@eelliiffiippeekk
|
Dün söz verdiğim üzere bölüm yayınlayamadığım için üzgünüm ama rahatsızdım ve hâlâ da iyi değilim. Beklediğinizi biliyorum hakkınızı helâl edin. Yorumlarınızı eksik etmezseniz bu hasta kardeşinizi sevindirirsiniz.
Leyla gözlerini kaçırdı Eylül'den.
"Yok kızım bir şey. "
"Babam nerde? "
"Dinleniyor. "
"İyi mi, kaç gündür ne gelip gidiyorsunuz, ne de aradığımda cevap veriyorsunuz. "
"Baban bir ara seninle konuşacak ama o gün bugün değil. "
"Bir sorun var ama? "
"Birkaç gün müsade et kızım baban sana anlatacak. "
"Yoksa yine hastalığı mı nuksetti? "
"Hayır, hayır korkma baban iyi çok şükür, sağlığı da iyi merak etme. Babanla ilgili bir konu değil zaten ama hepimizi ilgilendiren bir konu. Birkaç gün müsade et baban anlatacak sana. "
"Anne korkutuyorsun beni. "
"Korkmaması gereken biri varsa o sensin kızım, ahının intikamı herkesten ayrı çıktı, bizden bile. "
"Hiçbir şey anlamıyorum anne? "
"Kurban olurum sana, güzel kızım benim. " Eylül'ün saçlarını, yüzünü okşadı sevgiyle. "Sen kafanı rahat tut yüzü gibi gönlü de güzel kızım. En günahsız olan sendin en çokta sen çektin, şimdi ise çektiğin her bir şeyin cezası faillere kesildi kurunun yanında yaşta yandı. " Eylül o an konunun Hakan ile Arzu olduğunu anlasada ne olduğunu bilmiyordu daha. "Gel içeri geçelim, hava soğuk üşüme. "
"Yok annem gideyim ben, seni gördüm ya o da yeter bana. Arayı çok açmayın özlüyorum sizi, şu birkaç gün doya doya göreyim sizi. "
"Birkaç gün derken? "
"İstanbul'la anlaşamıyoruz, git diye diretiyor ben onu sevmiyorum o da beni, bağrında bana yer yokmuş. "
"Nereye gideceksin, daha ne kadar oldu ki sen buraya geleli, hem burda yeni iş tuttun? "
"Ayarladım her şeyi, burdaki restoran olduğu gibi işleyecek Şeyda ile Kerem bakacaklar, bende huzur bulacağım bir yere gidiyorum. "
"Nereye? "
"Ayvalık'ta huzurlu güzel bir yer buldum. Hem sıkıldıkça babamla birlikte gelirsiniz. "
"Gitmesen olmuyor mu anneciğim? "
"Söyleme öyle ne olur anne, bana engel olma lütfen. Burda nefes alamıyorum artık. "
"Peki kızım. Ne zaman gideceksin? "
"Şu dava bittikten sonra inşaallah gideceğim. "
"Ne kadar var davaya? "
"On gün kadar herhalde. " Annesi gözyaşlarını tutamayıp Eylül'e sarıldı. Eylül de annesine sarıldı. "Babama selam söylersin, hadi Allah'a emanet. "
"Sende kızım. " Eylül bir kere daha annesine sarılıp ayrıldı ordan.
.....
Eylül annesinin yanından ayrıldıktan sonra önce eve uğrayıp Rüzgar'ı gördü, ardından restorana geldi. Eylül mutfağa girdiği gibi Şeyma onu karşıladı.
"Şefim soslar bitmek üzere ne yapalım? "
"Bu akşama yettirebilir miyiz? "
"Galiba. " Eylül sos teknelerini kontrol etti.
"Bu akşama yettiririz ama bu gece bana mesai çıktı. "
"Şule olmayınca kontrol eden olmamış. Beraber yaparız şefim, kalırım ben sorun olmaz. "
"Teşekkür ederim. Akşam servisini halledelim soslara başlayalım. Hem senin içinde iyi olur ölçüleri tecrübe etmiş olursun. "
"Tamam şefim. "
Eylül ile Şeyma akşam servisinin yoğunluğunu atlattıktan sonra soslara başladılar o sırada Galip geldi.
