Kim demiş hayat hep siyah beyazdır, rengârenk gökkuşağı serpilmemiştir üzerine diye. Hiç ummadığın yaralar bazen ömürlük mutlulukların kapılarını aralar sen her şeyden habersizken. Ve koca bir hayatın, koca bir gökkuşağı tarafı olduğunu görmek için, sadece doğru bir adım atmak yeteridir bazen.
"Hadi canavarlar uyanın okula geç kalacaksınız. " diyerek doğruldu Eylül. Küçücük çadırın içinde üçü havasız kalmıştı nerdeyse. Eylül çadırın fermuarlı kapısını açtıktan sonra derin bir nefes aldı. Rüzgar ile Buğra gözlerini ovarken Eylül ikisine döndü.
"Siz iki canavar gıdıklanmak istiyorsunuz anlaşılan. " diyerek ikisini gıdıklamaya başladı. İkisi kahkahayla gülerken hemen uykuları açılmıştı. Restoranın bahçesinde Rüzgar ile Buğra kamp yapmak istemişti. Eylül de onları yalnız bırakamadığı için onlarla çadırda kalmıştı.
"Hadi ama yarım saatiniz bile yok. " dedi çadırdan çıkarken. Hemen ardından ikisi de çıktı çadırdan. İkisi birlikte Eylül'ün önüne düşerken Sultan seslendi.
"Eylül kızım çocuklara kahvaltı hazırladım çabuk giysinler üstlerini servis birazdan gelir ."
"Tamam Sultan Teyze hemen giydiriyorum ikisini. " Kıstığı gözleriyle ikisine baktı Eylül .
"Kim bu büyük canavar tarafindan yenilmek istemiyorsa koşsun. " diyerek ikisini kovaladı. İkisi birlikte kahkahalarla koşarken Eylül arkalarından koştu .
Koca üç yıl geçmişti aradan. Eylül'ün ağlamadan, canının yanmadığı, gözünden yaş damlamayan üç yıl geçmişti. Eylül Buğra'yı Rüzgar'dan ayırmıyordu. Çünkü annesi gölgesinde huzurla yaşadıkları al bayrak uğruna şehit olmuştu. Babası gözünü kırpmadan savaşıyordu. O yüzden Eylül onada annelik ediyordu. Rüzgar'a hem anne hem baba olduğu gibi Buğra'ya da annelik ve babalık yapıyordu. Buğra ne söylese, ne isterse Eylül hayır diyemiyordu. Buğra da onu çok seviyordu. Öyleki ödevine anne diye Eylül'ün resmini yapmıştı.
Eylül hızlı bir şekilde ikisinin elini yüzünü yıkayıp ikisini giydirdi. Aynı hızla ikisini aşağı indirdi kahvaltı için. Buğra ile Rüzgar'ı Eylül'ün yanında gören ikiz zannediyordu onları birbirine benzememelerine rağmen. Eylül ikisine hızlı hızlı kahvaltı ettirirken Süheyla her zaman ki gibi yine dalmış iç geçirerek bakıyordu. Annesi yanında yerini aldı.
"Yine daldın? " diye sordu kızına.
"Biri çıkıp Eylül'ün gönlünü çelecek diye aklım çıkıyor. Buğra yıllardır Eylül'ün gözlerinin içine anne gibi bakıyor. Ama gel gör ki Sancak Efendi konuyu dahi açtırmıyor. " diye dert yandı annesine üzgünce.
"Ne yapayım kızım kardeşini benim kadar iyi tanıyorsun. Allah var Eylül'ü sizden ayırmıyorum. Keşke olsa o dediğin. Sancak, Eylül'den iyisini bütün dünyayı arasa bulamaz ama keşke demekten ileri gitmiyor işte. "
"Anne diyorum ki sen biraz fenalaşsan da Sancak izin alıp gelse, belki bu sefer ikna ederiz. "
"Sancak o numarayı yemiyor artık. "
"Anne vallaha bizim artık bir şey yapmamız lazım. "
"Ne yapayım kızım?! Varsa aklında bir şey onu yapalım. "
"Şeytan diyor büyü yaptır bağla Sancak'ı Eylül'e koşsun peşinden dursun. "
"Tövbe estağfurullah! " Diyerek güldü annesi.
Süheyla derince soluduğu nefesi sesli bir şekilde verdi. Gelen servise Eylül Buğra ile Rüzgar'ı öperek bindirdi. İçeri geri döndüğünde oturarak başını masaya yasladı Eylül. Yanına oturan Süheyla kıstığı gözleriyle baktı hafif bir tebessümle.
"Bütün gece uyumadın mı? " diye sordu. Eylül esnerken ağzını kapattı eliyle.
"Hiç sorma abla ya, kaç tane masal uydurdum hatırlamıyorum. "
"Eee hayatı birlikte omuzlayacak biri olmayınca insan tek başına hem çok yoruluyor hemde çok yıpranıyor. " Eylül'ün de Sancak'tan geri kalır yanı yoktu. O da her seferinde konuyu kapatıyordu.
"Allah isteyenlere versin benim gözüm yok ben kendime yeterim. " diyerek bir kere daha kapatmıştı konuyu. "Havaalanına gidip Nergis'i alman gerekiyor. "
"O kim? "
"Bahsetmiştim ya yeğenim doktor olan. Tayini buraya çıkmış gidip onu alacağım."
"Gözünden uyku akıyor nasıl gideceksin? "
"Bir saat kadar uyursam toparlarım. "
"İyi hadi vakit kaybetmeden git uyu bari. "
"Öyle yapayım. " diyerek ayaklandı Eylül. Ayaklarını yerden süre süre gidişine güldü Süheyla. Yukarı çıkan Eylül kendini gelişi güzel yatağa atıp saniyeler sonra uyudu bile.
Eylül'ün yukarı çıkmasından beş dakika sonra Sancak yanında eniştesi Kenan ile birlikte girdiler içeri.
"Sancak oy kurban olduğum! " Annesi sevinçle sarılırken Sancak yanan canıyla dişlerini sıkarak annesine sarıldı. Sancak'ın yüzünde zoraki bir gülümseme vardı. Süheyla durumu hemen farketti ama annesini endişelendirmemek için bir şey söylemeden kardeşine sarıldı. Sarıldığı kardeşinin sırtının sol tarafında olan şeyi eliyle yokladı, pansuman olduğunu anlaması uzun sürmedi. Korkuyla baktı kardeşinin yüzüne. Sancak bakışlarını kaçırırken Süheyla korkak bakışların kocasına çevirdi. Onunda yüz ifadesi Sancak'tan farklı değildi. Süheyla annesinin yanında cevap alamayacağını biliyordu.
"Anne diyorum ki bugünlük çorba çeşitlerine tarhanada ekleyelim. Hazır Sancak'ta gelmişken epey özlemiştir. " Sultan sevinçle gülümsedi.
"Çok iyi düşündün kızım. Ben hemen tarhana ıslatıp geleyim. " Hızlı adımlarla mutfağa giden annesinin kaybolmasıyla Süheyla ikisine gözlerlerini dikti.
"Neler oluyor? " diye sordu. Kenan anlmazdan geldi.
"Hangi konuda? " diyerek sorusuna soruyla karşılık verdi.
"Kenan karşında çocuk yok. " Süheyla kızarken Sancak üzgünce sandalyeyi çekip oturdu.
"Emekli oldum. " dedi bir çırpıda. Süheyla kocaman açılan gözleriyle kardeşine döndü.
"Nasıl? " diye sordu. Cevabını bildiği şeyden korkuyordu.
Kenan,
"Emekli değil gazi. " dedi başını önüne eğerek. Süheyla dolan gözleriyle baktı kardeşine
"Sancak, ablam... nasıl... nasıl oldu? " diye kekeledi gözyaşlarıyla. Sancak sıktığı dişleri arasında zor konuşabildi.
"Uzun menzilli silâhtan sıkılan kurşun sırtımdan girdi göğsümden çıktı. Kol tutmayınca malulen emekli. " Canı yandığı sesinin tonundan bariz belliydi. Onun canını yakan yediği kurşun değil üniformasını çıkarmak zorunda kalışıydı. Sancak ayağa kalkarak sandalyesini geriye doğru itti.
