Yeni Üyelik
79.
Bölüm

77. Bölüm

@eelliiffiippeekk

YARIN FİNAL BÖLÜMÜ GELİYOR...

 

 

Eylül! Eylül! " Sancak'ın korku dolu sesine doktor Eylül'ü muayene etti.

 

"Korkmayın bir şeyi yok sadece yorgunluktan kendinden geçti. " Doktorun söylediğiyle Sancak nefes alabilirken kordonu kesilen bebek aldığı ilk nefesin yakıcılığıyla doğumhaneyi inleten feryadını bastı. Sancak, Eylül'ün alnını, saçlarını üst üste öperken Eylül gözlerini açmıyordu.

 

"Sancak bebeğim. " Diye inledi.

 

"İyi güzelim, çok şükür sende iyisin! " dedi gözyaşlarını tutamazken. Derin bir oh çekerek şükrederken doktor hanım küçücük bedenine rağmen ağlarken çıkardığı sese hayret ettiği küçük beyi annesinin göğsüne yatırdı.

 

"Hey maşallah kendisinden büyük sesi var. " dedi doktor gülerek. Eylül zor açtığı gözleriyle gülümseyerek gözyaşları içinde baktı bebeğine.

 

"Sancak şuna bak. " dedi titrerken. Küçük yaramaz buruş buruş yüzüyle sanki sinirlenmiş gibi agresifçe bağırıyordu. Doktor dahil doğumhanedeki herkes güldü o haline.

 

Sancak,

 

"Bizi çok beklettin, çokta korkuttun küçük adam. " dedi gülümseyerek. Eylül'ün titreyen haline daha fazla dayanmayarak hemşireye döndü. "Hemşire hanım bir örtü yok mu eşimin üzerini örtelim çok titriyor. Gözlerini açamıyor bile. " Eylül'ün saçlarını okşarken tekrar tekrar öpüyordu.

 

....

 

Sabahın köründe herkes hastaneye gelmişti. Eylül epey toparlanmış sarı saçlarındaki kırmızı kurdelyle çok güzel görünüyordu. Sancak bir an bile gözlerini üzerinden ayıramıyordu yaşadığı korkudan sonra. Eylül servise alındığından beri bebeğini kucağından indirmiyordu. Kızların üçü de yatağın üzerine annelerinin yamacına oturmuş meraklı gözlerle kardeşlerini izliyorlardı. Rüzgar annesinin kucağındaki, esmer teni ve siyah saçlı kardeşine gülümseyerek baktı.

 

"Bana benzemediğin için çok pişman olacaksın küçük kardeş. Keşke annem senden başka yana bakmasaydı da sana çekseymişim diyeceksin. " dedi gülerek. Herkes güldü söylediğine. Sultan gülerek okşadı torununun saçlarını.

 

"Sanki Serdar'ın yeni doğmuş hali vallahi. Amcasına çekmiş küçük aslancık. " Serdar, Rüzgar'ı kolunun altına alarak güldü.

 

"Bak kime çekeceğini iyi biliyor yeğenim. " Rüzgar alnına düşen saçını geriye doğru parmaklarıyla tararken o kendinden emin tavrıyla baktı Serdar'a.

 

"Kabul et enişte ben senden daha yakışıklıydım. " dedi gülerek üste çıkarken. Buğra gülümseyerek kardeşinin yüzünü okşadı işaret parmağıyla. Kardeşinin çatık kaşlarına bakarak güldü.

 

"Şunun kaşlarına bakın kabadayı sanki. "

 

"Acıktığında birde çıkardığı sesi duyun yıkıyor ortalığı. " Eylül sevgiyle baktı kucağındaki bebeğinin yüzüne. Nergis hamileliğin verdiği duygusallıkla gözleri dolu dolu baktı bebeğe. İki eli sevgiyle karnının üzerinde gezindi. Serdar o haline gülümseyerek sarılıp saçlarını öptü.

 

Alya,

 

"Bu küçücük nasıl büyüyecek? " diye sordu merakla. Eylül kızına gülümseyerek cevap verdi.

 

"Sen doğduğunda onun yarısı kadardın sen nasıl büyüdüysen o da öyle büyüyecek. " Arya hemen atladı söze.

 

"Bende mi? "

 

"Evet kızım üçünüzde. "

 

Aysa,

 

"Anne ne zaman konuşup abla diyecek? " diye sordu gözlerini kardeşinden ayırmadan.

 

"Onun için biraz büyümesi lazım kızım. "

 

Süheyla,

 

"Ee adı ne olacak dayımı çağıralım kulağına ezan okusun. " Kızların üçü de birbirine bakarak gülmeye başladı.

 

Sancak,

 

"Hadi söyleyin bakalım babasının gülleri kardeşinize ne isim koyacaksınız? " Kızların adını Buğra ile Rüzgar koymuştu, kızlar duyunca da kardeşlerinin ismini kendileri koymak istemişlerdi. Kızar gülerek bir ağızdan, "Ali. " dediler.

