@eelliiffiippeekk
|
Kaç ölüm eder kavuşmak, kaç ölüm eder vazgeçmek? Neden düşülen dermansız bir dertti karşılıksız aşk? Neden bu kadar acıtmak zorundaydı?
Duygu boş bakışlarla pencereden dışarıyı izliyordu. Gecenin karanlığında sokak lambasının ışığında dans eden kanatlı böcekler ilk defa dikkatini çekiyordu.
"Canım! " Eylül'ün sesine çevirdi bakışlarını. "Uyumak istemediğine emin misin? "
"Gemide uyurum, yoksa dayanamam arkamda bırakıp gitmeye. "
"Peki. O zaman bize ıhlamur demliyeyim. " Eylül içi acıyarak baktı Duygu'ya, ne gitme diyebiliyordu ne de üzülme diyebiliyordu. Onun halini en iyi o anlayabilirdi. Elinden hiçbir şey gelmemesi de ayrı sıkıyordu canını. Usulca mutfağın yolunu tuttu.
Duygu aynı şekilde dışarıyı izlerken Eylül demlediği ıhlamur çayıyla geldi. Duygu hafif tebessüm ederek aldı fincanı. Eylül geçip yanına oturdu .
"Anlat içindeki yangın denizini de azıcık ferahla. " Hiç alışık değildi Duygu'un şu durgun ve mahzun haline.
"Bu kez gerçekten bitiriyorum galiba. Her şeyi yüzüne karşı söyledim ya, omuzlarımdan bir yük kalktı. Eskisi kadar canım yanmıyor sanki ama çok başka bir acı çekiyorum şimdi. Safi bir çaresizlik! "
"Vazgeçmeyi kabulleniş işte o safi çaresizlik. Bazen öyle bir hâl alacak ki dayanamayacağını zannedersin, sonra yavaş yavaş sen farketmeden azalmaya başlar. Ama izi hep taze kalır. "
"Eylül bu öyle bir şey ki, nasıl anlatsam bilemiyorum. Sanki yüzlerce yıl kör karanlıkta mumla arayıp bulduğum şeyden vazgeçmek gibi. İşin garip yanı acısını bile seviyorum. İyi olmadığımın farkındayım ama artık vazgeçmem gerektiğini de biliyorum. "
"Doğrusunu yaparsın canım, bir ömür böyle yaşayamazsın. Bir hayat kurmak, çok geç olmadan çocuk sahibi olmak bunlar sana çektiğin onca acıyı unutturacak emin ol. "
"Umarım başarabilirim. "
"Hiç şüphem yok. " İkisinin sohbeti uzun uzun devam etti gecenin geç saatlerine kadar. Ihlamurun etkisiyle ikisi de oldukça gevşemişlerdi. Eylül koltuğun kenarında uyuya kalırken Duygu içeriden getirdiği battaniyeyi sırtına örttü.
Ekranına baktığı telefonun saati sıfır üç kırktı. Bir saat yirmi dakika sonra gidecekti bir kere daha bakışlarını cama çevirdi. İçindeki yangın her saniye büyüyordu sanki. Başını koltuğun yanına yasladı, dışarıyı izlerken farketmeden uyuya kaldı.
Duygu uyuduktan yarım saat sonra annesinin yatağında uyuyan Rüzgar uyandı. Alıştığı üzere kendini yataktan aşağı saldı. Işığı açık salona geldiğinde annesi ile teyzesi uyuyordu. Dikkatini ilk Duygu'nun telefonu çekti. Telefonu alıp açmaya çalıştı. Şifreli telefon açılmak bilmeyince sinirlenen Rüzgar, Duygu'nun telefonunu defalarca yere vurdu. Kapanan telefonun ekranı açılmayınca telefonu yerde bırakıp annesinin telefonunu aldı.
Aldığı annesinin telefonuyla yatak odasına geri döndü. Yatağa çıkamayınca yere oturup telefonla oynamaya başladı. Bir süre sonra elindeki telefonla Rüzgar'da uyuya kaldı.
...
Eylül gözünü açtığında ortalık çoktan aydınlanmıştı. Koltuğun kenarında uyuya kalan Duygu'ya bakakaldı.
"Duygu! Duygu! "
"Hım? " Gözünü açan Duygu yerinden sıçradı. "Saat kaç? " Gözü telefonunu aradı.
"Bilmiyorum. " Eylül'de telefonunu bulamazken Duygu yerinden kalkıp telefonu aramaya başladı. Üzerine bastığı telefonu yerden alırken kapalıydı. Eylül hemen anladı Rüzgar'ın işi olduğunu. Duygu hemen telefonunu açarken, Eylül ise içeri gitti Rüzgar'ı kontrol etmeye. Telefon yanında yerde uyuya kalmış oğluna koşup kaldırdı Eylül. Epeyde üşümüştü. Hemen yatağa yatırıp üzerini örttü. Yerden aldığı telefonun ekranında onlarca cevapsız arama vardı.
Derya ile Alparslan defalarca kez aramışlardı. Eylül, Derya'nın, Duygu için aradığını sanıyordu. Haber vermek için geri aradığında ummadığı bir şeyle karşılaşacaktı.
"Derya, aramışın kaç kez duymamışım kusura bakma. "
"Önemli değil. " Derya'nın ağladığını farkederken yine Duygu için ağladığını sandı. "Serhat kaza yaptı. "
"Ne? Nasıl, ne zaman? "
"Gece. "
"Durumu nasıl? "
"Kolundaki kırıklar çok fazlaydı platin taktılar onun haricinde çok şükür iyi. "
"Bunu Duygu'ya nasıl söyleyeceğim? "
"Aradım, mesaj attım telefonu kapalıydı. Belki de çekmiyordur telefonu denizin ortasında. "
"Biz uyuya kalmışız Duygu gidemedi. "
"Gerçekten mi? Allah'ım şükürler olsun! "
"Siz hangi hastanedesiniz? " Derya hastaneyi tarif ederken Eylül derince bir nefes alarak telefonu kapattı. Hemen ardından annesini arayarak müsaitse Rüzgar'a bakmasını istedi. Neyse ki annesi müsaitti, az sonra gelecekti. İçeri döndüğünde Duygu açılamayan telefonuyla uğraşıyordu.
"Telefon bir türlü açılmıyor! " Duygu'nun sinirle söylediğine Eylül zoraki tebessüm etti.
"Rüzgar senin telefonun defterini dürmüş anlaşılan, benimkini de alıp içerde, yerde uyuya kalmış. "
"Ah Rüzgar! "
"Duygu bir şey söyleyeceğim, şöyle otursana. "
"Bir şey mi oldu? "
"Oldu ama iyiymiş. "
"Kim? Kime ne oldu Eylül? "
"Serhat, kaza yapmış ama durumu iyiymiş. "
"Ne diyorsun Eylül, nerdeymiş şimdi? "
"Hastanede ama gerçekten iyiymiş. Sadece kolunda kırık varmış. "
"Eylül lütfen doğru söyle bana! "
"Koluna platin takmışlar ama gerçekten iyiymiş durumu. "
"Benim hastaneye gitmem lazım. "
"Tamam beraber gideceğiz sakin ol, annemi aradım az sonra burda olur. Lütfen sakin ol. " Duygu iki elini yüzüne kapatarak ağlamaya başladı. Eylül ona sıkıca sarılırken tüm kalbiyle Duygu'nun artık mutlu olmasını istiyordu.
Annesinin gelmesiyle Eylül ile Duygu soluğu hastanede aldılar. Duygu koşarak çıktı merdvenleri nefesi kesilene kadar. Kapısını açtığı odaya korku içinde girmesiyle kolunda fikastör, yüzünün birçok yerinde morlıklarla uyuyordu Serhat. Derya hızla oturduğu koltuktan kalkarak gözyaşlarıyla bakan kardeşine sarıldı.
"Korkma bir şeyi yok. Gerçekten iyi, sadece kolunda kırıklar olduğu için sabitlediler. " Duygu gözlerini ayırmadan bakarken iki elini yüzüne kapatarak ağlamaya devam etti.
"Duygu, yapma ama bak iyi işte. " Eylül onu sakinleştirmeye çalışırken Duygu odadan çıkıp tuvaletlere doğru koşmaya başladı. Eylül ile Derya da peşinden koşturdu. Duygu girdiği tuvalette yüzüne defalarca kez su çarptı. Biraz olsun nefes alırken Eylül aldığı birkaç peçeteyle yüzünü kuruladı.
"İyi misin? " Duygu yutkunarak başını hafifçe salladı.
"Ben sandım ki onu, Galip'i öyle kötü bulmuştuk ya onun gibi oldu sandım. Çok korktum Eylül. " Korkudan konuşamıyordu bile.
"Canım ya. İyi bir şeyi yok, birkaç haftaya eski haline döner korkma artık. " Derya içi acıyarak baktı kardeşine. Serhat onu sevseyi ne olurdu ki sanki? Sevilmeyecek biri değildi ki, güzeldi, akıllıydı, belki bir parça inatçıydı ama sevilmeyecek biri değildi. İçten ve samimiydi.
Üçü birlikte tuvaletten çıkarken Duygu yönünü aşağı merdivenlerine çevirdi.
"Gidecek misin? " Ablasının sorusuna Duygu acımsı bir tebessümle baktı.
"Geldiğimden, gitmediğimden haberi olmasın. Bu akşam, olmadı yarın mutlaka gideceğim. "
"Duygu yapma! Lütfen! "
"Rüzgar telefonumu kırmamış olsaydı zaten gitmiştim, farkeden bir şey yok. "
"Eylül sen bir şey söyle! "
"Zorlama Derya, zaten yeterince yıprandı bırak gidip toparlasın kendini. " Duygu gözyaşlarıyla baktı Serhat'ın yattığı odaya. Başını önüne eğip merdivenleri inmeye başladı.
"Sen gidiyorsun diye bilerek kaza yaptı! Uyandığında sorduğu ilk şey sen oldun, hâlâ da gidecek misin? " Duygu gözlerinden akan yaşlarla gülümsedi ablasına.
"Ben hiçbir zaman onun umurunda olmadım, bugünde olduğumu sanmıyorum. " Duygu kalan merdivenleri inerken Eylül peşinden koşturdu. Derya arkadından bağırdı.
"Bunca yıl hiçbir şey sana unutturamamışken gidersen unutacağını mı sanıyorsun? Duygu! " Duygu ablasına durmadan yoluna devam etti. İyiydi, kalmanın anlamı yoktu.
Derya'nın sesine Serhat gözlerini araladı. Derya hırsla odaya girerken Serhat'ın uyandığını farketmesiyle gülmsemeye çalıştı.
"Ağrın var mı, doktor çağırayım mı? "
"Az var. Duygu'yla mı konuştun? "
"Evet. Burdaydı az önce. " Serhat doğrulmaya çalışırken Derya yardım edip yatağının başını kaldırdı.
"Gitmemiş mi? "
"Bu akşam, olmazsa yarın gidecekmiş. "
"Annem nerde? "
"Alparslan eve götürdü. "
"Serhat, Duygu'yla hiç mi şansınız yok? Yıllardır seni ne kadar çok sevdiğini sende biliyorsun. " Serhat bakışlarını cama çevirdi. "Neden susuyorsun bir şey söyle! "
"Aptallığıma. Bir insan nasıl bu kadar sevebilir Derya, tek bir gün şikayet etmeden, karşılık bulamadan, karşılık beklemeden... Nasıl? Bu kadar kör, aptal, acımasız olduktan sonra ne dememi bekliyorsun? "
"Gitme desen kalır, gitmez. "
"Ne kadar inatçı olduğunu bilmiyorsun sanki, kal desem gitmeyeceği varsa da gider. "
"O zaman onu burda tutmanın bir yolunu bul. "
"Şu halim bile onu burda tutmaya yetmiyorken ne yapayım? Varsa bir fikrin söyle onu yapayım. "
"Kaza yapmana çok korkmuştu, perişandı. Odada duramadı bile, sana bir şey olsaydı Duygu senden önce ölürdü. "
"Arabayı istinat duvarına gömdüğümde yaşamaya niyetim yoktu. "
"Duygu sana ruh hastası, psikopat diyor ya, gerçekten çok haklıymış. " Derya öfkeyle otururken Serhat bakışlarını boşluğa dikti.
...
Duygu dün kaçırdığı yolculuğuna bugün çıkacaktı. Oktay kapıda onu beklerken o Eylül'e sıkı sıkı sarıldı.
"Yolun açık olsun, ne kadar sıkıntın varsa döndüğünde hepsi yok olsun. "
"İnşaallah. Sağ ol Sarı iyi ki varsın. " Duygu'nun her zaman söylediğini bu kez Eylül gülerek söyledi.
"Benden bir tane daha yok. " İkisi beraber gülerken, her şeyden habersiz oyuncaklarıyla oynayan Rüzgar'ı kucağına aldı Duygu. Yüzünün her yerini öptü.
"En çok seni özleyeceğim altın çocuk. " Diyerek sevdi. "Öp bakayım teyzeyi! " Rüzgar, Duygu'nun yanağını öptüğünde Duygu gülerek bir kere daha öptü onu.
"Beni öpen tek erkek olarak kalacaksın altın çocuk, aşkım benim! " Duygu bir kere daha öptüğü Rüzgar'ı oyuncaklarının içine geri bıraktı. Eylül ile birlikte dışarı çıktıklarında Oktay ona gülümsedi.
"Allah'a emanet ol. " Eylül dayanamayıp bir kere daha sarıldı Duygu'ya.
"Sende. " O sırada kapıda bir araba durdu. Ve arabanın direksiyonunda kolundaki fikastörle Serhat vardı. Duygu kocaman açılan gözlerle Eylül'e döndü. Eylül'de aynı şaşkınlıkla Duygu'ya bakarken Serhat zorlanarakta olsa arabadan indi. Duygu nefesini üfleyerek ona doğru yürüdü.
" Ne işin var senin burda? " Hastanede olması gerekirken burada ve ayakta olması Duygu'yu endişelendiriyordu.
"Konuşmamız lazım. "
"Artık konuşacak bir şey yok. "
"Duygu? " Oktay yardım isteyip istemediğini soruyordu.
"Geliyorum. " Duygu'nun verdiği karşılık Serhat'ı çileden çıkarmak üzereydi. Sert bakışlarını Oktay'dan zor ayırabildi
"Duygu lütfen! "
"Gitmem gerekiyor kusura bakma. " Duygu'nun sırtını dönmesiyle Serhat öfkeyle konuştu.
"Bu kez arabayı istinat duvarına gömmem direkt uçurumdan aşağı salarım! " Duygu'nun nefesi genizinde kesildi. Sıktığı dişleriyle usulca yutkundu. "Yapmayacağım şeyi söylemem bilirsin. " Duygu öfkeyle ona döndü.
"Beni kendinle mi tehdit ediyorsun?Canın cehennemde çıksın yapmazsan adam değilsin! " Çok kızmıştı Serhat'ın sevgisini ona karşı kullanmasına.
"Peki! " Serhat arabasının kapısını açıp arabaya binmeye çalışırken Eylül yetişip kapıyı tuttu. Söylediği şeyi düşünmeden yapardı Serhat.
"Saçmalamayı kesin ikinizde! "
"Sevgimi bunca yıl görmezden gelip bugün bana karşı kullanmasına dayanamıyorum! "
"Sadece konuşmak istiyorum. "
"İkinizde önce sakin olun. Bu ne ya gerilim hattı gibi! " Eylül, Duygu'ya döndü. " Canım daha vaktin varken siz beş dakika konuşun bizde Oktay'la bir kahve içelim, sana uyar mı Oktay? " Oktay çok istekli olmsada hafif başını salladı.
"Tabii. "
Eylül'ün bakışlarını öfke doldururken o öfkeyle Serhat'a döndü. Aralarındaki bir adımlık mesafeyi kapatıp yüzüne doğru ondan başkasının duyamayacağı bir sesle Serhat'ı tehdit etti.
"Duygu'yu incitecek tek bir şey daha yaparsan, tek varlığım üzerine yemin olsun seni öldürürüm! Bugüne kadar söylediğim hiçbir şeyi yapmamışlığım yoktur. "
"Bana sözün olsun. " Serhat zorlanarakta olsa yerleşti direksiyona. Duygu, Eylül'e ne yaptın der gibi bakarken Eylül ona gülümsedi.
"Pişmanlıktansa yüzleşmek her zaman daha iyidir. " Duygu nefesini tutarak arabanın kapısını açtı. Öfkeyle bindiği araba hızla hareket edip saniyelerle gözden kayboldu.
"Uçurumdan birlikte atlamasalar bari. " Diye söylenen Eylül hafif bir tebessümle Oktay'a döndü. "Şöyle bahçeye geçelim mi? "
"Olur. " Oktay bahçedeki masaya geçerken Eylül ikisine kahve yaptı.
...
Serhat'ın hızlı sürdüğü araba uçurumun kenarında durdu. Duygu öfkeyle ondan taraf bakmıyordu. İkisi bir süre sessizce denizi izledi. Sessizliği Duygu bozdu.
"Ne söyleceksen söyle vaktim yok. " Serhat nefesini burnundan üfleyerek baktı ona.
"O kadar çok şey var ki sana söylemek istediğim ama nerden başlayabilirim bilmiyorum. Seni bir daha göremeyecek olmak, bu daha önce hiç yaşamadığım bir çaresizlikti. Ölüm bile daha kolaydı. Sadece ölmek istedim ama onu bile beceremedim.
Sevdiğini hep biliyordum ama hiç anlamadım, belki aptallığımdan belki de hiç vazgeçmeyeceksin sandığımdan bilmiyorum ama hiç anlamaya çalışmadım. Ne zaman ki kaybettim o an her şey durdu, hiç katlanılabilir bir şey değil. Özür dilerim Duygu, bugüne kadar yaptığım ve yapmadığım her şey için. "
"Şimdi geri dönelim. " Serhat çatılan kaşlarıyla Duygu'ya döndü.
"Bu kadar mı? "
"Ne bekliyorsun Serhat, bir şeyler anlamış olman bir şeyi değiştirmiyor. Şimdi dönelim lütfen, dün gemiyi kaçırdım bugün ekspresi kaçırmak istemiyorum. " Serhat arabayı boşa aldı.
"İn aşağı! " Duygu korkuyla yutkundu. "Duygu aşağı in! "
"Sana dönelim dedim! "
"Beni dinlemeden, anlamadan... " Daha Serhat cümlesini bitirmeden Duygu bağırdı öfkeyle.
"Sen beni anladın mı hiç, bir kere dinledin mi? Ben kendimi bildim bileli sana aşıktım, bugün vazgeçiyorum diye mi aklına geldim! Ne istiyorsun Serhat benden, kaldıramıyorum artık! "
"Duygu in aşağı! "
"İnmiyorum! Şimdi beni aldığın yere geri bırak! " Serhat öfkeyle arabadan inerken Duygu onu indirmek için çıktığını biliyordu. Hemen el frenini çekip kontağı kapattı. Anahtarı almasıyla Serhat onun tarafındaki kapıyı açtı. Kolundan tuttuğu Duygu'yu çekip arabadan çıkardı. Duygu'nun elindeki anahtara uzanmasıyla Duygu anahtarı arkasına sakladı.
"Ruh hastası! "
"Ver şunu Duygu! "
"Vermiyorum! "
"Delirtme beni! "
"Sanki çok akıllı da! " Anahtarı vermemek için direnen Duygu'nun dirseği Serhat'ın koluna çarpmasıyla Serhat'ın adeta nevri döndü. Büyüyen gözleri ve alamadığı nefesiyle dişlerini sıktı.
"Serhat, iyi misin? Özür dilerim, çok acıyor mu canın? Bir şey söyle iyi misin? " Duygu'nun endişesine Serhat zor nefes alabildi.
"Az sonra ölecek biri için çok önemli değil. " Dedi sıktığı dişleri arasında.
"Saçmalamayı kes, yeter! "
"Şaka yaptığımı mı sanıyorsun? "
"Serhat yeter, lütfen! Korkuyorum yeter! " Duygu gözyaşlarına hakim olamazken Serhat öfkeyle sırtını döndü.
"Gitme o zaman! " Diye bağırdı.
"Neden anlamıyorsun beni, kaldıramıyorum... Ben kendim için gidiyorum senin yüzünden değil vicdan yapmana gerek yok! "
"Vicdan meselesi değil bu! "
"Ne o zaman? "
"Seni kaybetmek istemiyorum! " Serhat'ın bağırarak söylediğine Duygu öfkeyle karşılık verdi.
"Geç kaldın! " Elindeki anahtarı aynı öfkeyle denize fırlattı. "Al sana anahtar! " Öfkesi haklı olarak büyüktü, o kadar zaman aklı nerdeydi de vazgeçtiği gün gelip söylüyordu bunu. Üst üste akan gözyaşlarını öfkeyle sildi. Nefes alamıyor, boğulacak gibi hissediyordu.
Öfkeli adımlarla uçurumun kenarına kadar yürüdü. Sıktığı dişleriyle aşağı baktı. Öfkeyle atlamak geliyordu içinden. Ramak kalmıştı yapacaktı da.
"Duygu ne yapıyorsun? Buraya gel! "
"Sen yapınca oluyor ben yapınca mı olmuyor? "
"Saçmalama! " Serhat yetişip kolundan tuttuğu Duygu'yu uzaklaştırdı ordan. Duygu gözyaşlarını silip tükenmişlikle yere oturdu. Serhat'ın da durumu ondan farklı değildi, o da yanına otururken ikisi bir süre denize baktı sessizlik içinde. Duygu arada burnunu çekiyor, gözyaşlarını siliyordu.
"Ben kendimi affedemiyorken beni affetmeni isteyemem ama gitme. Beni affetme ama gitme, olmama ihtimaline dayanamıyorum. Yalvarıyorum Duygu gitme kız, bağır, çağır, hakaret et, küfret, ezyet et ama gitme. Gidersen yemin ederim ölürüm, olmama ihtimaline kafayı yiyorum. Bana ne oldu, nasıl oldu bilmiyorum ama sen olmayınca nefes bile alamayacağım gibi. "
"Bu kadar zaman aklın neredeydi? "
"Bir bilsem... "
"Sen gitme diyince bile neden bu kadar çok canım acıyor? Paramparçayım sayende. "
"Bırak toparlayayım, yeniden inşa edeyim, iyileştireyim kalbini. "
"Sen kırıp, dökmekten başka bir şey bilmiyorsun ki. "
"O zaman öğret bana, öğret ki ikimizi de toparlayayım. "
"Sana o kadar çok inanmak istiyorum ki ama yapamıyorum. "
"Neden? Nerde eksik varsa söyle hepsini tamam etmeye varım sen yeter ki kal. " Duygu derince bir nefes alarak yutkundu.
"On yıl sende karşılıksız sev, benim yaşadıklarımı yaşa, belki eksikler tamamlanır. "
"Sen yeter ki gitme, bir ömür affetmesen bile sadece bileyim nerdesin, baktığım yerde ol o bile bana yeter. " Duygu yanında oturan Serhat'a taraf çevirdi önünü. Gözlerinin içine baktı uzun uzun.
"Görmezden geldiğinde acıtıyorsun, kal diyince acıtıyorsun, Serhat sen neden bu kadar çok kalbimi acıtıyorsun? " Serhat gözlerinin içine acıyla bakan Duygu'yu kendine doğru çekerek dudağından öptü.
"Senin acıyan kalbine iyi geldi mi bilmiyorum ama benimkine çok iyi geldi. " Duygu bakışlarını düşürdü. İnkar edemezdi, ilk defa Serhat'ın yaptığı bir şey canını acıtmamış aksine nefes aldırmıştı. "Evlensene benimle? " Duygu büyüyen gözlerini ona çevirdi. " Gerçekten söylüyorum, evlen benimle. "
"Daha sevmeyi bilmiyorsun evlenmeyi nasıl becereceksin? "
"Sen öğret bana, gıkım çıkarsa adam değilim. " Duygu derince bir nefes alarak denize baktı.
"Anandan emdiğin sütü burnundan getiririm ama. "
"Kabul, tek kelime edersem namerdim. "
"Seni çok pis süründürürüm. "
"İstersen ateş ol mum gibi erimeye razıyım. "
"Çok büyük konuşuyorsun. "
"Çünkü çok büyük seviyorum. "
"Peki. "
"Bu kalıyorsun demek mi oluyor? " Duygu derince bir nefes alıp usulca verdi.
"Beni kaldığıma pişman edersen Serhat seni vururum! " Serhat gülümseyerek bir kere daha Duygu'yu öptü, bu kez öpücüğüne Duygu da karşılık verdi. |
0% |