Yeni Üyelik
59.
Bölüm

58. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Geçirdiği rahatsızlıktan bir kaç gün sonra Eylül işinin başına dönmüştü. Hâlâ tam toparlanamadığı için sık sık dinleniyordu. Yine oturmuş dinlenirken, Duygu heyecanla içeri girdi.

 

"Sarı! " dedi heyecan ve mutlulukla. Eylül onun o parıldayan gözlerine gülerek baktı. "Şuna bak! " Aynı heyecanla parmağındaki tek taş yüzüğü gösterdi. "Serhat evlenme teklifi etti! " Eylül sevinçle sarıldı ona.

 

"Ah canım çok sevindim! Anlat hadi nasıl oldu, çok merak ediyorum. "

 

Duygu mutlulukla Serhat'ın yaptığı sürprizleri anlatırken içeri giren Kerem'in yüzü tuhaftı.

 

"Abla, polisler gelmiş seni soruyorlar. " Duygu'yla ikiside şaşkınca bakakaldı.

 

"Polis mi? Niye ki? "

 

"Bilmiyorum. " Eylül yerinden kalkıp giderken Duygu da peşinden gitti.

 

Polislerden biri,

 

"Eylül Demir? " diye sordu. Etraftaki müşteriler merakla bakarken.

 

"Benim buyrun. "

 

"Bizimle emniyete kadar geleceksiniz. "

 

"Sebep? "

 

"Hakkınızda ihbar var. "

 

"Ne ihbarı? "

 

"Merkezde öğrenirsiniz. " diyerek Eylül'ü yönlendirirken Eylül ne olduğunu anlamaya çalıştı.

 

"Kerem, çantamı getirir misin lütfen? " Kerem hızlı adımlarla gidip döndü.

 

Ne olduğunu anlamadan apar topar kendini emniyet amirliğinde bulan Eylül'ü orada da bir sürpriz bekliyordu. Eylül ile birlikte çete olduğu ve dolandırıcılık yaptığı ihbarıyla Galip'te oradaydı. Ve Galip bundan hiç hoşlanmamıştı.

 

Galip ortalığı ayağa kaldırmış, bu yalan ihbarı kim yaptıysa şikâyetçi olmuştu Eylül ile birlikte. Galip'in hatrı sayılır bir adı ve ihtibarı vardı, bunun zedelenmesine asla izin veremezdi.

 

....

 

İki günlük ifade ve soruşturmanın ardından Eylül ile Galip'in isnat edilen suçlar ile bir ilgileri olmadığı anlaşılmıştı.

 

Eylül ile Galip bu ihbarı yapandan şikayetçi olsada kimin bu ihbarı yaptığına ulaşılamamıştı. İkisi birlikte emniyet amirliğinden çıkarken Galip hâlâ çok öfkeliydi.

 

"Neydi bu şimdi? Nasıl bir saçmalık bu? Üstelik yapanıda bulamıyorlar! " Diye konuştu öfkeyle. Eylül derince bir nefes aldı düşünceli bir şekilde.

 

Kim niye yapardı bunu, aklı almıyordu. Galip gibi bir adamı bunla itham etmeye kim cesaret edebilirdi.

 

"Aklım almıyor, niye? Kim bunu yapmaya cesaret edebilir? Hadi diyelim sen iş adamsın da böyle bir iftira ettiler ihtibar kaybettirmek için ya ben? Anlayamıyorum bir türlü, bizi çete olmakla sorguladılar. "

 

"Bilmiyorum Eylül, ama bulacağım bulduğumda da doğduğuna pişman edeceğim! " İkiside Galip'e ihtibar kaybettirmek için yapılmış olduğunu zannederken asıl mesele Eylül'e çamur at izi kalsın amacındaydı.