 

Alya,

 

"Dayı dedem anlattı Hazreti Ali'yi. Ona Allah'ın aslanı diyorlarmış. Bizde kardeşimiz onun gibi olsun istedik o yüzden adını Ali koymaya karar verdik. " diyerek Ali ismini koyma sebeplerini açıkladı. Dayı dede dedikleri ise Sultan'ın abisiydi. Kızlar onu çok seviyorlardı. Sık sık görüşüyorlar ve kızlara Ehl-i Beyt-i anlatıyordu. Sancak üçünü de öperek sarıldı.

 

"Kurban olurum sizin o güzel aklınıza ve kalbinize. Güzel kızlarım benim! "

 

Eylül gururla baktı üçüne.

 

"Çok teşekkür ederim kardeşinize bu kadar güzel bir isim koyduğunuz için. Sizi çok seviyorum ve sizinle gurur duyuyorum. " Kızlar bütün gözlerin onların üzerinde olmasıyla biraz yanakları kızarırken Sultan okuduğu dualarla üzerlerine doğru üfledi.

 

"Rabbim tüm nazarlardan korusun babaannesinin gül goncalarını. " o sırada tıklanan kapı açıldı. Güvenlik görevlisi,

 

"Ziyaret saati bitmiştir lütfen refakatçi dışında kimse kalmasın. " diyerek çıkmaları için ikaz ederken herkes tekrar tebrik ederek tek tek odadan çıktı. Buğra, Eylül'ü öperek ona gülümsedi.

 

"Dikkat et anne fazla ayağa kalkma, rengin bembeyaz olmuş bol bol uyu dinlen. Babam burda zaten bebek uyanırsa o seni uyandırır. " Eylül en içten gülümsemesiyle baktı o güzel yüzüne.

 

"Olur aslanım merak etme sen. " dedi şakağından öperek. Hemen ardından Rüzgar annesinin o çok sevdiği saçlarından öptü.

 

"Allah'a emanet ol annem. " Eylül onuda şakağından öptü.

 

"Sizde aslanım. Birbirinize dikkat edin. "

 

"Sen kendini düşün bizi merak etme. " dedikten sonra gitmişti o da. Sancak Eylül'ün yanına ilişerek burnunu saçlarına gömdü. Derince kokusunu soluduktan sonra saçlarını öptü.

 

"Sen bir çocuğumuz daha olsun istiyorum dediğinde hamile kalmanı hiç istememiştim. Doktor otuz yaşından sonraki hamileliklerde riskinde büyüdüğünü söylediğinde içime öyle bir korku oturdu ki seni öyle titrerken gördüğümde o korku beynimin sinir uçlarına kadar işledi. Bir daha macera istemiyorum Eylül'üm. Seni benden alma ihtimali olan hiçbir şeyi bundan sonra istemiyorum hayatımızda. Saçının telinden kirpiklerinin ucuna, gökyüzüm olan gözlerinden soluduğun nefese kadar aşık olduğum kadınım, bir daha soluduğum her nefeste öldürme beni. " Sancak kolunu sardığı Eylül'ü göğsüne hapsetmek istercesine sarılırken Eylül yüzünü boynuna gömerek gülümsedi.

 

"Biz birlikte yaşayacağız birlikte öleceğiz. Sen yaşlı huysuz bir dede olacaksın ben ise torunlarının etrafından ayrılmadığı tatlı nineleri olacağım. Ama seni bir saniye bile yalnız bırakmayacağım kabirde bile. " diyerek boşta duran elini yüzüne çıkardı. Sakallarının arasında gezdirdi parmaklarını.

 

"Sen benim her şeyimsin Sancak. Aldığım nefesten gözümün nuruna kadar her şeyimsin. Ben senden razıyım Allah'ta razı olsun. On yılı devirdik birlikte bir gün dahi senden incinmedim. Bilmediğim her mutluluğun mimarı, evimin direği ruhumun şifası, seni seviyorum Sancak. Bir saniye bile ayrı kalmaya dayanamayacak kadar çok seviyorum. Ben hayat diye sana tutunmuşum aslan yürekli sevdam hâl böyle iken benim seni bırakmam mümkün mü? " Eylül yüzünü yüzüne çevirirken Sancak dudağının kenarına sanki aylardır hasret kalmış gibi bir öpücük bıraktı.

 

"Çok yoruldun biraz uyu dinlen. " diye fısıldadı dudaklarına. Eylül'ün kolları arasındaki küçük oğlunu kucağına alarak o çatık kaşlarının üzerinden öptü. Sevgiyle yüzünü izlerken gülümsedi.

 

"Harbi Serdar'a benziyor sanki agresif. " dedi gülerek. Eylül gülümseyerek baktı başını yana eğerek.

