@eelliiffiippeekk
|
En çok seven en çok incitilir, hemde hunharca...
Sessizce geçen dakikalara rağmen Duygu gözlerini açmıyordu. İkisi bir süre öylece oturdu. Duygu'nun nefes alışları düzelmeye başlarken mırıldanır gibi konuştu.
"Beni eve bırakır mısın? "
"Hastaneye gitmek istemediğine emin misin? "
"Sadece evime gitmek istiyorum. Lütfen! "
"Peki. " İkisi birlikte ayağa kalkarken Duygu yine Serhat'ın yardımıyla arabaya kadar yürüdü. Serhat, Duygu'nun arabaya yerleşmesine yardım ettikten sonra hızlı adımlarla diğer tarafa geçip arabaya bindi.
Yol boyunca Duygu ağladı sessiz bir şekilde. Her saniye pişmanlığı katlanan Serhat endişeyle dönüp dönüp Duygu'ya bakıyor ve kendini her saniye daha da kötü hissediyordu.
Serhat, Duygu'yu evine getirirken Duygu, Eylül'ü aramasını istemişti. Serhat güvenlik görevlisinin telefonuyla Eylül'e haber verebilmişti. Duygu'nun kötü olduğunu öğrenen Eylül dakikalarla soluğu orda aldı.
Üst üste hızlıca hem zile basıp, hem de kapıyı yumruklamaya başladı Eylül. Kapıyı Serhat açarken Eylül endişeyle Duygu'yu sordu.
"Duygu nerde? "
"Yukarıda. " Eylül koşar adımlarla yukarı çıktı. Eylül'ü gören Duygu daha çok ağlamaya başladı. Eylül ona sıkıca sarılırken şu yaşadığı krizden daha çok Serhat'ın canını acıttığını biliyordu. Duygu dakikalarca Eylül'e sarılı bir şekilde ağladı. Eylül çok zor olsada onu sakinleştirmeyi başardı. Birkaç yudum su içirerek biraz olsun toparlarken makyajını temizledi. Hemen ardından üzerini çıkarıp elleriyle pijamalarını giydirdi, yatırıp üzerini örttü.
Duygu hıçkıra hıçkıra uyuya kalırken Eylül başından bir saniye bile ayrılmadı. Derin uykuya daldığından emin olduktan sonra iyice üzerini örtüp yavaşça odadan çıktı. Aşağı indiğinde endişeli Serhat hemen ayağa kalktı oturduğu yerden.
"Nasıl oldu, daha iyi mi? " Serhat'ın sorusuyla Eylül başını hafifçe salladı.
"Kötü. Uyudu şimdi. "
"Hastaneye mi götürseydik? "
"Dinlensin biraz toparlar. Daha öncede kriz geçirdi ama hiç bu kadar kötü olmamıştı. "
"Doktor mu getirsem? "
"Doktorun yapacağı bir sakinleştirici, sonrada günlerce ruh gibi dolaşıyor. Ben ilgilenirim, gerek yok. Benim anlamadığım deneme kabinine bile giremeyen Duygu asnsöre nasıl biner? "
"Benim yüzümden. Ben ısrar ettim, ama böyle olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. "
"Ne demek ben ısrar ettim? Bu kız alacağı elbiseyi bile ablasına denettirip alıyor deneme kabinine bile giremediği için, nasıl yaparsın ya bunu? "
" Gün içinde onlarca kez kullandığım asansör nerden bilebilirdim ki bozuk olduğunu. "
"Bozuk olmasını bir kenara bırak nasıl görmezden gelirsin onun durumunu? "
"Gerçekten çok üzgünüm, bilerek Duygu'ya zarar verir miyim ben hiç? "
"Yıllardır veriyorsun ya, çetelesini tutmayı bıraktık! " Serhat, Eylül'ün bunu yüzüne vurmasını elbette beklemiyordu ama bildiği şeyden de kaçamazdı. Yıllardır Duygu'yla aralarındaki çekişme ve aldırış etmeyişinden Duygu'nun ona karşı olan hislerini görmezden gelmişti hep bildiği halde, şimdi ise Eylül tokat gibi yüzüne çarpmıştı bu gerçeği.
