Eylül karşısında gördüğü manzaraya bakakaldı. Dükkanın içi müşteri doluydu. Eylül emlakçı ile görüştüğünde bunu söylememişlerdi. Eylül dükkanı restoran olarak kullanacağını özellikle belirtmişti oysaki. Ama restoran olarak işletiliyordu yeni satın aldığı dükkan. Eylül içeri girerek konuşabileceği birini bulma umuduyla bakındı. Omuzundan arkaya dökülen başörtüsüyle çok zarif görünen genç bir kız onu karşılarken kendisi kadar zarif tavrıyla gülümsedi.
"Hoş geldiniz buyrun. " diyerek yer gösterdi. Eylül gösterdiği masaya doğru yürürken sordu.
"Yetkili biriyle görüşebilir miyim lütfen? "
"Yetkili benim konu nedir yardımcı olayım. " dedi genç kadın.
"Ben burayı iki hafta kadar önce satın aldım üzerindeki daireyle birlikte ama dolandırılmış olabilir miyim diye düşünüyorum. Çünkü emlakçıya restoran olarak kullanacağımı özellikle belirtmiştim ama burda bir restoran var zaten. " Eylül'ün sözlerinin üzerine genç kadın kaşlarını çatarak sıktığı dişleri arasında öfkeyle söylendi.
"Aşağılık pislik! Bir kaç gün beklese geberirdi, gebersin inşaallah! " dedi. Eylül anlamaz gözlerle baktı.
"Anlamadım? "
"Bir dakika lütfen. " diyerek giden kızın ardından ellili yaşlarında bej rengi örtüsünün oldukça yakıştığı nazenin bir kadın çıka geldi.
"Hoş geldiniz. " dedi sıcak bir tavırla. "Öncelikle dolandırılmadınız içiniz rahat olsun. " yaşlı kadın Eylül'ün karşısına geçip otururken konuşmasına devam etti. "Otuz yıldır burayı işletiyorum. Sahibi rahmetli eşimin çok yakın dostuydu. O vefat edincede oğlu vakit kaybetmeden satmış hemen. Daha kırkı bile çıkmadı rahmetlinin. Bizi birkaç gün beklemesini rica etmiştik ama sonuç ortada. "
"Çok üzgünüm bilmiyordum. Aşçıyım ben o yüzden restoran olarak kullanacağım bir yer olmasını istemiştim ama böyle olacağını bilmiyordum. "
"Oğlum asker olduğu için hemen izin alıp gelemedi tabi o arada da satmış dükkanı. Bizi birkaç gün beklemesini rica etmiştik oysaki. "
"İnanın böyle olduğunu bilmiyordum. Keşke daha evvelden alsaydınız da böyle bir sorunla karşılaşmasaydınız. "
"Rahmetli Kemal Bey çok iyi bir insandı. Otuz yıldır bir kere bile ondan incinmedik Allah razı olsun ama oğlunun böyle yapacağını bilemezdik ki. "
"Ne diyeceğimi bilemiyorum. "
"Hata bizde. Önceden alsaydık keşke şimdi sende haklısın. O kadar para verip almışsın nihayetinde biz başka bir yer bakalım, bize biraz müsade edersin bu süre zarfında sana öderiz kirayı. "
"Olmaz. Yani otuz yıllık emeğiniz var burda, şimdi benim yüzümden bunun heba olmasına asla izin vermem. Ben bakarım başka bir yer. Lütfen siz düzeninizi bozmayın. "
"Öylede olmaz ki kızım, sen burayı ekmeğini kazanmak için almadın mı? Şimdi sana haksızlık etmekte olmaz. Biz burayı tanır biliriz en kısa sürede halletmeye çalışırız. " o sırada Eylül'ün karşısında oturan kadına olan benzerliğiyle gelen otuzlu yaşlarındaki kadın,
"Anne " dedi nefes nefese. Örtüsünün önüne düşen kısmını omuzundan geriye arttı. "Ayhan olacak hayırsız satmış dükkanı. Az önce Ayça aradı beni. " yaşlı kadın gülümsedi kızına.
