@eelliiffiippeekk
|
Ekip sefi doktor,
"İşte bu kadar! " diye sevinirken Eylül tek gözünü hafif aralayabildi. Duygu sevinçle çığlık atarak iki elini ağzına kapatırken, Alparslan yetişip elini tuttu.
"Eylül!!! " dedi sevinçle. Eylül kendinde değildi. Anlaşılmayacak kadar zoraki Rüzgar'ın adını sayıklıyordu.
"Rüzgar... Rüzgar... " diye fısıldıyordu. Hazır bekleyen doktorlar hemen müdahale ederken kimse Rüzgar'ı annesinden ayırmamıştı. İki kolunu annesinin boynuna sarmış ve bırakmamıştı. Doktorların müdahalesinden birkaç dakika sonra Rüzgar, Eylül'ün göğsünde uyuya kalmıştı. Eylül hafif tepkiler verirken gözlerini açık tutamıyordu. Alparslan endişeyle,
"Gözlerini açamaması normal mi? " diye sordu doktora.
"Merak etmeyin bunlar Eylül Hanım'ın durumu için normal tepkiler birkaç saat sonra tamamen kendine gelecektir " Alparslan rahat bir nefes alarak yorgun bedenini koltuğa bıraktı. Serhat yanına otururken,
"Nihayet. " dedi. Alparslan ona dönerek,
"Eylül, Rüzgar'ın bu ağlamasına da uyanmazsa hiçbir şey onu uyandırmaz diye düşünürken açtı gözlerini. Üstümden tır geçmiş gibi hissediyorum. Uyandı lan! Eylül uyandı! " dedi gülümseyerek.
***
Eylül tamamen kendine gedikten sonra doktorlar onu yaşam destek ünitesinden ayırarak kontrollü bir şekilde nefes almasını sağlamışlardı. Eylül sağ bacağını hissetmediğini fark ederken kısık sesiyle,
"Ben neden sağ bacağımı hissetmiyorum? Bir şey mi oldu yoksa? " diye sordu endişeyle. Doktorlar birbirine bakarken Eylül'ün bacağını kontrol etmeye başladı. Görünürde bir sorun yoktu. Eylül bacağının yerinde olmasına memnun olurken doktorlar sorunun fiziksel mi, yoksa nörolojik mi olduğunu anlamak için tomografi çektirmeye karar verdiler. Uzun süre oksijeniz kalmıştı vücudu. Beyninde bir hasar olabilme ihtimali üzerine duruyordu doktor.
Çekilen tomografinin ardından Eylül'ün sorununun nörolojik değil fiziksel olduğu anlaşılmıştı. Uzun müddet hareket etmemesinden kaynaklı bir sorundu. Göreceği fizik tedavinin ardından eski haline dönebilecekti. His kaybının tedavi edilmesi epey zaman alacaktı.
Eylül taburcu edildikten sonra Duygu götürmek istesede Alparslan izin vermemişti. Alparslan, Eylül'ün her şeyiyle yakından ilgileniyordu. Hiçbir şeyi atlamadan en ufak teferruatı göz ardı etmiyordu. Bu durum Duygu'nun gözünden kaçmazken Alparslan'ı yakın markaja almıştı. Anlamıştı Alparslan'ın ilgisinin alelâde olmadığını. Bulduğu ilk fırsatta konuyu Eylül'e açtı.
"Sarı! " dedi. Yaklaşarak gizli bir şey söyleyecekmiş gibi kapıyı kontrol ederek yatakta yatan Eylül'e biraz daha yaklaştı. Eylül meraklı gözlerle bakarken Duygu devam etti. "Farkettim de Alparslan seninle bayağ bayağ ilgileniyor. " Eylül, Duygu'nun imasını anlamazken Duygu gözlerini devirdi. "Ya kızım anlasana sana ilgisi var. Ya Alparslan bu! Bir çalışanıyla bu kadar ilgilendiği nerde görülmüş "
"Saçmalam Duygu olanlardan kendini sorumlu tuttuğu içindir. "
"Benim süzme safım! Bu adam beş kurşun yedi beş! Ve taburcu olduğu halde hastaneden ayrılmadı. Resmen ayakta iyileşti. Dinlenmesi gerekirken senin yanında sabahtan akşama kadar koltuk tepelerindeydi. Alparslan gibi kuralcı, planlı, programlı, bugünden on yıl sonraya kadar planlı olan birinden bahsediyoruz. Yemek saatlerini bir dakika geciktirmeyen Alparslan'a, Derya'nın zorla yemek yedirdiğine şahit oldum. Bir patronun çalışanına üzülmesinden çok başka bir şeydi onun hâli. Şimdi de yaptıkları, kesinlikle bir şey var! "
"Sanmıyorum. Suçluluk duygusundan bu kadar ilgisi."
"Ben bunu ortaya çıkarırım nasıl olsa. Bekle sen. Ben asla yanılmam! Ben ne yapacağımı çok iyi biliyorum." Duygu'nun kendinden emin tavrına Eylül yutkunarak olduğu yerde huzursuzca kımıldanmaya başladı.
"Sen yanlış anlamışsındır Duygu, Allah korusun yoktur öyle bir şey. "
"Eylül, yemin ederim Alparslan'ın gözlerinde başka bir şey var. Biliyorum ama şu an için kanıtlayamam. "
"Saçmalama lütfen Duygu bunun düşüncesi bile kendimi kötü hissetmeme sebep oluyor. "
"O niyeymiş? Hem fena mı olur yeniden bir sayfa açsan. "
"Alparslan Bey benim patronum böyle saçmalık olmaz! Hem benim oğlumdan başkasına hayatımda yer yok! "
"Zamanında babamda annemin patronuymuş ne olmuş yani? Ki babamı biliyorsun kontrolsüz bir insan ve tam yirmi sekiz yıldır annemle evli, iki de çocukları var; niye olmasın? Hem ne zamana kadar eski evliliğinin yasını tutacaksın! "
"Eski evliliğimin yasını tutmuyorum, bir kere da hayatım altüst olsun istemiyorum sadece, bu yüzden de hayatımda bir başkasını istemiyorum. Asla da olmayacak! "
"Ay Sarı ne ketumsun ya! Ne yapacaksın yani bir ömür yalnız mı yaşayacaksın? "
"Hani Alparslan Bey çok gıcıktı? "
"Orası öyle, şu dünyada tanıdığım en gıcık ikinci insandır kendisi ama adamlığına da lafım yok yani. "
"Kapatalım mı Duygu bu konuyu gerçekten hiç hoş değil. "
"Haklı olduğumu kanıtlayacağım ama. " Duygu kendinden emin bir gülümsemeyle başını salladı.
***
Eylül günden güne daha iyi oluyordu. Artık yürüyebiliyordu ancak baston kullanması gerekiyordu. Alparslan'ın onunla ilgilendiği gibi o da Alparslan'ın yemeğinden ilaçlarına kadar her şeyiyle ilgileniyordu. Eylül raporlu olduğu için yerine bir ay bakacak yeni biri gelmişti. Eylül bütün gün başında durup Alparslan'ın yemeğine yanlış bir şey koymaması için kontrol ediyordu. Bütün gün evin işleriyle ilgilenen kadın akşam yemeğini yaptıktan sonra evine gidiyordu. Alparslan'ın midesi hasar aldığı için yediklerinin yağsız, baharatsız, çoğunlukla sıvısal ve kolay sindirilebilir olması gerekiyordu. Eylül bu konuda en ince ayrıntısına kadar dikkat ediyordu. Eylül bir elinde koltuk değneğiyle hareket ederken diğer eliylede sofrayı kurmaya çalışıyordu. Zorlanarakta olsa sofrayı tamamlamıştı. Elindeki bastonuyla salona yürüdü.
"Sofra hazır. " diye seslendi. Alparslan uzandığı koltukta uyuya kalmıştı. Eylül biraz daha yaklaşarak uyuduğundan emin olurken gözlerini ayıramadı. Günlerdir Duygu'nun söyledikleri aklını meşgul ediyordu. Nefesini üfleyerek başını iki yana salladı.
Uyuyan Alparslan'ın üşümesinden endişelenirken gidip battaniye getirdi. Üzerini uyandırmamaya dikkat ederek örttü. Yorgun olduğunu biliyordu daha fazla katlanamadığı düşüncelerinden kaçarak mutfaktaki Rüzgar'ın yanına döndü.
Eylül Rüzgar'ın karnını doyurduktan sonra gözleri Alparslan'ın sandalyesinde takılı kaldı. Rüzgar bir tek Eylül'ün anlayabildiği konuşmasıyla,
"Gıcık yok. " dedi annesinin baktığı sandalyeye bakarak. Gıcık dediği Alparslan'dı. Eylül çalışmaya başladığı ilk zamanlarda Alparslan'ın ona kötü davranmasından dolayı gıcık dediği için Rüzgar'ın küçük aklında öyle yer edinmişti. Ve Rüzgar için onun adı gıcıktı. Kimse Rüzgar'ın konuşmasından çok bir şey anlamadığı için kimse farketmiyordu. Eylül iç çekerek,
"Gıcık uyuyor birtanem. " dedi. O anda içeri giren Alparslan,
"Gıcık demek? " dedi Eylül'e gözlerini dikerek. Eylül hemen ayaklanırken, "Alparslan Bey! Siz uyuyordunuz... " dedi mahçubiyetle ne yapacağını bilemez bir şekilde.
"Telefon çalınca uyandım. "
"Hiç aklıma gelmedi keşke telefonunuzu kaldırsaydım inlenemediniz yine."
Alparslan sofraya geçerken, "Demek siz bana gıcık diyorsunuz öyle mi? " dedi. Eylül mahçubiyetle dudağını ısırırken Alparslan, "Yemek koy yemek " dedi.
Eylül, Alparslan'a yemek servis ettikten sonra oturdu sessizce. Alparslan'a kaçamak bakışlar atarken ne diyeceğini bilemiyordu. Nasıl izah edeceğini düşünürken Alparslan, "Sence ben çok mu gıcık biriyim? " diye sordu.
"Estağfurullah tabii ki değilsiniz. Ben ilk çalışmaya başladığım zamanlarda siz biraz sert davranınca benim yani şey... eee yani özür dilerim. Çocuk kalmış aklında gerçekten özür dilerim. " Eylül başını dahi kaldıramazken utancından yanakları kızarmıştı. Alparslan gülümseyerek konuştu.
"Kabul ediyorum bazen çok gıcık olabiliyorum. " Eylül şaşkın bakışlarını ona çevirirken Alparslan gülmeye devam etti. Alparslan karşısındaki o tatlı mahcup bakışlara hayran hayran bakakalmıştı. İkisinin arasındaki sessiz bakışmayı kesen Rüzgar olmuştu. Rüzgar'ın yere attığı kaşığın çıkardığı sesle ikisi bakışlarını birbirinden ayırmıştı.
Sessiz geçen yemeğin ardından Alparslan,
"Ben kahveyide burda içeyim. " dedi. Eylül çattığı kaşlarıyla, "Olmaz! " diye karşı çıktı. "Size kahve yasak. Doktor içebilir demediği sürece rüyanızda dahi göremezsiniz "
"Tüh ya dalgınlığına gelirde yaparsın diye düşünmüştüm. "
"Sizinle ilgili hiçbir şey dalgınlığıma gelemez merak etmeyin. " Alparslan memnuniyetle gülümsedi.
"Ben ilaçlarınızı getireyim. " diyerek kalktı yerinden Eylül. Uzandığı ilaçlara yetişemeyen Eylül tutunduğu değneğini dolaba dayayarak bıraktı.
"Ya kim koydu bunları buraya?! " diye söylenirken Alparslan oturduğu yerden kalkarak Eylül'ün üzerinden uzanıp ilaç poşetini aldı.
"Ben koydum. " Eylül tutunduğu tezgahtan güç alarak dönerken ikisi burun buruna gelmişti. Alparslan'ın keskin bakışları yüzünün her bir milimini hafızasına kazıyordu. Alparslan'ın ona bu kadar yakın olmasından dolayı nefes alamayan Eylül başını eğerken gözüne takılan bastonuna uzandı. Tam hissedemediği bacağı yüzünden kaybettiği dengesiyle onu tutan Alparslan'ın kollarında kalmıştı bir anda. Ayakta durabilmek için Alparslan'a tutunmak zorunda kalan Eylül bir an önce toparlanmak istese de Alparslan onu bırakmayarak uzandığı değneğini alarak Eylül'ün buz kesmiş eline tutuşturdu.
"Dikkat et. " konuşurken nefesi nefesine karışan adama bakmaktan çekiniyordu Eylül. Az önce gözlerinde görmüştü Duygu'nun söylediklerini. Korkuyordu. Kırılıp dökülmekten çok korkuyordu. Eylül bastondan aldığı destekle ayaklarının üzerinde durdu. Kendini boğulacakmış gibi hissederken titreyen eliyle doldurduğu su bardağını masanın kenarına bıraktı. Kaçma ihtiyacı hissediyordu. Rüzgar'ı oturttuğu sandalyeden indirerek elinden tuttu.
"İlaçlarınızı içmeyi unutmayın lütfen. " diyerek mutfaktan çıktı. Alparslan arkasından bakarken derin bir nefes aldı. Yerine geri otururken ilk defa Eylül'e bu kadar yakın olmuştu. Nefesini hissedecek kadar yakınında durmuş ama hiçbir şey de yapamamış olması dolanıp duruyordu aklında. Bir yanı direkt karşısına geçip onu sevdiğini söyle diyorken, diğer yanı incinir, üzülür diye vazgeçiriyordu. Bir daha ona bu kadar yakın olursa kendine engel olamayacağını çok iyi biliyordu. |
0% |