"Kolay gelsin. " Eylül gülümseyerek döndü ona.
"Sağ ol, hoş geldin. Aç mısın? "
"Yok değilim. "
"Bugün hiç yoktun ortalıkta maaşından keseceğim. " Diyerek güldü Eylül. Galip'te onun gibi gülerken cevap verdi.
"Annem ile babam geldi, onlarlaydım tüm gün. "
"Ya! Bana geleceklerinden hiç bahsetmediler, alacakları olsun daha dün konuştuk. "
"Ani oldu gelişleri, Aslı oğlanı sünnet ettirecek ya öyle aniden geldiller. Doktor enfeksiyon var sünnet olması lazım demiş. "
"Evet Aslı demişti. Rüzgar'ıda mı kestirsek? Ay yok yola çıkacağız havalarda soğuk olmaz, bizde yazın yaptıralım. " Galip gülümsedi.
"Olur. Rüzgar'ı görmek istiyorlar bizimkiler. "
"Alıp gelseydin ya ikisini burdan eve giderdik bu gece bende kalırlardı. "
"Rüzgar'ı alayım bu gece, yarın buraya geliriz hep beraber. "
"Peki. Ben Cemre'yi arayayım Rüzgar'ı hazırlasın. "
"Tamam. İyi akşamlar. "
"Sanada. " Galip giderken Eylül, Cemre'yi aradı.
Galip çıkarken Derya geldi. Ayaküstü selamlaştılar, ardından Derya Eylül'ün yanına geçti.
"Ben geldim! " Dedi enerjik sesiyle. Eylül gülümseyerek sarıldı ona.
"Hoş geldin. "
"Hoş buldum. "
"Aç mısın, müthiş bir kaburga var. "
"Hayır aç değilim ama masal tatlısı yemeye geldim. "
"İyi yaptın. Çay, kahve? "
"Kahve. " Eylül gidip iki tabak tatlı ve iki fincan kahveyle gelerek Derya'nın yanına oturdu.
"Galip'i gördüm kapıda. "
"Evet, annesi ile babası gelmiş Rüzgar'ı alacakmış haber vermeye geldi. "
"Taner söyledi amcamla yengem geldi diye, o da ordaymış. "
"Aranız nasıl? "
"İyi gibi. "
"Ne düşünüyorsun Taner'le ilgili? "
"Aslında beni çok mutlu ediyor, onu görmediğim zamanlarda özlüyorum, olmadığı zamanlarda onu arıyorum, bilmiyorum işte biraz karmaşığım. "
"Bence yakışıyorsunuz birbirinize. "
"İstisnasız her gün sürpriz yapan adam evet dediğim an değişirse? "
"Altı aydan fazla oldu herhalde Taner burda, bu kadar zamandır pes etmemiş, değişmemiş adam bundan sonra da değişmez. "
"Bilmiyorum Eylül. "
"Duygu'nun hep dediği gibi, denemeden bilemezsin. "
"Duygu demişken hiç konuştun mu onunla? "
"Yok telefonları hâlâ kapalı. "
"Onun adına o kadar mutluyum ki anlatamam. "
"Bende. "
"Eylül, bir şey soracağım ama kızma hemen lütfen. "
"Alparslan ile ilgiliyse sorma lütfen. "
"Ya Eylül cidden delirtiyorsunuz beni! Bu kadar zaman oldu Alparslan gideli hepi topu üç kere konuşabildim onunla, o üç konuşmanın da sonu Eylül dediğim an kesildi ve her seferinde Alparslan numarasını değiştirdi bir daha ulaşamadım ona.
Alparslan senin için düşünmeden ölecekken, bir saniye dahi düşünmeden ölüme koşmuşken ne oldu? Neden ikinizde kestirip atıyorsunuz anlamıyorum! "
"Derya, ben Alparslan'ın bende bıraktığı yıkımı toparlayabilmek için aylarca uğraştım. Ben aklına gelebilecek her şeyini kaybetmiş biriydim duygularıma kadar... Onunla yeniden iyi bir şeyler olabileceğine inandım ama o tüm inandıklarımı yüreğime yıkıp gitti. Bugün ne oldu da gitti diye soruyorsun bana güvenmek yerine inanmak istediği şeylere inandı, nasıl yapabildiğinin cevabı bende yok, ona sorman lazım. "
"İkinizde bilmece gibisiniz. "
"O bilmecenin cevabı bende değil. "
"Senin için bazen doğru kişinin Galip olduğunu düşünüyorum. Tüm yaşadıklarınıza rağmen seni ayakta tutmaktan asla vazgeçmiyor. " Derya söylediğiyle sıkıntılı bir şekilde nefesini verdi.
"Benim için doğru kişi diye bir şey yok bu saatten sonra. Şu dava yüzünden kalıyorum hâlâ. Dava sonuçlandıktan sonra gitmeyi düşünüyorum. Artık duramıyorum burda. "
"Nereye gideceksin Eylül, Alparslan dönmüşken. Belki-"
"Belkisi yok Derya. Benim onunla bir belkim bile olamaz."
"Ne yani sende mi kestirip atacaksın? "
"Artık gücüm yetmiyor nefes almak istiyorum Derya. "
"Gerçekten gidecek misin? "
"Evet, her şeyi ayarladım. Dava görüldüğü gün gideceğim. Dava olmasa Duygu'nun düğününden hemen sonra gidecektim. " Derya sıkıntıyla nefesini üfledi. Oysa bir parça olsun belki Eylül'ün gönlünü yumuşayabileceğini düşünmüştü. Ne olduğunu bilmemesi ise ne yapabileceğine dair en ufak bir ipucu vermiyordu.
İkisi uzun bir süre daha sohbet etti. Daha sonra Derya'nın gidişinin ardından Eylül ile Şeyma sosları tamamlayana kadar saat epey geç olmuştu. İkisi yarının menüsü üzerine konuşurken restorandan çıktılar. Eylül, Şeyma'yı eve bırakacaktı. İkisinin konuşmaları devam ederken Eylül çantasını arabanın arka koltuğuna bıraktı. Arabanın arka kapısını kapatmış direksiyona geçecekti ki hemen önlerinde bir araba zor durdu, neredeyse onlara çarpacaktı.
İkisi ne olduğunu anlamadan Alparslan körkütük sarhoş bir şekilde arabadan zor indi. Şeyma Eylül'e bakarken Eylül nefesini öfkeyle üfledi.
Alparslan ayakta duramıyordu ama bu haline rağmen Eylül'ün restoranına kadar kaza yapmadan gelebilmesi başlı başına bir mucizeydi. Üstü, saçı, başı dağınık perişan bir haldeydi.
Dolu gözleriyle baktı aşık olduğu ama yıkıp, döktüğü kadına. Yalpalayarak Eylül'ün yanına kadar zor gelebildi.
"Ne işin var senin burda, üstelik bu hâlde? " Eylül'ün öfkesine gözyaşları akarken uzanıp Eylül'ün elini tutmak istedi. Eylül'ün elini geri çekmesiyle ayakta zor duran Alparslan üzerine düşecekken Eylül onu tuttu.
"Çok özledim seni Eylül, nefes alamayacak kadar çok özledim. " diye fısıldadı.
"Ne işin var burda? " diye sordu. Alparslan acısı yüzünden akarken gözyaşlarıyla gülümsedi.
"Seni özledim çünkü, ben neden senden nefret edemiyorum Eylül? Sen neden bu kadar güzelsin? Her yanım acıyor bana bir çare bul, dayanamıyorum artık. " diye yalvardı gözyaşları içinde. Yıkılmıştı. Perişan bir durumdaydı. Ayakta duramıyor her an düşecek gibiydi. Ki bir kere daha Eylül'ün üzerine yığıldı. Onu zor ayakta tutan Eylül bıkmışlıkla nefesini verdi.
"Ben seni neden başıma bela ettim bilmiyorum ki. " diye söylenen Eylül, Şeyma'nın yardımıyla Alparslan'ı arabasının yan koltuğuna oturttu nihayet.
"Şeytan diyor bırak burda donsun sabaha kadar. " Öfkeyle arabanın kapısını kapattı Eylül.
"Ne yapacağız şefim? " Şeyma, Alparslan'a bakarak sordu Eylül'e.
"Şeytana uyup burda bırakacak değiliz herhalde. Serhat burda olsa onu arardım gelip alırdı ama o da yok. "
"Derya'yı arasak. "
"Gecenin iki buçuğu nasıl arayalım ki? Burda bıraksak donacak, kendi gitse mümkün değil eve varamaz muhakkak kaza yapar gördüğün gibi, mecbur ben bırakacağım evine. Sen benim arabayı al eve git ben Alparslan'ı evine bırakıp taksiyle dönerim. "
"Bu saate taksiyi nerden bulacaksın? "
"Alparslan'ın evine yakın taksi durağı var, arar taksi isterim. Hadi sen daha fazla durma bu soğukta, beni de merak etme hallederim. "
"Peki, bir şey lazım okursa ara ama. "
"Tamam. " Diyen Eylül Alparslan'ın arabasının direksiyona geçti. Arabayı yoldan çekip yola devam ederken Şeyma nefesini üfleyerek arkasından baktı.
Şeyma arabaya binip çalıştırdı. Eylül'ün tersi istikmete girip devam ederken bir süre sonra Eylül'ün arka koltuktaki çantasını farketti. Yakınarak geri dönüp Eylül'ün gittiği yolu takip etsede Eylül'ü bulamayıp mecbur evinin yolunu tuttu.
Alparslan'ın sayıklamalarıyla geçen yol son bulurken güvenlik görevlisinin yardımıyla Alparslan'ı eve kadar götürdü Eylül. Güvenlik görevlisi kapıdaki görevine geri dönerken Eylül, Alparslan'ı odasına çıkardı. Ayakta duramayan Alparslan'ı yatağına yatırıp üzerini örttü. O sırada Alparslan, Eylül'ün elini tuttu, Eylül ne kadar çeksede Alparslan elini bırakmıyordu. Alparslan sesine yansıyan hasretiyle yalvardı.
"Gitme Eylül... Sesini, yüzünü, varlığını, beni sana aşık eden kokunu çok özledim, gitme. " İçler acısıydı hali ama Eylül'ün elini asla bırakmıyordu. Eylül elini kurtaramayınca pes etmişçesine yatağın kenarına oturdu. Uyuduğunda nasıl olsa bırakırdı elini.
"Tamam gitmiyorum uyu sen. " Alparslan sayıklayararak uyurken yinede Eylül'ün elini bırakmıyordu. Eylül her elini çekmeye çalıştığında uyanıyor daha sıkı tutuyordu elini.
Bir süre sonra yorgun olan Eylül artık yorgunluktan uyanık durmaya dayanamayacak kadar halsizleşirken Alparslan bir türlü elini bırakmıyordu. Eylül derince nefesini üfleyerek bir kere daha uculca elini çekmeye çalıştı. Bir kere daha Alparslan sayıklayarak elini daha sıkı tutarken artık canı acıyordu.
"Canımı acıtıyorsun Alparslan artık bırak elimi! " Sadece mırıldanır gibi sayıklamalarıyla elini bırakmazken Eylül daha fazla dayanamayarak kendini yatağa bıraktı.
Artık gerçekten gücü tükenmişti. Alparslan derin uykuya dalana kadar uzanarak dinlenmek istedi. O kadar yorgundu ki uyuya kaldığını farketmedi bile.
....
Alparslan gözlerini araladı hafiften. Burnunun direğini sızlatan aşık olduğu kokuydu. Rüya ise uyanmak istemiyordu. Tamamen açtığı gözlerini aşık olduğu kadın doldurdu. Hemen yanında uyuyordu, Alparslan yutkunarak baktı yüzüne. Gerçekti, rüya yada hayal değildi. Ne kadar güzeldi... ne kadar çok özlemişti... Deli gibi sarılmak istiyordu.
Gururuna yedirmediğini kalbine kabul ettiremiyordu. Kalbi acıyor ilacı birkaç santim ilerisindeydi ama öylece baktı. Eylül'ün eli elleri arasındaydı.
Nasıl olmuştu ki?
Nasıl buradaydı Eylül?
Neden bu kadar güzeldi ki?
Neden hem varlığı, hem de yokluğu bu kadar acıtıyordu?
Daha fazla dayanamayarak usulca yaklaştı, burnunu saçlarına değdirdi hafif. O duyduğu kadifemsi tatlı kahve kokusu ruhunu canına dar etti. Gözyaşları akarken yutkunarak gözlerini yumdu. Derince soludu kokusunu. Ölüyordu. Her saniyede bir can veriyordu. Aşıkı ağırlamıştı tedavisi olmayan bir hastalık gibiydi. İliği kemiğine kadar işlemişti. Dakikalarca acı içinde kıvrandı yüreği.
İç çeker gibi aldığı nefesle Eylül kımıldanmaya başladı. Alparslan hemen uzaklaştı ondan ellerini elinden çekerek. Eylül hissettiği hareketlilikle hemen gözlerini açtı.
Ona bakan adamın öfkeyle çatıldı kaşları. Eylül hemen ayağa kalktı yattığı yerden. Alparslan çehresi kadar sert sesiyle konuştu.
"Ne işin var senin burda? " Eylül sadece bakmakla yetindi. Yattığı yerden doğrularak ayaklandı Alparslan. "Yeni numaran ne? Kendini acındırmak mı? "
"Saçma sapan konuşma, araba kullanacak durumda değildin seni evine getirdim. "
"Niye gitmedin sonra? Derdin ne? "
"Elimi bıraksaydın gidecektim! " Eylül'de onun gibi bağırdı.
"Başka yalan mı bulamadın? Şimdi sen parada istersin gece yanımda kaldığın için! " O an Eylül'ün nefesi kesildi. Nasıl söylerdi böyle bir şeyi, nasıl yakıştırırdı? Eylül sıktığı dişleriyle Alparslan'ın suratına bir tokat geçirdi. Alparslan, Eylül'ün tokatıyla ne dediğinin farkına yeni varırırken Eylül dolu gözleriyle titriyordu. O kadar çok şey söyleyebilirdi ki Eylül ama Alparslan'ı hiçbirine değer görmedi.
"Keşke dün gece seni o arabada bıraksaydım da donsaydın, en azından bu kadar düşmezdin. " Eylül damlayan gözyaşlarını silme ihtiyacı duymadan iğrenerek baktı Alparslan'ın yüzüne.
"Git Eylül, yalanlarına beni inandırmadan git. Seni affetmek için kendime bahaneler uydurmadan git. " Acısı her kelimede açığa vuruyordu.
"Biliyor musun sen beş para etmez aptalın tekisin! " Alparslan acıyla baktı gözlerinin en içine. Eylül sırtını dönerek hızlı adımlarla çıktı odadan, aynı hızla evi de terketti. Buz gibi hava, karla karışık yağan yağmur umurunda olmadan koşmaya başladı.
Alparslan sıktığı dişleriyle pencereye yürüdü, dolan gözlerini Eylül'den ayıramadı. Eylül bahçe kapısından çıkarak kaybolurken Alparslan boğulacakmış gibi ağzını açarak derin bir nefes aldı. Gözyaşları akmaya başladığında daha fazla ayakta duramadı. Geri geri giderek yatağına bıraktı kendini. Yanı üzerine yatarken âdeta her hücresi acı çekiyordu. Hemen yan taraftaki yastık buram buram Eylül kokuyordu. Kendine engel olamadan uzandı yastığa. Yüzünü yastığa gömerek ağladı.
"Neden lan neden? Neden söküp atamıyorum seni, neden? " diye bağırarak fırlattı yastığı yere.
Soğuk havaya rağmen durmadan koştu Eylül, nefesi kesilip gözleri kararana kadar. Yetişemedi duvara tutunmak için, nefes almaya çalıştı sanki boğazı tıkanmıştı. Kesik iç çekişlerle aldığı nefes oksijen ihtiyacını karşılayamıyordu. Dizlerinde takat kesilirken yere yığıldı. Yüzüne buz gibi yağan yağmurla bilinci kaybolurken nefeside onu terkediyordu.
|
0% |