@eelliiffiippeekk
|
Eylül günlük fizik tedavisinin ardından dinlenme ihtiyacı duyuyordu.
"Sık sık hareket etmeye özen gösterin. " Fizyoterapistin söylediklerine Eylül başını salladı.
"Elimden geldiğince hareketsiz kalmamaya çalışıyorum. Tekrar teşekkür ederim. " diye karşılık verdi. Fizyoterapistin toparlanıp gidişinin ardından Eylül fazlaca sarfettiği eforun getirisi olarak derin derin nefesler alıyordu.
Daha yeni oturmuştu ki Eylül telefonu çaldı. Arayan Duygu'ydu. Eylül hafif bir tebessümle açtığı telefonu kulağına koydu.
"Efendim canım. " dedi açtığı telefonun diğer tarafındaki arkadaşına.
"Eylül hazırlan birazdan Cihan seni almaya geliyor. " Duygu'nun sesi aceleciydi.
"Ne diyorsun sen Duygu, ne Cihan'ı? "
"Sana bahsetmiştim ya hani bizim sınıf yılda bir kere toplanıyor diye, işte o toplantı bugün. Bu yıl ki organizasyonu Cihan yapıyor o yüzden seni almaya gelecek birazdan. "
"Duygu ya hiç uğraşamam bu halde. "
"Ya kızım saçmalama! Alparslan'ın seni sevip sevmediğini nasıl anlayacağız başka türlü. Hem ben daha neler neler hazırladım hadi naz yapma hemen hazırlan geliyorsun. Sana ve Rüzgar'a kıyafet ve kuaför ayarladım orda hazırlanacaksın o yüzden sakın geç kalma. "
"Duygu şu an saçmalıyorsun! Sırf olmayan bir şey için beni oraya kadar şu halimle çekiştirecek misin yani? "
"Az laf dinle kızım ya! Allah Allah! Bir bildiğim var ki diyorum, itiraz istemiyorum o kadar! "
"Ya Duygu off! "
"Hiç oflayıp puflama. Bu arada bilerek Cihan'ı gönderdim. "
"Neden? "
"Görünce anlarsın. Hadi tutma beni daha hazırlanacağım. " diyerek telefonu kapatan Duygu'nun ardından Eylül bastonuna asılarak ayağa kalktı.
"Başıma işsin Duygu! " diye söylenerek yürümeye devam etti. Alparslan'a söylemesi gerekiyordu. Odasından çıkıp merdivenleri zorlanarak çıktıktan sonra Alparslan'ın odasının kapısını tıkırdattı.
"Gel! " Eylül aldığı müsadeyle yavaşça kapıyı açarak içeri adımladı. Camdan dışarıyı izleyen Alparslan, Eylül'ü görmesiyle gülümsedi.
"Alparslan Bey ben bugün birkaç saatliğine dışarı çıkacağım haberiniz olsun istedim. " dedi. Alparslan'ın yüz ifadesi anında değişti.
"Nereye gideceksen ben bırakırım seni. "
"Gerek yok arkadaşım almaya gelecek. "
"Kimmiş o arkadaşın? "
"Okuldan. Bizim sınıf toplanıyormuş bugün onlara katılacağım."
"Peki. Dikkatli ol, en ufak bir şeyde ara, hemen gelir seni alırım. Bir şey olursa haberim olsun. " Eylül başını hafifçe sallayarak odadan çıktı ve ardından kapıyı yavaşça çekti.
Yine aynı eziyet verici şekilde merdivenleri inip bahçeye çıktı. Bahçede Cihan'ı beklemeye başladı. Çok geçmeden bahçenin büyük demir kapısı açıldı. Büyük siyah karavan bir münübüs bahçeye girerken Eylül ayağa kalkarak oraya doğru yürüdü bastonuyla. Arabanın kapısı açılırken içinden bir doksan boyu, sarıya çalan saçları, yeşil gözleri ve üzerindeki smokinle bastığı yeri yakan bir adam indi. Eylül şaşkınlıkla bakarken camdan izleyen Alparslan'ın öfkeden gözü seğirmeye başladı. Alparslan hızlı adımlarla aşağı inerken Eylül hâlâ aynı şekilde bakıyordu. Karşısındaki adam nayif ve tanıdık gülüşüyle,
"Eylül. " dedi. Eylül sesine yansıyan şaşkınlığıyla, "Cihan!" deyiverdi. Kendini toparlayarak gülümsedi. "Sen çok değişmişsin! " Cihan samimi bir şekilde Eylül'e sarılarak geri çekildi.