 

"Hadi seni eve bırakayım birde taksiyle falan uğraşma şimdi. " dedi Galip. Eylül geçirdiği rahatsızlıktan dolayı daha tam toparlanamamışken iki günlük emniyet işkenceside iyice yıpratmıştı onu. Çok ciddi şekilde bitkin düşmüştü.

 

"Peki. " dedi yorgun sesiyle.

 

...

 

Eylül endişelenmesin diye her şeyi Alparslan'dan saklamıştı. Geldiğinde anlatırım diyerek ertelemişti.

 

Nihayet Alparslan dönmüştü ama iş yoğunluğu sebebiyle Eylül anlatması gereken şeyleri neredeyse unutmuştu.

 

Diğer yandan Alparslan'ın Eylül'e yapacağı evlilik teklifi için çok güzel planları vardı. Ve o güzel planlarının hepsini tek tek gerçekleştirmişti. Eylül için işinde en iyi olan modacılardan gözlerinin rengini tamamen ortaya çıkaracak koyu mavi bir elbise diktirmişti. Ayakkabısından, aksesuarına kadar her şeyini kendisi seçmişti ve Eylül'e göndermişti. Her şey hazırdı. Birkaç saat sonra Eylül'ün gelmesinden başka eksik hiçbir şey yoktu.

 

Alparslan bir taraftan da işlerle ilgilendiği için ofisinde hazırlanmak zorunda kalmıştı. Her şey kusursuzdu taki Alev elinde salladığı dosyalarla gelene kadar. Alparslan'ı baştan aşağı süzerken büyük bir beğeniyle izledi.

 

"Yine nefes kesicisin. " dedi arsız bir gülüşle. Alparslan sıktığı dişleri arasında baktığı Alev'e katlanamıyordu.

 

"Ne istiyorsun yine? " diye sordu sinirle. Alev o cüretkâr tavrını sürdürerek mini eteğinin boyundan çekinmeden rahatça geçip oturdu. Alparslan sinirini bozmamak için sakin kalmaya çalışıyordu. Alev elindeki dosyaları oturduğu koltuğun önünde duran zigon sehpaya fırlatırcasına attı.

 

"Senin şu sarışının gerçek yüzünü sana göstermeye geldim yakışıklı. "

 

"Alev saçmalamayı kes, defol git burdan elimden bir kaza çıkmadan!"

 

"Sinirlenme hemen önce şu dosyalara bak istersen. "

 

"Al o saçmalıklarını da defol git! Yemin ederim elimde kalırsın yeter!"

 

"Senin sarışın, Eylül yani on bir haftalık hamile. Ayrıca dolandırıcı, sabıkası da var. Ha o eski kocada numara hiç ayrılmamışlar. Hapiste yatmasının sebebi trafik kazası değil dolandırıcılıkmış, karısı hamile olduğu için hapse girmesin diye numaradan boşanmışlar. O kadar büyük iş çeviriyorlar ki aklı almıyor insanın.

 

Babamı dolandırmasalardı asla haberim olmayacaktı. Senin evine de Derya'yı kullanarak girmiş, plana bak ya. " dedi Alev kendinden emin tavrıyla. Alparslan sinirle çenesine yapışarak sıkmaya başladı.

 

"Seni öldürürüm! Yemin ederim seni öldürürüm! Kes sesini! "

 

"Ben elimde delil, kanıt, ıspatla geldim. O çok sevdiğin, güvendiğin Eylül'ün gerçek yüzünü sana göstermek için. Sadece dosyalara bak. İnanmazsan hasteneye, emniyete giderek bu dosyaların gerçekliğini tescil ettir!" Alparslan çenesinden tuttuğu Alev'i geriye doğru ittirerek bıraktı.

 

"Seni şurda boğmuyorsam babanın hatrına, şimdi al şu saçmalıklarını defol! " Alparslan masanın üzerindeki dosyaları Alev'in eline sıkıştırıp kolundan tutarak dışarı doğru sürüklemeye başladı. Alev önüne geldikleri kapıya hızla sırtını dayadı. Elindeki dosyadan bir sayfa çıkardı.

