Yeni Üyelik
67.
Bölüm

65. Bölüm

@eelliiffiippeekk

İnsan neden hep aynı yerden incinir, incitilir, kırılır, dökülür? İnsan kalbini hangi sandıklarda saklayabilir bir daha incitilmemesi için.

 

"Sarı, ne oldu? Neden düştü yine yüzün sabahtan beri için içine sığmıyordu. " Cam kenarında oturmuş dışarıyı izleyen Eylül'ün yanına oturdu Duygu. Eylül sıkıntıyla nefesini verdi.

 

"Galip, Rüzgar için benim yeni restoran ve üzerindeki daireleri almış. Birde avukat tutmuş Rüzgar'a. Avukat kira sözleşmesini iptal edemeyeceğini söyledi Rüzgar'ın yasal haklarını korumak için falan filan. "

 

"Ee ne güzel işte. "

 

"Neresi güzel Duygu, ben oğluma yetemiyormuşum gibi, o restoranın üzerinde en az otuz daire var. "

 

"Eylül sen kıskandın mı biraz, senden daha fazlasını yapıyor olmasından falan ha? "

 

"Ona mı kaldı oğlumun geleceğini düşünmek. Ben onun geleceğini düşünüyorum. "

 

"Eylül farkında mısın bilmiyorum ama o Rüzgar'ın babası ve senin kadar onunda Rüzgar'ın geleceğini düşünmek hakkı. "

 

"İstemiyorum yapmasın. "

 

"Hadi ama Eylül oğlunu babasından kıskanıyorsun. "

 

"Kıskanırım o benim oğlum. "

 

"Bunun aksini söyleyen mi var? "

 

"Senim çocuğun olsun sen o zaman konuş. " Duygu yüzünde şapşal bir gülümseme yer edindi.

 

"İnşallah o zamanlarda gelecek. " diye konuştu sevinçle. Eylül o haline güldü.

 

"Şuna bak şaftı kaydı. "

 

"Düğünü ertelemek zorunda kalmasaydık belki de şimdi hamileydim. " Duygu derince bir nefes alarak aynı şekilde verdi. "Rüzgar'a baktıkça daha çok anne olmak istiyorum, hele o öyle tatlı tatlı konuşunca yiyesim geliyor. "

 

"Her şeyin bir zamanı var. Demek daha zamanı gelmemiş. "

 

"Öyle herhalde, ama artık o zaman gelsin istiyorum. On yıl bekledim ya ben bu adamı, sorunumuz sıkıntımız bir bitmedi. Ay buralara girersem çıkamayacağım kalk Eylül! Sana araba almayacak mıydık hadi kalk hadi! " diyerek Eylül'ü oturduğu yerden kaldırdı Duygu.

 

.....

 

Derya, Serhat'a imzalatması gereken dosyaları toparlayıp odasından çıkarken yan taraftaki odanın boşaltıldığını görünce şaşkınlıkla baktı. Gözlerini zor ayırıp Serhat'ın odasının kapısını tıkırdattı.

 

"Gel. " Derya hâlâ odayı boşaltan adamlara bakarken kapıyı açtı.

 

"Yan taraftaki odayı neden boşalıtıyorlar? " diye sordu içeri girer girmez. Serhat başını önündeki leptoptan kaldırdı.

 

"Yeni ortağımızın odası olacağı için. "

 

"Ne ortağı? " Derya sorusuyla birlikte oturdu.

 

"Yavuz ortaklıktan ayrıldı, Alparslan gitti, baban işlerden emeklilik bahanesiyle elini çekti daha ne olsun be güzelim. Bütün iş benim üzerime kaldı. Senle Duygu bir varsınız bir yoksunuz, Duygu zaten düğünden sonra çalışmayı düşünmüyor. Sırf bu yoğunluk yüzünden düğünümü erteledim. Küçülmeyede gidemiyoruz onlarca insan işsiz kalır diye. O yüzden güzeller güzeli baldız iş bilen bir ortak şarttı. "

 

"Ha oldu bitti haberim yok? "

 

"Öyle maalesef. "

 

"Güvenilir mi bari? "

 

"Baban araştırmasa izin verir miydi sence? "

 

"Evet babam faktörü varsa içinde korkulacak bir şey yok demektir. Babam mimarlık için ofis açmama izin vermedi, yani anlayacağın bir kere daha veto yedim. Kurulu düzen şirketimiz varken heveslik saçma şeylerle uğraşamazmışım. " Derya'nın son cümlesindeki kırıklık ayan beyan ortadaydı. Serhat onun için bu konuda bir şey yapamadığına üzülüyordu. Ama babasını tanıyordu. Onun olmaz dediği şey mümkün değil olmazdı.

