasına dikerek, "Burası benim çalıştığım yer. Benim sorunlarımı patronlarıma yansıtmazsan iyi olur çünkü bakmak zorunda olduğum bir oğlum var ve kovulmak istemiyorum. Misafir olarak geldiğin evde misafir gibi davran. " diyerek hırsla mutfaktan çıkıp gitti. Hızlı adımlarla aşağı indi. Odasına girerek kapıyı kapattı. Oyuncaklarıyla oynayan Rüzgar gözlerini dikerek annesine bakarken Eylül oğlunu kollarının arasına alarak sarıldı. Rüzgar ile birlikte yatağının üzerine oturdu. O sırada telefonu çalmaya başlayan Eylül elbisesinin cebindeki telefonunu çıkarıp ekranına baktı.

 

Duygu arıyordu. Açtığı telefonu kulağına koydu.

 

"Duygu. " dedi titreyen sesiyle. Duygu hemen anlamıştı bir şey olduğunu.

 

"Eylül ne oldu? O Alparslan olacak gıcık bir şey yaptıysa o evi başına yıkarım onun! " Eylül'e karşı sert tavırları olan Alparslan gelmişti ilk aklına.

 

"Yok onunla ilgisi yok. Alparslan Bey'in misafirleri Yavuz Eniştem, ablam ve Kaan'mış. "

 

"Dur ben geliyorum."

 

"Yok bu saatte olmaz. Yarın gelirsin konuşuruz."

 

"Ama sen kötüsündür şimdi. Hiç aklıma gelmedi sana söylemek, bizim ortaklardan biri de Yavuz Abi'ler. "

 

"Kaan beni görmeyi beklemiyordu tabi, kızdı çıktı gitti. "

 

"Kaan'ın, Tuğçe ile zor yürüyen bir beraberliği var, daha doğrusu Tuğçe'nin zoruyla yürüyen bir beraberlik, seni hâlâ unutmadığına adım kadar eminim. "

 

"Umarım öyle bir şey yoktur çünkü artık kaldıramıyorum. "

 

"Ben gördüğümü söylüyorum. "

 

"Ben çok yoruldum Duygu, galiba İstanbul'a hiç gelmemeliydim. "

 

"Lütfen saçmalama Eylül! Nereye kadar kendinden başka herkesi, her şeyi düşüneceksin! Çıldırıyorum senin şu hâline; birazda kendini düşün, yoluna bak! Ne yapalım yani kimse üzülmesin, kimse kırılmasın diye yaşayacağımız hayattan mı vazgeçelim? "

 

"Ben sadece oğlumla sıradan, sakin bir hayat yaşamak istiyorum bu, bu kadar zor olmamalıydı. "

 

"Onu zorlaştıran sensin! Bırak kim ne oluyorsa olsun, sen önüne bak. "

 

"O öyle demekle olmuyor ki. Nereye kadar kafamı çevirip görmemezlikten gelebilirim. "

 

"Herkes yoluna taş olmaktan vazgeçene kadar sen sadece önüne bak! "

 

"Ben biraz kafamı toparlayayım yarın gelirsin konuşuruz. "

 

"Tamam canım ama sen çok aldırma onların gelişine falan. Tamam mı? "

 

"Tamam. " Duygu ile konuşmak her zaman ona iyi geliyordu. Kapattığı telefonu yatağının üzerine koydu. Misafirler gidene kadar odasından çıkmadı Eylül.

 

Uyuyan Rüzgar'ı kontrol ederek üzerini iyice örttü. Ama başında felaket bir ağrı vardı. Ağrı kesici almak için mutfağa giderken salonda Alparslan'ın başını iki eli arasına alarak öylece oturduğunu görmesiyle duraksadı biraz. Mutfağa yürüyerek dolaptan aldığı ağrı kesiciyi doldurduğu suyla içti. Bir başka bardak daha su doldurarak eline aldığı ağrı kesiciyle birlikte salona gitti. Alparslan'ın önündeki büyük sehpaya koydu elindekileri. Alparslan başını kaldırarak ona baktı derin derin.

 

"Sanırım başınız ağrıyor. " dedi. Alparslan sadece başını sallayarak onaylarken gözlerini Eylül'den ayırarak az önceki gibi yere sabitledi. Eylül aklındakileri söyleyip, söylememek konusunda çekimser kalırken ya bir şey olursa korkusuyla söylemeye karar verdi.

 

"Eğer başınız çok ağrıyorsa doktora gitmeniz gerekebilir. Kafa travmalarında sorun üç ay sonra dahi ortaya çıkabiliyor. "

 

Alparslan hafif tebessüm ederek kafasını kaldırdı. "Başımdaki ağrının sebebi sensindir belki. " dedi bir kere daha gözlerini üzerine dikerek.

 

"Gerçekten çok üzgünüm ve maalesef elimde zamanı geri alabilecek bir güç yok. " Alparslan'ın söylediği başka bir şeydi. Ama nerden bilebilirdi ki?

 

"Zamanı geri alabilseydik bile sen yine beni hırsız zannederek kafamı patlatırdın. Bir defa yeter fazlasına gerek yok. " Eylül mahcubiyetle başını eğerken Alparslan gülerek devam etti. "Duygu nasıl diyordu? Hah! Kafam kütük gibidir hiçbir şey olmaz bana. " Eylül gülmemek için kendini zor tutarken dudaklarını birbirine bastırdı.

 

"Siz yinede hafife almayın ne olur, ne olmaz. "

 

"Gerek görürsem doktora giderim."