"Sana ne demeli hiç aynaya bakmıyor musun bu ne güzellik! " Eylül kibar ve samimi gülümsemesine karşılık gülümserken onları izleyen Alparslan sıktığı dişlerini kırmak üzereydi. Sıklaşan nefesiyle yumruklarını sıktı. Kıskançlıktan bütün bedeni kaskatı kesilmişti. Cihan arabanın içindeki iki kadına seslenerek,
"Merve Hanım, Eylül Hanım'ın eşyalarını içeri taşıyın hazırlansın, çıkalım. "
"Tabi efendim. " Cihan'ın asistanı Merve yanındaki kuaförle birlikte ellerindeki poşetlerle içeri giderken Alparslan hızlı adımlarla yanlarına vardı. Eylül, Alparslan'ı farkederken yüzündeki ifade korkutucuydu. Eylül, Alparslan'ın gerginliğini ayan beyan hissederken konuşmak için yutkundu.
"Patronum Alparslan Bey, okuldan arkadaşım Cihan. " diyerek ikisini tanıştırdı. Cihan elini uzatarak,
"Alparslan Bey'i tanıyorum. İş dünyasında saygın bir adı var. " dedi. Alparslan çıldırmak üzereyken Eylül'ün önünde Cihan'ın elini havada bırakmamak için elini sıktı. Cihan, Eylül'e dönerek centilmen tavrıyla,
"Canım sen hazırlan ben bekliyorum " dedi. Eylül gülümseyerek başını sallarken Cihan'ın telaffuz ettiği canım kelimesine Alparslan sinir krizi geçirmek üzereydi. Sıktığı yumruğunu ağzına geçirmemek için âdeta kendiyle savaşıyordu. Eylül farkında olduğu gerginliği arkasında endişeyle bırakarak içeri yürüdü. Alparslan sesine yansıyan öfkesini dizginlemeye çabalıyordu.
"Eylül biraz rahatsız gördüğünüz üzere olurda kendini kötü hissedecek olursa muhakkak haberim olsun. Gelir alırım. " dedi. Cihan kibarca gülümsedi.
"Merak etmeyin benim olduğum yerde Eylül'ün kendini kötü hissetmesine izin vermem. Olurda bir şey olursa gerekeni yaparım. Size haberde veririm. " O sırada çalan telefonunu ceketinin iç cebinden çıkararak, "Afedersiniz! " diyerek açtı. Cihan telefonla konuşurken Alparslan sıktığı dişleri arasında,
"Zibidi! Gerekeni yaparmış! " diye söylendi Cihan'ın "Evet evet Moda İskelesi'nde toplanıyoruz. Geç kalmayın. " deyişi dikkatini çekmişti. Sinirle gözlerini göğe dikti. Aklından bin türlü düşünce geçiyordu. En çok canını acıtansa ya Eylül birine kapılırsaydı. Alparslan için azap gibi geçen dakikaların ardından Eylül üzerinde mavi, dizlerinin üzerinde, tek askılı, bedenini tamamem saran, sırt dekolteli elbiseyle çok hoş görünüyordu. Sarı saçları dağınık bir topuz ve sade makyajıyla mavi gözleri iyice ortaya çıkmıştı. Alparslan ve Cihan ağızları açık bakakalmışlardı. Alparslan nefes alayı unutmuşken sanki bütün dünya sessizleşmişti. Eylül elindeki bastonla yürürken diğer eliylede takım elbiseli küçük Rüzgar'ın elinden tutuyordu.
"Ben hazırım. " Cihan söyleyecek kelime bulamazken başını sallayarak arabaya binmesi için yol verdi. Eylül, Alparslan'a dönerek,
"Akşam görüşürüz Alparslan Bey. Ben Esra Abla'ya yemeğinizi nasıl yapması gerektiğini anlattım. Bir şey olursa hemen gelirim. " dedi. Alparslan başını sallamakla yetinirken Eylül, Cihan'ın yardımıyla bindiği arabayla ayrıldı. Alparslan yutkunarak nefes almaya çalışırken delirecek gibiydi. Eylül o eşsiz güzelliğiyle az önce çıkıp gitmişti.
