Eylül bütün gece uyuyamamaştı. Ağrıları çok fazlaydı. Hamileliğinin son günleriydi ama son üç aydır böyle ağrıları vardı. Sancak'ta Eylül ile birlikte sabaha kadar gözünü kırpmıyordu. Eylül sırtını dayadığı yatağın başlığından inleyerek doğrulurken Sancak'ın yardımıyla ayağa kalktı.
"Bütün gece uyumadın yine benimle birlikte. " dedi kocasına üzgünce bakarken.
"Sen uyuyamayınca benim gözüme uyku girer mi gün yüzlüm. "
"Hadi kalk madem uyumadın bayram namazına gecikmeyin. Ben oğlanları kaldırayım. " Eylül paytak adımlarla yürüyerek odadan çıktı. Buğra ile Rüzgar'ın odasına girdi.
"Çocuklar hadi kalkın bayram namazına gideceksiniz. " İkisinin üstlerindeki yorganları topladı. İkisi gözlerini ovarak kalktı.
"Hadi hızlı bir şekilde abdest alın. " Yöneldiği dolaptan ikisinin kıyafetlerini çıkardı.
"Çok ses yapmayın kızlar uyanmasın. " dedi odadan çıkmadan önce. Kendi odasına döndüğünde Sancak hazırlanıyordu. Eylül gömleğini tutarken Sancak gömleğini giydi. Eylül gülümseyerek gömleğinin düğmelerini ilikledi. Daha sonra gömleğinin kollarını katladı dirseklerine kadar. Eylül onunla ilgilenirken Sancak büyük bir beğeniyle bakıyordu karısının gülümseyen yüzüne. Sancak gülümseyerek Eylül'ün şakağına bir öpücük bıraktı.
"Çok yorma kendini tamam mı? "
"Tamam aslan yüreklim iyiyim ben merak etme. Hadi siz çıkın kızlar uyanmadan sonra Aysa bırakmayacak seni. "
"Dikkatli ol ben yokum diye iş yapmaya kalkma sakın. "
"Tamam, merak etme beni. " Sancak, Rüzgar ile Buğra'yı alıp çıkarken Eylül yavaş yavaş ortalığı toplamaya başladı. Bir parça Sancak'ın yokluğundan istifade ediyordu. Çünkü Sancak tek iş yapmasına izin vermiyordu. Kısıtlı hareketleriyle evi toplayan Eylül kızlarının odasına girdi. Odanın kapısından duvarlarına kadar her yeri pembeydi. Çünkü üçüde pembeyi çok seviyorlardı.
"Kızlar hadi uyanın bugün bayram. " dedi gülerek. Üçüde hemen gözlerini açmıştı. Arya her zamanki tezcanlılığıyla yatağından önce çıktı. Annesinin yanağından hızlıca öptü.
"Günaydın anneciğim. "
"Günaydın prensesim. " Arya hızlı adımlarla banyoya koşarken, Alya ayaklarını yatağından sarkıttı tembel bir şekilde.
"Babam bugün mangal yapacak değil mi? " diye sordu her zaman ki oburluğuyla. Onun için yemek her şeyden önce geliyordu. Eylül gülümseyerek kızına baktı.
"Sanada günaydın küçük hanım. " Aysa yatağından çıkmadan mızmızlanır gibi konuştu.
"Babam uyandı mı? " Üçü arasında babasına en düşkün olanı oydu.
"Abilerinle bayram namazına gittiler birtanem. " Aysa dudağını bükerek baktı.
"Ama babam saçlarımı örecekti. " Alya hemen atladı söze.
"Döndüğünde örsün ne olacak! " elini yüzünü yıkayan Arya hızla odaya girip akşamdan hazırladığı kıyafetlerini giymeye başladı.
Eylül,
"Hadi sizde kalkın üzerinizi giyin gelirler birazdan çıkacağız. Aysa gel kuzum saçlarını toplayayım baban örsün sonra. Hadi biraz çabuk olun!" Aysa tembel tembel yatağından kalkarak annesinin yanına gitti.