"Ben artık gitsem iyi olacak. "
"Güle güle! " Eylül'ün öfkeyle kovar gibi söylediğine Serhat her saniye katlanan pişmanlığıyla çıkıp gitti. Eylül haklıydı, Duygu'nun durumunu bile bile asansöre binmesi için ısrar etmesi kabul edilir şey değildi, şimdi farkındaydı ama olan olmuştu.
Eylül'ün telefonu çalarken, arayan Galip'ti. Eylül evde olmadığını ona haber vermeyi unutmuştu. Rüzgar'ı getirecekti. Eylül açtığı telefonu kulağına koydu.
"Evde değilsin galiba, ışıklar yanmıyor çünkü. " Galip'in söylediğine Eylül derince bir nefes alarak konuştu.
"Ben haber vermeyi unuttum kusura bakma, Duygu'nun yanındayım. Duygu kriz geçirdi de. "
"İyi mi? " Galip'te endişelendi, Duygu onun için çok şey yapmıştı ve çok değer verdiği biriydi. Asla bir zarar görmesini istemezdi.
"Uyuyor şimdi, uyandığında daha iyi olacaktır. "
"Yapabileceğim bir şey var mı, ne olursa? "
"Yok, sağ ol. Rüzgar'ı buraya getirirsen yeterli. "
"Sen Duygu'yla ilgilen Rüzgar'ı merak etme, biz baba oğul epey iyi anlaşıyoruz. "
"Ağlamasın? "
"Bilmediğim yer değil, olurda ağlarsa getiririm. "
"Peki. "
"Bir şey lazım olursa ararsın. "
"Tamam. " Eylül telefonu kapattıktan sonra zil sesini kısarak yukarı Duygu'nun yanına çıktı. Uyuyan Duygu'yu kontrol edip geçip koltuğa oturdu.
....
Sabah Duygu'dan önce uyanan Eylül Duygu için güzel bir kahvaltı hazırladı. Az sonra uyanan Duygu halsiz ve yorgundu. Eylül'ün ısrarıyla duş aldıktan sonra biraz daha iyiydi. Eylül, Duygu için hazırladığı tabağı önüne koyduğunda Duygu istemsizce baktı tabağa.
"Asma suratını öyle o tabaktakiler bitecek! "
"Eylül, gerçekten yiyecek durumda değilim. "
"Yiyecek durumda mısın diye sorduğumu hatırlamıyorum! O tabak bitecek, bu bir rica değil. "
"Kurtuluşum yok mu? "
"Yok! Hadi! " Duygu eline çatalı alıp Eylül'ün baskıcı bakış ve imalarıyla mecburi etti kahvaltısını.
Kahvaltıdan sonra ikisi salona geçerken Eylül yanına oturduğu Duygu'nun elini tuttu.
"Hadi anlat. " Duygu anlamazlıktan gelerek bakışlarını kaçırdı.
"Neyi? "
"Duygu! " Duygu yutkunarak dolan gözlerindeki yaşların akmasına izin vermeden sildi. "Kendini böyle tüketmene dayanamıyorum. " Duygu gardı düşmüş bir şekilde Eylül'e çevirdi kırık bakışlarını.
"Serhat bana sarıldı dün, kriz geçirdiğim için sevindim biliyor musun? Sonra ne kadar acınası durumda olduğumu farkedince çok canım acıdı Eylül. "
"Sen acınası durumda falan değilsin! Sadece çok sevdin ama artık bundan kurtulmanın zamanı geldi! Bu sevginin seni tüketmesine izin vermeyeceğim, bugünden itibaren kendine yeni bir yol çizeceksin ve o yolda yürüyeceksin! "
"Daha öncede denedim, olmuyor yapamıyorum. "
"Ama bu sefer yapacaksın, birlikte yapacağız. Ne yapacağımı biliyorum ben bekle ve gör sen! "
"Ne yapacaksın? " Duygu'nun pir parça korkarak sorduğuna Eylül gülümseyerek cevap verdi.
"Hayatına seni seven birini alacaksın ki seni sevmeyeni söküp atsın. "
"Aman yine Oktay deme! "
"Dedim bile! Ne var? Daha birkaç gün önce bile hâlâ senden ne kadar çok hoşlandığını söylemedi mi? Hem sen değil miydin denemeden bilemezsin mutlu olup olmayacağını diyen, belki çok seveceksin, çok mutlu olacaksın onunla. "
"Ama ben Serhat'ı sevmekten vazgeçmek istemiyorum ki. "
"Yapma Duygu, onu sevmek seni tüketiyor, kendine neden bunu yapıyorsun? "
"Ben onu sevmekten başka bir şey bilmiyorum ki. "
"O zaman öğreneceksin, yeni baştan sevmeyi öğreneceksin, sevilmeyi öğreneceksin, unutmayı öğreneceksin. Ama artık kendine işkence etmeyeceksin. "
"Söylediğin her şeyde çok haklısın ama ben onu sevmeyi bile çok seviyorum. "
"Vazgeçmek elbette çok kolay olmayacak ama bir yerden de başlamadan böyle olmaz. Ona karşı bir adım at diyorum yapamam diyorsun, vazgeç diyorum yapamam diyorsun, Duygu bak bu çok sağlıklı bir şey değil artık ve beni ciddi şekilde çok korkutuyor. " Duygu akan gözyaşlarını iki eliyle sildi.
"Haklı olmandan nefer ediyorum. "
"Nihayet beni anlıyorsun. "
"Nerden başlayabilirim bilmiyorum. "
"Oktay'la yemeğe çıkmktan başlamaya ne dersin. "
"Yine mi Oktay? "
"Ay Duygu! Yeminle çığlık atacağım, yakışıklı, akıllı, mütevazı, ahlaklı daha ne istiyorsun? " Eylül kızarak söylenirken o sırada kapı çalınmaya başladı. Eylül yerinden kalkıp kapıyı açmaya giderken Duygu gözyaşlarını silip derince birkaç nefes aldı.
Gelen Derya ile Alparslan'dı. Derya endişeyle içeri girip kardeşine koştu. Alparslan da bir şey demeden içeri geçti.
"Duygu, iyi misin? " Derya'nın endişesi titreyen sesine yansıyordu. Sıkı sıkı sarıldı kardeşine.
"İyiyim yok bir şeyim. " Duygu ablasına gülümsemeye çalıştı.
"Neden bana haber vermediniz, gelir yanında olurdum. "
"Çünkü sen anneme yalan söylemeyi beceremiyorsun, annem endişelenir diye söylemelerini istemedim. "
"İyisin değil mi? "
"Vallaha iyiyim, Eylül'ün olduğu yerde kötü olmam mümkün mü? " O sırada Alparslan gülümseyerek baktığı Eylül'den bakışlarını ayırıp Duygu'ya döndü.
"Geçmiş olsun Duygu. "
Duygu başını hafifçe salladı.
"Teşekkür ederim. "
"Ne içersiniz? " Eylül'ün sorusuna Alparslan ile Derya çay cevabı verdiler.
Az sonra onlara çay getirdi Eylül ama ikisinden de çıt çıkmıyordu. Çünkü ikiside Serhat'la tartışmışlardı Duygu'nun durumunu gözardı ettiği için.
"Serhat aradı mı hiç? " Derya'nın çekinceyle sorduğuna, Duygu başını iki yana salladı.
"Benim telefon dün gece arabada kaldı, arabada şirkette. "
"Kendisi nerde, bir zahmet edip eserine geçmiş olsun bile diyemiyor mu yani? " Eylül'ün ne kadar kızgın olduğu konuşma şeklinden belliydi.
"Biz Serhat'la biraz tartıştık, hatta birazdan da fazla. Birkaç kere aradım ama telefonu hep kapalıydı, bende dedim belki Duygu'yu aramıştır. Duygu'nun durumunu bildiği halde görmezden gelmesini kabul edemiyorum, ya Duygu'ya bir şey olsaydı? " Duygu'yu saran ateşin farkındaydı Eylül.
O sırada kapının zil sesi yankılandı. Duygu yerinden hızla ayaklandı.
"Ben bakarım. " Serhat'ın kötü olduğu fikrine tahammül edemediği için kaçma ihtiyacı hissediyordu. Hızlı adımlarla ulaştığı kapıyı açtı. Kapıda Galip ile Rüzgar vardı.
"Hoş geldiniz! Rüzgar gel benim aşkım. " Kucağına aldığı Rüzgar'ı defalarca öptü.
"Hoş bulduk, iyi gördüm seni geçmiş olsun. "
"Teşekkür ederim, gelsene içeri. " Galip bahçedeki Alparslan'ın arabasına bakarak konuştu.
"Ben içeri gelirsem orası karışır, eli kolu rahat durmayan bir adamım biliyorsun. "
"Tamam, bizde bahçede otururuz o zaman. Sen geç ben Rüzgar'ı, Eylül'e verip geliyorum. " Galip bahçedeki oturma bölümüne geçerken Duygu, Rüzgar'la birlikte içeri döndü.
"Anneee! " Rüzgar sevinçle annesine koşarken Eylül gülümseyerek kucakladı onu.
"Ömrüm! Hoş geldin aşkım. "
"Biz Galip'le bahçedeyiz. " Diyen Duygu kimseye durmayıp önce mutfağa giderek iki fincan çay alıp bahçeye çıktı.
"Teşekkür ederim. " Çayını alan Galip, Duygu'ya baktı uzun uzun. "İyi misin? " Duygu'nun yüzünün hâli iyi olmadığını belli ediyordu. Çökercesine oturan Duygu derince bir nefes alıp omuzlarını düşürdü.
"Değilim, aslında hiç iyi değilim. Eylül'ün yaptığını yapmak istiyorum, başımı alıp kimsenin beni bulamayacağı bir yere gitmek istiyorum. Sevmek neden bu kadar acıtıyor? "
"Yaralıyım diyorsun. "
"Hemde ağır yaralıyım. "
"Sebebi? "
"Sevmiyor. "
"İhtimal de mi yok? "
"Yok... "
"O kadar umutsuz olma, belki bir gün mümkün olur. "
"Ben kendimi bildim bileli hep o var, ben ondan ibaret kaldım yine de mümkün olmadı bu günden sonra da olmaz. Eylül vazgeç diye kızıyor, haklı bir şey de diyemiyorum. Tüketiyorum kendimi, kabul etmesi zor ama öyle... "
"O zaman vazgeçmek en doğrusu olacak senin için. "
"Sen Eylül'den vazgeçebiliyor musun? "
"Kendi ateşimin kibridini kendim çaktım, benim şikâyet etmeye hakkım yok. En ufak bir ihtimal bile varsa peşinden koş, mümkün kıl ama yoksa kendine daha fazla kötülük etme, vazgeç. "
"Hangisi canımı daha çok yakar bilmiyorum, peşinden koşsam olmaz duaya amin demek, vazgeçsem başka bir işkence. Hangisi beni daha çok öldürür bilmiyorum. "
"Hangisinden sağ çıkabileceksen onu seç. "
"İşin kötü yanı ikisindende sağ çıkamam. "
"O zaman seni öldürmeyecek yolu bul. "
"Çok canım acıyor, nasıl yapacağımı hiç bilmiyorum. "
"Benim tanıdığım Duygu her şeyin üstesinden gelir, sen sandığından daha güçlüsün, zamanında neler yaptığını unutmadık sadece kendin için ilk adımı at. "
"Sağ ol, halimden ancak sen anlardın. "
"Eşekten düşenin halinden eşekten düşen anlar misali. " Galip'in söylediğine ikisi gülmeye başladı.
O sırada camdan onları izleyen Derya yanına gelen Alparslan'a baktı.
"Duygu çok yakışıklı demişti de bu kadarını beklemiyordum. " Diyince Alparslan inanamayarak baktı ona. Derya hafif gülümsedi. "Ne, yalan mı? "
"Derya, canımı sıkma benim, zaten Serhat'a da ulaşamıyorum çıkar hıncımı ondan alırım. "
"O seni dövmesin, senden uzun boyu var. "
"Sen ne zamandan beri o mafya bozuntusundan başkasına yakışıklı diyebiliyorsun? Ayrıca beni dövebilecek adam daha anasından doğmadı! "
"Efe mafya değil kabadayı, ayrıca yakışıklı olmaya ihtiyacı yok onun, karizma ve karakteri yetiyor. Kabul etsende, etmesende adam felaket yakışıklı, dövme konusuna gelince de Eylül'e olan ilgini öğrenirse sen ilk defa dayak yiyebilirsin. "
"Derya, biraz daha canımı sıkmaya devam edersen çıkıp o adamı döve döve öldürürüm! Yemin ederim yaparım! " Alparslan sinirle gidip otururken Derya da geçip karşısına oturdu.
"Tamam bir şey demiyorum! "
"Deme zaten! Bugün de ağzından tek hayırlı kelime çıkmıyor, Serhat'a da çok ağır konuştun zaten. Ben konuşmuşum, kızmışım, ne gerekiyorsa söylemişim o kadar ileri gitmeye gerek var mıydı? "
"Haksız değildim ama! Yıllardır Duygu ile ilgili her konuyu basite almasına yeterince sustuğumu sanıyorum. Birilerinin doğruları yüzünüze yüzünüze çarpması gerekiyor! "
Rüzgar'la birlikte mutfaktan çıkagelen Eylül ile ikisi de sustu. Eylül kucağındaki Rüzgar'ı öperek oturdu. Eylül, Alparslan'a dönerek,
"Sizi tebrik etmeye pek fırsatım olmadı, hayırlı, ömürlük olsun. " Dedi. Alparslan yaşananlardan dolayı tamamen unutmuştu yalan evliliğini.
"Ne? " Diyebildi bir an. Derya başını iki yana salladı sabır dilenircesine.
"Şu altatmacalı evliliğini diyor, ömürlük olsun diyor! Hani bir aylık olan, boşanma dilekçesi imzalı evliliğin! " Eylül şaşkınlıkla bakarken Alparslan nefesini burnundan sert bir şekilde üfleyerek Derya'ya baktı. Eylül durumu anlarken, Alparslan dişlerini sıktı.
"Eylül, bu konuyu seninle özel olarak konuşmayı düşünüyordum şu olanlar olmasaydı şu an bunu konuşuyor olurduk. "
"Duymak isteyeceğimi sanmıyorum. Ben Rüzgar'ın üzerine bir şey giydireyim. " Eylül, Rüzgar'ı alarak yukarı çıktı. Alparslan sıktığı dişleriyle Derya'ya baktı bir kere daha.
...
İki günlük kayıp Serhat nihayet ortaya çıkmıştı Duygu'nun onun yüzünden gideceğini öğrenince. Duygu da bir karar vermişti. Ne kadar zor olursa olsun vazgeçecekti. Eylül'ün ısrarıyla Oktay'la buluşmuş, yemek yemişti. Ona her şeyi anlatmıştı, bir başkasını sevdiğini, nasıl vazgeçeceğini bilemediğinden bahsetmişti. Dünya turuna çıkacak Oktay, Duygu'yu da davet etmişti. Kaçmaya bahane arayan Duygu teklifini kabul etmişti. Annesi kabul etmeyince annesinede anlatmıştı her şeyi. Gitmeye ihtiyacı olduğunu anlayan annesi izin vermek zorunda kalmıştı.
Tüm ailesiyle vedalaşan Duygu valizini alıp son kez sahilde denizi izliyordu. Bu gece Eylül'de kalacaktı. Sabahın beşinde Oktay gelip onu alacaktı. Düşüncelerinde boğuluyordu, çok canı acıyordu. Vazgeçmek çok ağırdı ama artık yapması gerekiyordu, bunun farkında olmak ayrı bir canını acıtıyordu.
"Dünya turuna çıkıyormuşsun. " Duygu titreyen kalbine rağmen dönüp Serhat'ın yüzüne bakmadı. Serhat müsaade istemeden geçip banka yanına oturdu. İkisi bir süre sessizce denizi izledi. Duygu'nun ruhunda fırtınalar kopuyordu.
"Gerçekten gidecek misin? " Serhat'ın sorusuna Duygu konuşabilmek için yutkundu.
"Evet... " Mırıldanır gibi çıkmıştı sesi.
"Yürüttüğün bir sürü anlaşma, proje var. "
"Hepsini Derya'ya devrettim. "
"Gitmekte bu kadar kararlısın yani? "
"Kararlı değil mecburum. "
"Değilsin! Başka bir yolu vardır. "
"Ama yok. "
"İlla gitmen mi gerekiyor? "
Duygu derince bir nefes alarak yutkundu. Bunca yıl kalbine sakladıkları dilinin ucuna vardı.
"Kalbim artık kaldıramayacağım kadar ağır, ya kendimden vazgeçeceğim, ya senden. Kendimi bildim bileli hep sen vardın, nasıl oldu, niye oldu onu bile bilmiyorum. Uyuduğumda sen, uyandığımda sen, her şeyde sen, varsa sen, yoksa sen... " Gözyaşları akmaya başladı usul usul. " Benimle dalga geçtiğin o gün hayatımın en kötü günüydü, başka o kadar aciz kaldığım bir gün daha hatırlamıyorum. Evet küçüktüm, ama beni anlamaya bile çalışmadın! Yinede bitmek bilmedi bendeki sen... Her gün daha da büyüdü ama hiç azalmadı, yüzüme bile bakmayacağını bile bile. Kaç yıldır kendimle savaşıyorum, kaç kere vazgeçmek için uğraştım bilmiyorum ama bitmiyorsun, aksine her gün biraz daha sarıyorsun tüm benliğimi...
Ben seni sevmeyi bile çok sevdim ama artık kaldıramıyorum, çünkü kalbim o kadar çok acıyor ki tükeniyorum. Her saniye bir can veriyorum ama sonu gelmiyor, bir insan kaç kere ölebilir? Ben seninle her gün öldüm bir gün bile şikayet etmeden, senden tek bir şey beklemeden. Benden bana hiçbir şey kalmadı, kendimi senden kurtarmak için gidiyorum. O kadar çok canımı acıtıyor ki aşkımdan vazgeçme fikri, nefes alamıyorum. Sende kaybettiğim kendim için ilk defa bir şey yapıyorum. " Duygu gözyaşlarıyla yerinden kalkıp valizinin çekçeğini tuttu. Dönüp son kez Serhat'a baktı acı dolu bir tebessümle. "Çok mutlu ol hayatın boyunca, bunu tüm kalbimle söylüyorum. Sana kırgın ya da kızgın değilim, istesemde olamam zaten. Hoşçakal... " Usulca sırtını dönüp çektiği valiziyle yürümeye başladı.
Serhat arkasından baktı öylece. Bildiği halde yıllarca görmezden geldiği Duygu'nun sevgisinin ağırlığı altında eziliyordu. Bilmediği bir acı ruhuna kadar yakıyordu. Bir insan nasıl bu kadar güzel sevebilirdi tek bir gün, tek bir karşılık beklemeden? Ve o, o güzel sevgiyi zayetmişti. Kendine olan öfkesiyle dişlerini sıktı, nasıl görmezden gelmişti bu kadar zaman? Düşündükçe öfkesi kabarıyor, ateşi harlanıyordu. Duygu'yu göremeyecek kadar uzaklaşana kadar arkasından baktı. Kalbinin acıdığını hissediyordu, hiç katlanılabilir bir şey değildi, nefesini kesiyor, boğuyordu sanki. Bir insan yıllarca bu acıya nasıl katlanabilirdi, Duygu katlanmıştı şimdi sıra ondaydı.
|
0% |