 

"Sana benzesin isterdim ama nasip amcasına çekti Ali'miz. " Sancak küçük beşiğe koydu oğlunu.

 

"Üzerini iyi ört üşütüp sancılanmasın. " Sancak, Eylül'ün istediği gibi iyice örttü oğlunu. Eylül oturduğu yatağa uzanarak gözlerini kapattı. Sancak onunda üzerini iyice örtüp oturdu. Gülümseyerek baktı ikisine. Derin bir nefes alarak en içten şekilde şükürlerine bir yenisini daha ekledi.

 

.... 

 

Eylül derin uykusundan çalan telefonuya uyandı. Duygu arıyordu. Sancak odada yoktu ve Küçük Ali de uyuyordu. Eylül açtığı telefonu kulağına koydu.

 

"Canım! " dedi ilk. Duygu heyecanla konuştu hemen.

 

"Eylül doğurmuşsun kız! " dedi gülerek. Eylül de gülerken derin bir nefes aldı .

 

"Evet de senin nerden haberin oldu? "

 

"Derya bizde o söyledi, Rüzgar söylemiş onlarada. Erva ile Masal'da tutturdu illa bebeği görmek istiyoruz diye. "

 

"Fotoğraf atarım bol bol baksınlar. "

 

"Sana mı benziyor, babasına mı? "

 

"Amcasına benziyor gibi görünüyor şimdilik. "

 

"Allah analı babalı büyütsün inşaallah sağlık, huzurla. "

 

"Amin canım hepimizin. "

 

"Ay hadi fotoğraf at çok merak ediyorum. Derya'nın da çok selamı var. "

 

"Tamam tamam atıyorum hemen, sende ona çok selam söyle. " Eylül'ün telefonu kapatmasından hemen sonra Ali ağlamaya başladı. Eylül uzanıp kucağına aldı bebeğini. Annesinin kokusuyla hemen sustu Küçük Ali. Eylül kucağındaki oğluyla birlikte bir çok fotoğraf ve birde video çekerek Duygu'ya attı.

 

Duygu ile Derya merakla beklerken gelen fotoğraflarla ikisi de telefona yapıştı resmen.

 

Duygu,

 

"Ay bu çok tatlı. "

 

Derya,

 

"Evet ya baksana şuna. " fotoğrafların hepsine tek tek baktılar. Videoyu izledikten sonra Duygu kızına seslendi.

 

"Erva anneciğim Eylül Teyze'n bebeğin resimlerini attı. " Erva uçarcasına mutfağa gelirken kuzeni Masal onu takip ediyordu. İkisi koşturmalı oyunlar oynamayı seviyordu. O yüzden kan ter içinde kalmışlardı yine. Derya hızla ayağa kalkarak Masal'ın sırtını kontrol etti.

 

"Masal su gibi olmuşsun yine. " Masal sabırsızlıkla fotografları görmek isterken,

 

"Anne bir şey olmaz! " diyerek Erva'nın elindeki telefona bakmanın derdine düşmüştü. Duygu gülerek baktı ikisine.

 

"Hadi çıkın yukarı üzerinizi değiştirin sonrada fotoğraflara bakarsınız. "

 

Erva, 

 

"Anne ya! " diye sitem etti.

 

Derya,

 

"Videoda var hadi hızlı olun. " dedi gülerek. Masal gülerek annesine baktı duraksayarak.

 

"Anne benimde küçük bir kardeşim olsa ya. " dedi. Derya başını sallayarak baktı ona.

 

"Sizi büyüttüm de kardeş kaldı. Hadi yürü üzerini değiştir " Masal dudağını bükerek giderken Derya ona gülen kardeşine baktı.

 

"Ay Taner bir duysa şu söylediğini mümkün değil kurtuluşum yok. "

 

"Aman Derya sende doğur bir tane daha ne olacak. "

 

"Saçmalama Duygu çok şükür üç tane kızım var yeter bana fazlasına gerek yok. Allah olamayanlara versin. " ikisi konuşurken Serhat, Alparsan ve eşi birlikte içeri girdi. Serhat önce Duygu'ya sonra Derya'ya sarılırken ardından Alparslan, Derya'ya sarıldı. Alparslan'ın eşi Merve'de onlara sarıldı ve Alparslan'ın yardımıyla oturdu. Karnı burnunda hamileliğinin son ayındaydı. Alparsan bir yıl önce annesinin baskısı ve ısrarıyla evlenmişti. Merve'yi de annesi bulmuştu evlenmesi için. Alparsan Eylül'ü unutamasada yarası kabuk bağlamıştı. En azından eskisi gibi acımıyordu canı.

 

Gerçi acıyacak canı da kalmamıştı. Gözleri dalıyordu sık sık ruhsuzca derinlere. İyice suskunlaşmış içine kapanmıştı. Kendini tamamen işine vermişti. Eylül'ü kaybettikten sonra sadece kızı olacağını duyduğunda gerçekten sevinmişti. Sadece kızı ile ilgili konular ilgisini çekiyor onu gülümsetiyordu. Çalan telefonunu kulağına koyarak bahçeye doğru yürüdü. Konuşması bittikten sonra duyduğu tanıdık sesle sanki bütün dünya bir anda sustu.

 

"Bakın teyzeleri Ali'm ne kadar tatlı. Ama acayip agresif aynı amcası. Birde sesi var ki ağladığında yeri göğü inletiyor. " diyordu. Sesin geldiği yöne döndüğünde Erva'nın elindeki telefonda Eylül'ü görmesiyle engel olamamıştı kendine.

 

Biraz daha yaklaştı. Göz görmeyince gönül katlanıyordu işte ama görünce de katlanmak imkansızlaşıyordu. Ne kadar da çok özlemişti sesini, yüzünü. İliklerine kadar işleyen aşk bir kere daha kendini en acı şekilde hatırlatırken kucağındaki bebek, sarı saçlarındaki kırmızı kurdele dirhem dirhem eriyen canı bu kez yok olmak istercesine acıtıyordu.

 

Eylül'ün yüzünde koca bir mutluluk vardı ve o mutluluğun sahibi başka bir adamdı. En çokta o acıtıyordu canını. Kendi elleriyle yazmıştı o koca sevdasının sonunu. Ama bire bin katan pişmanlığı fayda etmiyordu. Serhat az ilerde Alparslan'ın haline şahit olurken daha fazla dayanmayarak yanına geldi. Elini omuzuna koyarak destek olduğunu belli edercesine sıktı.

 

"Masal baban gelmiş kapıda, annen seni bekliyor kızım. " dedi. Masal sevinçle yerinden kalkarak koştu.

 

"Yaşasın babam gelmiş! " Erva babasına döndü elindeki telefonla.

 

"Baba teyzemler Ayvalık'a gideceklermiş tatile Eylül Teyze'mlerin yanına. Baba bizde gidelim ne olur ben Alya'yı, Aysa'yı ve Arya'yı çok özledim. Ne olur gidelim baba Ali bebeği de görürüz lütfen! " diye ısrar ederken Eylül'ün çocuklarının isimleri en acı şekilde Alparslan'ın nefesini kesiyordu. Serhat konuyu kapatmak adına başını salladı hafif.

 

"Bakarız. Hadi çık yukarı abini çağır bana. " diyerek kızını gönderirken Alparslan sıktığı dişleriyle gözünü dikmiş boşluğa bakıyordu.

 

"Alparslan, iyi misin? "

 

"Hiç iyi değilim Serhat, hiç iyi değilim... " Derin bir nefes aldı içindeki ateşi söndürmek adına. "Geçmiyor işte kimi kandırıyorum ben! O ateş köz oldu ama sönmüyor. Hiçte sönmeyecek! "

 

"Bak hayırlısıyla kızın bir gelsin dünyaya bak gör o zaman tüm yaralarını iyileştirecek."

 

"İnşaallah! "

 

"Hele bir doğsun o zaman gör sen nasıl her şeye ilaç oluyor."

 

"Serhat! Koşun yetişin Merve! Alparslan! " ikisi de Duygu'nun sesiyle koşarlarken Merve bacaklarından sızan kanla korkuyla ağlıyordu.

 

"Alparslan bebeğim? " dedi korkuyla. Alparslan korkuyla donmuş bir şekilde kalmıştı. Serhat hemen ambulansı ararken Alparslan hâlâ aynı vaziyette donmuş bir şekilde bakıyordu. Serhat'ın onu sarsmasıyla kendine gelebildi.

 

"Ne olur kızımda gitmesin... " diye yalvardı. Merve'nin korku dolu acı içindeki ferhatları koca bir kaybetme korkusu olarak zihnini işgal ediyordu. Dakikalar sonra gelen ambulansla Merve hastaneye kaldırıldı.

 

Hemen sezeryane alınmıştı Merve. Geçen her saniye Alparslan için cehennem gibiydi. Sonu gelemeyecekmiş gibi ağır geçen dakikalardan sonra hemşirenin ittiği tekerlekli cam beşikteki pembeler içinde ağlayan bebek göründü ameliyathanenin kapısında. Alparslan nefes almaktan bile korkarak baktı.

 

Hemşire,

 

"Gözünüz aydın pamuk şekeri gibi bir kızınız oldu. " diyerek gülümsedi. Alparslan eğilip o pembe buruş buruş yüzüyle ağlayan kızına baktı. Ne diyeceğini ne yapacağını unutmuştu. Küçük eline dokundu ilk. O ağırlaşan kalbine ilaç gibi gelmişti çubuk kraker gibi parmaklar. Dolan gözlerinden akan yaşlarla eğilip o küçük elini öptü.

