75. Bölüm

73. Bölüm

Mehube Elif İpek
eelliiffiippeekk

Sancak kacacak yer bulamazken oğlunun hayalleriyle baş başa kalmıştı şimdi. Sıkıntılı bir nefesle giden annesinin ardından baktı.

Az sonra Serdar abisinin karşısına oturdu.

 

"Hayırdır yine suratın mahkeme duvarı gibi? " Sancak oğlunun defterini kardeşine uzattı. Serdar aldığı deftere bakarken konuyu anladı.

 

"Yine Eylül meselesi. Annem seni zorla bile olsa evlendirecek bu kadınla. "

 

"Sen evlensen, versen kucağına bir torun bırakır yakamı ama hayırsız kardeş. "

 

"Vallaha abim senin kadar şanslı değilim ben, Eylül kadar güzel bir kadın çıkmadı ki karşıma evleneyim. " Serdar gülerek tamamlandı cümlesini.

 

"Serseri! "

 

"Abi, duymamazlıktan geliyorsun ama annemler haklı, daha çok gençsin Buğra da var. "

 

"Ama Duru da var! "

 

"Abim, ben babamı pek hatırlamıyorum benim için baba sendin, hâlâ da bir sorun olsa koca adamım ama koştuğum ilk kişi sensin. Bize yaptığın babalığı neden Buğra'dan esirgiyorsun? Allah binlerce kez rahmet eylesin Duru hepimizin istediği şerefe nail oldu, artık yok. Bir yıllık evliliğinin yasını yedi yıldır tutuyorsun. Duru'yu yok say demiyor ki kimse, ama artık olmayacağını da kabul etmen gerekmez mi? "

 

"Çok canım acıyor Serdar, her şeyimi kaybettim, sevdiklerimi üniformamı... "

 

"Biz yetmiyor muyuz seni ayakta tutmaya? Buğra, annem, hepimiz? "

 

"O nasıl söz öyle lan, siz olmasanız ben hayatta mı oldurdum? "

 

"O zaman kendin için yaşa birazda. Bak bu Eylül, bu Rüzgar, bu Buğra bu da sensin. " Buğra'nın sayfaya çizdiği resmin detaylarını tek tek saydı Serdar. "Buğra'dan bunu almaya hakkın var mı abi? "

 

"Niye geliyorsunuz lan üzerime? " Sancak sinirlenmiş bir şekilde ayaklandı.

 

"Kimsenin üzerine geldiği yok, bir kere bak şu kızın yüzüne, tanımaya çalışsan en azından. " Sancak kabullenemeyerek çıkıp giderken Serdar bir kere daha Buğra'nın defterine baktı.

 

Sancak'ın öfkeli adımlarının adresi şehitlikti. Gecenin karanlığında Duru'nun mezarının kenarına oturdu.

 

"Çok canım acıyor gülüm, keşke gitmeseydin bile diyemiyorum. " Yavaşça uzandı mezarın üzerine. Ellerini başının altına koyarak gözlerini yumdu.

 

....

 

Ertesi gün Sultan, Eylül ile de konuşmaya karar vermişti. Sancak artık gitmeyecek olduğuna göre bu işe bir el atmanın vaktiydi. Eylül yaptığı yemeklerin son kontrollerini yaptıktan sonra ellerini yıkayarak kuruladı. Sultan mutfağın kapısında belirirken, ona gülümsedi.

 

"Otursana kızım seninle bir şey konuşmak istiyorum. " diyerek oturdu. Eylül karşısına geçip meraklı gözlerle bakarken Sultan onu kırmadan, yanlış anlaşılmaya mahal vermeden nasıl anlatayacağını düşünüyordu.

 

"Kızım, " dedi içtenlikle. "Allah var seni evlatlarımdan ayıramayacak kadar seviyorum. Söyleyeceklerimi yanlış anlamanı istemem. Söyleyeceklerim senide bir evladım olarak gördüğüm içindir. Kızım daha gencecik bir kadınsın, hayat denen şey ağırdır, tek başına omuzlamak insanı tüketir. Bu kadın içinde erkek içinde aynıdır. Ömür dediğin uzun bir yol; can o yolu birlikte yürüyecek bir nefes ister. Yorulduğu zaman dayanacak, üşüdüğü zaman sığınacak, düştüğü zaman tutunacak bir can ister.

 

Varın yoğun bir Rüzgar'ın var on sene sonra kendi yolunu çizecek. Hayat bu. Vakti gelen bırakıp gidiyor. Bak bana. Dört evladımdan biri bile yanımda değil. Hepsi kendi yoluna gitti. Celal'im yaşasaydı keşke bir kuru ekmeğe razıydım. Ondan kalan şerefle avutuyorum kendimi. Hayat geç kalmak için çok kısa güzel kızım. "

 

"Ben o konularda çok şanslı değilim Sultan Teyze, ne bahtıma çıkandan hayır gördüm, ne gönlüme düşenden. Yaralarım zor iyileşmişken yenilerini istemem. "

 

"Her yol dikenli değildir kızım yürümek istersen çiçek bahçeleri de var. "

 

"Benim düşeceğim her yol cehenneme çıkar o yüzden hiç yürümemek en iyisi. "

 

"Daha önce cehennemleri yürümüş biri sana cenneti yaşatır. Mutlu olmak çok zor bir şey değil etrafına bakman yeterli. "

 

"Bende bu şans varken gökten gül yağsa benim başıma taş düşer. "

 

"Tövbe de kızım insan nasibini diliyle çevirir mi? Daha önce de dile getirdim beni duymamazlıktan geldin, gönlümden geçeni sende biliyorsun yalan söyleyecek halim yok. Seni tanıdığım günden beri gelinim olman için dua ediyorum sende biliyorsun. Buğra gözlerinin içine bakıyor anne gibi. Etrafınızdaki herkes sizi birbirine yakıştırırken bir siz birbirinizi görmüyorsunuz be kızım. " Eylül başını önüne eğerek konuştu.

 

"Buğra'ya annelik etmek bu vatan toprağında yaşayan her kadının görevi, çünkü annesi bu vatanı korurken şehit düştü. "

 

"Senin bu vefana, merhametine söyleyecek bir şey bulamıyorum. O kadar güzel bir yüreğin var ki dilerim bütün hayatın yüreğin kadar güzel olsun. " Eylül eğdiği başını kaldırmazken Sultan en azından kestirip atmadığı için mutluydu.

 

"İnşaallah. "

 

"Bazen düşünüyorum da hangi hayra karşılık bize hediye gibi gönderildin bilmiyorum. Hakkınızda hayırlısını diliyorum kızım, o hayrın ikinizin birliğinde olsun istiyorum hep. "

 

"Ben yemeğe bakayım, daha okula da gideceğiz veli toplantısı var bugün. " Eylül kalkıp mutfağa giderken Serdar geldi. Annesinin örtüsünün üzerinden öpüp yanına oturdu

 

"Sultanım, niye asmışsın suratını? "

 

"Hanginizle uğraşayım bilmiyorum ki? "

 

"Konu bana niye döndü şimdi? "

 

"De hadi ordan abisi kılıklı! "

 

"Anlaşıldı, abime kızdın bana patlıyorsun. "

 

"Ne konuştunuz dün gece? "

 

"Bir parça zorladın mı soluğu şehitlikte alıyor, dün gece yine Duru'nun mezarının üzerinde sabahladı. "

 

"Kalpten götüreceksiniz siz beni! "

 

"Allah korusun anacığım o nasıl söz öyle? "

 

"Sizin gibi evlâdı olanın ancak kalpten giden anası olur. Kalk beni eve götür ilaçlarımı içeyim daha veli toplantısı için Eylül ile birlikte okula gideceğiz. "

 

"Bugün veli toplantısı mı var? "

 

"Evet? "

 

"Sen niye gidiyorsun anacığım, abimi Eylül'le göndersene. " Sultan heyecanla baktı oğluna.

 

"Doğru diyorsun! Ama Eylül kendi arabasıyla gider. "

 

"Senin sanki biraz tansiyonun çıkmış anacığım, ben seni sağlık ocağına kadar götüreyim. " Diyerek güldü. Yerinden kalkıp mutfağa doğru yürüdü. Mutfağın kapısından Eylül'e seslendi.

 

"Eylül, senin arabanı alabilir miyim bir saatliğine? Annemi sağlık ocağına götüreceğim de tansiyonu yükselmiş galiba. "

 

"Aa? Şimdi konuştuk. " Eylül endişeyle murfaktan çıktı. "Sultan Teyze ne oldu? "

 

"Bir şeyim yok Serdar abartıyor. " Sultan ne yapacağını şaşırdı bir an.

 

"İlaçlarını içmedin mi daha? " Eylül'ün sorusuyla Serdar dahil oldu.

 

"İçmemiş, çarpıntısı var başıda ağrıyormuş. "

 

"Ben hemen anahtarı getireyim. " Eylül hızlı adımlarla koşup montunun cebindeki arabanın anahtarını alıp geldi.

 

"Teşekkür ederim, sağ ol. Anacığım hadi kalk sağlık ocağına gidelim biz. " Serdar annesnin koluna girip kaldırdı. "Bu arada Eylül, veli toplantısı için de abim alacak seni beraber gidersiniz. "

 

"Hallederiz biz, haber verin bana. " Serdar ile annesi dışarı çıkıp bindikleri arabayla giderken annesi dönüp oğluna baktı.

 

"Vallahi diyecek söz bulamıyorum sana! " Serdar annesine bakıp gülümsedi.

 

"Şimdi sırada abimi halletmek var. " Cebinden çıkardığı telefonla abisini aradı. "Abim nerdesin? "

 

"Evdeyim. "

 

"İyi iyi! Bugün Buğra'nın veli toplantısı varmış, annem gidecekti ama ilaçlarını içmeyi unutmuş biraz tansiyonu yükselmiş sağlık ocağına götürüyorum, Eylül'ün arabasını almak zorunda kaldım gitmeden Eylül'ü de al öyle git sana zahmet. "

 

"Annem iyi mi? "

 

"İyi de çarpıntısı var biraz. "

 

"Hastaneye neden götürmüyorsun da sağlık ocağına götürüyorsun? "

 

"Sağlık ocağı daha yakın, tansiyonunu ölçüp dil altı verirler, hastanede de aynı şeyi yapacaklar. Sen Buğra'nın toplantısını atlamada. "

 

"Tamam beni haberdar et. "

 

"Tamam abim. " Serdar telefonu kapatıp annesine gülümsedi. "Abim de tamam sultanım, şimdi seninle anne, oğul güzel bir gezinti yapmayalım mı?"

 

"Eh hadi yapalım madem. Sen çok yaşa iki gözümün biri. " Serdar tuttuğu annesinin elini öperek yola devam etti.

 

....

 

Sancak nefesini üfleyerek restoranın kapısından girdi. Eylül ile karşılaşmak bile istemiyordu, ondan nedensiz kaçmak geliyordu içinden ama onu alıp okula gitmesi gerekiyordu şimdi. Mutfağa doğru yürüdü isteksiz bir şekilde. Mutfağın kapısından Eylül'e baktı, bir an seslenip seslenmemekte tereddüt etti. Eylül'ün adını zikretmek neden bu kadar zor geliyordu ki? Yutkunarak nefes aldı.

 

"Eylül! " Eylül bir anda duyduğu Sancak'ın sesiyle duraksadı. Bir anda kalbinin ritmi yükseldi. Ona döndü ama yüzüne bakamadı. "Okulda toplantı varmış bugün. "

 

"Montumu alıp geliyorum. " Eylül'ün cevabıyla Sancak başını hafifçe sallayarak sanki kaçarcasına çıktı restorandan. Niye boğazı kurumuştu ki şimdi bu kadar, kırk kilo mühimmatla günlerce aç, susuz; dağ, taş dolaşmasına rağmen bir kere bile böyle olmamıştı. Arabaya binip beklemeye başladı.

 

Az sonra Eylül montunu giyip istemsizce çıktı restorandan. Arabada onu bekleyen Sancak'a gerginlikle baktı. Terleyen avuçlarını pantolonunun yanlarına sildi. Derince bir nefes alarak arabaya yürüdü.

 

"Ne oluyor sakin ol! " Diye kendine kızdı. Kararlılıkla yürümeye devam ederek arabaya bindi. Ne diyeceğini bilemeyen Eylül sessiz kalırken Sancak arabayı çalıştırıp sürmeye başladı.

 

Bir süre sonra ikisi arasındaki sessizlik Eylül'ü germeye başladı.

 

"Daha iyi misin? " Eylül'ün sesini duymayı beklemiyor gibi bir anda Eylül'e kısa bir bakış attı.

 

"Çok şükür. " Yine aynı sessizlik baş gösterirken Eylül inanılmaz gerilmişti. Sancak ise şu yolculuk bir an önce bitsin diye gaza fazlasıyla yüklenmeye başladı. Arabanın fazla hızlı gitmesi Eylül'ün korkudan nefesini kesmeye başkadı.

 

"Yavaşlar mısın biraz? " Eylül'ün yutkunarak söylediğine Sancak vites düşürdü. "Kaza yaptım da hız korkutuyor. "

 

"Afedersin. "

 

İkisi arasında başka konuşma olmazken okula vardıkları gibi Eylül hemen indi arabadan. Eylül'ün kaçma çabası Sancak'ın gözünden kaçmıyordu. Niye böyle berbat hissediyordu ki kendini? Derin bir nefes alarak arabadan indi. İçeri giren Eylül'ü takip etti.

 

"Konferans salonu aşağıda. " Eylül, Sancak'ın yüzüne bakmadan aşağı inen merdivenlere yöneldi. Sancak hemen ardından inerken Eylül hızlı adımlarla konferans salonuna geçti. Az sonra gelen Sancak'ta yanına otururken gelen öğretmenle toplantı başladı.

 

Öğretmen genel bir konuşmanın ardından tek tek öğrenciler hakkında bilgi vermeye başladı. İki hafta önce sınıf öğretmeninin geçirdiği kaza sonucu kalçası kırılınca yerine başka bir öğretmen bakıyordu. Bazı öğrencilerin öğretmen değikliğine uyum gösterememesi derslerden geri kalmalarına neden oluyordu. O öğrencilerden biri de Buğra'ydı.

 

Buğra kızdığı yada üzüldüğü zaman defterini yırtmaya başlardı.

 

"Buğra'nın velisi? " Diye sorunca öğretmen Sancak kendini belli etti. "Buğra sürekli olarak defterinin sayfalarını yırtıyor, konuşmaya çalıştım ama iyice de içine kapandı. İlk hafta en iyi okuyan öğrencilerden biriydi şimdi ise sınıfta konuşmuyor bile. Çiğdem Hoca'nın bu dönem gelemeyecek olması birçok öğrenci gibi onu da fazlasıyla etkiliyor. Rehber öğretmenimizle de sürekli etkileşimdeyiz ama sizlerinde bu konuda bize yardımcı olmanız gerekiyor çocukların daha çabuk adapte olabilmeleri çin. "

 

"İlgileneceğim. "

 

"Buğra çok kızdığı yada üzüldüğü zaman defterini, kitabını yırtmaya başlıyor, sessizliğinin farkındayım en kısa sürede bu durumu atlatması, adapte olması için uğraşıyorum. " Sancak oğlunu ondan iyi tanıyan Eylül'e bakakalırken öğretmenin sorusu ikisini de terketti.

 

"Annesi misiniz? " Eylül afallayarak baktı.

 

"Hayır, ama Rüzgar ile birlikte onunla da ilgileniyorum. " Öğretmen başını hafifçe sallayıp konuştu.

 

"Ah Rüzgar! Çok fazlaca kavgacı, bir o kadar sempatik. Tüm sınıfta en çok sevilen de o, en çok şikayet edilen de o, nedense hep haklı olanda o, daha Rüzgar'ı haksız çıkarabilen olmadı. Derslerle ilgili bir sıkıntı yok gayet iyi ama kavga sorununu çözmemiz lazım. "

 

"Uğraşıyorum ama çok başarılı olduğum söylenemez. "

 

"Rehber öğretmenle fazla işimiz var bu dönem, çıkmadan önce Buğra ve Rüzgar için rehber öğretmenle görüşmeniz gerekiyor. " Eylül başını hafif salladı.

 

Az sonra toplantı biterken Eylül ile Sancak rehber öğretmenle de görüştüler. Rehber öğretmenin görüşü, Buğra'nın içine kapanıklığının sebebi eksik hissetmesiydi, bununda annesizliğiyle direkt bağlantılıydı. Rüzgar'ın sürekli kavga etmesinin sebebi ise otorite boşluğu, yani babasızlığın getirisiydi.

 

İkisi aynı sessizlik ve gerginlikle çocukları almış geri dönerken Buğra'nın hiç sesi çıkmazken Rüzgar kendi kendine şarkı söylüyordu.

 

Sancak dikiz aynasından sürekli Buğra'yı kontrol ediyordu.

 

"Bugün okul erken bitti, ne yapmak istersiniz? " Sancak'ın sorusuyla Rüzgar ile Buğra birbirine baktı.

 

"Dondurma yiyelim! " İkisinin birlikte söylediğine Eylül kocaman açtığı gözleriyle ikisine baktı.

 

"Bu soğukta? "

 

"Anne soğuk değil ki hem bak terledik bile. " Rüzgar'ın itirazına Buğra'da dahil oldu.

 

"Hem ilkbahardayız artık. "

 

"Sen ilkbahar da mı biliyorsun canavar? " Eylül'ün gülerek söylediğine Buğra güldü.

 

"Bende biliyorum! Artık dondurma yiyebiliriz. " Rüzgar durur mu hiç?

 

"Hah! Canavarlar iki oldu. "

 

"Eylül lütfen! Söz üstüne sıcak su içeriz. " Sancak gülerek baktı ikisine.

 

"Anlaşıldı, rota dondurmacı. "

 

"Ya sen niye uyuyorsun bunlara? " Eylül'ün kızmasıyla Sancak ona taraf baktı kısaca.

 

"Çocuklar haklı, ilkbahar geldi artık dondurma yenilebilir. "

 

"Sancak saçmalama hasta olacaklar. "

 

"Olsunlar. Çocuk dediğin düşerek, kalkarak, hasta olarak büyür, biz karda çıplak ayak geziyorduk şimdikiler biri hapşırsa hemen hasta oluyorlar. Bırak hasta da olsunlar, dondurma da yesinler, üşüsünlerde. " Eylül nefesini üfleyerek baktı ona.

 

"Ne? " Dedi Sancak Eylül'ün öfkeli bakışlarına. Eylül başını öfkeyle iki yana salladı.

 

Az sonra Sancak dondurmacının önünde dururken çocuklar inmek için yarıştılar. Eylül inanamayarak baktı dondurmacıya koşan çocuklara. Onları kapıda karşılayan kişi sevinçle Sancak'a sarıldı.

 

"Abim benim hoş geldin. "

 

"Hoş buldum Erhan, dondurman var mı? "

 

"Olmaz mı, bizde dört mevsim dondurma bulunur. "

 

"Yaşasın! " Rüzgar ile Buğra sevinçle içeri koşarken Sancak arkalarından yürüdü. Eylül'ü kapıda karşılayan Erhan, Eylül'e,

 

"Hoş geldin yenge. " Diyince Eylül duraksayıp adamın yüzüne baktı.

 

"Ben yenge değilim. " Diyip içeri girdi.

 

"Afedersin abla. " Diyen adam Eylül ile birlikte içeri girdi. Çocuklar çoktan dondurma siprişi vermişlerdi bile.

 

"Çocuklar senin için çikolatalı söylediler dondurmayı çikolatalı seviyormuşsun. " Eylül, Sancak'a hafif başını salladı yüzüne bakmadan. Niye yine aynı o gerginlik başgöstermişti ki?

 

Az sonra dondurmalar gelirken Eylül'ün en sevdiğinden olsa bile canı yemek istemiyordu.

 

"Şimdi söyle bakalım küçüğüm neye kızdın yine? " Dodurmasını bitiren Buğra, Eylül'ün sorusuyla Eylül'e dikti gözlerini. Eylül gözlerinin içine bakarak bir kere daha sordu. "Evet seni dinliyorum. "

 

"Öğretmenim gelmeyecekmiş. "

 

"Ama ben sana durumu anlattım hatta birlikte öğretmenine geçmiş olsuna bile gittik, hani sabırlı olacaktık? "

 

"Ama ben o gelsin istiyorum onun saçları sana benziyor. " Eylül yamacındaki Buğra'nın saçlarından öptü. "Eylül sende gitmeyeceksin değil mi? Senin ayağın kırılırsa ben senin yanında kalırım, elini tutarım. " Buğra'nın Eylül'ü kaybetme korkusuna bizzat şahit olan Sancak, Eylül'e bakakaldı.

 

Bölüm : 24.09.2024 01:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...