"Gel kızım dükkânın sahibi bu güzel hanım. " dedi Eylül'ü göstererek. "Buda büyük kızım, ailecek birlikte çalışıyoruz burda. Az önce seni karşılayanda küçük kızımdı. "
"Ne güzel. " dedi Eylül mahcubiyetle. Ayaktaki kadın oturarak Eylül'e elini uzattı.
"Ben Süheyla. " Eylül uzattığı elini tuttu.
"Eylül." Süheyla annesine tezat biraz kabaydı.
"Boşuna buraya kadar zahmet etmişsiniz Eylül Hanım biz gerkirse dava açarız yinede bu dükkanı kapatmayız. "
"Zaten bende razı olamam otuz yıllık emeğin benim yüzümden heba olmasına. İçiniz rahat olsun ben başka bir yer bulurum. " Süheyla şaşkınca bakakaldı Eylül'ün bu tutumuna. Annesi araya girdi.
"Olmaz kızım, neticede sende bir iş kurmak için aldın burayı. Hata bizim. Biz önceden alsaydık dükkanı başımıza bunlar gelmezdi. "
Eylül kati bir şekilde reddetti .
"Siz burayı boşaltsanız bile ben burda iş kuramam bunca emeğinizin üzerine. Lütfen eskisi gibi işinizi yapmaya devam edin. Üstteki daireyi değil ama dükkanı siz alın. Ben bir süre burada tatil yaparım sonrada ne yapabileceğime bakarım. Tabi sizde bana yardımcı olursanız çok sevinirim. " Süheyla hâlâ şaşkınlıkla bakarken gülümsedi.
"Helâl olsun vallaha ne diyeyim şimdi ben bilemedim. "
"Elbette yardımcı oluruz ne demek. " dedi yaşlı kadın. Eylül tebessümle ayaklandı.
"Bana müsade o zaman daha sonra görüşürüz inşaallah. " O sırada omuzunda çantasıyla büyük bir öfkeyle içeri giren adam annesi ve ablasının yanındaki kadının dükkanın yeni sahibi olduğunu biliyordu. Eylül geldikten hemen sonra Ayça izin alıp gelebilen, yoldaki abisini arayarak dükkanın elden gittiğini abartılı bir şekilde anlatmıştı. Adam omuzundaki çantayı gelişi güzel boş masanın üzerine fırlattı.
"Dükkanı alan sen misin? " diye sordu oldukça kaba bir şekilde. Eylül neye uğradığını şaşırırken donmuş bir şekilde kaldı. "Şimdi pılını pırtını topluyorsun geldiğin yere geri dönüyorsun. O Ayhan itine ödediğin paranın iki katını vereceğim sana sende o tapuyu vereceksin. " yüzüne doğru bağıran kaba duruşlu adamla Eylül hiçbir şey diyemezken annesi Sultan kızgınlığını belli eden ses tonuyla araya girdi.
"Sancak! " diye bağırdı oğlunu uyaratak. Eylül şaşkınlığı üzerinden attıktan sonra öfkeyle baktı sert çehresini oldukça korkunç gösteren çam yeşili gözlerine.
"Sen kim oluyorsunda beni kovuyorsun! Ben buranın sahibiyim. Bu dağdan inme tavırlarına devam edersen polis çağırır attırırım seni! " dedi Eylül. Sancak daha da öfkelendi.
"Çağır! Kim kimi attırıyor görelim denemesi bedava. " Süheyla alelacele araya girdi.
"Sancak bir sakin ol ablam, zannettiğin gibi değil Ayça abartmış, Eylül Hanım kendi teklif etti burayı bize satmayı." Sancak duyduğu şeyle afallarken Eylül küçümseyen bakışlarla baktı.
"Bu nazenin hanımlardan keşke birazcık nezaket öğrenseymişsin. " diyerek çantasını aldı. Rüzgar'ın elinden tutarak oturduğu sandalyeden kaldırdı. "Gel canım. " Eylül elinden tuttuğu Rüzgar ile birlikte dışarı çıktı. Hemen dükkanın yan tarafındaki merdivenlerden yeni evine çıkarken Sultan oğluna öylece bakıyordu.
"Oğlum anlamadan dinlemeden böyle pat diye insanın yüzüne söylenir mi böyle şeyler. Misafiri kovmak nedir Allah aşkına! Üstelik kızcağız otuz yıllık emeğinizin üzerine iş kuramam diyip burayı bize satmayı teklif ederken. "
Süheyla kendini tutamayıp güldü.
"Sana dağdan inme dedi ya kız. " Sultan'da gülmeye başladı. Sancak sandalyeyi çekip oturdu
"Ne iş kuramayacakmış buranın sahibiyim diye birde havasını attı. "
"Oğlum kadını kendi mülkünden kovan sensin, ne demesini bekliyorsun? Çok iyi, çok temiz yürekli bir hanım Eylül. Nasıl da mahçup oldu hiçbir kabahati olmadığı halde, nasıl da kendini kahretti bizim burayı daha önce almamamıza. " Süheyla elini kardeşinin omuzuna koydu gülmeye devam ederken.
"Sanırım senin esaslı bir özür dilemen gerekecek. " Sancak'ta anlamıştı yanlış yaptığını ama bir parça üzerine alınmıyordu. Sultan başını iki yana sallayarak sandalyede oturmuş oğluna sarıldı. Gür, kısa saçlarının içine merhamet ve özlem dolu bir öpücük bıraktı.
"Candan öteye canım, aslanım nasıl da özlemişim. " Sancak annesinin avcunun içini öptü.
"Benim candan öteye canım nerde? " diye sordu.
"Enişten gelirken alıp gelecek " diye cevap verdi Süheyla.
Sancak annesinin yüzüne doğru başını kaldırıp baktı.
"Annem tarhana çorban var mı, vallaha burnumda tutuyor günlerdir. "
"Olmaz mı var tabi! " diyerek hızlı adımlarla mutfağa giderek oğluna çorba getirdi.
Az sonra Süheyla'nın kocası elinden tuttuğu küçük bir çocukla birlikte içeri girdi. Küçük çocuk Sancak'ı görmesiyle sevinçle koşup bağırdı.
"Baba!" Heyecanla babasının kucağına atladı. Sancak oğluna sıkıca sarılarak öptü .
"Aslanım benim! Lan eşek kadar olmuşsun. " Sancak oğlunu gıdıklarken ikisi kahkahayla güldü.
"Çok yemek yiyorum, kocaman olcam. Sein gibi asker olcam (Çok yemek yiyiyorum, ocaman olacağım. Senin gibi asker olacağım). " dedi küçük çocuk hızlı hızlı konuşarak. Süheyla kocasına sarıldı.
"Hoş geldin hayatım. "
"Hoş buldum canım." Süheyla yeğenine döndü.
"Buğra hadi gel ellerini yıkayalım, üstünü değiştirelim, bir şeyler ye acıkmışsındır. " Buğra babasına dönerek küçük elini kaldırdı.
"Sakın kaybolma hemen gelcem " diyerek kucağından indi. Halasının yanına giderek elimden tuttu. "Hadi hala çabuk olalım, babam kaybolcak " dedi heyecanla. Süheyla gülerek yeğenini götürürken Sancak eniştesine döndü.
"Üsteğmen Azizoğlu emirlerinize hazırdır komutanım. " dedi gülerek. Enişteside gülerken sarıldı.
"Hadi ordan serseri sen emir mi dinlersin, Deli Yüzbaşı bile şikayetçi senden! Benim emrimde olmadığın için şanslıyım ben. " Eniştesi askeri doktordu. "Ee iyisin inşaallah "
"Çok şükür iyiyim. Siz ne yapıyorsunuz? "
"Uğraşıyoruz işte ne olsun. Bu arda ablana söylemedim ama bu Ayhan dükkanı satmış. On gündür Gata'daydım ilgilenemedim. Alan kişiye ulaşmaya çalışıyorum belki ikna eder alabiliriz diye. "
"Onların haberi var ve ben o konuyu biraz karıştırmış olabilirim dükkanı alan kadın hemen yukarda. "
"Hadi ya! Karıştırdım derken? "
"Kadın ben gelirken burdaydı. Ayça aradı bir sürü şey diyince bende biraz sert çıkıştım. İşin karıştırdığım tarafı kadın kendi teklif etmiş burayı bizimkilere satmayı. "
"Hadi be? " ikisi birlikte otururken Sultan ikisine çay getirdi.
"Kenan, oğlum Buğra'nın öğretmeni ne dedi iki saattir anlatıyor anlamadım. "
"Bir şey değil ya boyama kitabını yırtıyormuş sürekli onu söyledi öğretmeni."
"O yeni değil evde de her yer kağıt. " Sancak etrafına bakındı.
"Ayça nerde? Geldiğimden beri görmedim. " Annesi sandalyeyi çekip oturdu.
"Nişanlısı geldi aldı. Dükkânı alacağız dediğimizde epey heveslenmişti evlenince üstteki evde kalacağım diye. Ağlayıp durunca gönderdim bende. "
Kenan,
"Kadın burayı satmayı teklif etmiş ya yine yaşar üstteki dairede. "
Sultan,
"Eylül sadece dükkanı satmayı teklif etti dairede kendi kalacakmış. Gerçi Sancak'ın yaptığından sonra satmak ister mi bilemem ama? " dedi oğluna manidar bakışlar atarken. Sancak çayından bir yudum aldı hiç oralı olmadan.
....
Eylül yeni evinin penceresinden denizi izliyordu. Mükemmel bir manzarası vardı. Denizin kokusu her yeri kaplıyordu. İstanbul gibi boğucu değildi havası. Köşe bucak her yer mor, pembe sümbül ve beyaz, sarı nergislerle bezeliydi. Pembe şakayıklar her evin bombeli balkonlarını süslüyordu. Parmaklıklı balkonların demirlerinden sarkan mor sümbüller cennetten birer köşe gibiydi. Eylül'ün hayran bakışlarını Rüzgar'ın sesli böldü. Televizyon olmadığı için şikayet ediyordu. Eylül gülümseyerek kucağına aldı Rüzgar'ı.
Bir süre Rüzgar ile birlikte telefonla oynadı ikisi. Uykusu gelen Rüzgar mızmızlanmaya başlayınc Eylül kucağında ninniyle uyuttu oğlunu. Rüzgar'ı yatıracak bir battaniyeye bile yoktu. Eşyaları birkaç saate gelecekti. Büyük olan valizinin kapağını açarak oğlunu kıyafetlerin üzerine yatırdı. Kabanını da üzerine örterek ayaklandı.
Kolları sıvayıp evi temizleme işine giren Eylül eşyalar gelmeden temizliği bitirmek istiyordu. Fazla pis olmayan evin temizliği birkaç saat sonra bitmişti. Eylül'ün eşyalarıda hemen akabinde geldi. Süheyla ve annesi eşyaların taşındığını görünce dükkanı Ayça ve nişanlısına bırakarak Eylül'e yardıma koştular hemen. Çok eşya yoktu. Eylül çoğunlukla sade ve kullanışlı şeyler seçmişti.
Eylül,
"Size yorgunluk kahvesi yapayım diyeceğim de henüz alışveriş yapmadım evde hiçbir şey yok. " dedi mahcup bir tavırla. Sultan elini Eylül'ün koluna koyarak merhametle sıvazladı.
"Kahveyi de aşağıda içeriz. " dedi.
Süheyla,
"Sabahtan beri burdasınız yemek falanda yememissinizdir çocukta acıkmıştır. "
Eylül,
"Olur aslında alışverişte yarına kalsın çok yoruldum. "
Hepsi birlikte aşağı inerlerken Sultan mahçuptu oğlunun yaptığından.
"Kızım sen Sancak'ın kusuruna bakma o biraz delidir öyle. Kardeşi biraz konuyu abartınca o da ileri gitti işte. Onun adına çok özür diliyorum senden. "
"Estağfurullah Sultan Teyze ne özrü. Tabi ben oğlunu da anlıyorum. O da kendince sizleri korumaya çalıştı haklı olarak ."
Süheyla,
"Ay Eylül sen de ne kadar iyi niyetlisin bir şeye de kız, sinirlen. Duygularını mı aldırdın kuzum sen? " Eylül hafif tebessüm etti.
"Kızılacak bir şey yok aslında o da kendince haklıydı. " Süheyla gülmeye devam etti.
"Herkes haklı bir haksız sensin Eylül. " Üçü birlikte restorana girdi. Sultan mutfağı kontrol etmeye giderken Süheyla'da servis açtı. Eylül dükkanın içini inceledi. Duvardaki asker resimleri dikkatini çekti. Sancak'ın bordo bereli fotoğrafının yanında onun gibi bordo bereli bir kadının fotoğrafı asılıydı. Onların resimlerinin yanında iki asker birde polis resmi vardı. Süheyla duvardaki resimlere bakan Eylül'ün yanına geldi.
"Bizim ailenin neredeyse hepsi böyle. " diye konuştu. "Bu babam astsubaydı. Ben on dört yaşındaydım babam şehit düştüğünde. Bu Sancak tanıdın zaten biraz fevri, bir o kadar da delidir. Özel kuvverlerde görev yapıyor, her an ölümle burun buruna. Bu Duru. Sancak'ın şehit eşi, üsteğmendi, Sancak gibi o da özel kuvvetlerdeydi. Bu Ayça'nın ikizi Serdar, polis olmak için ne kadar çok uğraştı Allah bilir o da polis özel harekâtçı, Ankara'da görevli şimdi. Bu da eşim Kenan askerî doktor, albaydır. "
Eylül şaşkınlığını saklayamadı.
"Allah cümlesini korusun onlarıda."
"Amin! Hadi yemekleri soğutmayalım. " İkisi birlikte masaya geçtiler Az sonra Sultan ile Ayça da gelmişti. Hep birlikte keyifli bir yemek yemişlerdi. Rüzgar ile Buğra çok iyi arkadaş olmuşlardı. Birbiriyle öyle güzel oynuyorlardı ki hepsi yemek yemeyi bırakmış onları izliyordu. Buğra'nın hızlı hızlı konuşma çabaları, Rüzgar'ın r harflerini söyleyememesi epey güldürmüştü onları.
Yeni hayatının ilk gününü güzel geçirmişti Eylül. Yeni hayatın telâşı ruhundaki kırık sızıyı bir parçada olsa unutturmuştu. Yeni insanlar tanımış, hatta yıllardır tanıyor gibi çok iyi ilişkiler kurmuştu. Temiz yürekli, art niyetsiz ve yardımsever insanlarla kesişmişti yolu.
Yorgun bir geceye kapattığı gözlerini yepyeni bir güne gülümseyerek açtı Eylül. Daha çok erken olmasına rağmen uyku tutmamıştı bir daha. Uyuyamayacağını anlayan Eylül, Rüzgar uyanmadan evin eksiklerini almak için markete gitmeye karar verdi. Rüzgar en az iki saat daha uyurdu. Hızlıca üzerine bir şeyler giyerek akşamdan hazırladığı listesini alarak dışarı çıktı. Hızlı adımlarla merdivenlerden inmesiyle Sancak ile burun buruna kaldı bir anda. Sancak hemen bir adım gerileyerek Eylül'e yol verdi. Eylül iki adım atmıştı ki Sancak'ın sesiyle durdu.
"Eylül Hanım. " Eylül durup ona döndü. "Ben dün için özür dilerim. Düşünmeden fevri davrandım kusura bakmayın size çok kabalık ettim. " Dedi.
"Önemli değil sizide anlıyorum. Neticede ailenizin otuz yıllık emeği var burda. Kim olsa normal karşılamazdı."
"Anlayışınız için teşekkür ederim. "
"Rica ederim. Bu arada market var mı yakınlarda? "
"Hemen sokağın başında solda. "
"Teşekkür ederim. " diyerek sırtını döndü Eylül. Sancak arkadından bakarken ablasının dediği kadar iyimser ve anlayışlıydı.
Hızlı bir şekilde markete giren Eylül market arabasını alarak listenin başından sonuna hızlı bir alışveriş yaparak rekor kırıyordu neredeyse. Aldıklarının parasını ödeyerek onlarca poşeti yüklendi. Rüzgar uyanmazdı henüz biliyordu ama her ihtimale karşı bir an önce eve dönmek istiyordu. Girdiği evde poşetleri bırakır bırakmaz hemen Rüzgar'ı kontrol etti. Hâlâ uyuyordu küçük yaramaz. Odanın kapısını yavaşça kapattı Eylül Rüzgar'ın uykusu bölünmesin diye.
Eylül aldıklarını yerleştirirken kapının zil sesiyle elindeki işi bırakarak kapıya yürüdü. Açtığı kapıda Sultan vardı.
"Günaydın kızım. " dedi gülen yüzüyle.
"Günaydın. "
"Müsait misin? "
"Tabi içeri buyur. " Eylül'ün davetiyle içeri giren Sultan salona geçip oturdu. Eylül hemen karşısında yerini alırken Sultan gülümseyerek söze girdi.
"Sana bir teklifim var kızım. " diyerek söze başladı. Eylül başını sallayarak merakla bakatı. "Ortak olalım seninle. "
"Nasıl? "
"Ayça nişanlı biliyorsun. Evlendikten sonra Trabzon'a gitmeye karar vermişler. Damadın ailesi çok ısrar edince Ayça'da kabul etmiş işte. Süheyla zaten zor yetişiyor her şeye. Bir taraftan çocukları diğer taraftan Buğra eh dükkana zaman kalmıyor tabi. Düşündüm de ne sen nasiplenip aldığım dükkandan vazgeç nede ben bırakıp gideyim. O yüzden beraber yapalım isterim. "
"Ne diyeceğimi bilemedim şimdi Sultan Teyze. "
"Evet de kızım işimiz hayırlara çıksın. "
"Madem öyle diyorsun öyle yapalım. "
"Hayırlı olsun o zaman kızım. Rabbim utandırmasın bizi. "
"Amin. "
"Sen şimdi biraz tatil yap sonra konuşuruz gerisini. "
"Teşekkür ederim. Çok mutlu ettin beni Sultan Teyze. "
"İçim hiç rahat değildi yoluna çıkmış nasibinden vazgeçmene. Çok şükür böyle bir yol çıktı ikimize. Ben aşağı ineyim Sancak müşterileri dövmeden Ayça baş edemez onunla. " dedi gülerek. Eylül onu yolcu ettikten sonra mutlu bir şekilde gülümseyerek yarım kalan işine devam etti.
Bu sefer mutlu olacağına inanıyordu, hissediyordu her şey yoluna girecekti. Can kırıklarını iyileştirecekti. Gözyaşlarıyla değil gülümseyerek kapatacaktı yaralarını. Yüreğindeki sızıyı kendinden parçalar kopararak değil mutlu olarak söküp atacaktı. Aklından geçenlerle gülümseyerek derin bir nefes aldı. Pembe sümbül ve şakayık çiçekleriyle süslü balkona çıktı. Deniz ve çiçek kokularını derince soludu.
"Bu sefer kaybetmek yok mutlu olmak var. " diyerek gözlerini denizin mavisine kararlılıkla dikti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
81.63k Okunma |
5.36k Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |