Yeni Üyelik
72.
Bölüm

70. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Sadece sevmek yeter mi her yarayı kapatmaya? Yüreğini paramparça darmadağın ardında bırakanlar geri döndüğünde bulur mu eski seni? Hayat kaldığı yerden devam eder mi mesela? Geceyi örttüğün yaralarına zaman bile derman olamazken gözyaşlarını ne kadar merhem diye sürebilirsin? Bazen kaçmakta gerek kendini bulmak için. Bazen gönlünü sürgüne vurman gerek yeniden başlayabilmek için...

 

Eylül nefes alamazken Aslı endişeyle baktı.

 

"Eylül, iyi misin? " Demeye kalmadan Eylül nefessiz kalıp çırpınmaya başladı. Aslı acil durum butonuna basıp kapıya koştu.

 

"Yardım edin! Doktor yok mu? " Aslı'nın bağışlarına doktorlar koşarken Aslı'yı odadan çıkarıp Eylül'e müdahale ettiler.

 

Aslı endişeyle beklerken Nergis çıkageldi. Aslı'nın endişeli halini görünce hemen yanına koştu.

 

"Aslı Abla? "

 

"Ah Nergis! Nergis Eylül'e bir şey oldu, nefes alamıyordu! " Nergis hemen içeri koşarken doktorlar müdahale etmişlerdi. Eylül kolunda serum, ağzında oksijen maskesiyle uyuyordu.

 

"Hocam? " Dedi Nergis endişeyle.

 

"Merak etme bir şeyi yok ama profesyonel destek alması şart. Tıbbi olarak nefes almasını zorlaştıracak hiçbir problemi yok, Muaviye Hoca'dan teyzen için bir randevu al durumu daha da kötüye gitmeden. "

 

"Tamam hocam, sağ olun. " Doktorların odadan çıkmasıyla Aslı endişeyle içeri girdi.

 

"Durumu nasıl? "

 

"Psikolojikmiş bu nefes alamamları, profesyonel destek alsı gerekiyormuş. "

 

"Onca şeyin üzerine çok bile ayakta kaldı. "

 

"Sen burda mısın daha, ben pisikatri doktoruyla konuşup randevu alayım. "

 

"Git canım burdayım ben. " Nergis nefesini sıkıntıyla üfleyerek giderken Aslı gözyaşlarıyla baktı Eylül'e.

 

...

 

Nergis, Eylül için acilinden bir randevu ayarlamış, gün içinde Eylül doktorla görüşmüştü. Onu inciten tüm her şeyi anlatmıştı, gitmek istediğini de söylemişti.

 

Doktorunda Eylül'e tavsiyesi onu bu kadar sıkıştıran ortamdan uzaklaşması oldu. Tâbi tedavisini gideceği yerde davam ettirmesi kaydıyla.

 

Eylül onu bahçede bekleyen Ahmet ile Candan'ın yanına yürüdü usulca tuttuğu nefenini bırakarak.

 

"Gel kızım, daha iyi misin? " Eylül başını hafif salladı Candan'a oturmadan önce.

 

"Eylül, kötü bir şey mi var kızım? " Eylül yutkunarak baktı Ahmet'e.

 

"Ne kadar kötü ne kadar iyi bilmiyorum baba. Bunu söylemenin kolay bir yolu yok nasıl söylerim onu da bilemiyorum. "

 

"Kızım korkutuyorsun beni. " Eylül gözünden damlayan yaşıla Candan'a baktı. Derince aldığı nefesi aynı şekilde verdi.

 

"Utku, " dedi yutkunarak.

 

"Utku kim? "

 

"Büyük torunun anne. "

 

"Ne? "

 

"Arzu, Hakan'la giderken hamileymiş. " Ahmet ile Candan birbirine bakarken Ahmet başını iki eli arasına aldı. Candan elini ağzına kapatıp yüzünü çevirdi, Eylül iki eliyle gözyaşlarını sildi.

 

"Aylardır lösemi tedavisi görüyor, bu hastanede, çocuk hematoloji servisinde yatıyor. "

 

"Durumu kötü mü? " Candan'ın gözyaşlarıyla sorduğuna Eylül başını hafif salladı.

 

"Evet, tek umut ilik nakli. "

 

"Ahmet! " Candan yardım dilenircesine kocasının adını haykırdı.

 

"Ben test yaptırmıştım daha önceden ama tutmuyor, tüm aile test yaptı uyan çıkmadı. Kan bağı olduğu için sizlerin de hatta aileden herkesin test yaptırması lazım. Annesinin Arzu olması torununuz olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çocuklar anne, babalarının günahından mesul değildir, Utku'nun bir günahı yok aksine hepinize ihtiyacı var. "

 

"Bunu Galip'e nasıl söyleyeceğiz Ahmet? Ne susuyorsun bir şey söylesene? " Ahmet gözlerini kapatarak yutkundu.

 

"Dur hanım, önce biz bir hazmedelim. "

 

"Ben Galip'le konuşurum. Yaşatmak için yaşamak zorunda olduğu bir oğlu olduğunu öğrendiğinde ameliyat olmayı kabul edecektir. " Eylül zorlanarak kalkı oturduğu yerden. Yorgunca yürüdü hastaneye.

 

Önünde durduğu asansöre nefesi kesilerek baktı.

 

"Lütfen şimdi değil... " Diye fısıldadı kendine. Açılan asansör kabinine girerek kardiyoloji servisine çıkacak katın numarasına bastı. Ayakta durabilmek için sırtını kabin duvarına dayadı. Az sonra açılan kabinden kendini zor dışarı attı. Hemen asansörün önünde Selçuk vardı.

 

"Eylül, iyi misin? "

 

"Yardım eder misin? " Selçuk kolundan tuttuğu Eylül'ü sandalyelere doğru götürdü. Eylül dinlenmek için otururken Selçuk da yanına oturdu.

 

"Ayakta duramıyorsun, ne işin var ayakta bir şey lazımsa ara biz gelelim. "

 

"Galip'le konuşmam lazım. "

 

"Daha iyi misin? "

 

"İyi olmama izin vermiyorlar ki iyi olayım. "

 

"Bir şey mi oldu? "

 

"Asla aklımın ucundan geçemyen şeyler oldu ve benim kaldıracak gücüm yok. Son gücümü de o olanları muhatabına anlatmak için harcıyorum. Galip'in odasına kadar yürümeme yardım eder misin? "

 

"Tâbi, gel. " Selçuk elinden tuttuğu Eylül'ü ayağa kaldırıp yürümesine yardım etti. Odanın kapısını açan Eylül, Selçuk'a döndü.

 

"Teşekkür ederim ama yalnız konuşmam lazım. "

 

"Peki. " Eylül içeri girdiğinde Galip zorlanarak doğruldu. Sersem gibiydi ilaçların etkisinden. Karşısında gördüğü Eylül'ün hayal mi gerçek mi olduğunu anlayamadı ilk başta.

 

"Eylül...? Senin ne işin var ayakta? " Eylül geçip oturdu tükenmişlikle.

 

"İzin verseniz dinleneceğim ama. "

 

"Hasta halinle hem ayaklanıyorsun hem de şikayet ediyorsun. "

 

"Bana diyene bak! Sen benden beter durumdasın. "

 

"Ya nasip ne yapalım. Daha iyi misin sen? "

 

"Ben iyiyim çok şükür, de ameliyatı reddetmek nasibin neresinde? "

 

"O da bir nasip. "

 

"Saçmalama! "

 

"Eylül sence ben yaşamayı hak ediyor muyum? "

 

"Hâlâ saçmalıyorsun. Hak etmediğini düşünüyorsan haketmek için bir şeyler yap. "

 

"Yoruldum Eylül. Düzeltemeyeceğim yanlışlar yaptım ve o yanlışlar her gün yakama yapışıyor. Her an aklımı, ruhumu, yüreğimi kemiriyor. Zaten nefes alamıyorum soluğum kesilse ne çıkar. Canımın acısından, çırpınmaktan yoruldum. "

 

"Sen şu an ciddi ciddi ölmekten bahsediyorsun! "

 

"Benim hiçbir zaman yaşamakta gözüm olmadı ki. "

 

"Ruh hastasısın sen! "

 

"Ne yaparsın bazı şeylerin tedavisi yok. Sırf bu yüzden seni kaybetmedim mi ben? "

 

"Ben istesem bile ameliyat olmaz mısın? "

 

"Yapma Eylül, ne olursun yapma. Benim yaşamak için sebebim yok. Ucundan tutup bu benim hayatımdaki iyi şey diyebileceğim, yaptığım hiçbir şey yok. "

 

"Var! Annen, baban var, kardeşlerin var, dostların var. "

 

"Hepsini toplasam bir Eylül etmiyor ama. " dedi Galip dişleri arasında fısıldayarak. Eylül söylediğini duymamıştı. Eylül yutkunarak bakışlarını kaçırdı.

 

"İki oğlun var. " dedi. Galip durup Eylül'e baktı. Eylül derin bir nefes aldı. Daha sonra nefesini üfledi. "Rüzgar'ın bir abisi varmış."

 

"Öyle bir şey yok Taner'le karıştırmışlardır. "

 

"Yaşatmak için yaşamak zorunda olduğun lösemi hastası bir oğlun var. "

 

"Eylül ne saçmalıyorsun, öyle bir şey yok. "

 

"Saçmalamıyorun var, Arzu, Hakan'la giderken hamileymiş. " Eylül ağzından bir kerede çıkarmıştı cümleyi. Galip, Eylül'ün söylediği şeyi anlamaya çalıştı.

 

"Ne? Ne dedin sen? "

 

"Oğlun yedi yaşına yeni girdi, adı Utku ve lösemi hastası, bir yıla yakın olacak tedavi görüyor. " Galip donmuş bir şekilde kaldı. Hiçbir şey diyemiyordu. Başını iki yana salladı.

 

"Eylül sen ne diyorsun? Sen neyden bahsediyorsun? "

 

"Anlamadıysan bir daha tekrar edeyim! Arzu kaçarken hamileymiş ve ondan bir oğlun var. Adı Utku yedi yaşında ve lösemi hastası. Çocuğun lösemi olmasından sonra anlaşılmış gerçek o yüzden Hakan'la apar topar boşanmışlar, yeter mi? "

 

Galip yutkunamdı. Eylül'ün söylediklerinin gerçek olma ihtimali var mı diye beyninin içinde fırtına kopuyordu.

 

"Gerçek değil! "

 

"Gerçek! Burda, bu hastanede. Üç kat yukarda çocuk hematoloji servisinde. "

 

"Eylül bu.... Eylül nasıl...?"

 

"Şimdi hasta oğlun için yaşamak zorundasın, onu yaşatmak için yaşamak zorundasın. " Galip gözlerini kapatarak doğrulttuğu bedenini yatağa bıraktı.

 

"Bu bir rüya gerçek değil, ilaçlardan kabus görüyorum yine. " diye sayıkladı. Eylül ayağa kalkarak elini tuttu.

 

"Bak ben bile çok zor inandım, senin için ne kadar zor olduğunu anlayabiliyorum ama o senin çocuğun, üstelik hasta ve durumu da hiç iyi değil. Rüzgar için gözünü kırpmadan ölmez misin, onun Rüzgar'dan ne farkı var? " Galip Eylül'ün tuttuğu elinden destek alarak yattığı yerden doğruldu.

 

"Eylül bunca yıl... Eylül gerçek değildir! " Eylül, Galip'in elini daha sıkı tuttu.

 

"Lütfen sakin ol, kabullenmesi, inanması çok zor ama gerçek. Utku'nun sana, ona yapacağın babalığa ihtiyacı var. Annesinin suçunun faturasını ona kesemezsin. Galip o daha çok küçük ve hasta. "

 

"Gördün mü hiç? "

 

"Evet, o kadar akıllı ve tatlı bir çocuk ki, sanki huyu Ahmet Baba'ma benziyor. " Galip sıktığı dişleriyle kabullenmiş bir hâlde kendini yatağa bıraktı. Eylül yavaşça yanına oturdu.

 

"Sende onu görmek ister misin? " Eylül'ün sorusuna Galip ne yapacağını bilmez bir şekilde baktı.

 

"Benimle gelebilir misin? " diye sordu Galip yardım dilenerek. Eylül başını sallayarak onayladı. Yerinden kalkıp yan tarafta duran kapşonluyu alarak Galip'e uzattı. Galip ayağa kalkıp aldığı kapşonluyu üzerine geçirdikten sonra ikisi birlikte odadan çıktı. İkisi birlikte çocuk hematoloji servisine çıktılar. Eylül hemşire bankosundan odayı öğrenip geri döndü Galip'in yanına.

 

"Şu oda. " dedi ilerideki odayı işaret ederek. İkisi birlikte odanın kapısının önünde durdular. Eylül kapıyı hafif tıkırdatarak açtı. Küçük çocuk uyuyordu, yanında kimse yoktu. İkisi birlikte içeri girdi. İkiside uyuyan hasta çocuğa baka kalmışt, Eylül nefes alamayacak gibi oldu.

 

"Gidelim mi artık? " dedi kendini kötü hissederken. Galip gözlerini uyuyan küçük yorgun bedenden ayıramıyordu.

 

"Az daha kalalım. " O sırada kapı açıldı. Arzu içeri girerken,

 

"Aşkım istediğin tosttan... " demesiyle karşısında gördüğü ikiliyle lafı ağzında kaldı. Arzu'nun yüzü anında kireç gibi olurken korkusunu belli eden sesli yutkunmasıyla arkasındaki kapıya yapıştı resmen. Galip sıktığı dişleriyle gözlerini ona dikerken Arzu'nun kaçacak bir yeri kalmamıştı. En büyük korkusu gerçek olmuştu. Galip'ten öylesine korkuyorduki dizleri onu taşıyamayacak gibiydi.

 

"Anne? " Herkesin gözü bir anda sesin sahibine döndü. Arzu hemen uyanan oğlunun yanına gitti hızlı adımlarla.

 

"Bak istediğin tosttan aldım. " dedi elindeki poşeti açmaya çalışırken. Sesi gibi elleride titriyordu. Tıklanan kapıyla doktor içeri girdi.

 

"Merhabalar! " dedi genç kadın gülen sesiyle. "Nasılsın Utkucuğum? Bugün yine en uslu sendin, nerde bakalım ödül kuşağın? " Utku yorgun gözleriyle gülümsedi doktora. Annesinin yardımıyla çekmeceden aldığı kuşağı doktora gösterdi. Doktor yakasındaki onlarca rozetten birini daha onlarca rozet asılı kuşağa taktı.

 

"Afferim sana! Bu gidişle rekor hep sende kalacak gibi. " Genç doktor Eylül ile Galip'e döndü.

 

"Burası fazla kalabalık. Malûm Utku sıradan bir hasta değil. " dedi nazikçe dışarı çıkmalarını isterken. Eylül başını salladı onaylayarak.

 

"Tabi, biz sizi kapıda bekleyelim. " Galip nefes almayı unutmuşken Eylül ile birlikte odadan çıktı.

 

Az sonra odadan çıkan doktor hâlâ onu bekleyen ikili ile durdu.

 

Galip,

 

"Durumu nasıl? " diye sordu.

 

"Siz kimsiniz? " doktorun sorusuyla Galip donup kalırken Eylül araya girerek cevap verdi.

 

"Babası. " dedi. Genç doktor kaşları havalanarak şaşkınca bakarken, Eylül doktorun bakışlarından aklından geçeni anlamıştı.

 

"Galip, Utku'nun öz babası, sizden ricamız bizi bilgilendirmeniz. "

 

"Elbette odama geçelim lütfen. " diyerek önden yürüdü.

 

....

 

Galip yattığı yatakta gözlerini tavana dikmiş öylece bakıyordu. Bir tarafı umut bir tarafı endişeliydi. Herkes gibi Rüzgar'a da doku testi yapılmıştı hemen o gün. Galip büyük bir stresle sonuçların çıkmasını bekliyordu. Herkes öğrenmişti Utku'yu. Hemen ardından herkes doku testi yaptırmıştı. Herkesin umudu en azından Rüzgar'ın dokusunun tutmasıydı. Galip ameliyat olmaya karar vermişti. Hemen yarın ameliyat olacaktı. Bir diğer kararıda velâyet davası açmaktı. Galip avukatla görüşmüştü konuyu. Utku'nun hasta olmasından annesinin tedavi masraflarını karşılayamadığı ve özel bakım gerektiğini ama annesinin yetersiz kalması sebebiyle ilk duruşmada veleyeti alacağına emindi avukat.

 

Aslı sevinçle kapıyı açarak içeri girdi. Selçuk ile Galip beklentiyle bakarken Aslı gülümseyerek müjdeyi verdi.

 

"Müjdemi isterim Rüzgar'ın dokusu Utku'ya uyuyor. " Galip gözlerini şükürle kapattı.

 

"Ya Rabbi şükür. " Selçuk karısına sarılarak, saçlarını öptü.

 

"Hadi gel işlemleri başlatalım. " Selçuk elinden tuttuğu karısını arkasından koşturdu sevinçle.

 

....

 

Eylül uyuyan Rüzgar'ın başında beklerken saçlarını okşuyordu. Aslı'da onun gibi gülümseyerek bakıyordu Rüzgar'a. Küçücük bedeniyle az önce abisine can olmuştu. Anestezi sebebiyle uyuyordu hâlâ.

 

Aslı,

 

"Ailemizin kahramanı. " diyerek küçük elini öptü. Eylül gülümsedi.

 

"Rüzgar'ın dokusunun uyması çok büyük şanstı. Aynı anne babadan bile uymazken, doktorun uyumlu dediği an Allah biliyor ya ne kadar sevindim. "

 

"Dualarımız kabul oldu. "

 

"Abin nasıl? "

 

"Azimle iyileşmeye çalışıyor, bugün servise alacaklar. " Galip iki gün önce ameliyat olmuştu.

 

"Çok şükür. Utku olmasa ameliyata abini hiçbir şey ikna edemezdi. "

 

"Utku sağlıklı olsa yine ikna olmazdı, Utku'nun hata olması onu hayata bağladı. "

 

"Hayat çok garip, nerden nereye. Bugün Arzu'yla aynı endişeyle ameliyathanenin kapısında bekledik. Onu teselli ettim, ona destek oldum. "

 

"Sana çok şaşırıyorum Eylül, nasıl yapabiliyorsun bunu? Bir insanın sana ne kadar kötülüğü dokunsa bile merhamet ediyorsun. "

 

"Bizi insan yapan şey bu değil mi? "

 

"Ben o kadını görmeye bile tahammül edemiyorum. "

 

"Ben bana yapılan hiçbir şeyi unutmam ama kin de tutmam. "

 

"Babam gibi. " Aslı gülerek Eylül'ün kolunu sıvazladı. Eylül yorgunca nefesini üfleyerek ayağa kalktı.

 

" Neyse doktorun dediği saat doldu, artık eve gidebiliriz biz. Bir gelişme olursa beni ara mutlaka. " Eylül uyuyan oğlunun rahatını bozmamaya çalışarak kucağına aldı. "Abin için de yarın gelirim artık, çok yoruldum bugün. "

 

"Tamam canım Rüzgar'a dikkat et. " Eylül ona gülümseyerek çıktı odadan.

 

Asansörler aşağı inan Eylül çıkışa doğru yürürken bir kadın sesi onu durdurdu.

 

"Bir dakika bakar mısın? " Eylül dönüp sesin sahibine baktı. tekerlekli sandalyede saçları dökülmüş, olukça zayıf, tabiri caizse erimiş bir kadın vardı.

 

"Buyrun? " Herhangi bir şey için yardım isteyeceğini sandı Eylül.

 

"Beni tanımadın değil mi? " Zor nefes alabildiği çok belliydi.

 

"Hayır. " Eylül'ün bakışları dikkatle kadını tararken tanıdık değildi. Kadın acıyla gülümsedi.

 

"Ben senin yuvanı yıkan kadınım. " Eylül kucağındaki Rüzgar'a daha sıkı sarıldı. "O sabah kocanın yanında gördüğün kadın bendim ama o seni aldatmadı, gözlerini dahi açık tutamazken sadece adını sayıkladı. İstesem cebinden parasını alıp giderdim ama çok kıskandım, sadece bir geceliğine bile olsa senin yerinde olmak istedim.

 

Ben cezamı çekiyorum, hemde çok ağır şekilde. Kocanın sana olan sevgisi ve sadakati hayatını kurtardı. AIDS hastalığı ondan önce bulaşmış bana, ne iş yaptığım belli oluna. O kahvaltı masasındaki ultrason fotoğrafından dolayı pişman olup geldim, her şeyi anlatacaktım ama kocan düşünmeden o koca evi yaktı, o yüzden korkup sustum ama vicdanım susmadı. Tek dileğim seninle bir kere konuşmaktı.

 

Beni affet diyemem ama ben cezamı çekiyorum hemde çok ağır bir şekilde. " Eylül duydukları karşısında şok olmuştu.

 

"Bunu bana dört yıl önce söylesen sana dünyaları verirdim ama bugün yıkık, dökük dünyamda tek bir taşı bile ayakta tutamıyor. Allah'ından bulmuşsun zaten. " Eylül sırtını döndüğünde Taner ile Derya da onunla birlikte kadını dinliyordu. Eylül kimseye durmadan yoluna devam etti. Bir hiç uğruna her şeyinden olmuştu. Şimdi de bunun ağırlığı ve acısıyla yüzleşecekti.

 

....

 

Eylül bitmeyecekmiş gibi gelen hastane maratonundan oldukça yorulmuştu. Sıcak ve uzun bir banyodan sonra kuruttuğu saçlarını tarayarak topladı. Uyuyan oğlunu kontrol ettikten sonra üzerine giydiği kalın kazağıyla aşağı indi. Hipotermi geçirdikten sonra soğuktan nefret eder olmuştu. Aldığı bir kupa kahveyle şöminenin yanına oturdu. Gözlerini ateşe dikti.

 

Los ışıkta düşüncelere boğulmuştu. Bir an önce İstanbul'u terketmek istiyordu, havası bile artık canını acıtır olmuştu. Ruhsal olarak çok yıpranmıştı. Artık her şey bitsin istiyordu, artık gücü gerçekten yetmiyordu. Dakikalar ardın sıra geçerken kapının zil sesi yankılandı.

 

"Kim bu saatte? " dedi gözü duvardaki saate kayarken. Saat 23:06'dı. Eylül yerden sürdüğü ayaklarıyla kapıya yürüdü. Açtığı kapıda Alparslan vardı. Eylül düşünmeden kapıyı kapatacağı sırada Alparslan kapıyı tuttu.

 

"Eylül lütfen yapma, izin ver konuşalım. "

 

"Seni dinlemek istemiyorum. " Dedi sesindeki soğuk tavırla.

 

"Eylül... " dedi Alparslan büyük bir çaresizlikle. "Nefes alamıyorum. Her saniye ölüyorum. "

 

"Git burdan. "

 

"Gidemem. "

 

"Canını acıtırım git. "

 

"Razıyım! Ne söylersen ne yaparsan razıyım."

 

"Öyle mi? " diye acı bir tebessümle baktı Eylül. "Git Alparslan, Allah aşkına git! Artık gücüm yetmiyor, kaldıramıyorum, bırak atık nefes alayım. "

 

"Konuşalım her şeyi, en baştan konuşalım. Aylardır doğru düzgün uyku bile uyuyamıyorum. Kokun her hücreme işlemiş aşkın gibi. Sensiz yarım, hep eksiğim Eylül. Aylardır çektiğim hasretine artık dayanamıyorum. Yemin ederim tükendim artık gücüm yetmiyor. "

 

Eylül tuttuğu kapıyı tam açarak dışarı çıktı. İki adım yürüyerek küçük bir kahkaha attı.

 

"Tükendin? Gücün yetmiyor öyle mi? Tükenmek ne biliyor musun, paramparça ruhunu, kalbini inandığın birinin avuçlarına emanet ettiğinde o kişinin daha da ufalamasıdır. Gücünün yetmemesi ne biliyor musun, sana değil eline tutuşturulan iki kağıt parçasına, iki yalan söze, akıl hastası birine inanmasıdır. Umutsuz umutlara tutunup gerçek değil ben kabus görüyorum diye her an uyanmayı dilemektir. İçindeki acıyı anlatamamaktır tükenmek. Aklını yitirmeye başlamaktır gücünün yetmemesi. Canından geçmektir, bak ayakta duramıyorum! Daha sayayım mı Alparslan? " Alparslan yutkunarak baktı karşısındaki kadının haklı veryansınlarına.

 

"Hatamın farkındayım. Bize bir şans ver tüm hatalarımı telâfi edeyim. Eylül yalvarırım bizi bitirme biz bir şansı daha hakediyoruz. "

 

"Sen hiçbir şeyi haketmiyorsun! "

 

"Yapma Eylül yalvarırım, sen bir saniye dahi düşünmeden saçının teline canımı vereceğim kadınsın. "

 

"Benim inandığım, sevdiğim adam bütün dünya tek bir şeyi söylese o bana sorardı, bu nedir diye sorardı, yada ben öyle sanmışım. Benimkisi koca bir hayaldi, ve ben o hayalin altında kaldım. "

 

"Ne kadar büyük bir hayal kırıklığına uğradığını biliyorum telefi etmem için bir fırsat ver bana. Yemin ederim seni çok mutlu edeceğim, kendimi affettireceğim. Boşa geçen her saniyemize bir ömür sığdıracağım. "

 

"Hayatın her yüzüyle karşılaştım, hemde en ağır şekilde ama hiçbiri senin inandıklarımı başıma yıkman kadar canımı yakmadı. Çünkü sen yeniden iyi olabilirim dediğim yerde beni ayağa kalkamayacak kadar yıktın. Ya sen yeniden hayata inandığım umudumdun! Şimdi neyi telafi edebilirsin ki? " Eylül'ün acısı, tükenmişliği sesinden bariz belliydi.

 

Alparslan, Eylül'e sarılmak istediğinde Eylül izin vermeden iki adım geriledi.

 

"Özür dilerim, binlerce kez özür dilerim. " dedi Alparslan ağlayarak. Tüm kelimeler kifayetsiz kalıyordu lügatında. Eylül hızlı adımlarla içeri gidip aynı hızla geri döndü. Alparslan'ın giderken eline sıkıştırdığı yüzük kutusunu göstererek konuştu akan gözyaşlarını umursamadan.

 

"Sekiz aydır her gün bakıp yaptıklarını tek tek hatırlatan acısı varlığından bile daha ağır emanetin. Artık taşımaya gücüm yetmiyor. " Alparslan başını iki yana salladı acı içinde.

 

"Olmaz... " diye fısıldadı gözlerinin içine. "Eylül yalvarırım yapma! Sensiz nefes bile alamıyorum. "

 

"Oldu maalesef... bunu sen yaptın. İçimdeki kırıklarla yüzüne bakamam. İstesemde yapamam. Ben can kırıklarımı unutamıyorum Alparslan. " Alparslan'ın umutları sonbahar yaprakları gibi tek tek dökülürken Eylül yüzük kutusunu eline sıkıştırdı.

 

"Git Alparslan, bir daha karşıma çıkmayacak şekilde git. " Diyerek içeri girip kapıyı kapattı Eylül. Alparslan öylece kalmıştı. Merdivenin basamağına çöktü çaresizce. Eylül tüm köprüleri yıkmıştı.

 

....

Günler ardın sıra geçerken Galip, taburcu olmuştu, Utku nakledilen iliğin vücuduna uyum göstermesi için annesiyle birlikte karantinadaydı. Eylül Ayvalık'a gitmek için her şeyiyle hazırdı sedece az sonra görülecek davadan sonra gidecekti. Gideceği yeri kimseye söylemeyecekti. Çünkü günlerdir Alparslan kendini affettirmek için her yolu deniyordu.

 

Eylül'ün annesi ile babası, Galip ve Duygu biliyordu nerye gideceğini. Eylül herkesle vedalaşmış olarak gelmişti adliyeye.

 

Dava görülüp sonuçlanırken takipsizlik kararı verilmişti. Eylül derin bir nefes aldı mahkeme salonundan çıkarken.

 

"Çok şükür bundan da kurtulduk. " dedi Galip'e bakarak.

 

"Öyle. " Galip yeni ameliyat olmasına rağmen mahkemeye gelmişt. O gelmese de olurdu ama Eylül bugün gidecekti onunla vedalaşmalıydı. Aslı kolunda ağır adımlarla yürürken Cemre ile bekleyen Rüzgar ona doğru koştu. Galip ameliyatlı olduğu için Rüzgar'ı kucağına alamasada Aslı hemen kucakladı onu.

 

Galip kardeşinin kucağındaki Rüzgar'ı uzun uzun öptü.

 

"Annen sana emanet tamam mı küçük adam? " Eylül gülümseyerek baktı onlara.

 

"Anne benim! " Rüzgar'ın tatlı konuşması üçünü de gülümsetti.

 

"Her şey için çok teşekkür ederim, ilk günden bu güne kadar yaptığın her şey için. Rüzgar için ve beraber yaşadığımız güzel her bir şey için. Ben hayatı seninle öğrendim, benim için hep çok değerli olarak kalacaksın. "

 

"Keşkeler hiçbir şeyi değiştirmiyor, çünkü her şeyin üzerinde bir kader var. Her şey böyle olmalıymış, bunu anladığımdan beridir şikayet etmiyorum. Sana kırgın değilim asla, çok mutlu ol Eylül sen herkesten daha çok mutlu olmayı hakediyorsun. Her zaman en değer verdiğim insanlardan biri olacaksın, seni sevmekten şikayetçi değilim ama senden hiçbir şey de asla beklemiyorum, tek amacım Utku'nun iyileşmesi. İyileşsin ve yanımda olsun başka bir şey istemiyorum. "

 

Taner ile Derya'nın da duyduğu gerçekleri herkes öğrenmişti ama artık herkeste biliyordu ki Eylül ile Galip'ten olmazdı.

 

"Dualarım her zaman sizinle olacak, inanıyorum Utku senin kadar güçlü ve başaracak. Buna hiç şüphem yok. "

 

"İnşaallah Eylül. "

 

"Rüzgar'ı ne zaman görmek istersen gelebilirsin. Numaramı da değiştirdim ama sana çağrı atarım Rüzgar seninle konuşamadan duramaz. "

 

"Peki. Yolunuz açık olsun. Kendine ve Rüzgar'a iyi bak. "

 

"Bakarım aklın kalmasın. Teşekkür ederim beni ayaklarımın üzerinde tuttuğun için. " Diyerek Galip'e sarıldı yavaşça. Galip'te ona sarılırken acıyan canıyla hafif inledi. Eylül, Aslı'yla da vedalaşarak kucağına aldığı Rüzgar'la giderken ikisi arkalarından baktı.

 

"Her seferinde bu kadar ağır olmak zorunda mı? " diye konuştu Galip kendi kendine. Aslı abisine bakarak iç çekti.

 

"Durdur gitmesin o zaman. Hem aldatmadığın da ortaya çıkmışken neden gitmesine izin veriyorsun ki? "

 

"Bizden artık olmaz Aslı, ben boşluğa düşmemek için onu sevmekten vazgeçemiyorum. Eylül'ün mutlu olmaya hakkı var, benim onu bir daha elinden almaya hakkım yok. "

 

"Peki sen, sen mutlu olmayı haketmiyor musun? "

 

"Utku sağlığına kavuşsun en büyük mutluluğu o zaman yaşayacağım. " Aslı gülerek abisinin koluna sarıldı.

 

"Hadi gidelim çok ayakta durdun. "

 

....

 

Eylül yeni hayatını kuracağı Ayvalık'a vardığında dükkanına gülümseyerek baktı. Pembe, beyaz ve mavi çiçeklerin her yeri süslediği eve gülümseyerek baktı.

 

"Burası güzel mi Rüzgar'ım? "

 

"Çok güzel. " Eylül elinden tuttuğu Rüzgar ile birlikte gülümseyerek dükkana doğru giderken ummadığı bir sorun vardı...

 

 

Loading...
0%