Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Eylül saatlerdir ağlaya ağlaya yorgun düştüğü bagajda, ona eşlik eden bileğinin sızısı ile yolun bitmesini beklerken, arabanın durduğunu biten sarsıntıdan anladı. Az sonra arabanın motor sesi de sustu. Arabanın kapısı şiddetle çarparken bagajın açılmasını bekledi. Beklediği gibide oldu. Kapağın açılmasıyla aniden yüzüne çarpan temiz hava birden nefesini kesti Eylül'ün. İç çeker gibi üst üste boğazını yakan nefesler alırken Galip toparlanmasını beklemeden kolundan tutarak bagajdan çıkardı onu. Eylül ayağının yere değmesi ile yeniden ağlamaya başladı. Canı çok fazla acıyordu. Hava kararmıştı, o yüzden Eylül istesede pek bir şey göremedi. Galip sıkıca kavradığı kolundan onu yönlendirerek yürütmeye başladı topallayan ayağını umursamadan. Eylül zihnini toparlamak için uğraşırken anladığı tek şey içeri girmek üzere oldukları yer büyük bir oteldi. İçeri girmeleri ile bir çalışan yaklaştı, Galip'e oda kartı vererek ortadan kayboldu. Eylül ne yapacağını bilemeden sadece etrafına bakınıyor, onu peşinden sürükleyen Galip'in arkasından üstüne zorlukla basabildiği ayağıyla yürüyordu itirazsızca.

 

Az önce ortadan kaybolan otel çalışanı asansör kabininin ağzında bekliyordu asansörün kapanmaması için. Galip, Eylül ile birlikte asansör kabinine girerek hâlâ bekleyen adama, "Benim arabanın arka koltuğunda valiz var onu yukarı getir. " dedi. Hemen ardından kapanan asansör yukarı çıkmaya başladı. Eylül korkudan çıt dâhi çıkaramıyordu.

 

Asansör onuncu katta durarak açıldı. Galip rutinini bozmadan Eylül'ü kendisiyle birlikte yürütmeye devam etti. Önünde durduğu odanın kapısını kartla açarak içeri girdi Eylül ile birlikte. Odaya girmeleri ile Galip, Eylül'ün kolundan elini çekti. Eylül olduğu yerde kala kalırken Galip geçip koltuğa oturdu. Cebinden çıkardığı telefonla dayısını aradı. Dayısı telefonu açar açmaz, "Aslanım geldiniz mi? " diye sordu. Galip kendinden bıkmış bir hâlde cevap verdi. "Geldik. " Aynı ses tonuyla konuşmaya devam etti. " Sen yukarda mısın? "

 

"Yukardayım, sen dinlen biraz, ben uğrayacağım yanına."

 

"Nikâh işini ne yaptınız? "

 

"Hallettim merak etme. Yarın saat dörtte. "

 

"Sabah saatlerine anlamadınız mı? Yarın dörde kadar babam öğrenirse izin vermez. "

 

"En erken alabildiğim bu. Yapılabilecek her şeyi yaparak imkansız olanı mümkün ettim. Baban yarın o nikâh kıyılana kadar hiçbir şey öğrenmeyecek. " Galip sıkıntıyla aldığı nefesi aynı sıkıntıyla verdi. "Sen öyle diyorsan. Kağıtları çocuklara verir gönderirim. " bir an önce her şey olsun ve bitsin istiyordu. Bir an önce intikamını alıp Eylül'den kurtulmak istiyordu. Ama bilmediği; o kurtulmak istediği Eylül'e bir ömür feda edecekti.

 

"Tamam. " Galip kapattığı telefonu düşünceli bir şekilde elinde sıkarken Eylül onun konuşmalarından nikâhın yarın kıyılacağını anlamıştı. Bu kadar erken mi kıyılacaktı nikâh? Hemen yarın, saat dörtte mi? Dinmek bilmeyen gözyaşları yine sağnak olurken hemen sağında kalan banyoya topallayan ayağıyla zor attı kendini. Kapının arkasına çöküverdi ağlaya ağlaya. Başını sırtının dayalı olduğu kapıya yaslayarak için için ağlamaya devam etti. "Beni nasıl bir cehenneme attın baba ...? " diye isyan ederek sayıkladı usulca.

 

Bir süre sonra Eylül'ün derin ağlayışları yerini bitmişliğe bırakırken duyduğu seslere kulak kabarttı. "Sabaha kadar kapının önünden bir an bile olsa ayrılmayacaksın. Bir şey olursa beni ara " konuşan Galip'ti.

 

"Emrin olur abi. " ve sert çarpan kapı Galip'in gittiğini işaret ediyordu. Kapılarla alacaklıymış gibi, kapatacağı her kapıdan öfkesini çıkarırcasına çarpıyordu. Eylül bir süre daha öylece oturmaya devam etti. Ağrıyan ayağını daha fazla yok sayamayarak bakmak için ayakkabısını çıkardı. Ayağı çok fazla şişmişti. Çorabını çıkardığında bileği feci bir hâldeydi. Çok fazla şişmiş ve epeyde morarmıştı. Bir kere daha başını arkasındaki kapıya yasladı. Gözyaşları yanaklarından tane tane dökülmeye başladı yine. Küçük bir hıçkırıkla ayaklandı. Duş kabinine girerek ayak bileğine soğuk su tuttu. Her saniye ağrısı dayanılmaz bir hâl alıyordu. Soğuk suyun fayda etmeyeceğini anladığında elindeki duş başlığını yere atarak musluğu kapattı. Tek elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Üzerine zor basabildiği ayağıyla odaya döndü. Odada valizin başında onu bekleyen adam, "Bu valiziniz Yenge Hanım. Galip Abi, 'Üzerini değiştirsin ' dedi. Bir isteğiniz olursa ben kapıdayım. " diyerek odadan çıktı. Eylül gözlerini yumarak aldığı nefesi sıkıntıya üfledi. "Yenge diyor birde! " diye söylendi sinirle.

 

Geçip yatağın kenarına oturdu. Karşısındaki aynadan yansıyan görüntü içler acısıydı. Ne kadar da berbat bir hâldeydi. Dağınık saçları, çalıların parçaladığı üstü başı, çizikler içindeki elleri-kolları, ağlamaktan şişmiş kırmızı gözleri ve burnu. Eylül aynadan kendine bakmaya devam ederken kendiliğinden bükülen dudağıyla hıçkırmaya başladı. Şu hâlde olmak ne kadar da çok zoruna gidiyordu. O bu değil ki! O pes edemezdi. Çevresindeki insanların her durumuna bir çözüm bulurdu. Ama bugün kendine bulamıyordu. Aklında onlarca düşünce birbirine girmişti.

 

Sinirle burnunu çekerek gözyaşlarını sildi. Ayağa kalkarak valizini aldı. Valizi açarak içinden kendine giyecek kıyafetler çıkardı. Ayağının izin verdiğince hızlı davranıp üzerini değiştirdi. Dağınık saçlarını toplayarak bağladı. Kenarda duran telefona koştu, hemen alıp kulağına koyarken telefon çalışmıyordu. Koparılmış kablosuna bakarak sinirle elindeki ahizeyi fırlattı. Camın önüne geçerek kendini kurtarmak için bir şeyler ararken manzaraya ağzı açık kaldı. Venedik'e gelmiş olmazlardı herhalde. Otelin önünden geçen kanal ışıl ışıl parlarken, üzerinde kanolarla insanlar gezinti yapıyorlardı. Kanal kıyısınca uzanan kafeler, restoranlar, alışveriş merkezleri ve daha nicesi. Bir anlık bile olsa her şeyi unuttu. Hayran hayran izlemeye devam ederken kendiliğinden "Çok güzel! " diyiverdi. Zihnini toparladığında ise etrafı dikkatle taradı. Duygu'ya ulaşmanın bir yolunu bulmalıydı. Topallayan ayağıyla kapıya yürüdü. Kapıyı açmasıyla karşısında bulduğu adam, "Buyrun Yenge Hanım bir şey mi lazımdı? " diye sordu. Eylül başını sallayarak, "Bileğim kötü. Otelin doktoru bakabilir mi diyecektim. " dedi.

 

"Tabi. Siz içeri girin ben arıyorum hemen. Beş dakikaya burda olur. "

 

"Teşekkür ederim. " diyerek içeri girdi Eylül. Adamın kapıdan ayrılmaya niyeti yoktu.

 

Bir süre sonra kapı tıkırdatılıp açıldı. "Müsait misiniz Yenge Hanım? " diyen adama Eylül başını sallayarak onay verdi. Adamın yol verdiği bayan doktor içeri girdi. Adam çıkıp kapıda beklemeye devam ederken gelen doktor "Ne sorunuz vardı? " diye sordu. Eylül ayak bileğini göstererek, "Taşa çarptım. " dedi. Doktor Eylül'ün bileğini muayene ettikten sonra, "Hastaneye gitmeniz gerekiyor. Röntgen çektirmeniz şart. Büyük ihtimalle kemikte çatlama var. Ben ağrınızı alması için krem süreceğim şimdi ve bandaj takacağım hasarın büyümemesi için. Ama dediğim gibi bir an önce hastaneye gitmeniz gerekiyor. " dedi ve yanında getirdiği çantadan çıkardığı kremi Eylül'ün şişkin ayağına sürdü. Ardından da destekleyici bandaj giydirerek çıtçıtlarını bağladı. Eylül, "Teşekkür ederim. " dedi içtenlikle. Ama tek çaresi olan bu fırsatı kaçıramazdı. O yüzden doktordan telefonunu rica edecekti. "Telefonunuzu kullanabilir miyim? Arkadaşımı arayacağım gelip beni hastaneye götürmesi için. "

 

"Tâbi. " dedi doktor cebinden çıkardığı telefonu ona uzatarak. Eylül minnetle gülümseyerek, "Teşekkür ederim. " dedi. Aldığı telefonla hemen Duygu'yu aradı. Telefon açılırken Eylül, "Duygu canım, benim Eylül. " demesiyle Duygu telaşla konuşmaya başladı. "Eylül! Allah'ım şükürler olsun! İyi misin? Nerdesin sen? " Eylül konuyu doktora çaktırmadan Duygu'ya anlatmak için, "İyiyim ben merak etme. " dedi. "Ayağımı taşa çarpmıştım ya doktor hanım baktı hastaneye gitmem gerektiğini söylüyor. Geldin mi, gelip beni hastaneye götürebilir misin? "

 

"Geldik, Eskişehir'deyiz ama senin yanında birileri var. "

 

"Hım hım, evet. "

 

"Adres verebilir misin? " diye sordu Duygu. Eylül biraz düşündükten sonra doktora dönerek, "Bu otelin adını, adresini biliyor musunuz? Ben hiç dikkat etmedimde. " diye sordu. Doktor başını olumsuz anlamda sallayarak, "Tam açık adresini bilmiyorum ama Lületaşı Müzesi'nin iki sokak aşağısında kalıyor otel. " dedi. Eylül hemen adres için bekleyen Duygu'ya dönerek, "Duygu, Lületaşı Müzesi'nin iki sokak aşağısında bulunan otelde, onuncu kat, beş yüz on iki numaralı odadayım. Beni kapıda bekle olurda gelemezsem yukarı çıkarsın. "

 

"Tamam canım bir saniye bekle. " diyerek Eylül'ü bekletti. Duygu, Eylül'e tekrar döndüğünde, "Yakınmışız zaten on beş, yirmi dakikaya orda olurmuşuz. "

 

"Bekliyorum. " diyerek telefonu kapattı Eylül. Doktora telefonu vererek, "Çok teşekkür ederim. " dedi. Doktorda nezaketen gülümseyerek konuştu.

 

"Galip Bey'in nişanlısı olduğunuzu söylemişlerdi bana. Aşağıda gördüm kendisini, istiyorsanız haber vereyim hastaneye gitmeniz gerektiğini. " Eylül kocaman açılan gözleriyle, "Yok!!! " diye atladı. "Yani gerek yok. Daha doğrusu hâlletmesi gereken çok önemli işleri var onun ben kendim giderim hastaneye. "

 

"Peki siz bilirsiniz. Geçmiş olsun. "

 

"Sağ olun, tekrar teşekkür ederim. "

 

"Rica ederim, geçmiş olsun. " diyerek giden doktorun ardından Eylül derin bir nefes alarak saati takip etmeye başladı. Doktorun sürdüğü kremden sonra ağrısı yavaş yavaş hafiflemeye başladı. Eylül ayakkabılarını da giyerek hazır beklemeye başladı.

 

On beş dakika sonra tüm cesaretini toplayarak odanın kapısını açtı Eylül. Çok korkmuş gibi, "İçerde kocaman bir örümcek var! " diye yaygara kopararak odadan dışarı fırladı. Kapıda bekleyen adam neye uğradığını şaşırmış, "Nerde? " diye sordu. Eylül aynı tavırla, "Orda! Yatağın başında! " diye cevap verdi. Adamın içeri girmesiyle Eylül asansörlere doğru koşmaya başladı. Adam örümceği ararken Eylül gelen asansöre binerek hızla düğmelere bastı. Kapanan asansör hareket etti. Az sonra zemin kata inen Eylül önce etrafı kontrol etti. Gözleri Galip'i aradı. Hiçbir yerde yoktu. Sızlayan ayağıyla koşturarak dışarı çıktı. Korku ve panikle koştururken bir taraftan da Duygu'yu bulabilmek için hem dua ediyor, hemde etrafa bakıyordu.

 

"Nerdesin Duygu, nerdesin? " diyerek koşmaya devam ederken birinin kolundan tutup çekmesiyle çığlık atacağı an ağzı kapatıldı. Arkasında kalan kişiyi göremezken yüreği yerinden çıkacak kadar çok korkuyordu. "Korkma benim. " diyen sesin sahibine çevirdi korkmuş bakışlarını. O Galip olduğunu sanır iken ağzını kapatan kişi Kaan'dı. Yavaşça elini çekti Eylül'ün ağzından. Eylül şaşkınlıkla "Kaan... " diyerek bakmaya devam ederken Duygu, "Hadi ne bekliyorsunuz! " diye seslendi. Kaan, Eylül'ün elini sıkıca kavrayarak onu bekleyen arabaya götürdü. Hızlıca arka koltuğa bindirerek yanına geçti. Duygu'nun babasının yanlarına verdiği korumanın kullandığı arabayla oradan ayrıldılar. Oldukça hızlı yol alan araba İstanbul için yola çıkarken aslında işlerin daha da kötüye gideceğini hiçbiri bilmiyordu.

 

Eylül'ün firarının ardından otel karışmıştı. Bir üst katta dayısının yanında olan Galip'in yanına gelen adam konuyu nasıl anlatacağını bilemezken lafı ağzında geveledi. Galip o korkutucu bakışlarını adama dikerek, "Ne geveliyorsun lan ağzında? Adam gibi söyle ne söyleyeceksen! " dedi.

 

"Abi yatağın başında örümcek var dedi. Bakmak için içeri girdiğimde gitmiş Yenge Hanım. Bütün oteli aradık, bulamayınca güvenlik kameralarına baktık. Otelin önünden bir araba onu alıp gitmiş. " Galip sinirle gülümseyerek ayaklanırken, "Ne olmuş, ne olmuş? " diye sordu. Adam bir, iki adım gerileyerek başı önünde beklerken Galip bağırarak, "Lan örümcek beyinli! " dedi. "Lan bir insan bu kadar gerizekalı olamaz! " diyerek odadan çıktı. Hemen aşağı, görüntü odasına indi. Olan biteni saniye saniye izledi. Arabanın plaka ve modelini aklına yazarak otelden ayrıldı. Onun avantajı Eskişehir'in her yolunu, her sokağını, her kestirmesini avucunun içi gibi biliyordu.

 

Eylül korkudan buz kesmiş ellerini ovuşturarak ön koltuktan ona dönmüş Duygu'ya baktı. Duygu ona gülümseyerek, "Korkma artık geçti. " dedi. "Bilmiyorum Duygu, içimde koca bir sıkıntı var nefes almama izin vermiyor sanki. "

 

"Çok korktun ya ondan. Ama bak bitti. İstanbul'a gider gitmez bir daha hiçbir şeyden korkman gerekmeyecek. "

 

"İnşallah Duygu! " diyen Eylül derin bir nefes aldı. Kaan, Eylül'ün o üşümüş ellerini avuçlarına alarak nefesiyle ısıtmaya çalışırken Eylül tepkisizce ona baktı. Kaan, "Bir daha seni kaybetmeyeceğim Sarıkız. Ne aklım, ne de kalbim bir daha bu acıyı kaldıramaz. " dedi. Eylül'ün şaşkınlığına bir katre daha eklenirken Kaan'ın bu sözleri bir ilan-ı aşktı. Eylül gözlerini ondan ayırmadan bakmaya devam ederken Kaan, "Hepsini anlatacağım. " demesiyle araba birden durdu. Hepsinin gözleri karşı tarafa bakarken Galip yolu kapatmış tam karşılarında duruyordu.

Loading...
0%