Yeni Üyelik
63.
Bölüm

62. Bölüm

@eelliiffiippeekk

 

 

Eylül sabah gözlerini açtığında öylece tavanı izledi. Sıktığı dişleriyle yatağından kalktı son günlerde yaptığı gibi. Kararlılıkla üzerini değiştirdi. Odasını topladıktan sonra uyanan Rüzgar'ı kucağına alarak öptü. Aşağı indi Rüzgar ile birlikte. Kahvaltı hazırlayarak çayı demledi. Tıkırtıları duyanan Duygu ovduğu gözleriyle aşağı indi.

 

 

"Günaydın. Bende seni uyandırmaya gelecektim. Hadi elini yüzünü yıkada kahvaltı edelim. " Duygu hafif başını salladı. Tekrar yukarı çıkıp elini, yüzünü yıkayarak aşağı indi. Sandalyeyi çekip oturduktan sonra Eylül ona çay doldurup tabağına omletten koydu.

 

 

"Eylül, sen iyi misin? " diye sordu. Çünkü sabahın köründe restorana gidiyor, Rüzgar'ın kreşe gideceği saatte gelip alıp gidiyordu. Sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.

 

 

"Neden iyi olmayayım ki iyiyim tabi. " diyerek Rüzgar'ı yedirmeye devam etti. Durumu daha fazla sürdüremeyen Duygu nefesini üfledi.

 

 

"Eylül, neden yapıyorsun bunu? "

 

 

"Kahvaltı yapalım diye. Omlet ne için yapılır başka? " diye cevap verdi anlamazlıktan gelerek.

 

 

"Ben omletten mi bahsediyorum! Neden kendine yapıyorsun bunu? Eylül insan ağlamaya da ihtiyaç duyar. Günlerdir tek kelime etmeden restorana gidip geliyorsun. Herkese kızıp bağırıp çağırıyorsun, restoranda tek garson kalmadı. Durup dururken düşüp bayılıyorsun. Bugünde gülüp eğlenip kahvaltı hazırlıyorsun. Sence de profesyonel destek alman gerekmiyor mu? " öğrendiklerinin üzerinden yirmi gün geçmişti. Eylül'ün garip davranışlarından ve sık sık düşüp bayılmasından oldukça korkuyordu Duygu. O yüzden Eylül'ün yanına taşınmıştı bir süreliğine. Sık sık bayılması yüzünden yapılan tüm tetkiklerde bir soruna rastlanmamıştı. Doktor pisikolojik olduğunu, içinde yaşadıklarını dışa vuramadığı için baygınlık geçirdiğini söylemişti. Hiçbir şey anlatmıyor her şeye susuyordu.

 

 

"Daha ne kadar susacaksın Eylül? " Eylül tek kelime etmeden Rüzgar'ı yedirmeye devam etti. Kendide kahvaltısını ederek evden çıktı. Duygu çaresizce arkasından baktı.

 

 

Eylül, Rüzgar'ı kreşe bırakarak restorana gitmişti. Karşısında Galip'i görmesiyle bıkkınlıkla nefesini üfledi.

 

 

"Ne işin var yine burda? " diye sordu. Her gün gelip Eylül'ün davranışlarını takip ederek doktora ne yapması gerektiğini danışıyordu. Çünkü Eylül profesyonel destek almayı kabul etmiyordu. Galip gülerek cevap verdi.

 

 

"İş arıyorum. " Tek derdi Eylül'ü uğraşıtırmak ve kafasını başka şeylere odaklamaktı. Belki yapabilirse biraz ağlatmaktı her ne kadar kıyamasada.

 

 

"Dördü mobilya, ikisi ev tekstil fabrikasını batırdın da mı iş arıyorsun? "

 

 

"Ne yaparsın ticaret. Dükkanların hepsi battı. "

 

 

"Bankada batırdıklarının iki katını açacak kadar paran var. "

 

 

"Kumara bulaştım hepsini kaybettim. Cebimde metelik kalmadı, aç mı kalayım? "

 

 

"Altında yedi milyonluk araba var onu sat iş tut. "

 

 

"Hipotek ettirdim satamıyorum. "

 

 

"Hipotek ettiğin malı kullandırmazlar. "

 

 

"Maşaallah sende her şeyi biliyorsun. "

 

 

"Daha dün babanla konuştum palavra atmayı kesecek misin? " söylediklerinin hiç biri doğru değildi çünkü.