Eylül bütün gün uzun zamandır görmediği arkadaşlarıyla keyifli vakit geçiriyordu.. Uzun sohbetler, yemek derken çalan slov müzikle herkes dans etmeye başlamıştı. Eylül gülümseyerek izlerken Cihan centilmence önünü ilikleyerek Eylül'e elini uzattı. Eylül gülümseyerek,
"Ama ben bunsuz ayakta duramıyorum. " dedi bastonunu göstererek kibarca reddetti. Cihan ısrarla elinden tutup kaldırırken, "Ben seni tutarım. " dedi. Eylül mecbur kalırken ona eşlik etmişti. Cihan, Eylül'ün büyüsüne kapılmıştı kesinlikle.
Bir süre sonra topuklu ayakkabılarını yere vura vura içeri giren kadın ikisine bakarken sıktığı dişleriyle ikisinin yanına kadar yürüdü. Cihan farkettiği kişiyle yüzündeki gülümsemesi silinirken Eylül'de baktığı yöne bakmasıyla kıskançlıktan ölmek üzere olan bir kadınla karşılaştı.
Cihan,
"Bana eşlik etmek istemediğin gereksiz insanların içinde seni görmek şaşırtıcı. " dedi kırgınlığını belli eden sözleriyle. Kadın gözlerini Eylül'den ayıramazken Cihan düşmemesi için sıkıca tuttuğu Eylül'ü tanıştırdı.
"Arkadaşım Eylül, nişanlım Kumru. " Eylül gülümseyerek elini uzatırken, "Memnun oldum. " dedi. Kumru, Eylül'ün elini tutmaya tenezzül dahi etmezken,
"Ben gördüklerimden hiç memnun olmadım! " dedi burnu havada tavrıyla Eylül'ü küçümseyerek. Eylül anlamayarak Cihan'a bakarken Cihan gülümseyerek,
"Gel canım oturmana yardım edeyim. " diyerek Eylül'ün masasına kadar yürüterek oturmasına yardım etti. Kumru gördüklerine katlanmazken yine ikisinin yanında bitivermişti.
"Tuğçe haklıymış! Yapıştığını koparmayana kadar bıkmıyormuşsun! " Eylül tanımadığı bu kadının hakaretlerine maruz kalırken şaşkınlıktan tek kelime dahi edemedi. Kumru böylece geliş amacını ortaya koymuştu. Eylül uğradığı şokla baka kalırken Cihan sinirlenmişti.
"Sana inanamıyorum! Buraya Tuğçe'nin dolduruşu üzerine mi geldin? Benim için geldin sanmıştım. Ve beni bir kere daha hayal kırıklığına uğrattığın için teşekkür ederim "
Bir terslik olduğunu anlayan Duygu Eylül'ün yanına giderken Eylül'ün yüz ifadesinden bir şey olduğunu anlamıştı.
"Sarı, ne oluyor? " diye sordu. Kumru'nun bakışlarından onun sebep olduğunu anlamıştı. Duygu sıktığı dişleri arasında,
"Aaa! Kumru Hanım da burdaymış. Aman dikkat et şaşaalığına gölge düşmesin buralarda. Mazallah bir fotoğrafını çeken olur sosyeteye rezil olursun! " diye laf sokmasıyla Kumru, Cihan'a dönerek,
"Konuşmamız lazım! " diyerek iskeleye doğru yürüdü. Duygu dayanamayarak taklidini yaptı. Eylül,
"Ben buraya hiç gelmemeliydim. " demişti ki tanıdık biri, "Ha şunu bileydin! Sen buraya ait değilsin çünkü! " Eylül'ün keyfini kaçırdığı için zevkten dört köşe olan Tuğçe zaferle gülümsüyordu. Eylül iyice kendini kötü hissederken,
"Bir sen eksikdin! " diye söylendi. Tuğçe ona doğru derin dekoltesiyle eğilerek,
"Benim olduğum yerde sana huzur yok! Sen olmasaydın benim Kaan'la bir geleceğin olabilirdi. Ama senin yüzünden aklını kaçıracak hale geldi yine. Tam her şey yolunda derken yine ortaya çıkıp yerle bir ettin her şeyi. Şimdi sen bundan sonrasını gör! " dedi. Duygu gözlerini kısarak,
"Kumru'yu buraya sen çağırdın. Seni yılan! Asıl sen gör bundan sonra yapacaklarımı! Çevirdiğin dolapları Kaan öğrenince ne olur dersin! " diye yüzüne tısladı. Eylül ayaklanarak garsonlardan birine, "Bana bir taksi çağırır mısınız lütfen? " dedi.
"Tabi. "
Tuğçe,
"Güle güle! " diye keyifle gülerek ordan uzaklaştı.
Duygu,
"Ne yani meydanı bu çakma sarışına bırakıp gidecek misin? " diye sitem etti.
"Duygu kendimi kötü hissediyorum. Sadece gitmek istiyorum. " ses tonu bile kendini ne kadar kötü hissettiğini ortaya koyuyordu.
Tüm gün oynayan Rüzgar epey yorulmuştu. Bütün gün koşturup oynamıştı. Eylül seslendiği Rüzgar'ı da alarak ona eşlik eden Duygu'yla birlikte dışarı çıktı. Duygu,
"Keşke kalsaydın biraz daha. Ben seni bırakayım bari. " demişti ki gelen taksiyle Eylül,
"Gerek yok canım taksiyle giderim ben keyfini kaçırma, çok yoruldum ben bugün dinlenmem lazım. Hem saat dokuzu geçiyor Rüzgar'ın uyku saati. " diyerek vedalaşarak ayrıldı oradan.
Annesinin kucağına tırmanan Rüzgar başını omuzuna yaslayarak uyurken Eylül sevgiyle saçlarını okşadı. Başı annesinin omuzunda uyudu Rüzgar yol boyunca. Taksinin ücretini ödedikten sonra inen Eylül güvenliğin açtığı kapıdan girdi. Güvenlik görevlisi Rüzgar'ı almak istesede Eylül izin vermedi. Bir elinde baston diğer eliylede omuzuna yaslanmış uyuyan oğlunu tutuyordu. Küçük adımlarla ulaştığı kapıyı açarak içeri girdi. Ortalık karanlıktı ışıklar yanmıyordu. Alparslan evde yok diye düşünerek Rüzgar'ı götürüp yatağına bıraktı. Üzerini örterek ağrıyan bacağı için ilaç almaya mutfağa gitti. Mutfağın ışığını yakarak doldurduğu suyla ilacı içti. Geri döndüğü an karşısında gördüğü Alparslan ile yerinden sıçradı. Elinde içki kadehi vardı Alparslan'ın. Çattığı kaşlarıyla yüzünde korkunç bir ifâde vardı.
"Siz içki mi içtiniz? " diye sordu Eylül dehşetle.
"Senin yüzünden! " Eylül'ün yüzünde koca bir şaşkınlık oluşurken, "Benim yüzümden mi? " diye sordu şaşkınlıkla. Alparslan elindeki bardağı duvara fırlatırken yerinden sıçrayan Eylül çığlık attı.
"Ben sana dokunmaya bile kıyamazken sen o lavukla nasıl dans edesin Eylül? Senin derdin beni delirtmek mi kadın? Benim seni incitmemek için kendimle verdiğim savaşı biliyor musun sen?! Söyle biliyor musun? " diye bağırdı. Eylül dolan gözlerini ondan ayırmazken gözyaşları yanaklarından akmaya başlamıştı. Alparslan çektiği acıyı belli eden gözlerini gözlerine dikerek,
"Ağlama, sakın ağlama! Döktüğün her bir damla yaşta ölüyorum ağlama! " diyerek avuçları arasına aldığı yüzünden gözyaşlarını sildi. Eylül nutku tutulmuş bir şekilde tek kelime edemeden donmuş bir şekilde bakmaya devam ederken Alparslan alnını alnına yasladı.
Duygu bir kere daha haklı çıkmıştı. Eylül uzaklaşmak istese de Alparslan izin vermedi. Üzerine eğilerek onu öperken, Eylül ayakta durabilmek için ona tutundu.
|
0% |