 

"Bana inanmıyorsan al bak! Ben sırf o kadının gerçek yüzünü ortaya çıkarmak için babamı karşıma almışım. " Alparslan delirmek üzereydi, az kalmıştı Alev'i boğabilirdi.

 

"Yalvarıyorum Alparslan sadece bir kere şu dosyalara bak! Lütfen! " Alparslan, öfkeyle Alev'in elindeki kağıdı aldı.

 

O kağıtta yazanların hiçbirinin gerçek olduğuna ihtimal vermedi ama Alev zehirini yeni zerketmeye başlamıştı.

 

"Bu dalavereyle babamı dolandırarak aldıkları ev, bu da o evde sürdükleri sefa. " Galip bir ev almıştı ve evin eski sahibi Alev'in babasıydı tesadüfen. Eylül'ün Rüzgar'ı almaya giderken çekilmiş fotoğraflarıyla oynamıştı. Alparslan inanmak istemiyordu ama azımsanacak gibi değildi çekilen fotoğraflar.

 

"Bunlar gerçek değil, yalan söylüyorsun! "

 

"Öyle mi? Al bak! Kadın on bir haftalık hamile! Sen o tarihlerde burda olmadığına göre kimden hamile? "

 

"Alev seni öldürürüm! "

 

"Ağır mı geldi? O zaman şunu dinle, Eylül Ordu'da kalmış iki yıl, güya çalışmak için sıradan bir ailenin yanında aşçı olarak işe girmiş, o ailenin sonu ne olmuş biliyor musun?

 

Eylül önce adamı kendine aşık edip her şeyini almış elinden, o aileden kimse bir daha haber alamamış, neden peki? Nerdeler şimdi, bilen yok, çünkü senin melek yüzlü şeytanın onları çoktan ortadan kaldırmış! Al bunlarda kanıtı. "

 

"Bunlar gerçek olamaz... Mümkün değil! "

 

"Git doğrula o zaman! Al hastane raporu, git sor hastaneye. Al polis tutanakları git bizzat dosyanın altında imzası olan başkomiser sor! "

 

Alparslan delirecekti neredeyse dosyalara bakarken. Hepsi gerçek belgelerdi ama Eylül'ün bunları yapacağına asla ihtimal vermiyordu. Eylül ile Galip'in çekilmiş onlarca fotoğrafları da vardı.

 

"Bunların hepsi gerçek. İnanmıyorsan git sor, soruştur. Hastane orda, emniyet orda!"

 

"Bunların gerçek olma ihtimali yok. Bunların hepsi senin düzmecelerin! "

 

"Git tescille o zaman Eylül'üne o kadar güveniyorsan! " Alparslan'ın aklını allak bullak etmişti. Alparslan inanmıyordu ona ama bir kere bir şüphe düşürmüştü içine. Eylül ile Galip'in birlikte çekilmiş onlarca fotoğrafı vardı. Alparslan eline aldığı dosyaları tehditkar bir şekilde Alev'e doğru salladı.

 

"Bunların gerçek olmadığını belgeleyerek sana yedireceğim! " diyerek çıktı ofisinden. Sekreterine,

 

"İçerideki kadını dışarı attır! " diye emir vererek çıktı. Öfkeyle arabasın binerek hastaneye doğru sürmeye başladı Hastane daha yakındı emniyetten. Önce hastaneye gidecekti ama hesap sormaya gidiyordu. Sahte rapor düzenledikleri için onları şikayet edeceğini söylemeye gidiyordu. Hız ibaresinin sonraları bulduğu bir hızla geldiği hastanenin önünde durdu. Aynı öfkeyle inerek içeri girdi. Girdiği hastanede danışmaya ilerledi. Elindeki raporu masaya çarptı sert bir şekilde

 

"Siz nasıl hastanesiniz ki sahte rapor veriyorsunuz? Hakkınızda suç duyurusunda bulunacağım. " Karşısındaki kadın şaşkınlıkla baktı.

 

"Rapora bakabilir miyim lütfen? " diye sordu çekinceyle. Alparslan'ın yüzüne fırlattığı kağıdı alan kadın kimlik numarasını yazarak baktığında raporun gerçek olduğunu anlaşıldı.

 

"Beyefendi bu rapor gerçek, bu hasta sistemde kayıtlı, kadın doğum polikliniğinde takipli hasta gebelik sebebiyle. " dedi. Alparslan şokla açılan gözleriyle bakarken kadının elinden aldı bir hışımla kağıdı. Başhekimliğe yürüdü aynı öfkeyle. Ama orada da raporun gerçekliği tescillenmişti. Alparslan büyük bir şok geçiriyordu. Kendini zoraki bir şekilde hastaneden dışarı attı.

 

"Bu gerçek olamaz, Eylül nasıl yapar böyle bir şeyi... nasıl? "

 

Yıkılmışlıkla bindiği arabasının yönü bu kez emniyet amirliğiydi. Yaşadığı şoku atlatamıyordu.

 

Eylül nasıl hamile olabilirdi.

 

Eylül onu kandırmış olabilir miydi gerçekten?

 

Aklında onlarca soru varken ne yapacağını bilmiyordu. Ulaştığı emniyette Alev'in eşini ve kızını rehin alıp öldürmekle tehdit ettiği başkomiser Alparslan'ı karşıladı tesadüfen karşılaşır gibi. Bir tarafı korku bir tarafı vicdan azabıyla Alparslan'a doğru yürüdü.

 

"Buyrun nasıl yardımcı olabiliriz? "

 

"Ben bu dosyaların gerçek olup olmadığını öğrenmek istiyorum. " Nefesi kesiliyor, sanki boğuluyordu Alparslan. Ama karşısındaki adam da aynı durumdaydı. Az önce eşinin başörtüsü ile kesilmiş bir parça saçını göndermişlerdi vazgeçmesin diye.

 

"Bakayım. " Alparslan titeyen eliyle dosyaları uzattı. Adam dosyaları karıştırırken mecbur imzaladığı her bir kağıda vicdan azabıyla baktı.

 

"E..evet gerçek. Bu davayı hatırlıyorum. " dedi. Alparslan beyninden vurulmuşa dönmüştü bir anda.

 

"Nasıl? Yalan! Bu gerçek olamaz! Nasıl lan nasıl? " Alparslan kendi kendine delirmiş gibi sayıklarken o dosyayı komiserin elinden alarak hızla çıktı geldiği gibi. Başkomiser titreyen bacaklarıyla dışarı çıktı Alparslan'ın ardından. Buz kesmiş elleriyle telefonunu çıkarıp Alev'in adamını aradı.

 

"İstediğinizi yaptım, şimdi bana kızımı ve karımı verin. "

 

"Konum atıyorum gel, al. " Diyen adam telefonu kapattı. Başkomiser her ne kadar onlara güvenemezse bile mecbur gidecekti eceline gittiğini bilmeden.

 

Alparslan yıkılmış bir şekilde Eylül için özenle hazırlattığı sahildeki iskeleye gelmişti.

 

Nasıl yapardı tüm bunları Eylül aklı almıyordu. İçinden çıkamıyordu, o tüm iyilikleri yalan mıydı? Kabullenemiyordu. İnanmıştı ama kabullenemiyordu.

 

....

 

Eylül başına geleceklerden habersiz hazırlığını bitirmişti. Alparslan'ın gönderdiği şoför onu Alparslan ile buluşacağı yere götürecekti.

 

"Sarı, çok güzel oldun. Alparslan yeniden aşık olacak sana. " Duygu dudağının kenarını ısırıp bakyordu.

 

"Öyle mi dersin? "

 

"Bence öyle. Ama evlilik teklifine hayır dersen şu tüm hazırlığa yazık olacak. "

 

"Alparslan'ın acele edişini anlamıyorum, konuşmuştuk oysa ki. "

 

"Artık beklemek istemiyorsa demek ki. "

 

"Neyse gideyim de, belki ikna ederim. "

 

"O seni ikna etmesi? "

 

"Bilmiyorum artık ya nasip. " Eylül gülerek çantasını aldı. Duygu da aynı mutlulukla onu yolcu etti.

 

Eylül'ün geldiği yerde hiç kimse yoktu. Üstü kapalı iskele bir gelin gibi süslenmişti. Dört yanını meşaleler aydınlatıyordu. Her yerde mumlar gül yaprakları vardı. Muazzam bir masa duruyordu iskelenin ortasında. Ve masanın başında Alparslan duruyordu. Ama farklı bir tavır, soğuk bir duruşla. Sıktığı dişleriyle titriyordu. Eylül onu o halde görmesiyle içinde esen tatlı heyecandan eser kalmazken endişeyle yaklaştı.

 

"Alparslan? " Alparslan öfke dolu bakışlarını ona çevirdi. Eylül daha çok endişelenirken elini koluna uzattı.

 

"İyi misin? " Endişeli sorusuna Alparslan korkunç bir ifadeyle döndü.

 

"Dokunma bana! " Eylül korkuyla irkilerek bir adım geriledi.

 

"Alparslan ne oluyor? " diye sordu dolan gözleriyle. Alparslan yıkılmış bir şekilde ağlıyordu.

 

"Ne istedin lan benden? İstemediğin kadar para verirdim sana! Neden oynadın benimle neden? " Alparslan'ın sesi kıyı boyunca yankılanırken Eylül ne olduğunu anlamadan dolan gözleriyle bakıyordu sadece.

 

"Ne? " Diyebildi ancak ama Alparslan perişan bir haldeydi ve ona da aynı yıkımı yaşatacaktı.

 

"Ulan hiç mi insafın yoktu! İnsanlıktan hiç mi nasip almadın? Lan karnındaki bebeği bana yutturmayı nasıl düşünüyordun! Bundan sonraki planın neydi? Konuşana lan! Konuş bana hesap ver. Ya Allah'tan hiç mi korkmadın kadın hiç mi? " diye bağırmaya devam ederken masadan aldığı dosyaları Eylül'ün yüzüne fırlattı. Eylül yağmur gibi akan gözyaşları ile donmuş bir şekilde bağırıp çağıran Alparslan'a bakıyordu. Alparslan ceketinin iç cebinden siyah kadife yüzük kutusunu çıkardı.

 

"Bunu var ya tam üç aydır yüreğimin üzerinde taşıyorum, seni yüreğimde taşıdığım gibi. Sana bunu verirken söyleyeceğim kelimeleri altı aydır her gece kendime tekrar ediyorum. Ne hakkın vardı lan beni böyle paramparça etmeye! " Eylül'ün elini tutarak kutuyu avcuna sıkıştırdı "Al epey para eder. Aylardır uğraştığınız tezgahın karşılığını çıkarır! " dedi alaycı bir tavırla. Ama yıkılmıştı, ruhu, benliği, varlığı paramparçaydı. Yer kabuğu ayağının altından çekilip alınmıştı. Bitmişti. Onu ayağa kaldıracak hiçbir şey yoktu artık. İnandıklarının koca bir düzmece olduğunu bilmeden onunla yeniden sevmeye inanan kadını kendisi gibi yıkmış, paramparça etmişti. Eylül'ü o halde elinde yüzükle bırakarak sırtını döndü. Eylül olduğu yerde kilitlenmiş kımıldayamıyordu. Alparslan gitmişti. Onu orda bırakarak gitmişti hayat denen şeyi tamamlayan ne varsa beraberinde götürerek gitmişti...

 

Loading...
0%