 

"Peki o zaman, size iyi geceler. "

 

"İyi geceler. "

 

Eylül gidip günün bütün kötü getirisini unutmak için uyurken Alparslan, Eylül'ün geçmişini ögrenmek için Serhat ile sözleştiği gibi Derya'nın evinde buluşacaktı. Serhat sonuca odaklı, pratik zekalı biriydi ve çözemeyeceği sorun yoktu. Serhat'ın planladığı gibi Derya, Duygu'yu şüphelendirmeden Eylül'den konu açmış ve onun hakkında Alparslan'ın bilmek istediklerini öğrenmişti. Alparslan arabasını park ederek inerken Derya yüzünde manidar bir gülümsemeyle kapıda onu bekliyordu.

 

"Alparslancığım, beddualarım tutmuş! " dedi gülerek. Alparslan hafif tebessümle karşılık verdi. "Benimle o kadar dalga geçtiniz şimdi sıra bende. Sabırla Serhat'ın da sonunu bekliyorum. "

 

"Geç içeri öyle dalga geç. " dedi Alparslan içeri girerek. Derya kapıyı kapattıktan sonra heyecanla koşar adım Alparslan'ın arkasından gülerek salona girdi. O sırada Serhat elinde üç kupa bardak kahveyle mutfaktan salona geçti. Herkes bardağını alırken Derya,

 

"Senden yana hiç umudum yoktu ama kabuğunu kıran biri çıktı sonunda. Serhat senden önce aşık olur diye bekliyordum ben. " dedi.

 

Serhat gülerek cevap verdi.

 

"Çok beklersin! Sen evlenmeden ben aşık falan olmayacağım. "

 

"Alparslan aşk denen şeyi saçma buluyordu, bile seni düşünemiyorum o kadar! " ikisinin laf yetiştirme yarışını izleyen Alparslan sessizliğini bozarak, "Ne öğrendin? " diye sordu Derya'ya. Derya'nın yüzündeki gülümseme yerini durgun bir ifadeye bırakırken elindeki kahveyi sehpaya bıraktı.

 

"Çok kolay şeyler yaşamamış. On altı yaşında zorla evlendirilmiş. Abisi kız kaçırmış ama kaçırdığı kız nişanlıymış. Kan davasına dönmemesi için Eylül'ü kızın nişanlısına diyet olarak vermişler. " dedi. Alparslan sıktığı dişleriyle gözünü kırpmadan Derya'yı dinlerken Serhat sinirle,

 

"On altı yaşında mı? Hangi devirde yaşıyoruz! " diye söylendi. Alparslan yutkunarak, "Başka? " diye sordu.

 

"Normal bir evlilikleri olmamış tabi, başka şehirlerde yaşamışlar ikisi, Eylül okulunu falan bitirdikten sonra bir evlilikleri olmuş ama aldatılınca boşanmış. Kendi ayakları üzerinde durbildiği yeni bir hayat kurmuş kendine; oldukça inatçı, gururlu ve kararlı bir yapısı var dedi Duygu. Anladığım kadarıyla Eylül'ü incitecek bir şey yaparsan şansını kaybedersin. Çok kırılmış, çok incinmiş çünkü. " dedi daha fazla detaya girmeden.

 

Serhat,

 

"Evlendirildiği kişi? " diye sordu Alparslan'ın dilinin ucuna kadar gelip soramadığı soruyu sorarak.

 

"Yaptığı kazada suçlu bulunmuş. Hapisteymiş şu an hâlâ. Üç-dört aylık cezası varmış daha. Ama Eylül'ü hâlâ çok seviyormuş. "

 

Serhat, Alparslan'ın yerine sormaya devam ediyordu.

 

"Peki Eylül, o da seviyor muymuş hâlâ? "

 

"Hayır. İşin içinde ihanet olunca doğal olarak silmesi kolay oluyor insanın. "

 

Serhat, Alparslan'a dönerek,

 

"En azından artık hakkındaki her şeyi biliyorsun. " dedi. Alparslan sıkıntılı bir şekilde başını iki yana salladı.

 

"Ne yapacağımı bilmiyorum. Yeni hayatında nasıl kendime yer edineceğimi, nasıl davranmam gerektiğini bile bilmiyorum. Lan berbat bir şey bu. Tenim canıma dar geliyor ama hiçbir şey yapamıyorum! " dedi derince soluduğu nefesle.

 

Derya yüzünde acı bir tebessümle elini Alparslan'ın omuzuna koydu. Gözleri dolarken, "Şimdi beni anladın mı? " diye sordu sesindeki acıyla. " Yanında ol, yakınında dur, onu gülümset, sevdiğini hissettir ve hiç bırakma. O zaman göreceksin hayatının tümü senden ibaret olacak. " dedi. Serhat, Derya'nın gözünden damlayan yaşı silerek onu kolunun altına alarak sarıldı. Alparslan gülümseyerek elini tuttu. Serhat, Derya'nın yoğunlaşan düşüncelerini dağıtmak için gülümseyerek söze girdi.

 

"Sana dört üçlük bir kismet buldum. Seksen yaşındaki üç karılı amca okeye dördüncü arıyormuş, karıları oynarken izlemek en büyük zevkiymiş. Seni uygun gördük. Ağırlığınca da altın verecek başlık parası olarak. Alparslan'la aramızda paylaşacağız. " dedi. Alparslan ile Serhat gülerken Derya yüzünü buruşturdu.

 

"Sen git oyna teyzelerle. " dedi gözyaşlarına rağmen gülümseyerek.

Loading...
0%