"Ben biraz hava alacağım. Anneme belli etmeyin endişelenmesin. " diyerek çıkıp giderken Süheyla üzgünce bakan kocasına çevirdi bakışlarını.
"Kenan nasıl kolu tutmuyor? Gerçekten durumu iyi mi? "
"Her vakit arkasından ettiğiniz dualar korudu onu. Kurşun kalbini milimetrik farkla es geçmiş. Ama doku, kas ve sinirlerde ciddi bir hasar bırakmış. Sol kolunda azınsanmayacak kadar büyük bir güç kaybı var. Fizik tedavi ile normal hayatında sıkıntı yaşamayacak belki ama bir daha orduya dönmesi mümkün değil. "
"Sancak o üniforma için yaşarken bunu kaldıramaz Kenan. "
"Elimden gelen her şeyi yaptım. Daha fazlasını mucize bile kurtaramaz. El birliğiyle bununda üstesinden geleceğiz inşaallah. Hadi sil gözyaşlarını annen görürse endişelenir. Sancak iyileşmeden öğrenmesin durumunu. " Süheyla gözyaşlarını silerek derin derin nefesler aldı. Gözleri tekrar dolarken kocası ona sarılarak teselli etmeye çalıştı.
Sancak o üniformayı giymek için çok şeyden vazgeçmişken şimdi mecburi o uğruna her şeyi göze aldığı üniformayı çıkarması o kadar ağır geliyordu ki kafayı yiyecek gibi oluyordu. Sahil boyunca yürüdü Sancak ruhsuzca nereye gittiği çok umurunda olmadan.
Bir süre sonra gözüne değen banka oturdu. Sıktığı dişleriyle denize baktı. Boynunda taşıdığı Duru'nun yüzüğünü zinciriyle birlikte çıkarıp baktı. Yüzüğün içinde "Ağır Manyak & Prenses" yazıyordu.
"Ağır Manyak sırtından üniformasını çıkardı Prenses. Senin gibi onuda aldılar benden. Kızıl Hilal tek tek eksildi gülüm, bizim ekipten kimse kalmadı. " Elindeki yüzüğü öperek avucunda sıkarken gözünden damlayan yaşı elinin tersiyle sildi. Öfkeyle yerinden kalkıp hızlı adımlarla şehitliğin yolunu tuttu.
....
Eylül gözlerini ovarak kapattı telefonun alarmını. Uykulu gözleriyle kalktı yattığı koltuktan. Montunu, telefonunu ve arabanın anahtarını alarak uykulu gözleriyle evden çıktı. Mayışık hareketleriyle arabaya bindi. Çalıştırdığı arabayla havaalanının yolunu tuttu. Bir süre sonra Çalan telefonunu cebinden çıkararak baktı. Galip arıyordu. Telefonu açarak hoparlöre aldı.
"Efendim. " Galip duyduğu Eylül'ün sesiyle yutkunarak bir süre duraksadı.
"Eylül, nasılsın? "
"İyiyim, sen? "
"İyi. Birkaç hafta sonra Utku'yla birlikte oraya geliyoruz. Biraz tatil yapmayı planlıyoruz. Rüzgar'ı bir kaç gün almak istiyorum. "
"Okulu var ama. "
"Her şeyiyle ilgileneceğim merak etme. "
"Peki. " Eylül istemeye istemeye kabul etti.
"Tamam o zaman anlaştık. "
"Görüşürüz. "
"Görüşürüz. " Eylül kapattığı telefonu cebine koyarak astı yüzünü.
Havaalanına vardığında Nergis inmişti bile. Eylül, Nergis'e hasretle sarıldı.
"Hoş geldin canım. "
"Hoş buldum teyze. " dedi sarılışına karşılık verirken.
"Nasılsın canım? "
"İyiyim teyze siz ne yapıyorsunuz, Rüzgar nasıl? "
"İyi çok şükür. Ablam Nasıl? "
"Çok selamı vardı. "
"Aleyküm selam. " Nergis valizini alarak Eylül ile birlikte arabaya yerleşirken az sonra yola çıktılar.
Sohbetle geçen yol son bulurken nihayet eve varabilmişlerdi. Eylül Nergis'e odasını gösterdikten sonra Nergis vakit kaybetmeden yerleşti odasına hemen. Eylül ile birlikte kalacaktı. Nergis acıktığını söylerken Eylül yemek yemesi için onu restorana götürdü. Daha kapıdan girdiği gibi ağlayan Süheyla'yı görmesiyle hemen yanına gitti endişeyle.
"Abla, ne oldu? " diye sordu endişeyle. Süheyla'nın ağlaması şiddetlenirken hıçkırıkları arasında "Sancak " diyebildi sadece.
Eylül'ün aklından korku filmi gibi senaryolar geçerken şehit olmuş olma ihtimali kendine büyük bir yer edinmişti zihninde. Eylül korkuyla yutkundu.
"Ne olmuş? "
"Malulen emekli olmuş. " Süheyla ağlayışları arasında zor konuşurken Eylül sevinse mi, üzülse mi bilememişti. En azından yaşıyordu.
"Nasıl? "
"Yaralanmış. Sol kolunda çok fazla güç kaybı varmış. Eylül, Sancak sırf üniforması için bile ölürken bir daha orduya dönemeyecek olmaya dayanamaz. Sesinden, yüzünden belli hali perişan, yıkılmış resmen. "
"Sancak geldi mi? "
"Geldi ama eski Sancak değil kardeşim Eylül. "
"Tamam abla sakin ol lütfen. Çok şükür yaşıyor elbet bunları da atlatacak. "
"İnşaallah! " Süheyla ağlamaya devam ederken, Nergis ona su getirdi.
"Sultan Teyze nerde? Yoksa öğrenince fenalaştı mı? " Süheyla başını iki yana salladı.
"Yok eve gitti o. Daha bir şeyden haberi yok. Sancak tam iyileştikten sonra söyleyecekmiş. " Gözü daha yeni Nergis'i görüyordu.
"Bu kız da kim? "
"Yeğenim Nergis. Bu da Süheyla Abla canım. " Nergis nezaketten gülümsedi hafif.
"Memnun oldum. " Süheyla gözyaşlarını sikerken Eylül'e döndü.
"Ne çok benziyor sana. Sanki senden küçük kardeşin gibi. "
"Zaten aramızda dört yaş var çokta farklı sayılmayız. "
Eylül'ün destek olma çabaları ve olumlu konuşmaları sonunda Süheyla kendini daha iyi hissederken Eylül Nergis'e yemek getirdi.
....
Akşam Rüzgar ile Buğra ödevlerini her zamanki gibi yine birlikte yapmışlardı. Eylül ikisine yemek yedirdikten sonra Sancak Buğra'yı almaya gelmişti. Eylül Buğra'nın eşyalarını topladıktan sonra çantasını alarak kapıda bekleyen Sancak'a verdi.
"Yemeğini yedi, ödevler tamam, vakit geç olmadan uyusun kalkamıyor sonra. " dedi. Sancak başıyla onayladı ağzından tek kelime çıkmazken. Elinden tuttuğu Buğra ile sırtını dönerken Eylül seslendi.
"Sancak. " Sancak ona dönerken Eylül birbirine kenetlediği elleriyle baktı.
"Çok geçmiş olsun, ama iyi olmana sevindim. " Sancak başını hafifçe salladı. Hiç iyi görünmüyordu ama hayattaydı en azından.
"Sağ ol. " diyebildi zoraki. Eylül bu durumun onun için ne kadar ağır olduğunu anlamıştı. Gözleri baktığı hiçbir şeyi görmüyor gibiydi.
Sancak,
"İyi akşamlar. " diyerek Elinden tuttuğu Buğra ile birlikte merdivenlerini inerken Eylül derin bir nefes alarak içeri girdi. Okuma alıştırması yapan Rüzgar kitabına bakarken gözleri parlıyordu. Heyecanlı olduğunu belli kitabıyla annesinin yanına oturdu.
"Anne bak bugün babamın harfini öğrendik. Bugün deftere bir sürü babamın adını yazdım. " dedi G harfini göstererek. Eylül oğluna gülümseyerek saçlarını öptü.
"Ölürüm sana küçük maviş! Afferim sana, bakayım. "
"Anne babamı arayıp söyleye bilir miyim? "
"Tamam ama konuşmayı çok uzatmak yok. Birkaç hafta sonra babanla abin tatil için buraya geliyorlarmış. Sende onlarla birlikte kalacaksın birkaç gün " Rüzgar sevinçle ayaklanıp zıpladı.
"Yaşasın! Babam geliyor! " diye bağırırken Eylül gülümseyerek sevincini izledi.
"Yaz tatilinde de deden Antep'e götürecekmiş seni. "
"O zaman hemen yaz gelsin! "
"Deli bu deli! " Annesinin karıştırdığı saçlarını gülerek düzeltti Rüzgar. Annesinin telefonunu alarak vakit kaybetmeden babasını ardı.
....
Sancak'ın yaralandığı için emekli olduğunu Sancak'ın gelişinden bir hafta sonra öğrenmişti annesi. Abisinin durumunu öğrenen Serdar vakit kaybetmeden gelmişti hemen.
Sancak oturduğu bahçede durgun bakışları dalmış öylece toprağa bakarken annesi elinde Buğra'nın defteriyle yanına oturdu. Sultan elini oğlunun elinin üzerine koydu gülümseyerek.
"Can oğlum benim! Üzme kendini artık her şeyde vardır bir hayır, belli ki böylesi daha hayırlıydı ki böyle oldu. " Sancak annesinin elini tutup öperken gülümsedi ona. Kısa bir sessizliğin ardından Sultan bakışlarını yerden oğluna çevirdi.
"Sancak, oğlum Buğra'nın bir anneye, seninde iyi bir eşe ihtiyacın var. " Sancak hemen itiraz etti.
"Anne, " demişti ki annesi sözünü kesti.
"Önce dinle! " diye kızdı. "Oğlum, aslanım, dayanağım iki gözümün biri, bu çocuk annesini hiç görmedi, anne nedir bilmedi. Daha karnındayken öldü anası. Daha doğmadan öksüz kaldı yavrum. Ama hayat bin bir nimetle süslü, ona öz anası gibi analık eden biri çıkıp geldi hiç bilmediğimiz bir yerden. Öz evladından ayırmadan, gözlerinin içine bakarak analık eden biri çıktı bahtına. Kestirip atıyorsun her seferinde bu konuyu, artık kaçıp gidebileceğin bir görevin de yok. Eylül tertemiz, pırlanta gibi Allah var. Bütün dünyayı arasan ondan daha iyi bir eş bulamazsın.
Sen istediğin kadar kaçtın ama Buğra, Eylül'ü anası olarak çoktan seçti bile. En azından oğlun için kestirip atma bu kez. " diyerek açtığı defterden Buğra'nın yaptığı resimlerini gösterdi. Çizdiği hemen hemen her resimde Eylül vardı. Sancak yutkunarak baktı oğlunun çizdiği resimlere. Annesi elini omuzuna koyarak sıvazladı.
"Eylül hayatımıza girdiğinden beri Buğra'ya annelik ediyor. Yeri geldiği zaman senin yapamadığın babalığı dahi yapıyor. Temiz yüreğine de, saf niyetine de vallahi şahidim. Kurban olurum kestirip atma. Fena mı olur bir yuva kursan, evin ocağın çocuk sesleriyle şenlense? Eylül sevilmeyecek kadın da değil ki. Güzelliğine desen güzel hemde fazlasıyla, merhameti, selim aklı, anlayışı, ahlâkı bir insanın arayabileceği her erdem var onda. Sen bunu bu kez bir düşün olur mu aslanım?" diyerek ayaklandı.
"Hadi sana iyi geceler oğlum. " annesi gittikten sonra Sancak elinde oğlunun defteriyle kaldı öylece. Sıktığı dişleriyle derin bir nefes aldı Buğra'nın yaptığı resimlere tek tek bakarken.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
81.62k Okunma |
5.36k Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |