@eelliiffiippeekk
|
Eylül elinde iki adet gül ve bir testi suyla şehitlikte Duru'nun mezarının bulunduğu yere doğru yürüdü.
Önünde durduğu mezar taşlarına hafif bir tebessümle baktı.
"Ast. Subay Celal Azizoğlu - Üsteğmen Duru Azizoğlu "
Güllerin her birini birinin mezarına bırakarak su döktü mezarlara. Ardından ellerini kaldırarak ikisine Fatiha okudu. Duru'nun mezar taşını eliyle temizledi. Duru'nun ismine bakıp gülümsedi.
"Hiçbir zaman sevgisini kıskanmayacağım tek kişi olarak kalacaksın. Emanetlerin emanetimdir. Onlara vermediğin ne varsa eksiksiz vereceğime söz veriyorum. Onlara iyi bir aile olacağım, Sancak'a iyi bir eş, Buğra'ya iyi bir anne olacağım sen uğruna canını feda ettiğin vatan toprağında rahat uyu. Hatıranı hiçbir vakit unutturmayacağım. " İki mezarın üzerindeki kurumuş otları toplayıp attı. Gitmek için döndüğünde Sancak onu izliyordu.
Eylül tebessümle ona baktı. Sancak buğulanan bakışlarını Duru'nun mezar taşına çevirdi. Sancak'ın yanına giden Eylül elini sıkıca tuttu. Sancak eğilip Eylül'ün saçlarını öptü. İkisi el ele şehitlikten çıkarken Eylül elinden tutan Sancak'a yaslandı.
....
Düğün hazırlıkları hız kesmeden devam ederken Süheyla'nın getirdiği kataloklardan Eylül'e gelinlik bakıyorlardı. Eylül hiçbir modeli beğenmezken Süheyla ne yapacağını şaşırmıştı.
"Hepsi çok kabarık ve abartılı. Şöyle sade, düz, güzel bir şeyde yok ki. " dedi kataloğun sayfalarını karıştırırken. Süheyla gülümseyerek elindeki kataloğu bıraktı.
"Birkaç dükkana da bakarız illa buluruz istediğin gibi bir model. " Eylül üzgünce astı yüzünü.
"Hoşlanmıyorum böyle kabarık şeylerden. Olmadı beyaz uzun bir elbise giyerim. "
"Gelinliksiz olur mu hiç, olmadı diktiririz. "
"Kaç gün kaldı şunun şurasında. Dikim yetişmez ki. "
"Tamam sıkma canını illa buluruz. " Konuşmalara kulak misafiri olan Sancak, Eylül'ün istediği gelinliği bulmak için dışarı çıktı. Onun hiçbir şeyinin eksik kalmasına izin vermeyecekti. Daha önce gelinlik giymediğini biliyordu. Ne olursa olsun o gelinliği bulacaktı.
Sancak arabayla çarşıda dolaşırken hemen hemen gördüğü her gelinlik mağazasına girmişti. En son girdiği mağazada çalışanlardan birinin tarif ettiği gibi bir gelinliği nerede bulabileceğini söylemişti. Epey uzak olmasına rağmen Sancak bunu sorun etmeden gitmişti. Mağazaya girmesiyle vitrinde gördüğü gelinliğe gözlerini dikti. Tamda Eylül'ün istediği gibiydi. Sade ve şık. Eylül'e ne kadar yakışacağı gözünde canlanıyordu. Yanına gelen görevli nazik bir tebessümle sordu.
"Buyrun, nasıl yardımcı olabilirim? " Sancak gülümseyerek baktığı gelinliği işaret etti.
"Onu alacağım. "
"Tâbi efendim. " Birkaç dakika sonra kutulanan gelinlikle yola çıktı Sancak, Eylül'ün de çok beğeneceğine emindi.
Tüm gün ortalıkta görünmeyen Sancak'ı merak ediyordu Eylül, hiç aramamıştı da.
Eylül aklındaki düşüncelerle dalgın bir şekilde yemek yaparken kapıda görünen Nergis seslendi.
"Teyze bir baksana Sancak Abi kapıda seni bekliyor. " Eylül elindeki işi bırakarak önlüğünü çıkardı. Ellerini temizleyerek çıktı mutfaktan. Dışarda onu bekleyen Sancak'ın yanına vardı.
"Bu ne? " diye sordu kutuyu işaret ederek.
"Yukarı çıkalım göreceksin. " diyerek kapıyı açması için merdivenleri işaret etti. Bir sürpriz olduğunu anlamıştı ama gelinlik olabileceği aklından bile geçmiyordu. Eylül hemen önden yürüyerek kapıyı açarken Sancak elindeki kutuyla birlikte içeri girdi. Sancak kutuyu koltuğun üzerine bıraktı.
"Aç bakalım beğenecek misin? " Eylül merakla kutunun kapağını açtığında gözlerine inanamadı. Omuz kısımlarından tutup kaldırdığı gelinliğe gözleri ışıldayarak bakarken ne söyleyeceğini unuttu.
"Beğendin mi? " Eylül ışıldayan gözlerini Sancak'a çevirdi.
"Bu harika bir şey! " dedi büyük bir beğeniyle.
"Beğenmene sevindim ."
"Ama sen nerden biliyordun benim böyle bir şey istediğimi? Yoksa Süheyla Abla mı söyledi? "
"Ablam söylemedi ama elbise giymene asla izin veremezdim. Hiçbir şeyinin eksik kalmasına izin vermeyeceğimi söylemiştim. Şu dünyada gelinlik giymeyi hak edecek bir kadın varsa o kesinlikle sensin. " Eylül gelinliği kutuya bırakarak Sancak'a döndü. O sert ve kaba duruşunun altında mükemmel bir kalbi vardı. Eylül gözleri dolarken usulca sarıldı göğsüne.
"Teşekkür ederim. " dedi titreyen sesiyle. Sancak'ta kollarını Eylül'e sardı hemen.
"Ağlamak yok. Ne anlaştık mutluluktan olsa bile ağlamak yok. " diyerek Eylül'ün gözyaşlarını sildi.
"Teşekkür ederim... "
"Bu daha ne ki sürprizlerim daha yeni başlıyor. " Eylül mutulukla gülümseyerek ona sarılan Sancak'ın göğsüne yaslandı.
....
Hummalı bir koşuşturma vardı. Her şey çok güzel görünüyordu. Restoran düğün için mükemmel bir şekilde dekore edilmişti. Eve gelen kuaförlerin işleri bittikten sonra Eylül gelinliğini giydi Duygu'nun yardımıyla. O kadar çok yakışmıştı ki Sultan nazar değmesin diye durmadan dualar okuyup Eylül'ün yüzüne üflüyordu. Duygu dudağının kenarı ısırarak baktı. Leyla tutamadığı gözyaşlarıyla Eylül'e sarıldı. On gün olmuştu annesi ile babası yanına geleli. On gündür de Leyla kızının mutluluğuna, mutluluktan ağlıyordu.
"Leyla Teyze ama, Eylül'ü de ağlatacaksın makyajı akacak. "
"Tamam, tamam ben çıkıp bir hava alayım. " Leyla gözyaşlarıyla odadan çıkarken Duygu gülerek baktı Eylül'e.
"Ay Sarı çok güzel oldun! " Eylül gülümseyerek aynadan yansımasına bakarak derince bir nefes aldı.
"Rüya gibi her şey. "
"Seni böyle mutlu gördüm ya Eylül ölsemde gam yemem. "
"İyi ki varsın Duygu. "
"Sende iyi ki varsın Sarı. " İkisi birbirlerine sarılırken Nergis tüm güzelliğiyle içeri girdi. Ağzı kulaklarına varacaktı neredeyse.
"Bu niye sırıtıyor pişmiş kelle gibi? " Duygu'nun sorusuna Nergis yüzünü diğer tarafa çevirdi. " Bak bunda var bir iş? "
"Bana elti olma niyetinde. " Eylül, Duygu'nun kulağına eğilerek söylemişti.
"Bak sen! Yere bakan yürek yakan! " Duygu dudakları arasında mırıldanırken Nergis, Sultan'ın duymasından utanıyordu.
"Duygu Abla ama ya! " Dedi gülerek kızarken.
"Şapşal utanıyor birde. " Üçü beraber gülüşürken Sultan onlara taraf baktı. Az sonra Süheyla ile Ayça da katıldı onlara.
İki gündü Duygu, Eylül'ün yanındaydı. Dün gece yapılan kına gecesinde herkesi gülmekten kırıp geçirmişti. Öyle ki zorla Sultan'ı kınanın üzerine oturtmuştu. Serdar kapıyı tıkırdatarak açtı.
"İmam geldi nikah için yengemi bekliyorlar. " dedi.
Sultan,
"Tamam oğlum geliyoruz. " diyerek Eylül'ün başına beyaz başörtüsü örttü. Sultan önden Eylül arkasından odadan çıkarken Eylül'ü gören Sancak gözlerini dahi kırpmadan bakıyordu. Eylül yanına geldiğinde Sancak nefesini tuttu.
"Yakışacağını biliyordum ama bu kadar yakışacağını tahmin etmemiştim. " Eylül gülümseyerek ona bakarken, Sancak'ın nutku tutulmuştu.
"Ama ben bu kadar yakışıklı olacağını biliyordum. " İkisi imamın karşısında yerini aldıktan sonra nikaha başladı hoca. Nikahları kıyıldıktan sonra herkes onları tebrik ettikten sonra düğün için aşağı inerlerken ikisi yalnız kalmıştı. Sancak Eylül'ün elini sıkıca kavradıkatan sonra gözlerini gözlerine dikti.
"Mavi denizlerini dalgalandırırsam içinde boğulayım. Seni incitecek olursam bin yerden kırılayım. Namusum, helalim yerin her zaman yüreğim, kıymetin her zaman başımın üzerindedir. Gözlerim senden başkasına bakacak olursa Rabbi Rahman karanlıklara mahkûm etsin. Cennetimin kapısı, imanımın yarısı hayatıma hoş geldin. " dedi her bir kelimesinde içtenlikle. Alnına bir öpücük bıraktı. Eylül huzur dolu bir gülümsemeyle sarıldı göğsüne.
"Hoş buldum güzel yüreklim. Tüm sıkıntılarımın çıktığı hayırlı yolum. Güvenli limanım, huzur sığınağım. " İkisi uzunca sarıldı birbirine. Sancak elini bir saniye dahi bırakmadığı Eylül'le aşağı indi. Az sonra nikah memuru geldi. Duygu ve Kenan şahitlik için yerini alırken nikah memuru nikaha başladı. Klâsik konuşmasını yaptıktan sonra Eylül'e döndü .
"Siz sayın Eylül Demir hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan sayın Sancak Azizoğlu'nu eşiniz olarak kabul ediyor musunuz? " Eylül mutlu gülümsemesiyle cevap verdi.
"Evet!!! " diye bağırdı. Restoran alkış sesleriyle inlerken nikâh memuru Sancak'a döndü bu kez.
"Siz sayın Sancak Azizoğlu hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan sayın Eylül Demir'i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz? "
"Evet! " Sancak'ın da cevabından sonra bir alkış tufanı daha koptu.
"Bende belediyemizin bana vermiş olduğu yetkiyle sizleri karı koca ilan ediyorum. Ömür boyu mutluluklar diliyorum. " Önce Eylül sonra Sancak ardından da Duygu ile Kenan nikah defterini imzaladı. Tabi Eylül Sancak'ın ayağına basmayı da ihmal etmedi. Kenan gülerek yüksek sesle,
"Evet mal devir teslim töreni tamamlanmıştır. Sancak tapuyu Eylül'e devrettin ne düşünüyorsun? " diyince herkes kahkahalara boğuldu.. Sancak gülerek cevap verdi.
"Tapuda neymiş ömrüm feda olsun. " dedi. Eylül elindeki nikah cüzdanını havaya kaldırarak güldü.
"Evet buna kapı gibi tapu diyorlar. " Bir kahkaha tufanı daha koptu davetlilerden.
Uzak bir köşeden Eylül'ün bir başkasıyla evliliğine şahit olan Alparslan vardı. Yıllardır aradığı Eylül'ü ancak Duygu'nun gelişiyle bulabilmişti. Duygu, Serhat'a bile söylememişti Eylül'ün yerini. Yıllardır içindeki ateş sönmemiş büyük bir acıyla bakıyordu. Eylül mutluydu. Evlendiği adam bir saniye bile elini bırakmıyordu. Beyaz gelinlik ne kadar da çok yakışmıştı. Bukleli saçları dalgalaydı bu kez. Beyaz duvak saçlarında ne muazzam durmuştu. Büyük bir acıyla bakıyordu Eylül'ün bir başkasının kollarında şans etmesine. O adamın gözlerinin içine bakarak gülümsemesi ne kadar da ağır geliyordu. Gözyaşlarıyla döndü sırtını. O çok sevdiği kadın bir başkasınındı artık. Bir daha kazanamamak üzere kaybetmişti onu.
....
Gece nihayet son bulurken Sancak elini hiç bırakmadığı Eylül'le birlikte arabaya bindi. Arabayı her şeyini kendi elleriyle yaptıkları yeni evelerine sürdü. Araba durduğunda ikiside indi. Sancak cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açtıktan sonra dönüp bir çırpıda Eylül'ü kucağına aldı. Eylül endişeyle itiraz etti.
"Ne yapıyorsun Sancak daha tam iyileşmedin indir lütfen beni." Sancak gözlerinin içine gülümsed.
"Daha dört ay öncesine kadar senin ağırlığında mühimmat taşıyordum merak etme. "
"Sancak indir beni bir şey olacak. "
"Olacak. Az sonra çok güzel şeyler olacak. " Sancak ayağıyla kapıyı kapattı. Eylül kızaran yanaklarıyla gözlerini kaçırırken Sancak yürümeyi kesti.
"Gözlerime bak. " Eylül başını kaldırıp yüzüne bakarken yanakları kızarmıştı. "Karı koca arasında ayıp, utanma diye bir şey olmaz. Bir daha utanarak gözlerini kaçırma benden, ağzım çok bozuktur benim ama sadece sana. " diyerek merdivenleri çıktı. Yatak odasında Eylül'ü yatağın üzerine bıraktı. Cebinden çıkardığı kutudan tek taş bir kolye çıkarıp boynuna taktı. Eylül gülümseyerek baktı kolyesine.
"Sancak bu çok güzel. "
"Sen dünyadaki en güzel şeylere layıksın. " diyerek nazikçe ve dikkatlice duvağını çıkardı saçlarından. Üzerindeki ceketi çıkarıp yatağın üzerine bıraktı. Heyecandan kalbi kuş gibi çarpıyordu Eylül'ün. Sancak çenesini kavrayarak yüzünü kendine çevirdi. Dudağındaki ruju parmağıyla silerek öperken Eylül nazik öpücüğüne karşılık verdi kollarını boynuna sararak. Bedenini saran kollar gelinliğin fermuarına uzanırken az sonra gelinlik Eylül'ün ayaklarının dibindeydi. Eylül kocasının gömleğinin düğmelerini tek tek çözdükten sonra omuzlarından sıyırıp kollarından kurtardı. Bir çift üryan ateş kaldı geçenin karanlığına.
Sancak yeniden hayat buldu güzel karısının teninde. Eylül yeniden kadın olduğunu hissetti sevgi dolu dokunuşlarında. Uzun bir geceden geriye yorgun bir uyku kalmıştı ikisine. Sancak ruhunu, yüreğini Eylül'ün tatlı kadifemsi kahve kokusuna mühürlemişti. Eylül teni gibi yüreğinide açmıştı kocasına. Sancak sıkıca sarılmıştı uyuyan Eylül'ün tenine. Yüzünü ensesine gömmüş her bir hücresine işlemesine izin verdiği kokusuyla huzurla kapatmıştı gözlerini geceye.
|
0% |