 

 

"Her yolumu kestin ama Maviş. " Eylül çattığı kaşlarıyla bakarken,

 

 

"Bir daha bana maviş dersen seni pişman ederim." dedi.

 

 

"İyi anlaştık o zaman. " diyerek üzerindeki montu çıkardı. Askıdaki önlüklerden birini alarak önüne bağladı. "Ben sana maviş demeyeceğim sende beni kovmayacaksın. Başka bir şartın var mı patron? " Eylül başını iki yana salladı nefesini üfleyerek.

 

 

"Ya Sabır, Ya Allah! El deliye hasret ben akıllıya! " diyerek sırtını dönüp giderken Galip zafer kazanmışçasına güldü. Şimdi Eylül'ü iyileştirmek için daha yakındı ona. Tek istediği Eylül'ün mutlu olması, tekrar gülümsemesiydi.

 

 

Duygu vakit kaybetmeden Eylül'ün arkasından restorana gelmişti. Galip'e tuhaf tuhaf bakarken ona doğru yürüdü.

 

 

"Senin boyun kaç? " diye sordu. Galip öylece bakarken Duygu eliyle işaret ederek bir daha sorusunu yineledi.

 

 

"Boyun diyorum kaç? " Galip anlam vermesede sorusunun amacına,

 

 

"2.02 " dedi. Duygu bir adım gerileyerek,

 

 

"Oha! Ne yedirip içirmişler arkadaş elektirik direği kadar boyun var! "

 

 

"Duygu iyi misin sen? "

 

 

"Değilim! "

 

 

"Yardımcı olabileceğim bir şey var mı? "

 

 

"Şöyle yanımda durma! "

 

 

"Anlaşıldı sen yine boy kompleksine girmişsin. "

 

 

"Bir süre gözüme gözükme! " diye söylenerek mutfağa girdi. Eylül elindeki patlıcanı soyarken Duygu'ya baktı ne oluyor der gibi.

 

 

"Bu elektirik direğinin burda ne işi var? " diye sordu çattığı kaşlarıyla. Eylül ne sorduğunu anlamazken dönüp Duygu'ya baktı.

 

 

"Nerde? "

 

 

"Burda! Restoranda? "

 

 

"Duygu lütfen anlayabileceğim dilde konuşur musun? "

 

 

"Adamın boyu 2.02'ymiş, kalpten mi gideyim Allah aşkına! " Eylül gözlerini devirdi.

 

 

"Bende cidden bir şey var zannettim. "

 

 

"Aşk olsun Eylül, bu küçük bir sorun mu? "

 

 

"Topuklu giy sorun çözülsün Duygucuğum. "

 

 

"Ben kırk dört santimlik topuklu nerden bulayım Eylülcüğüm? "

 

 

"Hadi ya sen o kadar kısa mıydın? "

 

 

"Eylül! "

 

 

"Tamam şaka yaptım. "

 

 

"Gönder gitsin o elektirik direğini. "

 

 

"Gönderemem az önce kendi kendini işe aldı. Hem elimde garson yok. " Duygu kollarını önüne bağladı.

 

 

"Of ya!" diyerek oturdu. Eylül o komik haline gülümsemişti. Bir ay sonra ilk defa gülümsemişti.

 

....

 

 

Öğle saatlerinde olduça kalabalık olan restoran öğleden sonra sakinlemişti. Eylül bahçeye çıkarak iki basamaklı merdivene oturdu. Galip hemen önünde sigarasını içiyordu. Eylül'ü fark etmesiyle elindeki sigarayı yere atarak ayağıyla söndürdü. Eylül'ün yanına oturdu.

 

 

"Bak, en çok benzediğin güzellik. " diyerek az ilerilerindeki çiçeklere konan kelebeği gösterdi. "Neden bilmiyorum ama seni hep kelebeklere benzetiyorum." Eylül hafif tebessüm ederek baktı kelebeğe. Çiçekten çiçeğe konuyordu mavi kanatlı kelebek. Nerden çıktığı belli olmayan bir kedi atladığı gibi kaptı kelebeği.

 

 

Galip,

 

 

"Hay senin gibi kedinin " derken Eylül dolan gözeleriyle baktı kedinin afiyetle yediği kelebeğe. Eylül yerinden kalkarak hızlıca içeri girdi.

 

 

"Şule, ben hava almak için dışarı çıkıyorum mutfak size emanet. " diyerek hızla çıktı. Galip hemen arkasından montunu alarak giderken Eylül durdurduğu taksiye atlayarak giderken Galip arabayla peşine düştü.

