Yeni Üyelik
66.
Bölüm

64. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Hayat bazen en çok kırıldığını yerden çiçek açar, sen gözyaşlarınla sularken.

Derya neye uğradığını şaşırırken korku, heyecen ve panikle kapının kilidinde olan elinide kurtararak iki eliyle ittirdiği tanımadığı o adamı kendinden uzaklaştırdı. Gözleri dolarken öfkeyle yüzüne bir tokat geçirdi.

 

"Hayvan!!! " diye bağırdı. Bütün bedeni zangır zangır titriyordu. Panik bir şekilde elleri, ayakları titerken kilidi açarak çıktı. Yüzü kireç gibi olurken kimseye durmadan hızlı adımlarla orayı terketti. İlk öpücüğünü tanımadığı bir adamın heyecan arayışına kurban vermesi ağrına gitmişti. Boğulacak gibi nefes alamıyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlayarak hastaneden çıkarken koşmaya başladı.

 

Eylül giden Derya'nın arkasından endişeyle,

 

"Derya!!! " diye bağırırken kapının kenarına dayanan Taner hâlâ aynı büyülenmiş gibi bakıyordu

 

"Sanırım ben çok fena tutuldum. " dedi. Selçuk sıkıntıyla nefesini üfledi.

 

"Ya tabi! Sen bunu en son söylediğinde biz kürekle dayak yemiştik. " diye söylendi. Eylül sinirle kızdı.

 

"Ne yaptın arkadaşıma? "

 

Taner gülümsedi.

 

"Hiçbir şey yenge, sadece aşık oldum. " dedi. Eylül garipseyerek bakarken Galip öfkeyle Taner'e baktı.

 

"O kız senin maceralarını kaldırabilecek biri değil. Senin uçlarda yaşadığın hayatta tutunamaz. " diye kızdı. Eylül sinirle konuştu.

 

"Aslı beni aşağı indirebilir misin lütfen? " Eylül, Taner'e öfkeyle bakarken Aslı'nın yardımıyla aşağı indi.

 

Eylül ısrarla Derya'yı ararken dakikalar sonra nihayet telefonunu açmıştı. En son gelip Eylül'ü almış eve götürmüştü. Yol boyunca ağlayıp tek kelime etmedi.

 

Derya oturduğu koltukta ağlarken Duygu destek olmak için hemen yanında oturtuyordu. Eylül elini dizine koydu.

 

"Derya ne yaptı o sana da sen bu kadar kötü oldun? " diye sordu usulca. Duygu desteğini belli eden bir dokunuşla kolunu sıvazladı.

 

"Ö...öptü. " diye kekeleyerek ağlarken, Duygu öfkeyle ayaklandı.

 

"Oha! "

 

Derya iç çekerek gözyaşlarını sildi.

 

"Böyle olmamalıydı. Bir hastane odasının tuvaletinde heyecan arayan bir serseri ilk öpücüğümü almamalıydı. " diye isyan ederken Eylül elini tuttu.

 

"Tamam canım sakin ol biraz. Bu kadar harab etme kendini ne olur. " diyerek teselli ederken Derya'nın kabullenmeye niyeti yoktu. Saatlerce ağladı Taner'in düşüncesizce yaptığına.

 

....

 

Galip taburcu olduktan sonra bir süre Aslı'nın evinde kalmıştı. En azından iyileşene kadar Aslı bir yere gitmesine izin vermemişti. Patlamadan önce Eylül'ün restoranına yakın olduğu için Alev'in babasından aldığı evde kalıyordu. Eylül'ün yeni restoranına yakın olan apartman dairesi üniversite okuduğu zamanlar kaldığı evdi.

 

Diğer yandan Taner haftalardır Derya'nın peşinden koşuyordu. Derya ne kadar reddederse etsin Taner için bu bir cevap değildi. Tek gecelik olayların adamı Taner, Derya'ya gerçekten aşık olmuştu. Ve ilk defa gerçekten aşık olmuştu. Hiçbir şeyi gözü görmüyor, dediği gibi bütün dünya Derya'nın gözlerinin karanlığında boğulmuştu. Onun için yeryüzünde yaşayan tek kadın Derya'ydı artık, gerisi de zerre umurunda değildi.

 

Taner yine Derya'nın evinin önünde arabayla beklerken, Derya'nın arabasının çıkmasıyla önünü kesti. Derya sinirle dişlerini sıkarak bakarken, Taner arabasından inerek Derya'nın arabasının camına vurdu. Derya camı açar açmaz öfkeyle söylendi.

 

"Ne var yine? " Taner gülerek baktı.

 

"Vahşilik sana ayrı bir güzellik katıyor farkında mısın? Bir kadının hem bu kadar narin, hem bu kadar güzel, hem de bu kadar yırtıcı olması... Mükemmel bir çelişki."

 

Derya sabır dilenerek gözlerini yumdu.

 

"Ya bela mısın defol git! Sabah sabah ceza mısın sen bana? "

 

"Bana bir şans verirsen giderim. "

 

"Başkasını seviyorum ve sana verebilecek bir şansım yok! Çek şimdi arabanı yoksa çarpar geçerim. "

 

"Hiçbir zaman seni sevme ihtimali olmayan evli bir adamı ne kadar daha sevebilirsin ki. Bana bir şans ver ben sana gerçekten sevmenin ne oluğunu öğreteyim. "

 

"Evli olan o adamı yıllardır bıkmadan usanmadan seviyorum ve yıllarca da sevmeye devam edeceğim! Vazgeçmeyi bir kere bile aklımdan geçirmedim, geçirmemde. Ben onu sevmekle mutluyum şimdi arabanı çek. "

 

"Biliyor musun ben asla vazgeçmem. Gerekirse yıllarca sen diretmeye devam et yine vazgeçmem. "

 

"Hım hım tabi! "

 

"Ha bu arada İzmir'e geri dönmüyorum işlerimi buraya taşıdım. "

 

"Allah'ım bana sabır ver! "

 

"Amin bir parçada akıl versin beraberinde. Neyse daha çok görüşeceğiz. " diyerek güldü Taner. Arabasına binerek giderken Derya,

 

"Nihayet! " dedi bıkkınlıkla.

 

....

 

Galip Eylül'ün yeni restoranına yakın olan apartman dairesine gitti. Yıllardır boş olan eve girer girmez eşyaların üzerindeki örtüleri toplayarak kenara koydu. Camları açtı. Koltuğa uzanarak elini başının altına koydu. Gözlerini tavana dikerek bir süre öyle sessizce izledi. Kapının çalınmasıyla gözlerini kapıya çevirdi.

 

"Geleli yarım saat olmadı kim bu? " diye söylenerek kapıya yürüdü. Açtığı kapıda üç kadın üçte polis memuru vardı. Galip anlamaz gözlerle baktı.

 

"Buyrun? " Polis memuru genç kıza döndü.

 

"Sizi taciz eden bu adam mıydı? "

 

Galip,

 

"Ne? " diye sordu çattığı kaşlarıyla. Genç kız başını iki yana salladı.

 

"Hayır. Daha genç en fazla yirmi üç, yirmi dört yaşlarındaydı o adam. "

 

"Ne oluyor? " Galip'in çatık kaşlarıyla sorduğunda polis memuru cevap verdi.

 

"Kusura bakmayın bu civarda genç kızları taciz eden biri varmış. İhbar üzerine geldik buraya. "

 

"Kim böyle saçma bir ihbar yapmış acaba? Ben daha buraya geleli yarım saat olmadı. " öndeki kadın şüpheyle bakmaya devam ediyordu.

 

"Ben ihbar ettim. Ayrıca yalan söylüyorsun bu apartmanın tamamı bir hayırsevere ait ve sadece kız öğrenciler kalıyor. Nerden bilelim onlardan biri olmadığını! " arkasına aldığı genç kızı korurken gözleri ateş saçıyordu adeta. Galip tepkisine afallayarak bakarken polis memuru kimlik sordu.

 

"Kimliğinize bakabilir miyim?" Galip cebinden çıkardığı cüzdanından kimliğini çıkararak polise verdi.

 

"Ne zaman tuttunuz burayı? "

 

Galip,

 

"On yıl önce falan herhalde. Kira değil kendi evim. " Her an bir açık yakalamak için hazır bekleyen o şüpheci kadın atladı hemen.

 

"Yalan söylüyor işte! Bu apartmanın tamamı Ahmet Amca'ya ait. Yalan söylüyor memur bey bu apartman Ahmet Yaşar Yılmaz'a ait. Ben sekiz yıldır burdayım bu adamı bir kere görmedim burda. "

 

Galip sinirle nefesini üfledi.

 

"Yalan söylemiyorum çünkü Ahmet Yaşar Yılmaz'ın oğluyum. " dedi. Kadın afallayarak bakarken bir an ağzından olmayacak bir şey kaçırdı.

 

"Ahmet Amca'nın hayırsız oğlu mu? " Söylediğinin farkına vardığında eliyle ağzını kapattı. Galip öylece bakakaldı. Polis memuru gerçekliğini teyit ettikten sonra kimliğini Galip'e geri verdi

 

"Akşam akşam verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz iyi akşamlar. " diyerek giderken Galip kapıyı kapatarak içeri yürüdü. O kadının söylediği sözler çok ağır gelmişti. Hayırsız biri olduğunu biliyordu ama tanımadığı birinin yüzüne vurması kurşun yarasından daha ağırdı.

 

"Ahmet Amca'nın hayırsız oğlu? Hayırsızlığımla bu kadar meşhur olduğumu bilmiyordum. " Çökercesine oturdu, kalbi ağrımaya başlamıştı yine ama yine umurunda değildi.

 

....

 

Eylül aylardır açmak için uğraştığı yeni restoranının son hazırlıklarını tamamlıyordu. Oldukça büyüktü yeni restoranı. Sigorta şirketinden alınan ödemeyle Eylül tüm eksikleri tamamlamıştı. İşlek bir caddenin en göz alıcı yerindeyi yeni restoran. Eylül'ün bilmediği bir diğer gerçek Galip'in o dükkan ve üzerindeki daireleri Rüzgar için almış olmasıydı. Mal sahibi Rüzgar'dı. Geleceğine yatırım amaçlı yapmıştı babası ama bundan Eylül'ün haberi yoktu. Sırada sözleşme vardı ve oldu bittiye getirmenin peşindeydi Galip. Eylül öğrenirse asla kabul etmezdi çünkü.

 

Ayağının alçıdan epey zaman önce çıkmış olmasına rağmen Eylül fazla ayakta duramıyordu hâlâ. Her şeyi kontrol ettikten sonra yorgunca oturdu Eylül.

 

"Ah! " diye inleyerek bacağını ovdu. Galip elindeki kalemi Eylül'e vererek hızlı bir şekilde imzalamasını istedi.

 

"Kira sözleşmesini de tamamladık sadece senin imzana kaldı. " diyerek kağıtları Rüzgar'ın isminin olduğu yerden tutarak kapatıyordu. Galip, Kerem'le anlaştığı üzere Kerem o an raftaki tencereleri devirdi. Eylül okumak için odaklandığı kağıttan gözlerini ayırarak mutfağa baktı.

 

Galip,

 

"Hadi şunları imzala daha halledilecek bir sürü iş var. " diyerek dikkati dağılan Eylül'e kağıtları imzalattı. Kağıtlardan birini Eylül'e verdi

 

"Bu sende kalıyor. " Eylül elinde tuttuğu kağıdın altında yazan isimle baka kaldı.

 

"Bu ne demek? " diye sordu çattığı kaşlarıyla. Galip anlamazlıktan geldi.

 

"Ne ne demek? "

 

"Burda Rüzgar Yılmaz yazıyor. "

 

"Evet. Ne var bunda? "

 

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun? "

 

"Neden seninle dalga geçeyim Eylül. Mal sahibinin oğlun olması mı garip geldi. Rüzgar'ın geleceğini düşünmek zorundayım. Hem kira için verdiğin para oğlunun geleceği için birikim olacak. "

 

"Rüzgar'ın geleceğini düşünmek sana mı kaldı? Ben oğlum için gereken her şeyi yapıyorum. "

 

"Dört ay önce ikimizde o patlamada ölseydik ne olacaktı Eylül? Her zaman başında olamayabiliriz Rüzgar'ın. Az sonra başımıza ne geleceğini biliyor muyuz? O yüzden onun geleceği için küçük bir başlangıç bu. Dahası da olacak. Sen sorun etmeden kabul edecek olsaydın sözleşmeye falan da gerek olmazdı ama sen kabul etmezdin ."

 

"Etmiyorum ve etmeyeceğim de! Ben başka bir yer bulurum. " diyerek elindeki kağıdı Galip'in göğsüne çarptı.

 

"Bulamazsın! Çünkü on yıllık sözleşmen var oğlunla. Ve Rüzgar'ın on sekiz yaşına girene kadar her konuda hakkını savunacak bir avukatıda var artık. Anne, babası bile olsak fark etmez. " Eylül öfkeyle bakarken söyleyecek bir şey bulamadı.

 

"Sen varya çok adi birisin! " diyerek sırtını dönüp çıktı restorandan. Galip gülerek baktı arkasından. En azından kabul ettirmişti. Geriside zamanla hâlolurdu.

 

....

 

Durumu kabullenmeyen Eylül kira sözleşmesinin feshedilmesi için Rüzgar'ın avukatının yanına gidiyordu. Girdiği avukatlık bürosunda bakınırken onu genç bir kadın karşıladı.

 

"Buyrun? "

 

"Avukat Muazzez Yıldırım'a bakmıştım. "

 

"Buyurun burdan. " Eylül yol gösteren kadının peşinden yürüdü. Kendisine gösterilen odaya kapıyı tıkırdatarak girdi .

 

"İyi günler, avukat Muazzez Yıldırım sizsiniz galiba." Masanın başına oturan kadın başını hafif salladı.

 

"Evet benim, buyurun size nasıl yardımcı olabilirim? " Eylül çantasından çıkardığı kira sözleşmesini gösterdi.

 

"Sanırım siz oğlum Rüzgar Yılmaz'ın üzerine kayıtlı mal varlığını ve yasal haklarını korumak üzere avukatısınız. Sizin onayınız olmadan bu sözleşmeyi iptal edemiyormuşum. Bu sözleşmenin iptal edilmesi için gelmiştim."

 

"Ayakta kalmayın lütfen." Eylül kâğıdı avukata vererek otururken avukat elindeki kağıdı dikkatlice okudu.

 

"Maalesef anlaşa feshedilemez. Muvekkilim henüz on sekiz yaşından küçük. Onun sahip olduğu hakları ihlâl ve ihmal etmem söz konusu bile olamaz. En ufak kâr ve zararını düşünmek zorundayım bu yüzden kira sözleşmesinin iptal edilesi ilgili kanunlar gereği suç sayılmaktadır. "

 

"Ben onun annesiyim. Ayrıca velayeti bende olmasına rağmen benim sizden haberim bile yok. Ben onay vermeden siz oğluma nasıl avukatlık yapabiliyorsunuz." diye çıkıştı Eylül.

 

"Rüzgar'ın üzerinde olan mal varlığının tamamı babası Galip Yılmaz tarafından alınmış olması ve velayetinin annesi olarak sizde olması; ayrıca anne ve babası olarak Rüzgar'ın adına geleceğe yönelik yaptığınız yatırımların sizlerden kaynaklı oluşabilecek sorunlardan etkilenmemesi adına Rüzgar'ın mal varlığının korunması, güvence altına alınması için böyle bir hakkı var. Bu talep annesi olarak siz veya babasından veyahut ondan mal kalan biri tarafından gelebilir. "

 

"Bu sözleşmeyi iptal etmenin bir yolu yok mu yani? "

 

"Maalesef annesi bile olsanız mümkün değil. "

 

Eylül omuzları düşerken nefesini üfledi.

 

"Vaktinizi aldım kusura bakmayın. " diyerek ayaklandı.

 

"Rica ederim iyi günler. "

 

"İyi günler. " Eylül çıktıktan sonra Muazzez telefonunu eline alarak Galip'i aradı.

 

"Galip Abi, Rüzgar'ın annesi geldi. Dediğin gibi sözleşmeyi iptal ettirmek istediğini söyledi."

 

"Bunun mümkün olmadığını söylemiştin. "

 

"Evet mümkün değil zaten. El mahkûm mecbur kabul edecek başka yolu yok. Kendisine de anlattı."

 

"Sağ ol Muazzez bu iyiliğini unutmayacağım. "

 

"Ne demek görevimiz. İnşaallah kendimi affettire bilmişimdir. " dedi gülerek.

 

"Affettirdin sağ ol tekrar. " Galip kapattığı telefonu cebine koyarken derin bir nefes aldı. Muazzez ona 'Ahmet Amca'nın hayırsız oğlu ' diyen kişiydi. Babasının barınma dahil her ihtiyaçlarını karşılayarak okuttuğu onlarca kızdan sadece bir tanesiydi.

 

Sadece dua karşılığı okuttuğu, meslek sahibi yaptığı onlarca kızdan birisiydi Muazzez. O akşam ağzından kaçırdığı şeyden sonra ertesi gün gitmiş özür dilemişti Muazzez. Apartmanda yirmiden fazla kız vardı Ahmet'in okul ve diğer tüm masraflarını karşıladığı. Muazzez'de o kızların başında duruyordu. Her ihtiyaçları ve sorunlarıyla ilgileniyordu tek tek.

 

Galip hırsını alamayan Eylül'ün geleceği yerdeydi. Mavi denizin gri beyaz taşlarla birleştiği yerde gözlerini aşık olduğu maviye dikmiş öylece bakıyordu. Dakikalar sonra Eylül hırsla oturdu yanına.

 

"Memnunsundur yaptığından! " diye çemkirdi. Galip cevap vermeden denizi izlemeye devam etti. İkisi sessizce oturdu ikisi öyle denizin mavisinde kaybolmak istercesine. Derin ve uzun sessizliği Galip bozdu.

 

"Hayatımda ilk kez karşılaştığım biri bana 'Ahmet Amca'nın hayırsız oğlu ' dedi. "

 

"Çokta yalan değil hani. "

 

Galip yüzünde acı bir tebessümle Eylül'e baktı.

 

"En çokta o canımı acıtıyor ya. " Yine bir sessizlik kapladı deniz dahil her yeri. Rüzgar bile susmuştu bu kez.

 

"Ben daha küçükken babaannem dedeme 'Bu çocuğun sana benzemesinden korkuyorum' demişti. O zaman anlamamıştım ama bugün ona ne kadar benzediğimi görünce haksız değilmiş diyorum. Merhamet abidesi babam gibi bir adamın benim gibi bir oğlu olması ne kadar acı. Birde babamı düşününce onun için ne kadar ağırdır kim bilir.

 

Kendimi bildim bileli babaannemin kucağından, dedemin omuzlarından ayağım yere basmazdı. Benden önce üç tane öldüğü için pek kıymetliydim. Ne dediysem ikiletilmedi, ne istediysem yapıldı, ne istediysem aldım ne olursa olsun. El üstünde büyüdüm. Hiç bir zaman benim için ikinci bir seçenek yoktu. Büyüdükçe ilgi alanlarıda farklılaştı tabi. Peri öldükten sonra iyice yalnız kalan ben daha da zıvanadan çıktım. Daha orta okuldayken gece iki, üç gibi eve gelmeler, daha neler neler.

 

En son dedem çareyi yasak koymada buldu. Ama ben dinler miyim hiç? Ben benim kimse bana karışamaz kafası, serseri, zorba, kavgacı, ne ararsan var. Babaannem sabah namazında eve alırdı beni gizlice dedem görmesin diye. Çok kızıyordu ama dedem gaddar, dediğim dedik bir adamdı o yüzden söyleyemiyordu ona. En son başa çıkamayacağını anladığında beni içeri almamaya yemin etti. Hâl böyle olunca Eskişehir'in en usta hırsızından kilitli kapının nasıl açılacağını öğrendim.

 

Bir gece kapıyı açmak için kurcalarken kapı açıldı. Fara tutulmuş tavşan gibi kaldım, dedem kapıyı açmıştı. O gece hayatımın dayağını yedim dedemden. Babaannem zor aldı beni elinden. Merhamet nedir bilmeyen biriydi. Ve ben ilk defa dayak yedim o gece.

 

Antep'e gidecek komşuların arabasının bagajına saklandım, babam oradaydı onun yanına gitmek istiyordum. Komşular beni farkettiklerinde Antep'e varmak üzerelerdi. Ama hesap edemediğim dedemin uçakla benden önce oraya varmasıydı. Şansıma babam Elazığ'a gitmiş ceviz bahceleri için. Bir posta dayakta orda yedim, tabi bu kez kurtaracak babaannemde yoktu. Sabah altı akşam sekize kadar çalıştırırdı güneşin alnında zerre merhamet etmeden. İki gün zor dayandım.

 

Ayrıca konakta kalmamada izin yok hayvanlarla ahırda yatırıyordu kapıyı üzerime kilitleyerek. Kilit mi tutar ben? Ahır hava alsın diye tepeden açılan bacalardan çıktım. Dedemin o kıymetli kimseye dokundurtmadığı arabasını aldım, fıstık bahçesinin ortasına götürerek camından farına, kaputundan lastiğne kırıp döktüm. Bekir Abi'nin arabasını da gizlice alarak Elazığ'a yola düştüm babamın yanına. Yolda jandarma çevirmesinde aldılar beni. Önce babama sonra dedeme haber verdiler.

 

Sonrası kıyamet.

 

O günden sonra dedemle hiç konuşmadık. Benim için sonu gelmeyen bir kıyamet oldu o gün. Ben o gün her şeyi kaybetmeye başladım. Aslında dedemden özür dileyerek elini öpsem her şey düzelirdi ama ben kaybetmeyi seçtim her zaman ki gibi.

 

Önce liseyi yatılı okuma bahanesiyle Ankara'ya gitmeye direttim. Yaptımda. Yemediğim halt, bulaşmadığım pislik kalmadı orda. Kim ne derse desin asla umrumda olmazdı. Babaannem son günlerinde beni görmek istemiş ama dedem ona bile izin vermedi. Cenazesine gittiğimde burnumdan getirdi. Sonra üniversite için İstanbul'a geldim. Derdim herkesten kaçmaktı okumak falan bahane. Derslerle uzaktan yakından alakam yok. İstanbul zaten batak.

 

Neyseki benden hiç vazgeçmeyen babam vardı. Dönülmez yollara girmeden gelip beni aldı Antep'e götürdü. Dedem öldüğünde cenazesine katılmayı bırak arkasından fatiha bile okumadım. Ne ben beladan uzak durdum ne de bela benden. Her gün başka bir olay başka bir bela o yüzden babam apar topar askere gönderdi belki adam olurum diye.

 

Ordada vukaat üstüne vukaat. En son astsubayı dövdüm, yatakhanenin camını çerçevesini indirdim. Onun üzerine hem sürgün hemde altı ay ceza yedim. Sürgün yeri Hakkâri, Yüksekova. On ay içinde kaç tane asker yanımda şehit oldu hatırlamıyorum bile. Cehennem gibi bir yerdi. Ölmek için yapmadığım kalmadı ama her haltı yemeyi beceren ben bir türlü ölmeyi beceremedin. Ulan terörist kafama silah dayadı elindeki keleş tutukluk yaptı. Üzerimizde kullanmadık ilaç bırakmadılar yine ölemedim. Bilmezdim ki anamın, babamın duasıdır.

 

Sonra en güvendiğim, gözüm kapalı her şeyi emanet ettiğim, dostum dediğim adamın ihaneti...

 

Her şey bir kere daha altüst oldu. O yıkıntıların arasına sen düştün. Her şeye rağmen sen bir mucizeydin, senden sonra duruldum, sen çok uzakta olsan da senin sayende toparlandım. Senin varlığının sorumluluğu toparladı beni, adını görmeye tahammül edemezken bile varlığının sorumluluğu beni alı koydu daha önce yaptığım her şeyden. İhtimal dahi vermediğim, asla aklımdan geçemeyecek kadar mutlu oldum seninle, mutlu geçen iki yılın ardından her şeyi bir kere daha mahvettim ve yine kaybettim.

 

Senden, bizden aldığım mutluluğu yeniden yaşamanı istiyorum, sen çok mutlu ol istiyorum Eylül. Senden bir beklentim yok, olamazda zaten sadece yeniden yüzün gülsün istiyorum Göğümün Mavisi. Sen benim için hep aynı kalacaksın, hep Göğümün Mavisi olarak kalacaksın nerde olursan ol, kimle olursan ol. Ama çok mutlu ol o da yeter bana. "

 

Sessizlik içinde gözyaşlarıyla dinledi onu Eylül. Usulca yerinden kalkarak giderken Galip oturmaya devam etti.

Loading...
0%