Yeni Üyelik
68.
Bölüm

66. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Son on bölüme girmiş bulunuyoruz, kafama esip daha da uzatmazsam on bölüm sonra final gelecek. Her birinize tek tek teşekkür ederim iyi ki varsınız, hep iyilikle var olasınız.

 

Not: lütfen yorumlarınızı paragraflara yapın ve bol yorum yapın, sizlerle iletişim gerçekten çok keyifli.

 

 

 

İnsan yüreğine zulüm eder mi? Acımadan yerden yere vurur mu? Kordan kilitler vurur mu her bir yanına? Paramparça döker mi ayaklar altına? Bile bile ateşlere atarda yakar mı yüreğini?

 

Özlemişti.

 

Hemde haddinden fazla.

 

Bukle bukle sarı saçlarını, deniz mavisi gözlerini, o tatlı kadifemsi kahve kokusunu, gülüşünü her şeyini ayrı özlemişti. Beyaz ve pembe çiçeklerin süslediği bahçeye girdiği an görmüştü onu. Yüzünde yüreğini yerinden söken gülüşü etrafa ışık saçıyordu sanki. Gözleri bedeninde dolandı. Bebeğinin doğmuş olduğunu düşünerek sıktığı dişleriyle baktı. Gözlerini ayıramıyordu. Üzerindeki saks mavisi elbise ne çok yakışmıştı. Canının acısı, yüreğinin çırpınışları ruhunda derman bırakmazken bir anda dönmüştü aşık olduğu gözler. Acıyla dolanmıştı gözleri gözlerine. Yıktı mavi bakışlarını sırtını dönerek.

 

Eylül beyninin içinde yankılanan sözleri susturmazken dönmüştü sırtını. Alparslan'ın gitmeden önce söylediği her bir kelime beyninin içinde durmadan dönerken öfkeyle dişlerini sıktı. Öfke, acı, hayal kırıklığı... her şey ayrı ayrı kendini acımasızca hissettirirken Eylül derin bir nefes alarak duruşunu düzeltti. Gerçekleri bir çırpıda yüzüne vurmak istiyordu ama gecenin sonuna kadar dayanacaktı. Duygu'nun en güzel gününün onun yüzünden berbat olmasına asla izin veremezdi.

 

Sırtını dönen Eylül'ün arkasından bakan Alparslan öfkeyle yumruklarını sıktı dişleri gibi. Eylül'ü görmeyi beklemediği için şaşırmıştı epey. Kendine zordaki kabul ettirdiği dolandırıcı olması ve hamile olması sebebiyle Eylül'ün çoktan gitmiş olmasını var sayarak gelmişti. Serhat ile Duygu'nun olduğu masaya doğru yürüdü. İkisi Alparslan'ı görünce şaşkınlıkla bakarken Duygu'nun gözleri hemen Eylül'ü aramıştı. Serhat hayal kırıklığı ile baksada çok özlemişti can kardeşim dediği adamı. Alparslan tebessüm ederek baktı.

 

"Tebrik ederim kardeşim. " dedi. Serhat hemen sarıldı dayanamayarak.

 

"Gelmeni beklemiyordum. "

 

"Nikah şahidin ben olacaktım unuttun mu yoksa? "

 

"Ulan Alparslan seni ne yapacağım ben bilmiyorum ki. "

 

"Bana olan oldu bari sen bir şey yapma. "

 

"İyi bakalım bugünün hatrına öyle olsun. "

 

"Alparslan! " Derya koşarak sarıldı boynuna. Alparslan da sıkıca sarılmıştı ona. Gözü seğirerek bakan Taner'in kıskançlıktan bütün bedeni kasılmıştı. Durumu farkeden Filiz Taner'in hafif kokunu sıktı.

 

"Alparslan Sökmenci değil mi o? " diye sordu. Taner sıktığı dişleri arasında öfkeyle nefes soludu.

 

"Dur ben bir tanışayım. " Filiz kolundan tutarak kalkmasına izin vermedi.

 

"Sakin olsana! O da Serhat gibi Derya'nın çocukluk arkadaşı. Bu kadar kıskanmana gerek yok yani kardeş gibiler. Ayrıca Alparslan Eylül'ün eski sevgilisi, sekiz, dokuz ay önce ayrılmışlar. "

 

"Ha o gereksiz bu yani? "

 

"Hatırlatırım o gereksiz senin ortağın. Ortağı olduğumuz insanlara hakaret etmiyoruz değil mi yakışıklım. " Filiz'in iması Taner'i gülümsetmişti.

 

Alparslan, Derya ile birlikte geçip otururken gözüde, gönlüde Eylül'ü arıyordu. Hiçbir şey yapamadan duramıyordu. Deli gibi sesini duymak istiyordu. Sabırsızca diretiyordu yüreği.

 

Derya,

 

"Bir şey söyleyeceğim ama kızma. " Çünkü telefonda her konuştuklarında Eylül konusunda tek kelime etmesine izin vermiyordu. Alparslan tebessümle başını yukarı aşağı salladı.

 

"Eylül'de burda. "

 

"Gördüm. "

 

"Bu kadar mı? "

 

"Ne bu kadar mı? "

 

"Alparslan anlamamazlıktan gelme lütfen."

 

"Ne yapayım Derya'm? Aylarca beni kandırıp bana yalan söyleyen bir kadına ne yapayım? "

 

"Ne kandırması, ne yalanı? "

 

"Bu konuyu kapatalım mı burda? Burası konuşmak için ne yeri ne de zamanı. Seninle daha sonra konusuruz. "

 

"Söz ver bu sefer kaçmak, konuyu kapatmak yok ."

 

"Tamam güzelim bu sefer kaçmak yok. "

 

Eylül'ü gören Duygu ona el salladı. Eylül yüzünde gülümsemeyle yanına gitti. Duygu yardım dilenircesine Serhat'a baktı.

 

Eylül,

 

"Ne oluyor? " diye sordu.

 

Duygu,

 

"Şey Sarı az önce buraya şey geldi. " diye geveledi ağzında.

 

Serhat,

 

"Alparslan geldi. " dedi bir kerede. Eylül umursamıyormuş gibi omuzlarını kaldırıp indirdi.

 

"Gelmişse gelmiş ne yapayım. "

 

Serhat ile Duygu birbirine bakarken Eylül onlara gülümsedi .

 

"Gördüm geldiğini. Siz benim için sıkmayın canınızı, varlığıyla yokluğu bir benim için. Bu güzel gününüzü böyle şeyler düşünerek kaçırmayın keyfinizi. Hadi siz eğlenmenize bakın bende küçük yaramazımı bulayım. " dedi gülümseyerek.

 

Eylül masaların arasında koşan Rüzgar'ı izledi. Peşine takıldığı Rüzgar onu biraz oyalarken, bir türlü yakalayamıyordu.

 

"Rüzgar koşma birtanem düşeceksin. " dedi. Alparslan duyduğu sesle hemen kaldırdı başını. Ne çok özlemişti her bir hareketini. Ne çok acıtıyordu canını varlığı. Nasılda öldürüyordu yüreğini aradaki kapanmayacak mesafe. Burnunun direği sızlıyordu aşık olduğu kokuya bu kadar yakınken bu kadar uzak durması. Gücünün yetmediği acıya direnemiyordu artık. Yüreğini öldürmesi için teslim olmuştu o ateşlere. Yanıyordu her bir hücresi can alıcı bir sızıyla.

 

"Bu kadar severken neden yaptın Alparslan? Neden?! " Derya, Alparslan'ın çektiği acıyı gözlerinde görüyordu.

 

"Ben bir hava alayım. " diyerek ayaklandı Alparslan. Bahçeye giden yol sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelmişti. Soğuk hava her bir hücresindeki ateşi daha da harlıyordu. Derin derin soluduğu birkaç nefesten sonra gözlerini yumdu. Koşarak önünden geçen Rüzgar'ı Eylül'ün sesi takip etmişti.

 

"Rüzgar, oğlum soğuk üşüyeceksin. " ve Alparslan'ı görmesiyle son buldu hızlı adımları. Ona inanmayı bırak gerçekliğini dahi sormadan yıkıp döken adama baktı Eylül. Alparslan inandığı yalanlarla daha da öfkeleniyordu karşısındaki kadına ve en çokta onu söküp atamayan kalbine öfkeleniyordu. Eylül yüzünde umursamaz bir tavırla yürüyerek önünden geçti.

 

"Gel bitanem içeri girelim üşürsün. " dedi oğluna elini uzatarak. Rüzgar boynundaki papyonu çekiştirdi.