Üçüzdüler. Birbirinin kopyasıydılar sanki. Tek yumurta üçüzleri olmalarına karşın hiçbirinin özellikleri birbirine benzemiyordu. Aysa çok tembel ve nazlıydı. Alya akıllı ve oburdu. Arya ise çok pratik ve dakikti. Eylül gülümseyerek baktı üçüne. Üçüde annelerinin küçük birer kopyası gibiydiler. Bukle bukle sarı saçları ve koyu mavi gözleriyle hayranlık uyandırıyorlardı.
"Odanızı da toplayın sizi bekliyorum. " diyerek çıktı Eylül odadan. Kendi odasına döndüğünde giren sancıyla elini karnına koyarak yatağa oturdu. Tam üç aydı bu ağrıları çekiyordu.
"Ah be oğlum sende hayırlısıyla bir doğsan bende kurtulsam. " diyerek sancısının geçmesini bekledi. Derin derin aldığı nefeslerden sonra kendini daha iyi hissederken ayağa kalkarak dolaba yöneldi. Dolaptan aldığı turkuaz elbiseyi giydikten sonra saçlarına elbisesine uygun bir fular bağladı. Arya gülümseyerek kapıda belirdi. O çok fazlaca anneciydi.
"Anneciğim ben hazırım. Yatağımı ve eşyalarımı topladım. " dedi kıpır kıpır.
"Afferim benim güzel kızıma. Hadi dön saçlarını toplayayım. "
"Anne saçlarım açık kalsa ya, böyle daha güzel. " Küçük hanım beğeniyle savurdu buklelerini. Eylül gülümseyerek öptü saçlarından.
"Kalsın can tanem. " Az sonra diğer ikiside gelirken Alya yine şaşırtmadı.
"Acıktım. " Eylül gülümseyerek kızının saçını kulağının arkasına sıkıştırarak öptü.
"Çok şanslısın o zaman küçük obur babaanne böreği var kahvaltıda. Az sonra babanlar geldiğinde babaannenlere gideceğiz. Kahvaltıyı orada yapacağız. " Alya sevinçle zıpladı.
"Yaşasın!!! " Eylül gülümseyerek sevincini izledi. Kapı sesi gelirken Aysa sevinçle koştu.
"Babam geldi! " Eylül gülümseyerek baktı arkasından.
"Hadi koşun babanız ve abilerinizle bayramlaşın. "Diğer ikisi de aşağı koştu. Merdivenlerden uçarak inerken üçlüden ilk Aysa sarıldı babasına. Daha sonra babasının elini öpüp alnına koydu.
"Bayramın mübarek olsun babacığım. " dedi gülerek. Sancak gülümseyerek kızının şakağından öptü.
"Seninde bayramın mübarek olsun ay yüzlüm. " Aysa babasının kucağından inip abileriyle bayramlaşırken sırada Arya vardı. Hızlı bir şekilde babasının elini öpüp alnına koydu.
"Bayramın mübarek olsun babacığım " dedi hızlı, kıpır kıpır hareketleriyle.
"Seninde bayramın mübarek olsun gün yüzlüm. " dedi Sancak mutlulukla onunda şakağından öperken. Arya'nın neşesi ve enerjisi herkese mutluluk bulaştırıyordu. Evin neşesi, herkesi gülümseten her zaman oydu. Alya büyük bir insan gibi babasının elini öperek alnına koydu.
"Bayramın mübarek olsun babacığım " dedi içtenlikle. Sancak aynı içtenlikle onunda şakağına bir öpücük bıraktı.
"Seninde bayramın mübarek olsun gül yüzlüm " En sona Eylül kalmıştı.
"Bayramın mübarek ömrüm. " Sancak büyük bir aşkla sarılıp saçlarından öptü.
"Seninde ömrüm beraber nice bayramlara inşallah. " O sırada Buğra uyarıcı bir öksürükle kendini belli etti.
"Diyorum babacığım annemi bıraksan da bizde bayramlaşsak. " Eylül gülümseyerek başını kaldırdı Sancak'ın göğsünden. Gülerek bakan Rüzgar ile Buğra'ya kollarını açtı.
"Aslanlarım benim! Sizi verene kurban olurum. " diyerek ikisine birlikte sarıldı. "Hep birlikte nice bayramlar görelim inşallah can tanelerim. " dedi. İkisi birlikte annelerinin elini öperken Eylül bir kere daha sarıldı ikisine. Yine ikisi birlikte "Amin! " derken Eylül gülümseyerek baktı ikisine.
"Yakışıklılarım benim kurban olurum size. " İkisininde boyu Eylül'ü çoktan geçmişti. İkisininde hatrı sayılır bir karizması şimdiden vardı.
Sancak, Rüzgar ve Buğra kurban kesimi için giderken Eylül kızlarını da alarak evden çıktı. Arabanın arka koltuklarındaki kızlar yine inatlaşmışlardı. Daha çok Aysa ve Arya inatlaşıp kavga ediyor Alya ikisinin arasında duruyordu. Bazende bir büyük gibi ikisinin kavgasına son veriyordu Alya. Hareket ve davranışları dokuz yaşındaki bir çocuğa oranla fazla akıllıca ve olgundu. O akılla Rüzgar ve Buğra'yı çok uğraştırıyordu. İkisinin susmayacağını anlayan Alya çattığı kaşlarıyla baktı ikisine.
"Yeter ya! " diye bağırdı kardeşlerine "Sizin yüzünüzden kaza yapacağız. Annemin dikkatini dağıtıyorsunuz artık kesin şu tartışmayı! " ikiside susup sinirle yüzlerini çevirdiler. Eylül gülümseyerek baktı dikiz aynasından dominant kızının çatık kaşlarına. Yolun geri kalanı sessizlikle geçerken varacakları yere gelmişlerdi.
Eylül arabadan indikten sonra kızlarıda indirmişti. Onları bekleyen Sultan gülümseyerek karşıladu onları. Bayramlaşma faslından sonra içeri girerlerken Alya'nın istikameti direkt hazır sofra oldu. Kimseyi beklemeden yemeye başladı. Dönüp babaannesine ağzı dolu,
"Babaanne ellerine sağlık börek çok güzel olmuş! " dedi.
Eylül,
"Kuzum daha kimse gelmeden sofraya böyle oturulur mu? " diye uyarırken Sultan gülümseyerek hafif kaşlarını çattı .
"Yeter ki yesin babaannesinin güzel kuzusu. Karışma kızıma yesin, afiyet olsun. " Alya'nın tabağına hazırladığı her şeyden doldurdu bolca. "Canlarım hadi sizde oturun yiyin hepsini sizin için yaptım. " kızlar sofraya otururken Eylül, Sultan'a döndü.
"Anne Nergis nerde? Uyanamadı mı daha? "
"Gözlerini açamıyor uykudan. Zor uyandırıyorum bir şeyler yiyiyor. Birde her şeyden midesi bulanıyor ne yedireceğimi şaşırdım. "
"Karnında üç can taşıyor kolay mı " diyerek oturdu Eylül. Ailede genetikti üçüz bebekler. Ailede herkesin üçüz bebek serüveni vardı. Sadece Sultan'ın üçüzleri yoktu ama hamileyken üçüzlerden birini kaybetmişti ve ailenin üçüzü olmayanı olarak tarihe geçmişti. Teoride vardı ama pratikte yoktu işte. Nergis ile Serdar yedi yıl önce evlenmişlerdi. Beş yaşlarında bir kız çocukları vardı. Nergis'in ikinci ve plansız hamileliği altıncı ayındaydı. Ve üçüz erkek bebeklerle kimseyi şaşırtmasada herkesi mutlu etmişlerdi.
"Kolay değil elbet Asel daha küçük üç ay sonra üçüzlerde doğucak ne yapacaklarını onlarda bilmiyor. " onlar konuşurken küçük Asel babannesinin yanına geldi.
"Ben acıktım. " dedi tatlı tatlı. Konuşması kadar tatlıydı. Babasından aldığı çam yeşili gözleri, annesinden aldığı beyaz teni ve sarı ipeksi saçları, tombul pembe yanakları, küçük ince kirazımsı dudaklarıyla adeta insanı büyülüyordu. Eylül sevgiyle uzanıp elinden tutarak dizine oturttu.