 

... 

 

 

Gri, beyaz taşların üzerine oturdu Eylül masmavi denize karşı. Dizlerini kendine çekerek başını dayadı. Az sonra Galip'te gelip yanına oturdu. Bir süre sonra Eylül başını kaldırıp gözyaşlarını sildi.

 

 

"Neden gitmiyorsun, eden burdasın hâlâ? Benden vazgeçtiysen neden gitmiyorsun? "

 

 

"Sana dair bir beklentim yok ama uçurumlardan düşmeni istemediğim için gidemiyorum. Sen tenimde taşıdığım candan daha kıymetlisin o yüzden sen eskisi gibi gülümsemeden gitmeyeceğim. İzin ver Eylül kırık kanatlarını sarmama izin ver. Yemin ederim sadece gülümsemeni istiyorum o kadar. "

 

 

Eylül gözlerini denize dikti. Dakikalar saat olurken ikisi aynı sessizlikle oturmaya devam etti.

 

 

Galip,

 

 

"Hiç Şükrü Saraçoğlu'nda derbi izledin mi? " diye sordu. Eylül şaşkın bakışlarla döndü ona.

 

 

"Anlamadım, ne alaka? "

 

 

"Hadi yürü. " diyerek ayaklandı Galip.

 

 

"Nereye? "

 

 

"En büyük derbiyi en asil statta izlemeye. Hadi önce Rüzgar'ı alacağız, daha sonrada formaları alırız. "

 

 

"Ben- "

 

 

"Ya bir itiraz etme yürü. Hadi! " diyerek bileğinden tutarak kaldırdı Eylül'ü.

 

 

"Belki Fener'li değilim. " diyerek kolunu çekti Eylül. Galip elini bırakmadan gülümsedi.

 

 

"Biz bir zamanlar evliydik ya hani, sence beni kandırman mümkün mü? " Eylül başını sallayarak onu çekştiren Galip'in arkasından yürüdü. Galip'in tek derdi ağlayarak içindekileri döken Eylül'ün boşalan o duygularının yerini mutlulukla doldurmaktı.

 

....

 

 

İkisi önce Rüzgar'ı almış sonrada soluğu Kadıköy'de almışlardı. Efsane çubuklu formalar ve atkılarda alındıktan sonra tıklım tıklım dolu tribünlere geçmişlerdi. Galip Fenerbahçe amblemini Rüzgar'a iyice benimsetmiş ve tezahürat öğretmeye çalışırken Eylül o komik hallarine gülmüştü sürekli. Maçın başlamasıyla herkes gibi onlarda kendilerini atmosfere kaptırmışlardı. Eylül günlerdir ilk defa mutlu olmuştu. En büyük derbi Fenerbahçe'nin galibiyetiyle sonlanırken Eylül hâlâ gülüyordu. Stattan çıktıklarından sonrada Galip, Rüzgar'ı omuzlarından indirmemişti. Rüzgar sarı diyemediği için ancak,

 

 

"Sayı. " diye bağırırken Galip,

 

 

"Lacivert. " diye bağırıyordu Eylül de,

 

 

"En büyük Fener. " diye tamamlıyordu. Günün geri kalanını Kadıköy'de zaferin hakim olduğu sokaklarda gezerek geçirmişlerdi. Rüzgar acıktığını söyledikten sonra üçü birlikte karşılarına çıkan ilk restorana girmişlerdi. Eylül itiraz etmediği için memnundu. Eylül eleştire eleştire yemişti yemeğini. Galip onun o hayata dönmüş haline çok mutluydu. Rüzgar'ın r harflerini söyleyemediği konuşması ortalığı kırıp geçiriyordu. Tabi ara ara ona güldükleri için anne ve babasına küssede Galip hemen gönlünü alıyordu.

 

 

Uzun bir gün yerini geceye bırakırken Rüzgar uykusu geldiği için huysuzlanmıştı. Evin yolunu tutarlarken uyuya kalan Rüzgar arka koltukta yerini almıştı. Galip ikisini eve bıraktıktan sonra Eylül'ün eve girmesini bekliyordu. Eylül'e kapıyı açan Duygu'nun gözleri fal taşı gibi açılırken Eylül, Rüzgar ve Galip'in üzerinde aynı formaların olması en büyük etkendi. Eylül uyuyan Rüzgar'ı eve götürerek yatağına yatırırken Duygu, Eylül'e gözlerini dikmiş bakıyordu. Duygu dayanamayarak,

 

 

"Sarı? " dedi. Eylül tebessümle,

 

 

"Lacivert. " dedi. Duygu da onun gibi gülümsedi .

 

 

"Anladık en büyük Fener de neredeydiniz bütün gün? "

 

 

"Derbiye gittik. "

 

 

"Bak sen! Ay Galatasaray yenildi değil mi? Serhat karalar bağlamıştır şimdi. Formayı versene fotoğraf çekip Serhat'a atacağım. " dedi Duygu sinsice gülümseyerek. Eylül üzerinden çıkardığı formayı verirken Duygu hemen giyerek telefonunu Eylül'ün eline tutuşturdu.

 

 

"Hadi fotoğrafımı çek. " dedi kıkır kıkır gülmeye devam ederken. Eylül neşesine eşlik ederek fotoğrafını çekti. Duygu beklemeden fotoğrafı Serhat'a atarken birkaç saniye sonra Serhat düğün tarihlerinin yazılı olduğu bir fotoğraf atmıştı. Duygu'nun yanakları kızarırken Eylül kahkahalar atmıştı.

 

 

"Yalnız Duygucuğum bu açıkça bir tehdit." dedi Eylül gülmeye devam ederken. Duygu dudağını ısırsada gülüşlerine engel olamıyordu.

 

 

"Yeter Sarı gülme! " dedi utanarak. "Ben uyuyorum iyi geceler. "

 

 

"İyi geceler. " Duygu gittikten sonra Eylül arkasından baktı. Başını iki yana sallayarak yatağına uzandı.

 

....

 

 

Eylül sabah restorana gittiğinde ellili yaşlarında bir adam onu bekliyordu. Kerem yine kapıda karşıladığı Eylül'e yol gösterdi. Eylül kim olduğunu bilmediği adamın yanına yürüdü.

 

 

"Benimle görüşmek istemişsiniz. "

 

 

"Evet Eylül Hanım, lütfen oturur musunuz? Size karşı yüzümde yol benim ama. " dedi. Eylül başını yerden kaldıramayan adamı kırmayarak otururken, "Ben Alev'in babasıyım. " Dedi utana sıkıla. "Yaptıklarından haberim yoktu inanın. Gerçekten çok üzgünüm. Alev şizofreni hastası, izlediği bir film, okuduğu bir yazı, yada tanık olduğu bir olayı kendi yaşamış zannedip olamayacak şeyler yapıyor. Maalesef bu seferki kurbanı siz oldunuz. Şu an bir klinikte mahkemeden sonra yurtdışına götüreceğim tedavi için. Sebep olduğu durumlar için sizden çok özür diliyorum her ne kadar olanları değiştiremeyecek olsamda. Alparslan Bey ile konuşarak gerçekleri anlatacağıma emin olabailirsiniz. Gerçekten çok üzgünüm. " Gerçekten üzgündü. Kızının yaptıklarından haberi yoktu.

 

 

"Buraya kadar gelerek yaptığınız açıklama için teşekkür ederim. Alparslan konusuna gelince de lütfen siz dahil olmayın. "

 

 

"Nasıl isterseniz. Bir şeye ihtiyacınız olursa, elimden gelecek herhangi bir şey, her zaman kapım size açık. Buraya gelirken vereceğiniz her tepkiye hazırlıklı gelmiştim, anlayışınız için teşekkür ederim. Daha fazla vaktinizi almayayım, iyi günler. " diyerek ayaklandı. Giden adamın arkasından baktı Eylül. Kendi kendine.

 

 

"Bizi ne için bitirdin Alparslan... " Diye söylendi kendi kendine. Mutfağa geçerek işinin başına geçti.

 

.... 

 

 

Akşam sessizlik içinde olan restoranda sürekli huzursuzluk çıkaran bir adam yemeği beğenmeyip sık sık geri gönderirken Galip daha fazla dayanmayarak adamı karga tulumba tartaklayarak dışarı attı. Adam yüzsüzlüğüyle bağırmaya devam ederken Eylül çıka geldi. Galip'in üzerine yürümesi sonucu adam arkasına bakmadan kaçarken Eylül şahit olduklarına inanamıyordu.

 

 

"Bir daha müşterilerimi döversen polis çağırır seni tutuklatırım. " dedi Eylül sinirle. Galip gülerek cevap verdi.

 

 

"Ne dövmesi adam ne yiyeceğine daha karar verememiş. Karar verdiğinde geri gelecekmiş. "

 

 

"İnfazın var yakarım seni! "

 

 

"Çağır polisleri sen zararlı çıkarsın. Ben suçsuzum memur bey gözleri beni azmettirdi derim. Bak bakalım o zaman kimi tutuluyorlar. "Eylül kendini tutamayıp güldü.

 

 

"Bir daha görmeyeyim. "

 

 

"Emredersin patron. " Eylül tehditkar bakışlarıyla işine dönerken Galip gülerek içeri girdi Eylül'ün arkasindan.

 

....

 

 

Koca iki ay geçmişti aradan. Galip'in Eylül'ü zaman zaman ağlattığı, ama çoğu saçma sapan şeylerden oluşan güldürme-mutlu etme operasyonu oldukça başarılıydı. Eylül bir yanı kırık olsada epey toparlanmıştı. Şüphesiz en büyük pay Galip'indi. Eylül öğle servisi için hazırlıkları bitirmişti. Restoran yavaş yavaş dolmaya başlarken, garsonlardan Kerem gelerek Eylül'e,

 

 

"Abla bir kadın geldi ısrarla seni görmek istiyor. Hâli bir tuhaf müşterilerin dikkatini çekmemesi için en köşedeki masaya aldım, sanki bir parça tanıdıkta geliyor ama çıkaramadım. " dedi. Eylül önlüğünü çıkararak bıraktı. Yanından geçtiği Rüzgar'ın saçlarını okşayarak geçti. İçeri giren Galip'e doğru koştu Rüzgar.

 

 

"Baba! " diyerek koşarken Eylül gülerek baktı gitmeden önce. Eylül yaklaştığı kadının Alev olduğunu anladığında çattığı kaşlarıyla baktı.

 

Alev, 

 

 

"Benden aldıklarını sana bırakır mıyım hiç? " dedi.

 

 

"Seni gökte ararken yerde buldum şırfıntı! " diyerek üzerine atlamıştı Eylül. Kerem'in anlattıklarından sonra Galip Eylül'ün arkasından gitmiş ve gördüklerine inanamamıştı. Eylül ellerini Alev'in saçlarına geçirmiş yoluyordu. Galip yetiştiği gibi belinden kavradığı Eylül'ü çekip almıştı. İnsanlar gördüklerine inanmazken sessizlik içinde izliyordu. Eylül küfürler savururken, Galip Eylül'ü zaptettmeye çalışıyordu. Alev kahkalarla güldü o hâline rağmen.

 

 

"Senden intikamımı alacağım. Senin yüzünden beni akıl hastanesine yatırdılar. Alparslan'ı elimden aldılar.

 

 

"Hâlâ Alparslan diyor yosma! " Eylül bir kere daha üzerine anlayacağı Alev üzerindeki büyük montun fermuarını açtı. Üzerinde bomba vardı. Eylül donup kalırken Alev keyifle güldü.

 

 

"Alparslan benim değilse kimsenin olamaz. Sen öleceksin ben Alparslan ile mutlu olacağım. " Restorandaki herkes korkuyla koşarak dışarı çıkmıştı. Bombalı yelek onun üzerindeydi ama ölmeyeceğini sanıyordu hâlâ. Eylül korkuyla Galip'e döndü.

 

 

"Rüzgar'ı çıkar burdan! "

 

 

Galip,

 

 

"Eylül koş burdan çıkmamız lazım. " Alev'in sesi duvarlarda yankılandı.

 

 

"Hayır o kalacak! " dedi. Eylül korkuyla yalvardı.

 

 

"Galip ne olur Rüzgar'ı çıkar burdan lütfen. Lütfen çıkar onu burdan lütfen! "

 

 

Galip ne yapacağını şaşırmıştı çaresizce. Eylül gözyaşlarıyla bakıyordu. "Lütfen! " dedi bir kere daha.

 

 

Galip,

 

 

"Tamam ama geri geleceğim. Seni asla burda bırakmayacağım! " dedi ve koştu. Mutfaktaki herkesi Rüzgar ile birlikte dışarı çıkararak Rüzgar'ı Kerem'e emanet etti. Koşarak içeri girdi tekrar herkes yüreği ağzında beklerken koca restoran büyük bir gürültüyle patladı. Çığlıklar birbirine karışırken korkan Rüzgar, "Anne!!! " diye ağlıyordu.

 

Loading...
0%