 

"Hoş geldin prensesim. " dedi gülümseyerek. Başını kaldırıp hemşireye baktı.

 

"Annesi? " diye sordu.

 

"Merak etmeyin o da iyi. " diye cevap verdi hemşire. Alparslan on yıl sonra ilk kez mutlu olmuştu ama kırık, dökük, eksikliğin gölgesinde bir mutlulukla.

 

....

 

Eylül oğlunu götürdüğü aşı sonrası restorana dönmüştü. Küçük Ali aşı yapıldığından beri ağlıyor, susmuyordu. Eylül battaniyenin içinden çıkardığı oğlunu omuzuna yasladı. Ağlamaktan çok agresifçe bağırıyordu.

 

Sultan,

 

"Acıtmışlar canını belli yoksa kuzum bu kadar ağlamazdı. " dedi sırtını sıvazlarken. Ali yüzünü annesinin boynuna salyalarıyla sürerken Süheyla gülerek çıngırağı salladı.

 

"Oy halasının canparesi! Acıttılar mı seni? Oy benim Alişim. Bak burda ne var. " diyerek çıngırağı sallamaya devam etti. Çıngırak sesine bağrışları hafiflerken nihayet susmuştu. Eylül sakinleşen oğlunun karnını doyurduktan sonra uyuttu.

 

"Anne Ali uyudu gözün üzerinde olsun ben yemekleri yapayım." diyerek ayaklandı.

 

Sultan,

 

"Tamam kızım. " derken Eylül mutfağa yöneldi.

 

Az sonra Sancak restorana geldi. Gözleri Eylül'ü ararken mutfağa çevirdi yönünü kimseye görünmeden. Eylül'ün orda olduğunu biliyordu. Yaptığı yemeklere kendini kaptırmış ilgilenen karısına arkadan sarıldı. Eylül irkilerek yerinden sıçradı.

 

"Ne yapıyorsun Sancak ödüm patladı! " diye çıkıştı. Sancak oralı bile olmazken boynuna hasret dolu öpücükler bıraktı. Eylül hızlanan nefesiyle kendini kurtarmaya çalıştı.

 

"Sancak yapma! " diye söylendi. Sancak kulağına doğru fısıldadı.

 

"Neden yapmayayım? " diye sordu sesindeki hasretle. Eylül ne yaparsa yapsın ondan kurtaramıyordu kendini.

 

"Yahu adam ayıp denen bir şey var, annen, ablan gelir şimdi rezil olacağız! "

 

"Ayıbın ortalıkta ne işi var ayıp dediğin yatakta olur. Üç aydır hasret kaldığım o ayıbı istiyorum. "

 

"Rezil herif! Burası mutfak çarpılacağız. Ayrıca ne üç ayı daha bugün kırkım çıktı. "

 

"Ee öncesi de var! "

 

"Ben doğum yapmadan beş gün önceydi Sancak! "

 

"Ay yüzlüm o da sevişmek mi ya? Ağrın sızın vardı diye yarı yamalak bir şeydi. "

 

"Elimde kepçe var Sancak kızdırma beni."

 

"Elinde kepçe var? Seninde karşında eski istihbaratçı var kız bakalım kim kaybediyor altımda bulursun kendini. "

 

"Bak bak tehdit ediyor. " dedi Eylül kıkır kıkır gülerken. Elindeki işi bırakarak Sancak'a döndü. Kollarını boynuna sararak derin bir nefes aldı.

 

"Bugün Ali'nin aşısı vardı, aile sağlığı merkezinden dönerken Ayşegül'ün dükkanına uğradım. Çok güzel gecelikler gelmişti." dedi son cümlesinin her bir kelimesinde Sancak'ı delirten bir ses tonuyla. Sancak büyüyen gözbebekleriyle onu yiyecekmiş gibi bakarken Eylül dudağının kenarını ısırdı.

 

"Çok güzel birkaç tane aldım. " dedi gözlerini gözlerine dikerek. Sancak sıktığı dişleriyle nefesini burnundan üfledi.

 

"Yukarı çıkalım! " dedi gözleri Eylül'ün dişlediği dudağındayken. Eylül dudağını bükerek baktı.

 

"Maalesef geceyi beklemek zorundasın kocacığım çünkü çok işim var!"

 

"Başlatma şimdi işine anamlar baksın işte! "

 

"Sancak işim var saçmalama! "

 

"Yapmışsın yemekleri zaten geri kalanlarada onlar baksın! "

 

"Rezil herif! Ne diyeceğiz ananlara, oğlunun uçkuruğu için işimi yarım bırakıyorum bak mı diyeceğim? " Sancak keyifle gülerek Eylül'ün gözlerinin içine baktı.

 

"Neden olmasın! "

 

"Ay Sancak yeter işim gücüm var diyorum manyak mısın nesin? Hadi şimdi ikile gece görüşelim sana çok güzel sürprizlerim var. "

 

"Ne gibi? " diye sordu Sancak sırıtarak öpmeye devam ederken. Eylül uzanıp kulağının dibinden öptü.

 

"Sürpriz söylenmez aslan yüreklim. " diye fısıldadı kulağına. Gömleğinin yakasını düzeltti. Gözlerinin içine bakarak gülümsedi Eylül süzdüğü gözleriyle. Bir anda duydukları öksürük sesiyle neye uğradıklarını şaşırırken Sancak, Eylül'den bir adım uzaklaşmak zorunda kaldıEylül'ün onu geriye doğru itmesinden. Süheyla imayla baktı onlara.

 

"Ne işin var senin bu saatte burda Sancak? "

 

"İşim vardı abla. " Süheyla gülerek baktı alaycı.

 

"Hımmm gördüm ne işin olduğunu. " Eylül kıkır kıkır gülerken yüzünü diğer tarafa çevirdi. "Hadi bakalım Sancak Efendi kapı o tarafta. Senin yüzünden her işimiz aksıyor. Mutfak burası mutfak! Ayıp ayıp! " diye kızdı. Sancak homurdanarak giderken Süheyla Eylül'e döndü.

 

"Kıkırdama kız sende! Elide, gözüde oynaşta yemek nerde yemek? " dedi gülerek. Eylül gülmeye devam etti kendini tutamayıp.

 

"Aman abla sende ya! " Hâlâ gülmeye devam ederken yemeklere baktı.

 

Restorandan çıkan Sancak söylenerek yürürken karşılaştığı Rüzgar'la durdu. Rüzgar'ın yüzündeki morluklara bakarken çattığı kaşlarıyla seslendi.

 

"Rüzgar! Ne oldu senin yüzüne? " Rüzgar sıktığı dişleri arasında nefesini üfledi.

 

"Yok bir şey Sancak Amca. " Sancak yüzünü inceledikten sonra dişlerini sıktı.

 

"Kim yaptı bunu? " dedi öfkeyle.

 

"Önemli bir şey değil Derin'in abisiyle kavga ettik. "

 

"Bu bir kişinin işi değil, bir kişi seni dövemez. Kaç kişilerdi? "

 

"Yedi sekiz kişilerdi ama hepsinin kollarını alçıya almaları gerekecek. "

 

"Buğra nerde yalnız mı girdin kavgaya? "

 

"Yok yüzünü yıkıyor. " dedi Rüzgar ilerideki Buğra'yı göstererek. Sancak sıktığı dişleriyle başını yukarı aşağı salladı.

 

"İkiye karşı sekiz öyle mi? "

 

"Merak etme Sancak Amca hepsinin kollarını koltuk altlarına verdik. " dedi gülerek. Buğra elindeki kağıt mendille yüzünü kurularken onunda yüzü Rüzgar'dan farklı değildi.

 

"Ulan Rüzgar denen pezevenk sen misin? " üçü birlikte sesin geldiği yöne bakarlarken, Sancak çattığı kaşlarıyla baktı adama.

 

"Pezevenk senin sülalendir! Sen kim oluyorsunda oğluma bu kelimeyi kullanıyorsun, senin o dilini koparır götüne sokarım! " dedi büyük bir öfkeyle. Karşılarındaki Derin'in babasıydı.

 

"Ulan o oğlun olacak piç hem kızıma asılıyor hemde oğlumun kolunu kırmış! Ben onun kemiklerini kırmaz mıyım? "

 

"Hele saçının teline dokun ben senin vücudunda sağlam kemik bırakır mıyım? Piç oğlun hak etmeseymiş! "

 

"Hem suçlular hem güçlü. " diyen adam Rüzgar'a doğru parmağını salladı. "Bunun hesabını vereceksin orospu çocuğu! " dedi. Sancak seğiren yüzüyle döndü adama. Kararan gözü bir şey görmezken adamı dakikalar içinde hastanelik etti. Eylül'üne, en kıymetlisine en çirkin lafı kullanmıştı. Yaşadığına şüküretmeliydi. Rüzgar ile Buğra büyük bir zevkle izlemişlerdi annelerine o çirkin kelimeyi kullanan adamın akıbetini.

 

Ortalık karışmış üçüde nezarete düşmüş, Derin'in babası da hastaneye kaldırılmıştı. Süheyla durumu öğrenmiş Eylül'e nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. Eylül doyurduğu Ali'ye sevgiyle baktı. Pek huyu değildi bu kadar uzun uyumak ama aşıdan sebep bugün epey uyuyordu. Eylül bebeğinin alnından öperek o doyamadığı kokusunu derin derin soludu.

 

"Oh kurban olurum sana! " Eylül oğlunu severken Süheyla nefesini üfleyerek seslendi.

 

"Eylül bir baksana. " Eylül yerinden kalkıp Süheyla'nın yanına gitti

 

"Ne oldu abla? " diye sordu. Çünkü Süheyla'nın yüzündeki ifade çokta hayra alamet değildi.

 

"Şey Alaz aradı az önce senin deliler karakolluk olmuşlar yedi sekiz kişiyi hastanelik etmekten. " Eylül öylece kalırken iki elini yüzüne kapattı.

 

"Ay bunlar kalpten götürecek beni! " dedi derin bir nefes alarak. Rüzgar ile Buğra sanıyordu sadece. Ellerini yüzünden çekerek nefesini üfledi.

 

"Sancak'ı aramam lazım! " dedi sinirle. Süheyla dudağının kenarını ısırdı.

 

"Sancak'ta onlarla birlikte nezaretteymiş. Dövdüğü adamın dört dişini ve burnunu kırmış. " Eylül koca bir şok daha geçirdi.

 

"Sancak? " diye sordu. Süheyla başını iki yana salladı.

 

"Maalesef. " Eylül ağzı açık öylece kaldı. Derin bir nefes alarak nefesini üfledi.

 

"Zaten o çocuklarada o öğretiyor bunları. Of Sancak! Abla, Ali'yi doyurmuştum zaten, biberona da süt sağıp bırakayım birkaç saat idare eder ben karakola gideyim."

 

"Tamam canım. Alaz orda zaten. " Alaz, Süheyla'nın oğluydu ve avukattı.

 

....

 

Eylül, Ali için süt bırakarak soluğu karakolda aldı. Alaz onu karşıladı karakolun önünde.

 

"Ne olacak dayınların hali, çıkara bilecek misin? " diye sordu Eylül.

 

Alaz,

 

"Valla yenge hastaneye gittim adamı belki şikayetinden vazgeçiririm diye ama adamın yüzünü, gözünü gördükten sonra oralı bile olmadan geri geldim. Felâket bir halde adam. Rüzgar ile Buğra'da yedi kişiyi dövmüşler. Yediden üçünün kolu bandajlı dördünün kolu alçıda. Elimden geleni yapacağım ama durum zor yani. Bu gece üçüde nezarette yarın savcılığa sevk edilirler. " dedi. Eylül sabır dilenerek kapattı gözlerini.

 

"Onları görmem mümkün mü? "

 

"Hallederiz. " dedi Alaz eliyle yol göstererek.

 

Alaz'ın sayasinde Eylül nezarete gidip onları görecekti. Yol gösteren polisin ardından yürüdü Eylül. Yolun sonu nezarete çıkarken Eylül çattığı kaşlarıyla üçüne baktı. Sancak oturduğu yerden hızla ayaklanarak aralarındaki parmaklıklara dayandı.

 

"Eylül ne işin var burda? " diye sordu. Eylül daha da çok kaşlarını çattı.

 

"Bende aynı şeyi sana soracaktım Sancak. Ne yaptığını sanıyorsun Allah aşkına! Şu çocukları da kendine benzettin, artık böyle mi olacak? Ben kocamı, çocuklarımı nezaretlerde mi göreceğim? " diye kızdı.

 

"Görende kaç sefer nezarete düştük sanacak. Sen sakin olsana güzelim. Yarın çıkarız biz. "

 

"Tabi çıkarsınız canım! Beş on yıl hapis yatıp öyle çıkarsınız ancak! " diyerek kızarken Buğra ile Rüzgar'a döndü. "Ya size ne demeli? Yedi kişiyi hastanelik etmek nedir ya? Eşkıya mısınz siz! Yahu akıl, mantık denen şeyden haberiniz yok mu sizin? Yaşınız kaç ki adam yaralamadan sabıkanız var. Ya ben aklımı kaçırmayayım da kim kaçırsın! " ikisi sessiz sessiz birbirine bakarak başını önüne eğerken Sancak araya girdi.

 

"Yapma ama gök gözlüm çocuklar o konuda haksız değil. Yedisi birlik olup saldırmışlar!" Eylül iki elini saçlarına geçirerek derin bir nefes aldı.

 

"Sen hiç konuşma Sancak! Bu çocuklara sen öğrettin bunların hepsini. Ya Sabır! Yok bunlar delirtecek beni! " Sancak, Eylül'ün o delirmiş haline bakarak yarım ağız güldü.

 

"Sen sinirlenince başka bir güzel oluyorsun kadın, delirmek ayrı bir yakışıyor sana. Laciverte yön alan gözlerin tam seyirlik. " Eylül sıktığı dişleriyle baktı.

 

"Elbet çıkarsınız burdan o zaman göstereceğim sana lacivert seyretmeyi. Dünyanın kaç bucak olduğunu göstereceğim üçünüze de! " Gelen polis verilen sürenin dolduğunu söyleyerek Eylül'ü dışarı çıkarırken Sancak oturarak derin bir nefes aldı.

 

"Ananızı çok kızdırmışız bu kez. "

 

Buğra,

 

"İnşaallah sabaha kadar siniri geçer. "

 

Rüzgar gülerek konuştu.

 

"Vallaha Sancak Amca sen kendi derdine yan annem ikimize kıyamaz yani. Çok çok iki kızar sonrası yok. "Sancak'ta güldü ona bakarken.

 

"Ben kendimi nasıl affettireceğimi biliyorum rahat olun siz. " Dedikten sonra derin bir nefes aldı. " Karımın yanında olmak varken şu hale bak. Ulan sürpriz de güme gitti iyi mi? " diye konuştu kendi kendine.

 

....

 

Ertesi gün Alaz'ın üstün savunmasıyla Sancak para cezasıyla kurtulmuştu. Rüzgar ile Buğra ise Alaz'ın bulduğu bir kafenin güvenlik kamerası görüntüleriyle toplu saldırıya uğradıkları ve suçları olmadıkları için salınmışlardı. Üçü evin kapısında kararsızca birbirine bakarken Buğra,

 

"Diyorum acaba baba biz restoranın oradaki evde kalsak sen annemi biraz yumuşatana kadar " dedi. Rüzgar'da destekledi onu.

 

"En azından akşama kadar sana söylenir siniri geçer. " Sancak gülerek baktı ikisine.

 

"Diyorsunuz azarı sen ye biz gülüşlerine konalım. İyi öyle olsun bakalım dikkat edin. " dedi arabanın anahtarını Rüzgar'a doğru atarken. Onunda işine geliyordu tabi Eylül'ü yalnız yakalamak. İçeri girdiğinde gözü Eylül'ü aradı. Ev sessizdi. Ali'nin o agresifçe bağırışnı duymasıyla yönünü merdivenlere çevirdi. Kızlarda ortalıkta yoktu. Sancak odanın kapısına dayanarak Ali ile ilgilenen Eylül'ü izlemeye başladı. Eylül kucağına aldığı bebeğini göğsüne tutarken Sancak'ı fark etmesiyle çattığı kaşlarıyla baktı.

 

"Oo geçmiş olsun Sancak Bey! Bir sonraki vukuatınız ne zaman? " dedi. Sancak gülümseyerek baktı.

 

"Az sonra." Eylül ima ettiği şeyi anlarken öfkeyle yüzünü diğer tarafa çevirdi.

 

"Çok beklersin! " diyerek emzirdiği bebeğine odaklandı. Sancak hemen dibine oturdu.

 

"Kızlar nerde? "

 

"Dayın gelmiş annenlere oraya gittiler. "

 

"Güzel... baş başayız yani. "

 

"O eşekler nerde? Odalarına kaçtılar değil mi? "

 

"Yok restoranın oradaki eve kaçtılar. "

 

"Evede gelmiyorlar beyefendiler! "

 

"Sen çok kızarsın diye kaçtılar. "

 

"Ya bugüne kadar ben onlara bir kere kızmış mıyım ki o kadar korkmuş beyefendiler? " dedi Eylül kucağında uyuyan bebeğini beşiğe koymak için ayaklanırken. Ali'yi dikkatlice beşiğine bırakarak üzerini örttü. Sancak bileğinden tuttuğu Eylül'ü kucağına çekti. Eylül sinirle baktı gözlerinin içine.

 

"Ben çok beklersin dediğimde şaka yapmıyordum Sancak. Bir kırk gün daha bekle de aklın başına gelsin! " dedi oturduğu kucağından kalkmaya çalışırken Sancak sıkıca kavradığı bedenini kolları arasına hapsetti.

 

"Kırk saniye bile beklemeye tahammülüm yok. " derken Eylül'ün bluzunun düğmelerini tek eliyle açıyordu. "Daha önce seni kızdırmadığım için şimdi pişmanım. Senin sinirlenince bu kadar güzel ve kışkırtıcı olduğunu hiç bilmiyordum. Bak her şerde bir hayır varmış bu sayede öğrenmiş oldum. " diyerek Eylül'ün tuttuğu elinin avcunu öperek yüzüne yasladı avucunu. Tuttuğu diğer elinide boynuna sararak uzanıp çenesinden kulağına doğru öpmeye başladı. Eylül yelkenleri suya indirirken Sancak kulağına,

 

"Bana yasak, inat, tehtid işlemez kadın bilmiyor musun? " dedi. Eylül sesi titrerken ona teslim oldu.

 

"Elbet hesabını senden sorarım aslan yüreklim sen merak etme. " diyerek dudaklarına ulaştı. Sancak keyifle gülümseyerek kucağındaki Eylül ile birlikte oturduğu yatağa uzandı.

 

Loading...
0%