 

"Bunu çıkay sebmiyoyum (bunu çıkar sevmiyorum). " diye diretince Eylül el mahkûm çıkarmıştı.

 

"Babası kılıklı! Hadi halanın yanına gidelim, Ömür'le biraz oyna ağlamasın. " Rüzgar, Ömür'ün ağladığını duymasıyla içeri koşarken Eylül gülerek arkasından yürüdü onları izleyen Alparslan'ı umursamadan. Eylül'ün o umursamaz tavırları Alparslan'ın canını öyle acıtıyordu ki yüreği yerinden sökülüyordu. Eylül'ün önünden geçmesiyle daha fazla dayanamadı.

 

"Hâlâ buralarda olman tuhaf. " dedi öfkeyle. Eylül sıktığı dişleriyle patlayacak gibi oldu, bıçak gibi kesildi adımları. Derin bir nefes aldı daha da sıktığı dişleriyle, yüzünü döndü ona.

 

"Neden olmayacakmışım buralarda? "

 

Alparslan yüzünde acı bir tebessümle bakarken öfkesine hakim olamıyordu.

 

"Hâlâ insanların yüzüne bakmaya yüzün var yani? " Gözlerini Eylül'ün gözlerine dikti. "Bebeğini nasıl açıkladın insanlara. Umarım babasının ben olduğumu falan söylememişsindir. Gerçi senin işin belli olmaz sende onada vardır bir kılıf. " söyledikleri Eylül'ün canını o kadar çok acıtmıştı ki. Hak etmemesine rağmen duyduğu ağır ithamlar bir kere daha öldürmüştü onu. Eylül yüzüne yabancısı olduğu yapmacık bir tavır takınarak güldü. Alparslan'ın tüm yaptıkları ve söylediklerine rağmen gözlerindeki aşkı görüyordu. Eylül söyleyeceği her bir kelimenin Alparslan'ın canını ne kadar çok acıtacağını biliyordu.

 

"Aklımda bir rakam var onu tutturana kadar gitmeyi düşünmüyorum. Malına konacak biri lazım bana. Bebekte var artık masraflar arttı tabi. Kimseyede babası sen falan demedim merak etme. Ayrılıktan sonra teselliyi eski kocamda buldum ona döndüm dedim tabi terkedilmiş biri olarak kimse tarafından yargılanmadan kabul edidi bu durum. "

 

Alparslan duydukları karşısında çattığı kaşlarıyla donmuş bir şekilde bakarken Eylül'ün rahatça söylediklerine inanamıyordu. Öfkeyle tuttuğu kolunu hırsla sıktı.

 

"Sen ne kadar iğrenç bir şeymişsin böyle! " diye konuştu öfkeyle sıktığı dişleri arasında Eylül'ün yüzüne doğru. Eylül'ün ruhu gibi acıyan koluyla daha fazla dayanamayan gözleri doldu.

 

"Bu neki! Film daha yeni başlıyor Alparslan Bey. " dedi Eylül öfkeyle. Acıyan kolunu hırsla çekti Alparslan'ın elinden. Aynı tavırla sırtını dönerek topuklu ayakkabılarını yere vura vura yürüdü. İçeri girer girmez aldığı peçeteyle akmadan yakalamıştı gözyaşlarını. Duygu için yüzüne umursamaz bir tavır takınarak oturdu Aslı'nın yanına sanki hiçbir şey olmamış gibi. Aslı huzursuz bir şekilde,

 

"Taner Abi, Alparslan'ın geldiğini söyledi doğru mu? " diye sordu merakla. Eylül başını hafif salladı.

 

"Evet gelmiş. "

 

"Eylül kızıyorsun sorunca ama insan sormadan edemiyor işte. Bu adam seni o kadar çok severken neden gitti? Sen onunla yeniden mutluydun. "

 

"İnanmak istediği şeylere inandı ve gitti. O kadar ... "

 

"Şimdi gelse gidelim dese gider misin onunla? "

 

"Merak etme abinle bir geleceğim olmadığı gibi Alparslan'la da yok. Yani abini düşündüğün için endişe ettiğinin farkındayım. "

 

"Korkuyorum Eylül, ona bir şey olacak diye çok korkuyorm. Mutlu olsun istiyorum ama o yol yalnız senden geçiyor o yüzden çok korkuyorum. "

 

"Abinin benden bir beklentisi yok, benimde ona verebilecek bir şeyim yok. Alparslan'ın benden aldıkları çok ama geri verebilcek hiçbir şeyi yok. Şu dava bir sonuçlansın ben yapmam gerekeni biliyorum zaten. "

 

"Ne yapacaksın? "

 

"Bırak orası da bana kalsın. " dedi Eylül derin bir nefes alarak. Gelen nikah memuru ile Eylül ayaklandı. Duygu'nun şahidi Eylül, Serhat'ın şahidi Alparslan'dı.

 

Nikah merasimi başlarken Eylül ile Alparslan'da şahitlik için yan yana duruyordu. Ayakta kıyılacak nikah için hepsi yan yana duruyorlardı. Nikah memuru ilk Duygu'ya sormakla başladı .

 

"Siz sayın Duygu Türel, Serhat Akhan beyefendiyi eşiniz olarak kabul ediyor musunuz? "

 

"Evet!!! " Duygu'nun cevabıyla alkış tufanı koptu.

 

"Siz sayın Serhat Akhan, Duygu Türel hanımefendiyi eşiniz olarak kabul ediyor musunuz? "

 

"Evet. " Bir alkış tufanı daha koparken nikah memuru Eylül ile Alparslan'a döndü.

 

"Sizler de şahitlik ediyor musunuz? "

 

"Evet. "

 

"Evet. "

 

"Bana verilen yetkiye dayanarak sizleri karı-koca ilan ediyorum. Tebrik ederim. " diyerek nikah defterini onlara uzattı. Önce Duygu hemen ardından Serhat imzalamış Eylül ile Alparslan'a doğru göndermişlerdi defteri. Eylül eline aldığı kalemle imzaladıktan sonra umursamaz bir tavırla kalemi Alparslan'a uzattı. Alparslan sert bir şekilde Eylül'ün elinden aldığı kalemle imzalaması gereken yeri imzaladı.

 

Serhat, Duygu'nun duvağını açtıktan sonra alnına bir öpücük bıraktı ardından sarılırken kulağına doğru sessizce fısıldadı.

 

"Giydiğin o Fener formasını unutmadım daha. " dedi. Duygu gülümserken Serhat'ın ayağına bastı. Serhat "Ahh! " diyerek geri çekilirken Duygu,

 

"Daha ilk geceden tehdit mi ediyorsun kocacığım? " diye sordu yüzüne doğru fısıldayarak. İkisi dünyanın en mutlu insanları olarak birbirlerine gülümseyerek bakıyorlardı.

 

Eylül bakışlarını yanında duran Alparslan'a çevirdi. Öfkesi Alparslan'ın gözlerindeki acı kadar büyüktü. Hızlı adımlarla yanından geçen Eylül'ün o aşık olduğu kokusu burnuna değen Alparslan, Eylül'ü tutup sarılmamak için zor tutmuştu kendini.

 

Alparslan'ın öfke ile aşk karışımı bakışlarının Eylül'ün üzerinden ayıramadığı gecenin sonu gelmişti nihyet. Eylül uyuyan Rüzgar'ı arabanın arka koltuğundaki çocuk koltuğuna yatırarak kabanını üzerine örttükten sonra içeri geri dönerek Duygu ile Serhat'ı yolcu etti. Öfkeyle ona bakan Alparslan'a dikti gözlerini.

 

"Söyleyecek bir şeyin varsa söyle içinde kalmasın. " Alparslan tiksiniyormuş gibi baktı ona.

 

"Daha ne kadar çirkinleşebileceğini düşünüyorum. " Eylül dolan gözlerine engel olamadı.

 

"Daha ne kadar kırıcı olabileceğini düşünüyorum. Daha fazlası olamaz herhalde dediğimde daha ağırı olduğunu gösteriyorsun. Sen gerçekleri duymayı bile hak etmiyorsun Alparslan. " dedi gülerek ama gözyaşları tek tek akmaya başladı. Yalanlar canını daha çok yakıyordu gerçeklere gerek görmedi Eylül. "Neyse sana iyi geceler bebeğim ile kocam beni bekler. " Hızlı adımlarla çıktı mekandan. Ulaştığı arabaya aynı hızla bindi. Sıktığı dişleriyle hıçkırıklarını bastırmaya çalışırken çalıştırdığı arabayı hızla sürdü. Biraz uzaklaştıktan sonra serbest bıraktı içinde tuttuğu hıçkırıkları. Az sonra Alparslan son sürat sürdüğü arabayla onu sollayıp geçti.

 

Boğuluyordu.

 

Nefes almak bu kadar ağır gelir miydi?

 

Solunan nefes insanın kemiğine kadar acıtır mıydı?

 

Acıtıyordu işte. Çok bir şey istememişti ki, artık bitsin istiyordu. Canını acıtan ne varsa hepsi bitsin istiyordu. Daha fazla dayanamayarak arabayı sağa çekti Eylül. Hıçkırıklarla zor attı kendini dışarı. İnsanin içine kadar işleyen soğuğa aldırmadan tek askılı elbisesiyle az ilerideki banka oturdu.

 

Çok bir şey istememişti ki normal bir insan kadar mutlu olmak istemişti. Alparslan'a kızıyordu ama en büyük öfkesi kendisineydi. Kendini bu duruma düşürdüğüne kızıyordu en çok. Yorulmuştu artık, hemde haddinden fazla...

 

Kısa süre sonra bütün bedeni zangır zangır titriyordu. Dakikalar ardın sıra geçerken Eylül oturduğu yerden kalkamaz hale gelmişti.

 

"Eylül!!! " yanına ulaşan Galip Eylül'ün o haline inanamayarak çıldırırken hemen üzerinden çıkardığı montu Eylül'ün omuzlarına sardı.

 

"Sen kendini öldürmeye mi çalışıyorsun? " diye bağırırken hemen titreyen bedenini kucakladı. Rüzgar Eylül'ün arabasında olduğu için Galip hemen Eylül'ü onun arabasının yan koltuğuna yerleştirip direksiyona geçti. Hızla sürdü arabayı Eylül'ün evine. Ulaştığı eve önce Eylül'ü sonra Rüzgar'ı kucağında taşımıştı. Rüzgar'ı yatağına bıraktıktan sonra Eylül'ün yanına döndü. Eylül oturduğu koltukta titrerken Galip ne yapacağını düşündü.

 

Böyle olmayacaktı. Eylül buz kesmiş bedeniyle sanki kriz geçiriyormuş gibi titrerken gözyaşları akmaya devam ediyordu. Galip, Eylül'ün titreyen bedenini bir kere daha kucakladı. Banyoya götürerek duş kabininin içine bıraktı. Sıcak suyu açtı. Üzerindeki tişörtü ensesinden tutarak çıkardı üstünden. Duş başlığını alarak Eylül'ün bedeninin her yerine sıcak su tuttu.

 

Saçlarına şampuan dökerek yıkamaya başladı. Yüzündeki makyajı şampuanın köpüğüyle yıkayarak temizlerken vücudu tamamen ısınana kadar sıcak suyla yıkadı onu. Eylül tepkisizce Galip'in onu yıkamasına izin vermişti sessizce ağlarken. Galip Eylül'ü ayağa kaldırıp kenarda duran havluyu aldı. Eylül elbisesinin kalın askısını omzundan indirerek fermuarını açtı. Galip havluyu bedenine sardıktan sonra Eylül tuttuğu elbiseyi bıraktı. Ayaklarının dibine düşen elbiseden sıyırdığı ayaklarıyla sıkıca tuttuğu havlu ve Galip'in yardımıyla duş kabininin içinden çıktı. Galip aldığı bir diğer havluyu Eylül'ün saçlarına sardı iyice. Eylül yatak odasına giderken Galip aldığı tişörtünü üzerine geçirdi.

 

Galip, Eylül'ün giyinmesi için birkaç dakika bekledikten sonra odanın kapısını tıkırdatarak açtı. Eylül hâlâ havluyla duruyordu. Gözlerini boşluğa dikmiş, gözyaşları sicim gibi akıyordu. Galip yavaşça yanına yaklaşarak gözyaşlarını sildi.

 

"Neden giyinmedin üşüyeceksin. " dedi. Eylül bakışlarını ona çevirdi.

 

"Gücüm yok. Çok yoruldum. " dedi ağlayarak. Galip sıktığı dişleriyle baktı o haline. Tükenmişti resmen. Elinden gelecek başka bir şey yokken delirecek gibi oluyordu. Başını sallayarak yorganı açtı Eylül'ü yatağa yatırdı. Üzerini iyice örttü.

 

"Hadi uyu. " Eylül küçük bir çocuk gibi baktı ona.

 

"Yanımda kalsana. " diye mırıldandı. Galip sıktığı dişlerini kırmak üzereydi.

 

"Peki." dedi boğazındaki yumruyla. Usulca uzandı yanına. Gözleri acıyla dolandı ağlamaktan kızaran yüzünde.

 

"Ben burdayım hadi uyu sen. "

 

"Bana sarılır mısın? " Galip belkide son kez sarılacaktı ona. Eylül başını Galip'in göğsüne yasladı gözlerini kapatarak. Yıllar sonra ilk defa hiçbir şey düşünmeden Galip'in verdiği o güven hissiyle gözlerini kapatmıştı. Galip sarıldığı Eylül'e daha sıkı sarıldı.

 

İkisinin de aklından aynı şey geçiyordu. Şu huzuru kaybetmeselerdi ne olurdu ki...

....

 

Sabah Eylül gözlerini açtığında Galip onu izliyordu. Eylül saate çevirdi bakışlarını, saat on biri geçiyordu.

 

"Ne çok uyumuşum öyle. " Diye söylendi doğrulurken. Galip'e döndü minnetle. "Sağ ol, her şey için, yanımda kaldığın için. " Eylül doğrulup oturdu.

 

"Ne zaman ihtiyaç duyarsan her zaman yanındayım. "

 

"Biliyorum. Rüzgar, Rüzgar uyanmadı mı? "

 

"Uyandı kahvaltısını yaptı, oyun oynuyor şimdi. "

 

"Beni neden uyandırmadın? "

 

"Dinlenebilmen için. " Eylül sırtını yatağın başlığına dayadığında Galip'te doğrulup onun gibi oturdu. Eylül derince bir nefes alarak Galip'e baktı.

 

"İstanbul'dan gitmek istiyorum, bu şehri hiç sevmiyorum. "

 

"Yine mi? Bu sefer de ondan mı kaçacaksın? " Eylül hafif tebessüm etti.

 

"Alparslan umurumda değil ben kendime kızıyorum. Kendime olan öfkem o kadar büyük ki bazen baş edemiyorum. "

 

"Nereye gidersen maalesef kendini de beraberinde götürüyorsun. "

 

"Öyle, ama İstanbul'da daha fazla kalmak istemiyorum. "

 

"Nereye gideceksin? "

 

"Ayvalık'ta çok güzel bir yer buldum. Restoran olarak kullanabileceğim bir dükkan üstünde de bir daire var, orayı aldım dün sabah. Biraz ani geliştiği için sana söyleyemedim, düğüne de gelmediğin için ancak şimdi söyleyebildim. Adam yurtdışında yaşıyormuş, babası vefat edince gelmiş çok kalamayacağı içinde devir teslimini alelacele yapıp gitti. " Galip sessizce dinledi onu. Eylül Galip'e çevirdi bakışlarını bir kere daha.

 

"Bir şey demeyecek misin? " Galip hafif tebessüm etti ama canının acıdığı belliydi.

 

"Hayırlı olsun. " Eylül, Galip'in elini tuttu.

 

"Tüm yaşanılanlara rağmen ben seni affettim, sende beni affet olur mu? " Galip sarıldığı Eylül'ü yüreğinin içine saklayıp bir ömür orda kalsın istedi. Eylül'de onun gibi sarıldı ona. "Artık sana aşık olmasamda yine de seni seviyorum, iyi bir arkadaş, güzel bir dost olarak benim için çok değerlisin. Ben seni bir kere daha kaybetmek istemiyorum. "

 

"Sen benim için hep aynı kalacaksın Göğümün Mavisi. "

 

"Yeniden mutlu olmanı gerçekten çok istiyorum Galip, neden bir denemiyorsun ki? "

 

"Ben seni sevmekten başka mutluluk bilmiyorum ki. "

 

"Denemeden bilemezsin. "

 

"Denemek istemiyorum. Ne zaman gideceksin? " Galip bilerek konuyu değiştirdi.

 

"Mahkemeden sonra, avukat davanın bu celsede kapanacağını söyledi. Gidip tekrar gelmek istemiyorum. " Galip usulca kalktı Eylül'ün yanından.

 

"Üzerini giyin üşüteceksin. " Diyerek odadan çıkarken Eylül gevşemiş havluyu bedenine ararak kalktı yataktan.

 

....

 

Bütün gün Eylül çalışarak kafasını dağıtmaya çalışırken Rüzgar'ın bakıcısı Cemre arayarak Rüzgar'ın eve geldiğini her günkü gibi haber verdi. Birkaç haftadır Cemre bakıyordu Rüzgar'a. Eylül'ün annesi Leyla neredeyse artık gelip gitmiyordu bile. Eylül hem özlediği, hem de merak ettiği için biten yemeği servis eder etmez ellerini temizleyip annesini aradı.

 

Telefon uzunca çalmasına rağmen açılmadı. Babasını aradı bu kez, o da açmayınca merakla bir daha annesini aradı. Yine telefon açılmayınca merak ve sıkıntıyla nefesini üfledi. Dünde açmamıştı telefonunu. Böyle olmaycaktı, gidip annesi ile babasını görmesi gerekiyordu.

 

"Şeyma, benim çıkmam gerekiyor, yoğunluk var ama idare edebilecek misiniz? "

 

"Sorun değil şefim hallederiz biz. "

 

"Sağ ol. " Eylül içeri geçip önlüğünü çıkardı. Kabanını giyip çıktı.

 

....

 

Dokuz yıl önce evlenmek için istemsizce çıktığı evin önünde duruyordu Eylül. İçeri girebilecek takati kendinde bulamıyordu. Ama annesi ile babasını da çok merak ediyordu. Derince bir nefes alarak aynı şekilde verdi. Arabanın kapısını açıp yavaşça indi. O sırada bahçe kapısı açıldı. Hakan hali perşan bir şekilde dışarı çıkarken gördüğü Eylül ile duraksadı.

 

Gözleri kırmızı ağladığı belliydi. Ortaya çıkmış gerçeklerden habersiz olan Eylül annesi, babası yada hasta olduğu için Utku'ya bir şey olmasından endişe etti. Hakan uzun uzun Eylül'ün yüzüne baktı bir şey diyemeden. Eylül onunla konuşmak istemediği için yüzünü çevirirken Hakan sırtını dönüp yürümeye devam etti.

 

Eylül giden Hakan'ın ardından bakarken tereddütle eve doğru yürüdü. Bahçe kapısını açıp içeri adımladı. Gözleri kendinden bağımsız dolandı bahçenin içinde. Salıncağı ağacın dalında hâlâ duruyordu. Hafif bir tebessümle baktı salıncağa.

 

"Daha hızlı salla baba gökyüzüne kadar çıkmak istiyorum. "

 

Çocukluğundan kalan bir anı canlandı zihninde, babası sallarken kahkahalarla gülerek söyledikleri çınladı kulaklarında. Şimdi ise iş, güç ve çocuk sahibiydi. Üstelik boşanmış ve yalnızdı. Geçen onca zaman zarfında ve tüm yaşadıklarına rağmen bir kere bile aşındırmamıştı bu evin kapısını, anne ve babasını merak etmese yine de gelmezdi ya.

 

"Buyrun birine mi bakmıştınız? " Eylül'ün ilk defa gördüğü kadın küçük abisinin eşiydi. Eylül boşandığı zaman başımıza kaldı diye en çok yakınan kişiydi kendisi.

 

"Annem ile babama bakmıştım. " O an karşısındaki kadının Eylül olduğunu farketti.

 

"Pardon tanıyamadım ilk kez görünce, içeri buyur. "

 

"Burası iyi. Müsaitlerse annemle babamı göreyim. "

 

"Çağırayım ben. " Giden kadının ardından Eylül gözlerini devirip baktı.

 

Az sonra annesi çıkageldi. Gözleri, burnu kızarmış ağladığı bariz belliydi.

 

"Anne? İyi misin? " Eylül endişeyle annesinin yanına vardı.

 

"İyiyim kızım yok bir şeyim. "

 

"Ağlamışsın gözlerin, burnun kızarmış. " Nasıl söyleyebilirdi yıllardır torunu bildiği, gözünden sakındığı çocuğun torunu olmadığını, oğlunun ihanet ettiği adamın oğlu olduğunu nasıl söyleyebilirdi?

 

Loading...
0%