@eelliiffiippeekk
|
Sağlık sorunlarıyla uğraşan Galip'in ameliyat olması gerekiyordu. Doktor elindeki kağıtlara bakıyordu.
"Ne kadar erken ameliyat olursan başarı şansı o kadar yüksek olur. "
"Ne kadar geciktirebilirim bunu? "
"En fazla bir ay. Muhakkak ameliyat olman gerekiyor, kalp kasların erimeye başlarsa geri dönüşü imkansız gibi bir şey olur. "
"Peki. İki gün sonra yatış için gelirim. "
"Çok iyi olur. " Galip ayaklandı oturduğu yerden.
"Teşekkür ederim. " Dedi doktora.
"Rica ederim görevim bu benim. " Galip aldığı dosyalarla odadan çıktı. Derince aldığı nefesi aynı şekilde verdi. Şimdi çok özlediği Rüzgar'ı almaya gitmek istiyordu. Gitmişken Eylül'ü de görmek istiyordu. Çünkü çok özlemişti.
Çıkışa yürüdü yorgunca. Kapıdaki arabasına binerek Eylül'ün restoranına doğru sürmeye başladı.
Yarım saatlik yol Eylül'ün restoranının önünde son bulurken yorgunca arabadan indi. İçeri yürüdü aynı yorgunlukla.
Mutfakta çalışan Eylül'e Kerem haber verdi.
"Abla Galip Abi geldi. " Eylül elindeki yemeği yanındaki aşçıya bıraktı.
"Şeyda buna bak, her şeyi tamam iki dakika daha sotele servis et. "
"Tamam şefim. " Eylül ellerini önlüğünün parşömenine silerek mutfaktan çıktı. Galip'i camdan dışarıyı izlerken buldu.
"Hoş geldin. " Galip hasretle döndü sesine.
"Hoş buldum. Sana da uyarsa Rüzgar'ı alayım bu gece bende kalsın. "
"Tâbi olur. "
"Bir saat sonra annem alıp gelir. "
"Şimdi gidip almak istiyorum. "
"Peki. Öğretmenini ararım. Bir şey yer misin, masal tatlısı da var. " Galip hafif tebessüm etti.
"Sağ ol aç değilim. "
"Peki. " Eylül kararsızca bakarken Galip bir şey söylemek istediğini anlamıştı.
"Söyleyecek misin artık? " Eylül bakışlarını yüzüne çevirdi. Bunu söylemenin kolay bir yolu yoktu.
"Biz Alparslan ile birlikteyiz. " Bakışlarını hızla Eylül'den çevirdi Galip. Bütün dünya dalga dalga üzerine yıkıldı sanki. Eylül gözlerinin içinden geçen yıkımı görmüştü. Daha fazla duramadı orda Galip, hızlı adımlarla çıkıp giderken Eylül kalbi acıyarak arkasından baktı.
Galip öfkeyle sürdüğü arabayı ani bir frenle durdururken neredeyse takla atacaktı. Sıktığı dişleriyle titriyordu. Hızlı soluduğu nefesinde boğuluyordu sanki. Zor kendini arabadan aşağı attı. Yolun ortasında öylece bıraktı arabayı. Kadırıma kadar zor yürüdü.
Eylül'den bir beklentisi yoktu ama yinede çok ağır gelmişti duymak. O an orda ameliyat olmaktan vazgeçti getireceği sorunlar bir kere daha umurunda olmadan.
Galip'in gidişinden sonra Leyla ağlamaktan perişn bir halde restorana geldi. Eylül annesini o halde görünce endişeyle koştu.
"Anne, ne oldu? Babama mı bir şey oldu? " Annesi gözyaşlarıyla başını iki yana salladı. "Ne o zaman? " Eylül'ün endişesi her saniye büyüyordu.
Annesi zor konuşabildi.
"Utku... "
"Ne oldu Utku'ya? "
"Lösemiye yakalanmış. " Annesinin hıçkırıkları arasında söylediğine Eylül iç çeker gibi bir nefes aldı.
"Ne diyorsun anne, nasıl? "
"Bir aydır hasta bir türlü iyileşemiyordu, doktor şüphelenip test yaptı. Testin sonucu pozitif çıkmış. " Eylül çökercesine oturdu annesinin yanına. Daha altı yaşındaydı...
Eylül oğlunun abisi olduğunu bilmeden yeğeni sandığı Utku'ya üzülürken onun için her şeyi yapardı Hakan ile Arzu umurunda olmaksızın.
.... Daha iki hafta olmuştu Eylül'ün Alparslan ile sevgili oluşu ama birlikte iş yaptıkları Amerikalı şirkette mali ve adli sıkıntılar çıkması sebebiyle Alparslan Amerika'ya gitmek zorunda kalmıştı. İkiside bu durumdan çok memnun olmasada yapacak bir şeyleri yoktu.
Eylül havaalanına kadar gidip Alparslan'ı uğurlamıştı. Üç ay olmasına rağmen hiçbir gelişme olmamış Alparslan daha uzun süre orda kalacak gibi duruyordu.
Eylül sabaha yine Alparslan'ın mesajlarıyla gülerek başladı. Telefonunu bırakıp yanında uyuyan Rüzgar'ı öperek kalktı.
Hızlı bir kahvaltının ardından Rüzgar'ı kreşe bırakarak restorana gitti. Daha kapıdan girmişti ki Kerem koştu önüne.
"Abla, sabah erkenden bir kadın geldi gitmek bilmiyor illa seninle görüşmek istiyormuş. "
"Arasaydınız ya daha erken gelirdim. "
"Gerek yok ben beklerim dedi. "
"Tamam siz işinize bakın ben ilgileniyorum. "
"Tamam abla. " Eylül yanındaki garsonu gönderdikten sonra gözlerini dikmiş dışarıyı izleyen kadının yanına ağır adımlarla yürüdü. Eylül'ü fark eden kadın elindeki kahve fincanını masanın üstündeki tabağına bırakarak üstten bir tavırla oturduğu yerden Eylül'e bakmaya başladı. Onun bu tavrından hoşlanmayan Eylül soğuk bir sesle konuştu.
"Benimle görüşmek istemişsiniz, sizi dinliyorum. "
Kendini beğenmiş edasıyla bakışları Eylül'ü baştan aşağı süzdü.
"Sana bir teklifim var. Otur lütfen. " diyerek karşısındaki sandalyeyi işaret etti. Eylül sinirle gülümsedi.
"Burası benim restoranım nereye istersem oraya otururum ayrıca teklifin her neyse ilgilenmiyorum! " Eylül kestirip atarken karşısındaki kadının vazgeçmeye niyeti yoktu.
"Alparslan ile ilgili. Oturanı tavsiye ederim. " Alparslan'ın adını duyan Eylül'ü bir merak sararken bir taraftan da endişelenmişti. Eylül bıkkınca bir nefes üfleyerek çektiği sandalyeye oturdu.
"Seni dinliyorum. " Eylül'ün tavrına karşısındaki kadın alaycı bir tavırla baktı.
"Aslında uzatmayı sevmiyorum. Teklifim şu, sen Alparslan'ın peşini bırak ben ne istiyorsan, ne kadar istiyorsan sana vereyim. Şan, şöhret, para, mevki ne istersen. " Eylül kadının söylediklerine daha fazla dayanamayarak bir kahkaha attı.
"Çok klasik olmadı mı? " diye sordu Eylül gülmeye devam ederken.
"Ben gayet ciddiyim! " Eylül'ün gülüşünün yerini öfkeyle çatılan kaşları alırken, iki elini masaya koyarak ayaklandı. Üzerine eğildiği kadının gözlerinin içine öfkeyle baktı. Mavi gözleri adeta fırtınaya bürünmüş gökyüzü gibiydi.
"Seni o paranda boğarım kimsenin ruhu duymaz! Kimsin ya sen, kendini ne zannediyorsun? Şimdi kalk siktir ol git dükkânımdan seni ayağımın altına paspas etmeden! "
Alaycı bakışlarla ayaklandı tanımadığı o kadın. Eline çantasını alarak karşısındaki Eylül'ün gözlerine meydan okurcasına baktı.
"Konuşma seviyesi yerlerde. Korkunç! Bu arada çok klasik olacak ama seni pişman edeceğim. Alparslan değil yüzüne bakmak seninle aynı gökyüzü altında durmaya tahammül edemeyecek! " diyerek sırtını döndü. Bir şey söylemeyi unutmuş gibi geri döndü Eylül'e. "Ha bu arada benim adım Alev Dağdelen, istediğim ve benim olmayan her şeyi yakarım. " Eylül sabah sabah neye uğradığını şaşırırken Alev topuklu ayakkabılarını yere vura vura yürüyerek restorandan çıktı.
"Sabah sabah neydi bu şimdi? Deli midir nedir! " diye söylendi Eylül arkasından. Onun yüzünden başına gelecekleri bilmeden.
....
Güneş yüzünü başka diyarlara dönerken Duygu, Eylül'den duyduklarından sonra hemen yanında bitivermişti. Eylül tanımadığı o kadının cüretkâr tehditlerini ona anlatmıştı.
"Alparslan'a söylemelisin bence. " diye akıl verdi Duygu. Eylül kararsız kalırken derince bir nefes aldı.
"Zaten yeterince kendini yiyiyor Alparslan bu saçmalıklarla canını sıkmak istemiyorum. Hem ne yapabilir ki? "
"Bu Alev takıntılı, şizofreni bir tip. Babasının silahlı gücüne güvenerek yapmadığı yok. Bir ara Derya'nın sevdiği Efe'nin arkadaşının peşindeydi. Sevgilim diye haber falan yaptırmıştı. Babam konuşurken duydum babasını öldüreceklermiş neredeyse onun o saçmalıkları yüzünden o kadar yani. "
"Neyse Alparslan dönsün, o zaman anlatırım. "
"Ben fazla geciktirme derim. "
"Aklımda bulundururum. "
....
Yoğun bir günün ardından Eylül adeta tükenmişti. Öğle servisinden sonra restoran sakinlemişti biraz. Garip bir şekilde Eylül kendini iyi hissetmiyordu. Soğuk soğuk terlerken midesi bulanıyordu, dizleri artık onu taşıyamayacak kadar güçsüzdü. Kendini mutfaktan dışarı zor atarken derin derin nefesler aldı. Bir anda kararan gözleriyle yere yığıldı.
Eylül'ün baygınlık geçirmesinden sonra ambulans çağırmıştı çalışanlar. Eylül hastaneye kaldırılırken Serhat ile Duygu'da görenir öğrenmez hastaneye koşmuştu. Eylül gözlerini açtığında Duygu ile Serhat başında bekliyordu.
"Ah başım, midem neden bu kadar kötü? " diye inledi Eylül. "Ne oldu bana? "
"Bayılmışsın canım. " dedi Duygu.
"Ben doktor çağırayım. " Serhat gittikten birkaç dakika sonra doktorla beraber döndü. Doktor Eylül'ü muayene etti önce. Hemen ardından Eylül'ün raporlarına baktı. Hafif bir tebessümle baktı Eylül'e.
"Sizde bebeğinizde gayet iyisiniz merak etmeyin. " dedi. Eylül şaşkınlıkla bakakaldı.
"Ne bebeği?! " diye sorarken Serhat sevinçle bağırdı.
"Heyt be! Amca oluyorum! Aslan kardeşim benim be! " Duygu kocaman açılan gözleriyle Eylül'e baktı.
"Sarı? " Diyebildi ancak. Serhat telefonuna sarılarak Alparslan'ı arayacağı sırada Eylül araya girdi.
"Ya saçmalamayın yok öyle bir şey! Serhat kapat şu telefonu! Duygu al şunun elinden telefonu. Bu mümkün değil! Ben hamile falan değilim! " doktor dahil herkes şaşkınca bakarken, Eylül doktora döndü. "Bir yanlışlık olmalı doktor hanım benim hamile olmam mümkün değil. " Doktor elindeki kağıtlara baktıktan sonra konuştu.
"Kan sonuçlarınıza göre sekiz haftalık hamilesiniz. "
"Bir yanlışlık olmalı, bu mümkün değil. "
Serhat,
"Şimdi amca olmuyor muyum mu ben? " diye sordu. Eylül bıkkınca nefesini üfledi.
"Bunlar delirtecek beni. Doktor hanım bu mümkün değil. "
"Birde ultrasonla muayene edelim sizi "
"Lütfen! "
Az sonra getirilen ultrason cihazıyla doktor Eylül'ü muayene etti. Eylül'ün dediği gibi hamilelik yoktu. Eylül'ün hamile olmadığı anlaşılırken kan tehlilerin karıştığı ortaya çıkmıştı. Hastanede Eylül Demir adında bir hasta daha vardı ve hamile olanda oydu. Eylül gıda zehirlenmesi yüzünden baygınlık geçirmişti. Alparslan endişelenir diye Eylül kimsenin haber vermesine izin vermemişti. Bu da yaptığı en büyük hata oldu.
|
0% |