@eelliiffiippeekk
|
Alparslan, Eylül'ün donmuş bakışlarının adresine dönerken karşıda duran adamın kim olduğunu tahmin edebiliyordu. Eylül yutkunarak bakışlarını düşürdü. Galip'i yeni farkeden Duygu, Rüzgar'la oynadığı oyununu bırakıp hızla ayağa kalktı.
"Galip, sen ne zaman geldin? Hastanedeydin yarın gelirsin diye bekliyordum. " Alparslan gözünü dikmiş ona bakan adamın kim olduğundan emin olurken Eylül'ün duyduğu hastane lafı onu endişelendirmişti.
"Yarını bekleyemedim. " Bahçe kapısını açıp içeri girdi. Kucağına aldığı Rüzgar'a uzun uzun sarılıp öptü. Eylül ile Alparslan hâlâ kapının eşiğinde duruyordu.
"Bak baba geldi. " Duygu'nun hafif hafif gıdıkladığı Rüzgar babasının kucağında tatlı tatlı gülülmeye başladı babasını hiç yabancılamayarak. "Hadi baba de bakayım baba da duysun. "
"Baba! " Galip kaybettiği onca zamanın ve çektiği onca acının ardından ilk defa mutluydu. Rüzgar'ın baba diyişini duymuştu ya artık ölse umrunda değildi.
"Baban sana kurban, bir daha söyle bakayım. "
"Baba. "
"Akıllı paşam benim. " Bir kere daha Rüzgar'a sarılırken bakışları Eylül'ü buldu.
Ne çok özlemişti.
Hangi kelime anlatabilirdi ona duyduğu özlemi.
Peki yanında duran adam?
Eylül kendini son derece rahatsız hissediyordu şu durumun içinde. Döndüğü Alparslan'a,
"Güle güle Alparslan Bey. " Diyerek nazikçe gitmesini istedi. Alparslan her ne kadar Eylül'ü, Galip'le bırakıp gitmek istemiyor olsada; ne kalmak için uyduracak bir bahanesi vardı ne de bir sebep. O yüzden istemsiz bir şekilde başını hafifçe sallayıp sıktığı dişleriyle çıkıp giderken sert bir şekilde arabasının kapısını açıp bindiği gibi aynı şekilde kapattı. Sıktığı dişleriyle çalıştırdığı arabayla oradan uzaklaşırken en büyük endişesi Duygu'nun dediklerini yapmasıydı.
Eylül yanlarına gelerek hayatın her halini yaşadığı adama bir yabancı gibi baktı. Galip de farkındaydı, bir beklentisi yoktu ama yine de acıtıyordu işte.
"Geçmiş olsun. "
Galip başını hafifçe salladı.
"Sağ ol. "
Aralarında konuşacak bir şey bile kalmamıştı. Duygu gözlerini devirerek baktı ikisine.
"Hadi içeri geçelim. " Dedi bir anda Duygu. Eylül, Galip'e farkettirmeden Duygu'ya ters bir bakış atarken Galip hafif bir tebessümle konuştu.
"Rahatsızlık vermeye gerek yok. " Bakışlarını Eylül'e çevirdi. "İzin verirsen Rüzgar'ı alayım, bu gece bende kalsın. "
"Elbette ama gece uyanıp süt istiyor, ağlarsa susturamazsın. "
"Aslı'da kalacağım bu gece, ağlarda susturamazsam getiririm saat kaç olursa olsun. "
"Peki, ben lazım olacak birkaç parça eşyasını hazırlayayım. " Eylül içeri giderken arkasından bakan Galip, Eylül'ün içeri girmesiyle Duygu'ya döndü.
"Kimdi o adam? "
"Alparslan mı? "
"Her ne fışkıysa! "
"Sana yalan söyleyecek halim yok, Eylül'ün peşinden koşuyor. Ama Eylül hayatında kimseyi istemiyor. "
"Kimdir, nedir, necidir bu? "
"Babamın ortaklarından biri, pek sevmem ama düzgün bir insandır. "
"Eylül'ün fikri değişir mi? "
"Bilmiyorum, Alparslan çok uğraşıyor. " Galip derince bir nefes alıp aynı sıkıntıyla verdi. "Sen ne yaptın, hastane işini falan? "
"Hallettim yok bir şey. Bu arada bu kadar zaman yaptığın her şey için çok teşekkür ederim Duygu, o dört duvar arasında senin gönderdiklerin olmasaydı yaşayamazdım. "
"Ne yaptım ki alt tarafı birkaç fotoğraf, keşke sizin için yapacak daha çok şeyim olsaydı. "
"Çatlaksın falan ama iyi ki varsın Duygu. " Duygu gülümseyerek cevap verdi.
"Evet benden bir tane daha yok. " İkiside gülerken Eylül elinde küçük bir çantayla çıkageldi.
"Lazım olabilecek her şeyi koydum, bir sorun olursa ararsın. " Galip hasretle baktı yüzüne, o an ona sarılmak istedi ama aralarında açılan uçurumlar izin vermiyordu.
"Tamam. " Bir an önce gitmez ise yüreği daha fazla kaldıramayacaktı bu hasreti. "İyi akşamlar o zaman biz gidelim. " Eylül'ün başını hafifçe sallamasıyla Rüzgar'ı kucağına aldı. Eylül'ün elindeki çantayı da alarak bahçeden çıktı. Galip'in, Rüzgar'la birlikte arabaya binip gitmesinin ardından Eylül, Duygu'ya döndü.
"Niye hastaneye gitmiş? " Diye sordu.
"Az önce buradaydı sorsaydın ya! "
"Duygu! "
"Bilmiyorum, hallettim gibi bir şeyler söyledi. " Eylül inanmamış gibi bakarken Duygu sırtını dönüp eve yürüdü. "Bak yine insaflıyım bu gece seni yalnız bırakmayıp sende kalacağım. " Eylül gülümseyerek Duygu'nun arkasından yürüdü.
Alparslan aklındaki planları devreye sokmaya gidiyordu. Bir taraftan araba kullanırken diğer taraftan da telefonuyla uğraşıyordu. Aradığı kişi telefonu açarken,
"Nihal, acil seninle görüşmem lazım nerdesin? " diye sordu.
"Evdeyim Alparslan Bey, bir şey mi oldu? "
"Konum at gelince konuşacağız. Başka bir işim var bir saate kadar sendeyim sakın yine bir yere kaybolma. "
"Peki Alparslan Bey. "
Alparslan önce avukatına uğrayarak aklındakileri halletti. Daha sonra Serhat'tan istediği parayı bir çantanın içinde teslim alarak Nihal'in evinin yolunu tuttu.
Çaldığı kapıyı Nihal açarken,
"Alparslan Bey bilmeden bir kusur mu işledim? " diye sordu endişeyle. İyi bir kariyer için çok çalışıyordu. Yurtdışında alacağı eğitim için işini kaybetmemesi gerekiyordu. Alparslan içeri girerek,
"Kusur falan yok. Sana bir teklifim var. " diyerek salona yürüdü. Nihal şaşkın bakışlarla bakarken Alparslan oturarak konuşmaya başladı.
"Bir aylığına benimle evcilik oynayacak biri lazım. Aklıma sen geldin."
"Anlamadım? " Nihal duyduklarını yanlış anladığını düşünürken Alparslan,
"Kağıt üstünde iki imzadan ibaret bir aylık evlilik oyunu, tek kutlama aile arasında bir yemek olacak, karşılığında bir milyon dolar artı İtalya'daki eğitiminin masrafları. " dedi yanında getirdiği çantayı açarak.
"Alparslan Bey siz ne dediğinizin farkında mısınız? Sizinle evlenmekten bahsediyorsunuz. Yok ben çok çalışmaktan kafayı yedim. Yoksa bu mümkün değil! "
"Kafayı falan yediğin yok. İyi düşün ve bana hemen bir cevap ver. "
"Siz benden ne istediğinizin farkında mısınız? "
"Evet! Bak! Benim için sonu gelmeyecek bir sorunun tek çözümü bu. O yüzden evlenip boşanacağım ve bu sorun tamimiyle bitecek. Yoksa mümkün değil sorun edilen bu sorun bitmeyecek. Kâğıt üstünde iki imzadan ibaret olacak ve iki imzayla bitecek. Sadece bir ay. Eğitim alacağın kurumun tüm masrafları, bir milyon ve benim soyadımın prestiji. Hiç fena değil, değil mi? İyi düşün ve hemen cevap ver çünkü hiç vaktim yok. "
Nihal için çok iyi bir teklifti. Ama tereddütte kalmıştı. Alparslan çantanın içinden çıkardığı dosyayı önüne koydu.
"Anlaşmalı boşanma dilekçesi. Tek celsede bitecek. Bu süre zarfında nasıl istersen öyle yaşamaya devam et. Bir ay sonra avukat haber verecek mahkemeye geleceksin ve bitecek." diye ekledi. Nihal derin bir nefes aldı.
"Neden ben? Bir başkası daha iyi olmaz mıydı sizin için? Yani bu işi becerecek biri. "
"Dürüst bir insansın, hedeflerin için çok çalışıyorsun, sen bana bir iyilik yap bende sana. Bir ay sonra da daha iyi bir hayata merhaba de. " Alparslan diktiği baskıcı bakışlarıyla bakıyordu. Nihal düşünceli bir şekilde,
"Ne zaman? " diye sordu. Yaptığından korkuyordu. Alparslan montunun iç cebinden çıkardığı kalemi uzatarak,
"Önce boşanma dilekçesi ve evlilik sözleşmesini imzalamalısın. Nikah yarın olacak. " dedi. Nihal derin bir nefes alarak kağıtları imzaladı. Alparslan dosyaları alarak ayağa kalktı. "Yarın görüşürüz. " diyerek giderken Nihal bir çanta parayla öylece kalmıştı.
"Şaka gibi. " diye fısıldadı kendi kendine. |
0% |