"Senin o tatlı dilini yerim fıstık. Ben hemen doyururum seni teyzesinin güzeli. " diyerek yemek yedirmeye başladı. Az sonra Nergis uykulu gözleriyle beliriverdi merdivenlerin başında.
"Ooo, teyze eltim hoş gelmişsin. " dedi gülerek. Eylül de onun gibi gülümseyerek karşılık verdi.
"Hoş buldum uykucu yeğen eltim. Nergis, Sultan'a hafif bir tebessümle baktı.
"Günaydın anne. " Geçip Eylül'ün yanına oturdu.
"Günaydın güzel kızım. Canın bir şey çekiyor mu Serdar'ı arayalım gelmeden alsın. " Nergis kayınvalidesinin her şeyiyle yakından ilgilenmesinden mahçup oluyordu. Kızaran yanaklarıyla utandığı çok belli oluyordu.
"Yok anneciğim zaten dünya kadar şey yapmışsın yine."
"Her şeyden miden bulanıyor yiyemiyorsun ki. Güçsüz kaldığın için gözün uykudan açılmıyor. Kuş kadar kalmışsın yavrum karnındakilere nasıl yeteceksin. Hadi bir şeyler yiyinde hindistan cevizi sütünden muhallebi yaptım ikinizde seversiniz. "
"Ay anne ne zahmet ettin zaten bir sürü şey yapmışsın. Birde üstüne muhallebi yapmışsın. Neden yoruyorsun kendini bu kadar? Allah korusun yorgunluktan tansiyonun, şekerin yükselecek. " Eylül'ün endişesine Sultan derin bir nefes alarak gülümsedi.
"Güzel kızlarım benim. Siz aslanlarıma dağ gibi dayanak olup, cennet gibi yuvalar, cıvıl cıvıl evlatlar vermişken iki pasta börek yorar mı beni? Hayalini dahi kuramadığım kadar güzel büyük bir aile vermişsiniz bana, etrafım torunlarımla dolu ben size ne yapsam eksik kalır hakkınızı ödeyemem. "
"Güzel yürekli annem bizi bir arada tutan başımızın üzerindeki gölgen ve duaların. Asıl biz senin hakkını nasıl öderiz. " Sultan hızlıca ayaklandı.
"Hadi siz bir şeyler yiyin ben muhallebileri getireyim. " Aynı hızla mutfağa giderken Eylül derin bir nefes alarak baktı arkasından.
"Bak hiç dinliyor mu insanı? Anne kime diyorum! " Sultan çoktan mutfağa varmıştı bile. Nergis'te arkasından bakarken mahcubiyetle bakışlarını düşürdü.
"Valla teyze utanıyorum kaç yaşında kadın koştur koştur benim için yemek yapıyor sürekli. " Eylül gülerek baktı ona.
"Tabi sen sürekli uyuyunca kadıncağız ne yapsın " dedi şakayla.
"Ay teyze hiç sorma gözlerimi açamıyorum. Böyle yedi yirmi dört saat uyusam geçmiyor bu uyku. Birde tatlı tatlı uykluyorum ki sorma. Yemek yerken bile uyukluyorum. Sağ olsun annem dakika başı uyandırıyor " diyerek güldü.
"Ne yaparsın kuzum hamilelik kolay bir iş değil. Hele böyle üç tane olunca. "
"Cerimeside üç kat fazla oluyor." diye tamamladı Nergis teyzesinin cümlesini.
....
Bütün aile bir arada güzel bir gün geçiriyorlardı. Sancak ile Serdar mangalın başında hem et pişiriyor hemde sohbet ediyorlardı. Süheyla'nın üçüz oğulları dayılarına yardım ediyordu. Her biri dalyan gibi delikanlılardı. Boylu poslu dayılarına benziyorlardı üçüde. Üçü daha yeni tezkere almışlardı ve Süheyla iki bayramı birden kutluyordu. Üçü birbirine verdiği söz üzere birlikte askere gitmişlerdi ve aynı gün geri dönmüşlerdi.