 

Tıklanan kapının ardından Serhat,

 

"Gel. " diye izin verirken içeri giren kadın elindeki dosyaları Serhat'a uzattı.

 

"Daha önce yaptığımız anlaşmalar istediğiniz gibi. Sizinde henüz devam eden anlaşmalarınızı inceledik. Yarın için takviminiz dolu olduğundan ertesi gün için bir toplantı yaparak eksikleri tamamlayabiliriz isterseniz. " dedi. Derya'nın dikkatini çeken tek şey derin dekoltesi ve poposunda biten eteğiydi.

 

Serhat,

 

"Peki o zaman, teşekkür ederim. " diyerek dosyalara göz gezdirmeye başladı. "Bu arada Derya Hanım'da Asaf Bey'in kızıdır. Asaf Bey'in bıraktığı yerden işlerini devam ettirecek. "

 

"Memnun oldum Derya Hanım. Bende Filiz. " diyerek Elini uzatan kadının elini tuttu Derya.

 

"Bende. " diye bildi o kıyafetle o kadar rahat tavırlarına.

 

"Görüşmek üzere. " diyerek çıkan Filiz'in ardından Derya tuttuğu nefesini bıraktı.

 

"O ne rahatlıktı be! " diye söylendi. Serhat anlamayarak bakışlarını dosyadan alıp ona çevirdi.

 

"Efendim? "

 

"Yeni ortağımızda bayağı rahatmış diyorum. Onunda giymeyiverseymiş. Duygu bunu paralar yalnız. "

 

"Bizim yeni ortağımız o değil ki, o yeni ortağımızın kontenjanından. Zehir gibi iki gündür burda işleri nasıl hallediyorsa artık ben bile şaşırdım. "

 

"Yalnız bunları Duygu'nun yanında söyleme, önce Filiz Hanım'ı ardından da seni bitirir. "

 

"Duygu'nun beni bitirmesi için önce gözümün ondan başkasını görmesi gerekir o da mümkün olmadığına göre öyle bir ihtimal yok. "

 

"Neyse sana kolay gelsin ben şu yarım kalan işleri halledip çıkacağım. " diyerek ayaklandı Derya. Odadan çıktığında Filiz'in Taner'le konuştuğunu görmesiyle gözlerine inanamdı. Çattığı kaşları ve sıktığı dişleriyle ayaklarını yere vura vura yanlarına gitti.

 

"Senin burda ne işin var? " dedi öfkeyle Taner'e bakarken. Taner kendinden emin gülümseyerek baktı. Filiz'de onun gibi gülümseyerek bakarken Derya çıldırmak üzereydi.

 

"Ne sırıtıyorsun öyle? Biri güvenliği çağırsın atsınlar bu adamı dışarı!" diye bağırdı. Sekreter mahçup bir tavırla Derya'ya bakarken Taner yüzünde çarpık bir gülüşle konuştu.

 

"Beni attırabileceğini hiç sanmıyorum güzellik. " Derya sıktığı dişleri arasında gözlerini öldürmek istercesine ona dikti.

 

"Nedenmiş acaba o? "

 

"Eh güzellik bu şirketin yüzde yirmi beşi benimde ondan. Şimdi hangi güvenlik görevlisi patronunu dışarı atabilir ki? Mümkün değil yani. "

 

"Sen... nasıl ya... o ortak? Seni adi! "

 

"Rica ederim Derya Hanım ortağı olduğumuz insanlara hakaret etmiyoruz. "

 

"Bilerek yaptın! Bilerek bizim şirkete ortak oldun. "

 

"Evet. Tutuklu kaldığım bir çift kara gözün peşine takılarak buralara kadar geldim. "

 

"Defolup gideceksin! "

 

"Hiç sanmıyorum! Çünkü baban ve o çok değerli arkadaşın olacak eniştenle kocaman bir ortaklık anlaşması imzaladık. Yani mümkün değil gidemem sen burdayken. "

 

Filiz gülerek dahil oldu.

 

"Kavganıza doyum olmaz yakışıklım ama halletmem gereken işlerim var. " diyerek giderken hırsını ve hıncını alamayan Derya nefesini öfkeyle üfledi.

 

"Kendinle birlikte getirdiklerinde senin gibi! " diye söylendi dişleri arasında Taner'in yüzüne doğru.

 

"Yoksa kıskandın mı? "

 

"Seni mi, hah hiç güleceğim yoktu! Sana ve o kıyafetten henüz haberi olmayan sevgiline mutluluklar dilerim en içten duygularımla! "

 

"Sevgilim değil ama eski karım. Evliyken karışırdım giyimine ama boşanınca çok dinlemiyor ne yaparsın. "

 

Derya bir kere daha şaşkınlığa uğrarken, diyecek kelime bulamadı şaşkınlıktan. Durumu anlayan Taner zevkle gülerken izledi onu.

 

"Tamam tamam o kadar da şaşıracak bir şey yok. Filiz çocukluktan beri arkadaşımdır. Hatta en yakın arkadaşım bile diyebilirim. Tabi en çok güvendiğim insandır kendisi. Ailelerimizin yakıştırma ve tabi zorlamalarıyla da bir parça evlendik. Evlilik arkadaşlığa pek benzemiyordu tabi olmayınca da boşandık. Ama hâlâ en yakın arkadaşım ve en güvendiğim insandır "

 

"İlişkilerin de senin gibi garip! " diyerek hırsla giderken Taner gülerek arkasından bakmaya devam etti.

 

....

 

Eylül eski evini satmış yeni restorana yakın bir ev almıştı. Dışardaki işlerini kendi halledebilmek için de araba almıştı. Araba kullanabilmek için iki aydı psikolojik destek alıyordu. Ehliyet için sınavlara giriyordu ama direksiyon için pratik yapması gerekiyordu. Direksiyon dersi veren adam Eylül'e bariz bir şekilde asılıyordu. Eylül görmemezlikten gelerek araba kullanmayı öğrenmeye çalışıyordu. Ama çok kolay değildi tabi askıntı bir adamla çok bir şey öğrenmesi.

 

Eylül sabır sabır diyerek eğitim saati boyunca bir şeyler öğrenmeye çalıştıkça mümkün olmuyordu. Bir anda arabanın kapısı açılırken yakasından tutulan adamın dışarı çıkarılması bir oldu. Eylül şaşkın ve merakla bakarken kala kalmıştı bir anda olanlarla. Bir kaç saniyelik şaşkınlığın ardından fırlayarak arabadan indi. Galip yakasından tuttuğu adamı çok feci bir şekilde dövüyordu. Eylül korkuyla açılan gözleriyle koşup yetişti.

 

"Ne yapıyorsun sen? " diyerek araya girdi. Adamı zor almıştı elinden. Adam inleyerek arabanın yanına yere düşerken Eylül gözlerini öfkeyle Galip'e dikti.

 

"Eşkıya mısın sen Allah aşkına? " diye bağırdı. Galip kıskançlıktan uçan aklını yeni bulurken nefesini öfkeyle üfledi.

 

"Ben sana araba kullanmayı öğretirim. Bundan sonra kimseden ders almayacaksın! "

 

"Başka emrin! "

 

"Yürü Eylül Allah rızası için yürü! Yoksa bu adamı komalık edeceğim hastane bile kabul etmeyecek. " Eylül hırsla ayağını yere vurarak yürürken,

 

"Bir şeye de burnunu sokmasan olmuyor değil mi? " diye bağırdı. Galip sıktığı dişleriyle gözlerini Eylül'e dikti.

 

"O şerefsiz bildiğin asılıyordu sana! "

 

"Evet biliyordum ayrıca sana ne ya! Sen kendi işine baksana."

 

"Yok ben onu komalık edeceğim. " diyerek geri dönen Galip'e korkuyla koşarak yetişen Eylül önüne geçerek durdurdu.

 

"Yeter!!! Senin derdin beni delirtmek mi? Yeter ya yeter yeter yeter!!! Allah aşkına yeter! Şimdi beni eve götür yoksa ben seni komalık edeceğim. " diye bağırdı öfkeyle. İkisi arabaya yürürken Galip, Eylül'e döndü.

 

"Direksiyona geç. " Eylül hâlâ aynı öfkeyle bakıyordu.

 

"Trafikte araç kullanacak kadar bilmiyorum daha! " diye çemkirdi.

 

"Sen geç. Daha iyi ve dikkatli kullanmanın en iyi yolu gerçekten sorumluluk altında kullanmaktır. Ben yanındayım bir şey olmasına asla izin vermem. "

 

"Başkalarının hayatlarını senin yaptığın gibi tehlikeye atalım yani. "

 

"Ben kendimden başkasının hayatını hiçbir zaman tehlikeye atmadım. "

 

"Ya tabi trafikte ikiyüz altmışla gittiğini de görmüşlüğüm var."

 

"Arabaya bin Eylül arabaya. Maşaallah taramalı tüfek gibisin her şeye bir cevabın var. " Eylül hırsla açtı arabanın kapısını. Direksiyona geçtiğinde kararsızca baktı.

 

"Ya kaza yaparsam? " dedi endişeyle.

 

Galip,

 

"Kaza falan olmayacak. Ben sana nasıl yapman gerektiğini söyleyeceğim. Şimdi arabayı çalıştır. " Eylül derin bir nefes alarak kontağı çevirdi. Arabayı kadırıp yavaş yavaş ilerlerken korkuyla Galip'e baktı.

 

"Şimdi ne yapmam lazım? "

 

"Sürmeye devam gözünü yoldan ayırmadan. " Yol ayrımında Eylül panikle nefes aldı.

 

"Ya şimdi? " Galip onun o hâline güldü.

 

"Şimdi sinyal vererek sağa dön. "

 

"Nasıl sağa dönülüyor peki? "

 

"Elinde tuttuğun direksiyonla. Sağa doğru çevir yavaş yavaş. "

 

Galip'in yönlendirmesiyle eve ulaşmıştı Eylül nihayet. Durdurduğu arabayla derin bir nefes aldı.

 

"Teşekkür ederim. Sanırım bu bana bayağı iyi geldi. " dedi Eylül.

 

Galip,

 

"İyi o zaman, yarın yine uzun bir yolculuk yapalım daha iyi hissedeceksin. "

 

"Tamam. Sağ ol. " Eylül arabadan indikten sonra eve yürüdü. Galip arkasından bakarken Eylül annesi ile Rüzgar'ın açtığı kapıda sevgiyle oğlunu kucaklayarak öperken içeri girdi. Galip derince bir nefes alarak yutkundu. Ara ara kalbi ağrıyordu, bu aralar sanki daha fazlaydı ağrıları ama hiç umursamıyordu.

 

....

 

Serhat ile Duygu'nun düğünü için son hazırlıklar yapılıyordu. Büyük gün yarındı. Bu gecede Duygu'ya kına gecesi yapacaklardı kızlar. Çok kişi yoktu. Derya ile annesi Eylül, Filiz Aslı, Serhat'ın annesi ile kız kardeşi ve Duygu'nun iki arkadaşı vardı. Kız kıza küçük bir eğlence yapacaklardı. Duygu'nun evinde tam bir şenlik vardı. Salon tüller ve süslerle donatılmıştı. Kına yakma işinden sonra dünürler gitmiş genç kadınlar için gün doğmuştu. Bangır bangır müzik eşliğinde ayakları dişene kadar dans etmiş, oynamışlardı. Hepsi kendilerini koltuklara atmışlardı yorgunluktan. Kapı zilinin sesiyle ayağa kalktı Eylül.

 

"Ben bakarım. " Kapıyı açmaya giden Eylül elinde koca bir demet siyah gülle dönerken herkesten bir,"Ooo!" nidaları yükseliyordu. Herkes Duygu'ya geldiğini zannederken Eylül elindeki koca buketi Derya'nın kucağına bıraktı. Filiz bir kahkaha patlattı.

 

"Yakışıklım yine yapmış yapacağını. " dedi. Herkes kahkahalarla gülerken Derya buketin üzerindeki kartı açtı. Kendinden yayılıvermişti yüzüne bir gülümseme. Tam altı aydır Taner'in Derya'ya yapmadığı sürpriz kalmamıştı. Derya her yeni güne gözlerini açtığında Taner'in o gün ne gibi sürprizler yapacağını bekliyordu. Derya mutlu oluyordu yaptıklarıyla ama kafası çok karışıktı. Aslı, Filiz'e bakarak güldü.

 

"Kız sende hiç çekinmeden sevdiğinin yanında Taner Abi'ye yakışıklım diyip duruyorsun. " dedi. Filiz kendinden emin tavırlarıyla gülümsedi.

 

"O küçüklüğünden beri benim yakışıklım. Benim için bir telâffuz şekli. Yani bunun vasat, berbat evliliğimizle bir alakası yok. " Eylül de konuşmaya dahil oldu.

 

"Harbi ya, siz ikinizin aynı ortamda bulunması, konuşması hatta iyi bile anlaşması ne bileyim garip. "

 

Filiz,

 

"Ya sizde ne taktınız bize be! Taner'le evliliğimiz tamamen aile baskısıydı. Zaten hepi topu bir yıl zor katlandık birbirimize. Ama şu su götürmez bir gerçektir ki Taner çapkın olduğu kadarda sadık bir erkektir. Aramızda arkadaşlıktan öteye bir bağ yoktu evliykende ama bir kere bile bir başkasına baktığını görmedim. Yani Deryacığım o konuda rahat ol. Ayrıca ben Taner'in mutlu olmasından çok mutluydum. "

 

"Üzgünüm kızlar kalmak isterdim ama yarın benim en mutlu günüm ve güzel görünmek için de uyumam lazım. " diyerek ayaklandı Duygu. Eylül sinsice gülümseyerek, Duygu'nun üzerine yürüdü

 

"Bak sen! " dedi. Kızların hepsi Eylül'e eşlik ederken Aslı,

 

"Kime güzel görüneceksin sen ha? " dedi Eylül gibi üzerine yürürken.

 

"Gelmesenize be! " diyerek arkasına bakmadan kaçtı odasına Duygu. Eylül arkasından bağırdı

 

"Sanki uyuyabilecekte. " Herkes gülerken Eylül yorgunca gerindi. "Hepinize iyi geceler benimde pilim bitti. Oğlumu arayacağım sonrada uyuyacağım. Ben Duygu'nun yanında yatacağım sizde bulun kendinize kıvrılacak bir yerler. " diyerek Duygu'nun odasının kapısına dayandı.

 

"Duygu aç kız kapıyı yatacak yerim yok. " dedi. Duygu gülerek açtı kapıyı. Eylül, Duygu'dan önce yatağa uzandı.

 

"Ay ayaklarım acıyor. " Diye inledi. Duygu da gelip yanına uzandı.

 

"Benim de. "

 

"Yarın o çok beklediğin adamla uyuyacaksın, nihayet vuslat zamanı he? "

 

"İçim içime sığmıyor Eylül. " Duygu derince aldığı nefesi aynı şekilde verdi. "Ne kadar beklediğimi sen biliyorsun, rüya gibi... Serhat'la evleniyorum yarın inanamıyorum biliyor musun? "

 

"Çok mutlu ol Duygu, sen bu mutluluğu sonuna kadar hakediyorsun. "

 

"İnanamıyorum yarın olsun. "

 

"Şimdi yarın giydiğin Fener formasının intikamı da var. "

 

"Ya Eylül! Ya uyu Allah aşkına. " Duygu bir taraftan gülüyorken, bir taraftan da yüzü kızarmıştı. Yorganı yüzüne kadar çekti gülerken.

 

"Ay utandın mı sen? "

 

"Eylül! "

 

"Tamam tamam bir şey demiyorum. "

 

"Sen beni uyutmamak için mi geldin? Ayıp ama yarın düğünüm var benim çirkin mi görüneyim? "

 

"Serhat'ı düşünmekten uyuyabilecekte sanki. "

 

İzin verirsen uyumaya çalışırım ama. " Eylül kendini tutamayıp kahkahayla güldü.

 

"Galip'i arayıp Rüzgar'ı sorayım söz daha sesimi çıkarmayacağım. " Eylül yanındaki telefonunu alıp Galip'i aradı. Bu gece Rüzgar babasına emanetti annesi eğlenirken.

 

Galip uykulu olduğu belli sesiyle,

 

"Eylül, bir şey mi oldu? " diye sordu endişeyle.

 

"Bir şey olduğu yok sadece Rüzgar'ı sormak için aradım."

 

"Eylül saat üç ya yüreğim ağzıma geldi, Rüzgar burda yanımda uyuyor. "

 

"Olmuş mu ya o kadar? Kusura bakma farketmemişim. Sen uyumaya devam et hadi iyi geceler. "

 

"Sanada. " Eylül kapattığı telefondan sonra kendini Duygu'nun yanına yatağa bıraktı.

 

....

 

Büyük günün heyecanda büyüktü. Her şey planlı olmasına rağmen koca bir koşuşturma vardı. Duygu heyecandan yerinde durmazken son hazırlıklarını tamamlıyordu. Eylül onu bir saniy bile yalnız bırakmıyor, her şeyine yetişiyordu. Gelin odasının kapısı çaldı, Serhat nefesini tutmuş gülümseyerek Duygu'ya baktı.

 

"Çok güzelsin. " dedi büyük bir beğeniyle bakarken. Duygu heyecan ve mutlulukla uzattığı elini tuttu. Derin bir nefes aldı heyecanını bastırmak için.

 

İkisi el ele onları bekleyen kalabalığın alkış tufanı arasında davetlilerin arasından geçerek pistin ortasında dakikalarca dans ettiler. Her şey istedikleri gibiydi. İkiside çok mutluydu. Eylül mutlu bir şekilde ikisine bakarken Rüzgar annesinin kolundan çekiştirdi.

 

"Anne bak gıcık geymiş ( gelmiş). " dedi. Eylül dönüp baktığında tam karşısında duruyordu Alparslan.

 

Loading...
0%