Eylül, Nergis, Süheyla ve anneside kendi aralarına koyu bir sohbete dalmışlardı. Aysa ve Arya, Asel ile oynarken Alya çaktıramadan abilerini dinliyordu. Rüzgar ile Buğra kız arkadaşlarına bayram hediyesi almışlardı ve kartlarının limiti dolmuştu. İkisi ne yapacaklarını şaşırmıştı. Koca bir ay vardı önlerinde ve şimdiden parasız kalmışlardı. Rüzgar sıkıntılı bir nefes aldı.
"Her ay hesabıma dünya kadar para yatıyor ama gel gör ki ben beş kuruş harcayamıyorum on sekiz yaşına girmeden. " Buğra'da elindeki telefonu parmakları arasında döndürmeye devam ederken konuştu.
"Al bendende o kadar! Hatrı sayılır bir servetim var ama beş parasızım babamın koydurduğu tedbirler yüzünden. " Dedesinden annesine, annesindende ona yüklü bir miras kalmıştı. O sırada Alya gülerek konuşmaya dâhil oldu.
"Kişi başı beş yüz lira verebilirim. Annemden size destek çıkana kadar sizi idare eder. Ama borç değil. " Buğra kıstığı gözleriyle baktı.
"Hadi ya o kadar paran var mı cadı? " diye sordu. Alya kendinden emin baktı ikisine.
"Siz parayı istiyor musunuz, istemiyor musunuz? " dedi pazarlıksız rest çekerek. Rüzgar gülerek kardeşinin çenesini sıktı hafif.
"Seni cadı! Söyle bakalım karşılığında ne istiyorsun? " ikisi de biliyorlardı ki Alya çıkarsız onlara yardım etmezdi, hemde asla. Alya keyifle gülümseyerek abilerine baktı
"Yeme, içme ve eğlence ücreti bana ait olup beni panayıra götürmenizi istiyorum. Tabi sadece kendi masraflarım bana ait. Birde çok bilmiş ile mızmız da gelmeyecek sadece beni götüreceksiniz." Çok bilmiş Arya, mızmız ise Aysa'ydı. Eylül'den gizli kullanıyordu bu kelimeleri yoksa annesi çok kızıyordu. Rüzgar başını iki yana sallayarak hayretler içinde baktı kardeşine.
"Sen varya küçük oboriks tam pazarlıkçısın ve senden çok pis korkulur. "
Buğra,
"İyi tamam anlaştık Alya Hanım fırsatçısı."
"Önce söz verin hemen yapayım ödemeyi. Caymak yok valla babama söylerim her birinizin sevgilinize beş bin liralik ayakkabı aldığınızı. "
"Birde tehdit ediyor şuna bak! " Rüzgar, Alya'nın saçlarını karıştırırken Alya sinirle baktı ona.
"Abi yaa! " İkisi de söz verdikten sonra Alya babaannesinin abileri için hazırladığı mendilleri çıkarıp ikisine verdi. Az önce onların parasıyla onlarla pazarlık yapıp istediğini almıştı.
"Babaannem her birinizin mendiline beş yüz lira koymuş idareli kullanın. Etler çok güzel koktu ben tadına bakayım. " diyerek kaçtı. Rüzgar ile Buğra ağzı açık bakakalmıştı arkasından.
Rüzgar,
"Lan bizi kandırdı ya cadı " dedi hâlâ arkadından bakarken.
Buğra,
"Yemin ederim ben bu kızdan korkuyorum. Lan bunun aklı nasıl çalışıyor ben anlamıyorum. " dedi. Rüzgar başını iki yana salladı. O koyu mavi gözlerini kısarak amcasının eline tutuşturduğu eti büyük bir iştahla yiyen Alya'ya bakıyordu.
"Eh normal! Daha küçükte olsa bir kadın neticede anlamamamız çok çok normal. Mesela ben hâlâ Derin'in konuşurken cümle içinde kullandığı gereksiz imaları bile anlamazken Alya'yı anlamak için hiç çaba sarf edmeyeceğim. " Buğra'nın yüz ifadesini geniş bir gülümseme aldı.
"Naz hiç öyle biri değil. Sade, abartısız, tripsiz, anlaşılır, anlayışlı... Tanıdığım hiç kimseye benzemiyor. Çok başka! " Gözleri içi parlıyordu ondan bahsederken. Rüzgar gülerek baktı.
"Divane aşık! "
"Ne yapayım çok seviyorum. İnşaallah o benim geleceğim, gelecekteki eşim olacak. Ben Naz'ı ömrümün her anında yanımda görmek istiyorum. Bunda da çok kararlıyım. "
"Şimdiden evililik planları diyorsun, yakışır kardeşime. Seneye düğünü yaparız inşaallah! " diyerek güldü Rüzgar. Buğra'da onunla birilikte güldü.
"On sekiz olunca hemen evlenmeyi düşünmüyorum ama bir taraftanda neden olmasın diyorum. Üniversiteyi falan beraber okuruz. Beraber evden çıkıp akşam birlikte eve dönmek, başımı her çevirdiğimde onu görmek hayali bile o kadar güzel ki."
"İnşaallah o dediğin her şeyi eksiksiz yaşarsınız. "
"İnşaallah be Rüzgar! " diyen Buğra ayaklandı. "Ben arayıp bir sesini duyayım. Doğru düzgün bayramını bile kutlayamadım. " Rüzgar bahçenin diğer tarafına doğru yürüyen Buğra'nın arkasından gülerek baktı.
"Harbi çok aşık lan bu. "
....
Gecenin sonunda kızların üçüde uyuya kalmıştı. Sancak, Aysa'yı, Rüzgar,Alya'yı, Buğra ise Arya'yı kucağında yatağına taşıdılar. Eylül'ün içi rahat etmemiş gelip kontrol etmiş üçününde üzerini iyice örtmüştü. Hava sıcaktı üşümezlerdi ama anne yüreği rahat edemiyordu. Hemen ardından Buğra ile Rüzgar'ın odasının kapısını tıkırdatarak içeri girdi. İkiside yatağına girmek üzereydi.
Eylül,
"Hadi girin yataklarınıza üzerinizi örteyim "
"Anne on yedi yaşında koca adamlarız bu biraz çocuk muamelesi değil mi her gece her gece! " Yaşından büyük davranan Rüzgar çocuk muamelesinden rahatsızdı. Buğra gülerek yatağına yattı.
"Valla ben hiç şikayetçi değilim. " Eylül, Buğra'nın sırtını iyice örttükten sonra saçlarıyla alnının birleştiği yerden öptü.
"İyi geceler aslanım " Buğra yastığında kafasını düzeltirken gözlerini yumdu.
"Sanada annem. " Çocuk muamelesi görmekten hoşlanmayan Rüzgar annesinin saçlarından öperek yatağına uzandı. Eylül gülerek onuda öperek üzerini örttü.
"İyi geceler büyük aslan " dedi takılarak.
"Sanada anneciğim " diyerek gözlerini kapattı Rüzgar. Eylül keyifle gülerken odadan çıkıp kapıyı kapattı.
Koridorda her gece ki gibi Sancak onu bekliyordu. Eylül elinden tutan Sancak'a gülümseyerek baktı. Yavaş adımlarla Eylül'ü arkasından yürütüyordu. Odalarına vardıklarında Eylül yorgunca yatağa bıraktı kendini. Sancak çekmeceden aldığı kremle Eylül'ün yanına oturdu. Elbisesinin fermuarını açarak üzerinden çıkardı. Getirdiği kremi Eylül'ün ensesinden başlayarak ayak bileklerine kadar masaj yaparak sürdü. Gülümseyerek çıplak karnına dokundu. Sancak her dokunduğunda hareket ediyordu daha doğmamış küçük yaramaz. Sancak gülümseyerek izledi Eylül ile birlikte bebeğinin hareketlerini.
"Fazla yaramaz olacak anlaşılan. Ha birde inatçı. Küçük bey beş kilo olacak karnımda ama hâlâ doğmayı düşünmüyor. " dedi Eylül sevgiyle karnını okşarken.
"Vakti geldiğinde elbet o da doğacak iki gözümün nuru. Yalnız daracık yerde bu kadar yaramazlık yaparken birde doğduğunda düşünemiyorum yapacaklarını. " Ayağa kalkan Sancak dolaba yöneldi. Eylül'ün pijamalarıyla yanına döndü. Eylül'ün üzerini giydirdikten sonra elinden tutarak ayağa kaldırdı. Yatağa yatırarak üzerini örttü.
"Bugün epey yoruldun belki bir kaç saat uyursun. " diyerek saçlarını öptü. Eylül gülümseyerek gözlerini kapattı.
"İlk defa bu kadar uykum var. Yaramaz oğlun rahat durursa uyurum birkaç saat. " Eylül gözlerini kapattıktan sonra Sancak üzerini değiştirmek için dolaba yürüdü.
Sancak üzerini değiştirip gelene kadar Eylül uyumuştu bile. Yavaşça yatağa yatıp gözlerini kapattı. Eylül'ü uyandırmamak için çok dikkat ediyordu.
....
Eylül üç saatlik uykunun ardından uyanmıştı yine. Her gece ki gibi yine ağrıları vardı. Ama bu kez geçmek bilmiyordu. Sancak'ı uyandırmamaya özen göstererek doğrulmaya çalışırken hissettiği ıslaklıkla panik bir şekilde birden üzerindeki örtüyü topladı. Gözüne ilişen koca ıslaklık ve kanla şaşırıp kaldı bir anda. Tekrarlayan ağrıyla elini karnına koyarak inledi
"Sancak! Ah Sancak uyan! " dedi inleyerek. Sancak yerinden sıçrayarak uyanırken hemen doğruldu. Gördükleriyle donup kalırken, Eylül derin derin nefesler alıyordu.
"Sancak hastaneye görür beni! " Eylül zorlukla konuşurken Sancak yerinden fırlayarak ayağa kalktı.
"Anahtar... arabanın anahtarı nerdeydi ... doğum çantası... Eylül'ün kimliği... ama önce anahtar... anahtar ... anahtar nerdeydi... nereye koydum. " diye uyku sersemi sayıklarken dönüp duruyordu. Eylül sıktığı dişleriyle baktı ona.
"Ambulansı ara, arabayla yetişemeyiz geldiğini hissedebiliyorum. " Sancak derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. Birkaç saniye içinde zihnini toparlayarak kendine gelirken gözlerini açtı. Hızla konsolun üzerinde duran telefonu alarak ambulans çağırdı. Eylül'ün elini tuttu.
"Tamam güzelim sakin geliyorlar. " Çok korkuyordu. Eylül'e bir şey olmasından çok korkuyordu. Doktor otuz yaşından sonraki hamileliklerde riskinde büyüdüğünü söylemişti bu yüzden Sancak ölesiye korkuyordu.
"Ben oğlanları uyandırayım kızlara göz kulak olsunlar, hemen geliyorum! " diyerek ayaklandı. Eylül bir kere daha giren sancıyla Sancak'ın tuttuğu elini daha çok sıkarken, sıktığı dişleri arasında inleyerek konuşabildi.
"Onların uykusunu bölme Süheyla Abla'yı ara o gelecekti. " diyerek derin nefesler almaya çalıştı. O haliyle bile oğullarının uykusu bölünmesin istiyordu.
"Tamam gün yüzlüm nasıl istersen. " diyerek tuttuğu elini öptü. Eylül kan ter içinde kalmıştı. Derin nefesler alıyordu durmadan. Acısı en uç noktaya ulaşmış artık ağlıyordu. Sancak her bir gözyaşında boğuluyordu. Sancak ablasını da arayarak haber verirken ambulans gelmişti. Sancak koşup kapıyı açarak sağlık ekibini içeri aldı. Sağlık ekibinin hızlı müdahalesi ile Eylül'ü sedyeye alarak ambulansa taşıdılar.
Sancak bir saniye bile Eylül'ün elini bırakmıyordu. Durmadan onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ambulans hızla hastaneye doğru hareket ederken Eylül hastaneye kadar dayanmak için dua ediyordu. Koluna takılan serumla elini karnına koydu.
"Az daha sabır küçüğüm. " diye fısıldadı.
Az sonra hastanenin acil bölümünün önünde duran ambulanstan Eylül'ü çıkarıp içeri aldılar. Sancak durmadan dua ediyordu. Hızlı bir şekilde Eylül'ü doğumhaneye alırlarken doktor Sancak'a döndü.
"Siz dışarı çıkın lütfen. " Eylül sıkıca tuttuğu kocasının elini dahada sıkı tuttu.
"Olmaz! " diyerek başını iki yana salladı. "O olmazsa ben yapamam. Yanımda kalsın lütfen! Ben onsuz nefes bile alamam. " gözyaşları ardın sıra dizilirken Sancak tuttuğu elini iki eli arasına aldı.
"Tabii ki seni bırakmam, bende geleceğim " Eylül ile birlikte doğumhaneye girerken nefes almayı bile unutmuştu. Sancak kimseye izin vermeden kendi çıkardı Eylül'ün üzerindeki kıyafetleri. Hasta önlüğünü kendi elleriyle giydirdi yine üzerine.
Eylül bir taraftan keskin sancılarla ayakta duramazken bir taraftanda bebeği için güçlü olmaya çalışıyordu. Sancak kucağına aldığı Eylül'ü doğum sedyesine yatırdı. Muayene için hazır bekleyen doktor hemen muayeneye başlarken,
"Bebek susuz kalmış " dedi. Eylül gözyaşları içinde Sancak'a çevirdi yüzünü.
"Ne olacak şimdi? " diye sordu korkuyla. Sancak zoraki bir gülümsemeyle yüzünü okşadı.
"Korkma güzelim kötü bir şey yok. Sen sakin ol birazcık su kaybetmiş o kadar. " dedi doktora korku dolu gözlerini çevirirken. Doktor,
"Açılma dokuz santim gayet iyi. Şimdi gayret etmen lazım bebeğinin hemen doğması için. Çünkü suyu yok denecek kadar az içeride kaldığı her dakika onun için risk demek, gelen sancıyla birlikte ıkınıyoruz hadi bakalım. Gelmiş zaten biraz gayret! " diyerek yardımcı olurken Eylül giren sancıyla ıkınmaya başladı. Üst üste gelen sancıların ardından bebek gelmek bilmiyordu. Eylül soğuk ter içinde kalmış tir tir titriyordu. Beyaz teni sararmış dudakları koyu mor bir hâl almıştı. Durmadan ağlıyor, güçsüz düşen bedeniyle elinden gelenin fazlasını yapıyordu. Ama yetmiyordu. Bebek dört kilodan fazlaydı o yüzden doğumda kolay olmuyordu.
"Sancak... " dedi titreyen sesiyle. "Bebeğimize bir şey olmasın ne olur. " dedi ağlayarak. Sancak tuttuğu elini öperken gözünden damlayan yaşla iç çeker gibi nefes aldı.
"Olmayacak deniz gözlüm ikinize de hiçbir şey olmayacak. Oğlumuz az sonra doğacak ikinize de hiç bir şey olmayacak! " Elinden hiçbir şey gelememesi onu kahrederken Eylül'ün buz kesmiş yüzünü okşadı. Alnına dudaklarını bastırdı. Eylül gelen can alıcı sancıyla Sancak'ın eline hayat misali tutunup ıkınırken aynı acıda Sancak'ta can çekişiyordu. Eylül sıktığı dişleri arasında inleyerek ıkınırken neredeyse tüm gücü tükenmişti. İnsan üstü bir çabayla gücü kalmamışken bile bebeği için direniyordu. Kalan gücünün son kırıntılarıyla son bir kez daha ıkındı, nihayet doğmuştu küçük bey. Eylül nefes nefese yorgunca başını sedyeye yaslarken rengi iyice sararmıştı.
"Sancak... bebeğim " dedi dili damağı kurumuş zoraki yutkunurken. Az sonra gözleri kaymaya başladı.
"Eylül! " Sancak korkuyla buz gibi olmuş yüzünü okşadı. Eylül'ün gözleri kapanırken Sancak soluduğu nefeste boğuluyordu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
81.62k Okunma |
5.36k Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |