@eelliiffiippeekk
|
Zaman elle tutulmuyor ki bağlayasın. Su misali akıp gidiyordu. Aylardır Naz ile Buğra köşe bucaklarda gizli gizli buluşuyordu. Naz, Derin ile kuzendi. Sancak'ın abisini dövmesinin ardından Naz'ın babası görüşmelerini yasaklamış hatta Naz'ı okuldan almış başka bir okula yazdırmıştı. Buğra, Naz'ı görmek için sabahın köründe gidip okulunun önünde bekliyordu. Tabi Naz'da erkenden geliyordu onu görmek için. İkiside artık ne yapacaklarını şaşırmıştı. Evlilik konusu Buğra'nın aklında kendine kesin sonuç olarak yer edinmişti. Hafta sonu olduğu için ikisi sokağın köşesinde buluşmuşlardı yine. Annesi Naz'a babasından gizli izin veriyordu. Yine annesinden izin çıkmıştı ama sadece on dakikalık vakitleri vardı. Naz dayandığı duvardan gitmek için doğrulurken Buğra, Naz'ın tuttuğu elini daha sıkı tuttu.
"Ama güzelim daha yeni geldin, az daha kalsan? " dedi. Naz üzgünce başını salladı.
"Ne yapayım Buğra annemden hepi topu on dakikalık izin alabildim. Babam duysa kemiklerimi kırar yemin ederim. Sancak Amca amcamı hastanelik etti sizde abimle, Harun Abi'nin kollarını kırınca babam kati kurallar koydu biliyorsun. "
"Ama nazlı yarim bizim suçumuz yoktu ki sende biliyorsun onlar gelip bize saldırdı. Amcanda anneme ağza alınmayacak şeyler söyleyince babamda delirdi tabi. Babamın elinin ayarı da yok maalesef. "
"Ne olacak bizim halimiz Buğra? Derin ile Rüzgar ayrıldı olan bize oldu. Aylardır böyle köşe bucaklarda gizli gizli bulaşabiliyoruz ancak. Bir yakalanırsak babam direkt halamın yanına Aydın'a gönderir beni. "
"Bende çok memnun değilim ama ne yapayım gözümün nuru başka çaremiz de yok ki."
"Buğra ya bizde ayrılmak zorunda kalırsak? Ben dayanamam ölürüm."
"Asla buna izin vermem nazenin güzelim. Çok zorlarlarsa evleniriz ama yinede bırakmam seni. "
"Evlenmek mi? " Naz kocaman açılan gözleriyle öylece bakakaldı.
"Evlenmek tabi. Çok şükür evimde var ikimizin geleceğini kurmaya yetecek kadar paramda var. Sadece bir ay sonra on sekiz olacağım sende iki ay sonra on sekiz olacaksın. Baktık olmuyor herkesi karşımıza alır evleniriz. Ama tabi sen benimle evlenmek istemiyorsan o ayrı. " dedi beklentiyle Naz'ın gözlerinin içine bakarak. Naz afallamış bir şekilde yutkundu.
"Biz mi? " diye sordu. Buğra tuttuğu elini sol göğsünün üzerine koydu.
"Bak kalbim bile senin adını haykırıyor. Ben ömrümün her anını her saniyesini seninle yaşamak istiyorum. Kimsenin seni benden almasına asla izin vermem. Gönlü güzelim elbette yapamayacağın bir şey istemem senden. Eğer olmaz dersen başka bir hâl çaresi buluruz bu halimize. "
"Başka hâl çaresi bulacağına doğru düzgün evlenme teklifi etmeyi öğren. Bir kere evleneceğim sonuçta böyle evlenme teklifi mi olur! Senin için değil ailemi bütün dünyayı karşıma alırım sevgilim. Sözüm olsun bahar gözlü sevgilim sen ne zaman istersen ben nefes misali ellerine tutunup cehenneme bile gelirim. "
"Sözüm olsun güneş gözlü gül yarim her nefeste sana cenneti yaşatacağım. " Naz geç kaldığını hatırlarken endişeyle saatine baktı.
"Hiii! Geç kaldım annem mahvederek beni! " diyerek paniklerken parmak uçlarına yükselip Buğra'nın yanağından öperek koşmaya başladı. Dönüp dönüp gülücükler atarak köşeyi dönerek gözden kaybolan Naz'ın ardından Buğra gülümseyerek derin bir nefes aldı. Aklından evlilik mevzusu çıkmazken ister istemez heyecanlanıyordu.
....
Eylül'ün evi oldukça kalabalıktı. Derya ve kızları on günlük tatil için Ayvalık'a gelmişlerdi. Taner işlerinden fırsat bulamadığı için gelmezken Derya kızlarının isteğini kıramayarak gelmişti. Tabi Eylül otelde kalmalarına müsaade etmemişti. Restoranın üzerindeki evde kalıyorlardı.
Rüzgar mutfağa girdiğinde Masal, Eylül'ün o meşhur tatlısına aşkla bakıyordu. Büyük küçük herkesin bayıldığı tatlının adı Hindistan Cevizli Masal'dı. Adını hak eden masal gibi bir tatlıydı tabi. Rüzgar'da gözlerini dikip tatlıya bakarken iç çekti.
"Of annem şimdi bunu elletmezde. " diye söylendi.
Masal,
"Çok güzel görünüyor değil mi Rüzgar Abi? " dedi ağzı sulanırken. Rüzgar'da iştahla baktı.
"Vallaha öyle Masalcığım." Gülerek Masal'a döndü tekrar, "Gel biz bu masalı çalalım. " Masal kocaman açtığı simsiyah gözleriyle heyecanla baktı.
"Nasıl? " Rüzgar etrafına bakınırken gülerek masaya baktı. Masanın üç tarafı da kapalıydı açık olan kısmı ise duvara dönüktü. Rüzgar aldığı tatlıyla masanın altına girdi. Masal ise iki çatal kapıp yanında yerini alırken ikisi gülerek tatlıyı yemeye başladı. Koca tatlıyı ikisi tek başlarına yerken Uçumuşcasına kaybolan tatlıyı arıyordu Eylül.
"Tam buraya koydum eminim ama nereye gidecek koca tatlı? " diye söylenirken Derya,
"Acaba Süheyla Abla mı kaldırdı? Bir onada soralım." diyordu. İkisi keyifle gülerek dinliyordu annelerini.
"Rüzgar Abi bizi bulurlarsa annem çok kızar." diye fısıldadı Masal. Rüzgar gülerek tatlıdan yemeye devam etti.
"Merak etme bütün suçu ben üstlenirim. " Masal daha fazla dayanamayarak kahkaha atacakken Rüzgar gülerek eliyle ağzını kapattı. Ağzı çikolata içinde kalan Masal'ın yüzüde çikolata olurken Rüzgar o küçüğün hayatının en büyük imtihanı, yüreğinin yangını olacağını bilemeden gülüyordu o tatlı haline.
Rüzgar,
"Sus cadı yakalatacaksın bizi. " diye çattı kaşlarını. Masal, Rüzgar'ın çatık kaşlarına bakarken dikkat kesildi.
"Böyle amcama benziyorsun. " dedi gülerek. Rüzgar temiz eliyle cebinden çıkardığı telefonla fotoğraf çekmeye başladı.
"Hadi babama fotoğraf atalım." diyerek ağzı yüzleri çikolata içinde gülerek çektiği fotoğrafın altına "Annemin tatlısını çaldık gizli gizli yiyiyoruz. " diye yazarak babasına atarken Alya buldu ikisini.
"Anne bütün tatlıyı bitirmişler!!! " diye bağırarak herkesi onların başına topladı. Tabi Rüzgar sözünü tutarak suçu üstlenmiş Masal ise küçük bir azarla kurtulmuştu. Eylül inanamayarak bakıyordu Rüzgar'ın yüzü gözü çikolata haline.
"Lafa gelince kocaman adamsın ama şu hâline bak. Elini yüzünü git yıka. Masal'ı da götür onunda elini yüzünü yıka. " diyerek kızdı. Rüzgar ile Masal suçlu oldukları halde hâlâ gülüyorlardı.
Rüzgar,
"Yürü Masal elimizi yüzümüzü yıkayalım. " dedi gülmeye devam ederken. Masal'ı da alarak banyoya gitti. Önce elini yüzünü yıkadı daha sonra Masal'ın elini yüzünü yıkamasına yardım etti. Aldığı havluyu Masal'a uzattı.
"Ortalıkta çok dolanma Derya Yenge'nin siniri geçene kadar. Kızların odasında oynayın tamam mı? " dedi. Masal kıkır kıkır gülerken ellerini ağzına kapattı.
"Ama çok güzeldi. " dedi. Rüzgar Masal'dan aldığı havluyu astı.
"Ama Alya'nın yanında bunu söyleme. Hadi yürü. " diyerek güldü. Rüzgar salona geçerken Masal kızların yanına gitti. Rüzgar emekleyen Ali'yi kucağına alarak severken oturdu.
"Önce abi diyeceksin tamam mı aslan parçası." dedi kardeşini havaya atıp atıp tutarken. Ali abisinin yaptığına kahkalarla gülerken Rüzgar'da onunla birlikte gülüyordu. Derya çalan telefonunu eline alırken yüzü geniş bir gülümsemeyle aydınlandı.
"Taner arıyor. " diyerek açtığı telefonu kulağına koydu.
"Efendim hayatım. " dedi. Gülüşü yüzünde solarken ayağa kalkarak bahçeye yürüdü. Eylül durumu fark ederken yanına gitmek için konuşmasını bitirmesini bekledi. Derya kapattığı telefonu avcunda sıkarken Eylül ayağa kalkarak yanına gitti.
"Derya, hayırdır bir şey mi oldu? " Derya, Ali'yle oynayan Rüzgar'a bakarak Eylül'e doğru kısık sesle fısıldadı.
"Galip." Eylül soru dolu bakışlarını ona dikti. "Durumu ağırlaşmış. Hastaneye yatırmışlar tekrar ameliyet için. " Eylül, Rüzgar'a baktı üzgünce.
"Yine mi? " Galip kalbinden iki kez ameliyat olmasına rağmen olumlu bir sonuç alınamıyordu. Ve yine ameliyat olması gerekiyordu.
Derya,
"Yarın sabah ameliyat olacakmış Rüzgar'ı görmek istiyormuş. Taner uçak biletleri ayarlamış. " dedi. Eylül derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. Bunu Rüzgar'a söylemek için yanına giderken nasıl söyleyeceğini bilemiyordu.
"Rüzgar. " diye seslendi. Rüzgar annesinin yüzünün halinden bir şey olduğunu hemen anladı.
"Anne bir şey mi oldu? " diye sordu direkt. Eylül zoraki bir tebessümle baktı oğluna. Rüzgar kucağındaki Ali'yi yere bıraktı.
"Kötü bir şey yok oğlum baban ameliyat olacakmış tekrar seni yanında istiyormuş. O yüzden Taner Amca'n senin için uçak bileti ayarlamış. " Rüzgar saniyelerle ayağa fırlarken hemen anlamıştı babasının durumunun iyi olmadığını.
"Yine ağırlaştı değil mi? " dedi gözleri dolarken. "Dün sesi kötüydü anlamıştım. Ama iyiyim dedi. Bende aptal gibi inandım! " diyerek hızlı adımlarla merdivenlere çevirdi yönünü. Eylül hemen peşinden gitti. Rüzgar gözyaşları akarken çantasını topluyordu. Eylül Rüzgar'ın hırsla topladığı çantayı elinden aldı.
"Rüzgar! " Rüzgar durmadan eşyalarını aynı hırsla üst üste koyarken Eylül elleriniden tuttu.
"Rüzgar! " dedi bir kere daha. " Sakin ol oğlum bırak ben toplarım. " Rüzgar yatağının üzerine oturarak iki elini yüzüne kapattı.
"Aptal gibi inandım! " dedi ağlayarak. Eylül ellerini yüzünden çekti.
"Ömrüm! Yapma ama. Nerden bilebilirdin? "
"Bilmeliydim anne! Babam hasta, benim onun sesinden anlamam lazımdı. Hatta benim onun yanından gelmemem lazımdı. İstanbul'da kalmalıydım. " Eylül oğlunun gözyaşlarını silerek baktı yüzüne.
"Kurban olurum sakin ol. Hadi sen biraz hava al ben çantanı hazırlayayım. Evin anahtarını da koyacağım çantana lazım olursa diye. "
"Hava falan istemiyorum sadece bir an önce gitmek istiyorum. " dedi Rüzgar derin derin nefesler alarak. Eylül hızlıca Rüzgar'ın çantasını hazırladı. Haber verdiği Sancak gelip Rüzgar'ı, Derya'yı ve çocuklarını almış havaalanına götürdü.
Sancak,
"Dikkat et kendine. " dedi Rüzgar'a sarılarak. Rüzgar başını salladı hafifçe.
"Merak etme beni Sancak Amca ben başımın çaresine her halükarda bakarım biliyorsun. "
"Aslanım benim! " diyerek omuzunu sıktı. "Ona şüphem yokta çok yüklenme kendine. Bir şeye ihtiyaç olursa haberim olsun. "
"Olur ararım. " diyerek zoraki gülümsedi Rüzgar.
"İndiğinde haber ver. "
"Tamam. " diyerek gitti Rüzgar, Derya ile.
....
Rüzgar sabırsızlıkla havaalanında Selçuk'u ararken ona seslenen Selçuk el salladı. Rüzgar yanına varır varmaz endişeyle babasını sordu.
"Enişte babam nasıl? "
"Daha iyi olacak inşaallah. " diyerek yönlendirdi Rüzgar'ı.
"Ben çocukları eve bırakıp öyle geleyim hastaneye. " Dedi Derya. Selçuk taksi ayarladı Derya ve çocukları için, hemen ardından da Rüzgar'ı alarak hastaneye götürmek üzere yola koyuldu.
Rüzgar için yol bitmek bilmezken nihayet hastaneye varabilmişlerdi. Rüzgar asansörün düğmelerine üst üste basarken daha fazla dayanmayarak merdivenlere koştu. Koşar adım yukarı çıkarken Selçuk peşinden nefes nefese kalmıştı. Rüzgar kardioloji servisine girerken koridorda telefonla konuşan Taner'in yanına uçarcasına geldi.
"Amca babam? " dedi nefes nefese. Taner sakinleştirmeye çalışarak elini omuzuna koydu.
"Sakin ol oğlum iyi. İçerde. " diyerek odayı gösterdi. Rüzgar beklemeden içeri dalarken babası ölü gibi yatıyordu. Utku omuzları çökmüş önünde dikildiği camdan dışarıyı izliyordu. Kapının sesiyle içeri giren Rüzgar'a döndü. Rüzgar dolan gözlerini zorlukla babasından ayırarak abisine çevirdi.
"Abi? " diye kekeledi sadece babasının yattığı yatağa yaklaşarak. Utku perişan bir halde Rüzgar'ın yanına geldi
"Daha iyi. " Rüzgar sıktığı dişleriyle dolu gözlerini abisine dikti.
"Bu iyi hali öyle mi? Bundan daha kötüydü ve siz bana haber verme zahmetinde bile bulunmadınız öyle mi?" dedi öfkeyle. Utku gözyaşları akarken kardeşinin sitemine hak vermiyor değildi ama çok korkmuştu.
"İki gündür ben kendime gelemiyorum! Düştü kaldı babam ellerimin arasında bir anda! Nasıl müdahale ettim, nasıl ambulans çağırdın, nasıl hastaneye getirdim hatırlamıyorum bile! Amcama haber vermek bile ancak bu sabah aklıma gelebildi. " diye isyan etti. Rüzgar'ın öfkesi yerini derin bir acıya bırakırken gözyaşlarını iki eliyle hızla sildi.
"İyi olacak ama değil mi? " dedi sesi titrerken. Utku kardeşine sıkıca sarıldı.
"Tabi iyi olacak lan, babam dağ gibi ona bir şey olur mu?" diyerek Rüzgar'a daha sıkı sarılırken söylediği şeye inanmak istiyordu.
"Rüzgar. " diye mırıldandı Galip. Rüzgar hemen sarıldığı abisinden ayrılarak babasının elini tuttu.
"Burdayım babam." dedi tek eliylede yüzünü silerken. Galip tebessüm ederek baktı ikisine.
"Ben öldüm mü ki ikinizde ağlıyorsunuz? " diyerek zoraki doğruldu. İkisi de hemen yardım ettiler babalarına doğrulup oturması için.
Utku,
"Allah korusun baba o ne demek öyle. " dedi.
Rüzgar,
"Bana sözün var daha yapacak bir sürü şey planladık. " diyerek zoraki tebessüm ederken gözyaşlarını zor tutuyordu. Utku'da ondan farksız değildi. Galip kendine doğru çektiği Rüzgar'a sarılarak öperken,
"Şu hayatta beceremediğim tek şey ölmektir merak etmeyin daha çok yaşarım ben. " dedi.
O sırada odanın kapısı açıldı. İçeri Zeynep kızıyla birlikte girdi.
"Baba! " Diyerek babasına koştu kızı. Hıçkırıklarla sarıldı babasına. Çok korkmuştu babasını öyle baygın gördüğünde. İki gündü hastaneye gelmek için annesine yalvarıyordu en son dayısı dayanamamış getirmişti.
"Hoş geldin Rüzgar. " Zeynep iki gündü hastanede perişan olmuştu. Sabahta baygınlık geçirmişti.
"Hoş buldum. "
"İyiyim güzel kızım ağlama artık. "
"Çok korktum sana bir şey olacak diye. " Hıçkırmaktan nefes alamıyordu sanki.
" Bir şey olmadı iyiyim. Mavi hadi ağlama ama, beni üzmek mi istiyorsun? " Mavi hıçkıra hıçkıra gözyaşlarını sildi. Utku açtığı su şişesinden kardeşine su içirerek gözyaşlarını sildi. Mavi, Rüzgar'a bakarken bir kere daha büktü dudağını. Rüzgar kardeşine sıkıca sarıldı, Mavi abisine sarılmış bir kere daha hıçkırıklara boğuldu.
"Yapma güzelim benim, hadi ağlama artık. Gel yüzünü yıkayalım senin. " Rüzgar kardeşinin yüzünü yıkamak için tuvalete götürürken Zeynep tebessümle Galip'in elini tuttu.
"Ağrın var mı? " Diye sordu yanına oturuken.
"Çok az. " O sırada Utku su şişesini isteyen Rüzgar'a götürdü.
"Sabah tahlil almışlardı ya, doktor baktı az önce. "
"Kötü bir şey yok değil mi? " Kocasının endişeli bakışlarına gülümsedi Zeynep.
"Hamileyim. Ondanmış bu halsizliklerim, iştahsızlığım. Şu zor zamanda serin bir nefes gibi geldi. " Galip sarıldığı Zeynep'in alnından öptü.
"Teşekkür ederim bir kere daha bana bu mutluluğu yaşattığın için. "
"Bu kez çok korkuyorum Galip, ameliyat uzun sürecek çok korkuyorum. "
"Kaderden gerisi yoktur güzelim, kader nasibimize ne yazdıysa onu göreceğiz. Sen varsın ya asla gözüm arkada değil, biliyorum ki sen her şeyin üstesinden gelecek kadar güçlüsün, çocuklarımızı eksizksiz yetiştirecek kadar dirayetlisin. "
"Ben gücümü senden alıyorum. "
"Benden olanlar sana güç olmaya yetmez mi? " Zeynep, Galip'e sarılarak ağlamamak için direndi. Onu üzmek istemiyordu ameliyat arifesinde.
"Biz Mavi'yle kantine kadar gidip gelelim. " Utku elinden tuttuğu kardeşiyle odadan çıktı. Biraz hava almalıydı Mavi. Rüzgar koltuğa bıraktı kendini yorgunca. Zeynep derin bir nefes alarak ayağa kalktı.
"Toprak çok ağlıyormuş eve uğramam lazım. Bu akşam annenle baban da gelecek, onlar için de oda falan hazırlayayım. "
"Git sen, merek etme beni çocuklar burda zaten. "
"Bir şey lazım olursa arayın. "
"Tamam canım. " Zeynep istemeye istemeye giderken Galip, Rüzgar'a baktı. Büyüdükçe ona daha çok benzeyen oğluna gülümseyerek baktı.
....
Rüzgar ile Utku bir an bile babasının başından ayrılmazken koca gün yerini örtücü geceye bırakmıştı. Galip birbirleriyle konuşan oğullarına bakarak bir kere daha şükretti. Arslanlar gibi iki oğlu vardı, Toprak'ta vardı ama o daha küçüktü.
"İkinizde gelip karşıma oturun şöyle. İkinizle konuşmak istediğim şeyler var. Rüzgar şu ceketimi ver bana. " dedi. Rüzgar babasının ceketini vererek ayak ucuna oturdu. Diğer tarafada Utku otururken Galip ceketinin cebinden çıkardığı kutuyu açarak içinden aldığı yüzüğü Utku'ya, kutunun içinden çıkardığı kolyeyide Rüzgar'a verdi. İkisi de ellerindekilere bakarken Galip bir kere daha gururla baktı ikisine.
"Bunlar annelerinize aldıklarımdı. " dedi acı bir tebessümle. Utku'ya döndü. " O yüzüğü annene nişan gecesi takmıştım. Zorbalığımdan öyle korkuyorduki ne dersem karşı çıkamazdı. Cesaret edebildiği tek şey giderken o yüzüğü bırakabilmesiydi. " Rüzgar'a çevirdi bakışlarını. "Bu kolyeyi ben kendim yaptım annene evlilik hediyesi diye. Ben çok hata yaptım, bazılarının helalliğini istemeye dahi yüzümün olmadığı bir çok hata.
Ben bunları, bir nimet olarak karşıma çıkmış Zeynep'i kırıp dökmemek için sakladım. Her baktığımda neleri kaybettiğimi görmek, ne kadar büyük yanlışlar yaptığımla yüzleşmek ve bir daha asla aynısını yapmamak için sakladım.
Ananın bahtı kızına çeyiz, babanın kaderi oğluna miras kalırmış. Benim cezam ne bu dünyada biter ne de maverada. Benim yaptığım hataları, yanlışları sizin yapmanızı istemiyorum. Gün gelecek ikinizde elbet aşık olacak evleneceksiniz, bunlara her baktığınızda gözünüzden sakınmak üzere sevecek, aldığınız nefesin bile inciteceğinin hesabını yapmayı hatırlayacaksınız. Değil gözünden bir damla yaş akıtmak kaşınızı çatıp bakmaktan bile imtina edeceksiniz. Dünyaya kafa tutsanız bile sevdiğinizin, sevginizin hürmetine eğilmeyi bileceksiniz.
Bu size verdiklerim her daim size bunları hatırlatsın. Şekerin bile acıttığı diş varken sevgilinin açtığı yara kapanmaz, baba nasihatıdır kulağınıza küpe olsun. "
Rüzgar ile Utku ellerindekilere bakarken o iki emanetin barındırdığı anlamlar çok ağırdı. İkiside bunun farkındaydı.
Bütün geceyi dua etmekle geçirmişti Utku ile Rüzgar. Sabah ne kadar zor olsada babalarına ameliyathaneye kadar eşlik edeceklerdi. Zeynep kızı ile oğlunu erkenden getirmişti Galip'in onları görmesi için. Ardından dayıları çocukları götürürken Zeynep'ten kocasıyla ameliyathanenin kapısında kadar yürüdü. Ağlamamak için kendiyle savaşıyordu.
Utku ile Rüzgar dolan gözlerle gülümsediler babalarına zoraki. Ameliyathanenin kapısının kapanmasıyla ikiside gözyaşlarını tutamamışlardı. Aslı Utku'ya sarılıp ağlarken Utku gözyaşlarını silerek gözlerini tavana dikti dualarla. Hıçkırıklara boğulan Zeynep'i Derya sarılarak sakinleştirmeye çalışırken Özge ağlayan annesine sarıldı. Ahmet yılıkmışlıkla oturdu kapanan ameliyathanenin kapısından sonra.
Rüzgar daha fazla durmazken resmen koşarak çıkıp dışarı attı kendini ameliyathanenin koridorundan. Taner hemen peşinden gitti Rüzgar iki elini cama dayamış ağlarken Taner elini omuzuna koydu.
"Ya bu sefer o ameliyattan çıkamazsa babam? Beni ne ayakta tutar amca? " dedi. Taner derin bir nefes alarak sıkıntıyla verdi.
"Baban şu hayatta tanıdığım en güçlü insan. Lafta değil gerçekten öyle. Bunuda atlatacaktır eminim. "
"Korkuyorum amca, eksik olan yanım tamamen eksik kalacak diye çok korkuyorum. "
"Öyle bir şey olmayacak düşünme böyle şeyler."
"Bu ihtimal çok canımı acıtıyor amca ölüyorum sanki. "
"Ama olmayacak! "
Rüzgar alnını cama dayayarak gözlerini kapattı.
"Böyle olmak zorunda mıydı? "
"Tövbe de, ne zamandan beridir isyan ediyorsun sen? "
"İsyan değil amca sadece çok ağır geliyor. " Taner halini anlamıyor değildi ama onları ayakta da tutması gerekiyordu. Taner sarıldığı Rüzgar'ı sakinleştirip toparladı. İkisi ameliyathanenin önündeki çaresiz bekleyişe katılırken sanki zaman geçmek bilmiyordu.
Herkesi tüketen saatlerin ardından hepsinin sabrı tükenirken açıldı ameliyathanenin kapısı. Doktor uzun süren ameliyatın yorgunluğu yüzünden okunurken sabırsızlıkla bekleyenlere bir açıklama yapması gerekiyordu.
"Ameliyat iyi geçti ama yinede umduğumuz sonucu alamadık, hasarı tamamen onaramadık. Kalp kaslarındaki zayıflık ne yazık ki yaptıklarımızı sınırlandırıyor bu yüzden birkaç yıl sonra tekrar ameliyat olması gerekecek. " dedi doktor.
Rüzgar,
"Durumu iyi mi şimdi? " diye sordu.
Doktor,
"Evet, şu an için durumu stabil. Önümüzdeki birkaç gün yoğun bakımda kalacak. Geçmiş olsun. " diyerek gitti doktor. Herkes sevinç ve şükürle birbirlerine sarılırken Rüzgar saatlerdir sanki ilk defa nefes alabiliyordu. Özge'nin ona sarılmasıyla nefesini vererek yutkundu.
....
Babasının ameliyatından sonra Rüzgar babasıyla kalmaya karar vermişti. Verdiği bir diğer kararda doktor olmaktı. Babası için iyi bir kariolok olmaya kararlıydı ve bunun için gece gündüz çalışıyordu. Eylül sık sık arıyordu oğlunu. Her ne kadar büyüsede anne yüreği merak ediyordu.
Girdiği sınavdan umduğu sonucu alan Rüzgar tıp fakültesini kazanmıştı. Kazandığının sevincini bir tek o yaşamıyordu. Buğra ile Naz'da verdikleri söz üzere çok çalışıp seçimlerini birlikte yapmışlardı. İkiside tip okumaya kararlıydı. Yoğun geçecek dönem başlamadan Rüzgar birkaç günlüğüne annesinin yanına gelmişti. Daha sonra o, Buğra ve Naz birlikte İstanbul'a gideceklerdi. Tabi Naz'ın babasının Buğra ile gideceğinden haberi yoktu. Naz'ın abisinin bunu öğrenmesi üzerine babası üniversite okuması için İstanbul'a göndermemeye karar vermişti. Aydın'a kardeşinin yanına göndermeye karar vermişti.
Naz iki gözü iki çeşme ağlayarak Buğra'yı aradı. Buğra'nın telefonlu açmasıyla Naz ağlayarak,
"Buğra babam beni halamın yanına gönderecek bir şey yap " demesiyle Buğra afalladı.
"Sakin ol canımın canı tek tek söyle." Naz'ın ağlayan sesine endişeyle ayağa fırlamıştı. Naz durmadan ağlarken hıçkırıkları arasında konuştu.
"Abim nerden öğrenmişse sizinle geleceğimi öğrenmiş, babama söylemiş. Kıyamet koptu evde. Babam demediğini bırakmadı. Çok ağır konuştu. Aydın'a bilet bile aldı Buğra. " Buğra sıktığı dişleriyle merdivenleri indi
"Hazırlan seni almaya geliyorum kimliğinin yanında olduğuna emin ol " diyerek kapattı telefonu. Babasının arabasının anahtarını alarak hızla evden çıktı. Aynı hızla Naz'ın evine doğru sürdü arabayı.
Dayandığı kapıyı yumruklamaya başladı. Naz'ın annesi kapıyı açarken şaşkınlık ve korkuyla baktı.
"Oğlum senin burda ne işin var Asım seni görürse öldürür! "
Buğra,
"Naz'ı almaya geldim Nebahat Teyze. Ben onun saçının teline dokunmaya kıyamazken kimsenin onu üzmesine, kırmasına, ağlatmasına izin vermem! " diyerek içeri doğru seslendi.
"Naz! " sesin üzerine herkes bahçeye çıktı.
Asım,
"Ne işin var ulan benim evimde, siktir ol git elimden bir kaza çıkmadan! " dedi. Buğra vermeyeceğini bildiği halde Asım'ın karşısına dikildi.
"Ben kendimi bildim bileli kızınıza aşığım, şimdi Allah'ın emri ile kızınızı istiyorum. " Asım delirmiş bir şekilde Buğra'nın üzerine yürüdü.
"Ne diyorsun ulan sen? Defol git lan burdan ben canını almadan. " diye bağırdı.
Buğra,
"Peki. Üzerime düşeni yaptım, rıza gösterip vermiyorsanız ben alıp giderim. " diyerek Naz'a döndü. "Benimle evlenir misin? " dedi elini uzatarak. Naz aldığı teklifle gözleri parlayarak annesine baktı. Annesi onları desteklediğini belli ederek kabul etmesi için başını sallarken Naz öfkeyle bakan babasına döndü. Babası bakışlarıyla tepkisini belli ederken Naz, Buğra'nın elini tuttu. Buğra, Naz'ı çekip arkasına aldı.
Asım,
"Dahada senin gibi kızım yok benim! " dedi öfkeyle. Nebahat onun kadar büyük bir öfkeyle araya girdi.
"Yeter! " diye bağırdı. "Yeter! Bıktık senin emirlerinden de yasaklarından da yok saymalarından da! Hep senin dediğin hep senin istediğin! Başka şey bilmez misin be adam? Onlar birbirlerini seviyorlar, evlenmek istiyorlarsa da evlenecekler. Bu çocuk görevini yaptı senden aslanlar gibide istedi kızını sana rağmen vermemekte senin ayıbın. Yolunuz açık olsun çocuklar varın gidin kaderinizi birlikte çizin. " Uzanıp kızının alnından öptü.
"Ak sütüm gibi tertemiz kızımı eşten önce emanet verdim sana Allah yolunuzu, bahtınızı açık etsin. Sen Allah'ın emriyle istedin, bende Allah'ın emriyle verdim gönlünüz rahat gidin bizim olmayı beceremediğimiz aile olun. " dedi kocasına bakarak. Buğra eğilip tuttuğu elini öperek alnına koydu.
"Emanetinizin yeri bir ömür yüreğim ve başımın üzeridir, gözünüz arkada kalmasın. " diyerek elinden tuttuğu Naz'ı arkasından yürüterek bahçeden çıktılar. Naz son bir kez dönüp gözyaşlarıyla babasına baktı. Babası çattığı kaşlarıyla bakmaya devam ediyordu. Buğra kapısını açtığı arabaya Naz'ı bindirerek sürücü koltuğuna oturdu. Buğra, Naz'ın elini sıkıca tuttu.
"Elbet o da anlayacak bizi zamanla, biraz sabır nazlı yarim. " dedi. Naz başını yukarı aşağı salladı ağlayarak. Buğra çalıştırdığı arabayla uzaklaşırken Naz hıçkırıklara boğuldu.
....
Eylül kurduğu mükellef sofraya bir kere daha baktı gülümseyerek. İçinde bir parça hüzün olsada iki oğlu doktor olacağı için mutlu ve gururluydu. Sancak'ta ona bakıyordu gülümseyerek. Eylül kıstığı gözleriyle kocasına baktı.
"Ne bakıyorsun öyle? " dedi gülerek. Sancak yüzünde çapkın bir bakışla gülümsedi.
"Ne kadar şanslı olduğuma bakıyorum. Bir kadın hem bu kadar güzel, hem bu kadar iyi yürekli, hem de bu kadar çekici nasıl olabiliyor anlayamıyorum. Bir insan her şeyiyle nasıl bu kadar kusursuz olabilir? " dedi kollarını beline dolayarak. Yüzünü boynuna gömerek derince soludu kokusunu.
"Sen şu hayatta en büyük şükür sebebimsin kahve kokulu kadın. " Eylül halinden memnun gülüyordu.
"Sende şu hayatta bana verilen en güzel nimetsin aslan yürekli adam. " dedi. İkisi duyduğu öksürükle dönerken Buğra elinden tuttuğu Naz ile onlara bakıyordu. Naz başı önüne beklerken, Buğra boğazını temizleyip söze girdi.
"Size söylemek istediğim bir şey var. " O sırada merdivenlerden inen Rüzgar şaşkınca ikisine bakıyordu. "Şey... Biz birlikte okumak için İstanbul'a gidecektik biliyorsunuz ama babası öğrenince Naz'ı Aydın'a göndermeye karar vermiş. Bende gidip babasından Naz'ı istedim vermedi bende aldım geldim. " Eylül ile Sancak birbirlerine bakarken Eylül sevinçle koşup Buğra'ya sarıldı.
"Ay ben şimdi kayınvalide mi oldum? " dedi sakınca gülerken. Sancak çattığı kaşlarıyla Buğra'ya baktı.
"Kızım bu eşek seni istemediğin bir şeye zorlamıyor değil mi? " diye sordu. Naz çekinceyle başını iki yana salladı.
"Hayır, ben kendi rızamla geldim. " dedi. Eylül sevinçle gülümseyerek Naz'a da sarıldı.
"Ya Rabbi şükürler olsun aslanımın mirvetini göreceğiz inşaallah! " Sancak'ta başını iki yana sallayarak gülerken ne diyeceğini şaşırmıştı.
"Asma suratını kızım, babanla orta yolu bulmanın bir yolunu bulacağız inşaallah, söz veriyorum o da gelecek sizin düğününüze. " Naz Sancak'a hafif bir tebessümle başını salladı.
Rüzgar keyifle gülerek Buğra'ya sarıldı.
"Sıvayın kolları düğünümüz var! Kardeşim evleniyor ben be! " Diyerek Buğra'nın omuzuna gülerek yumruk attı.
SON
Acı tatlı birlikte bir hikâyenin sonuna geldik. Şükür bu günü gösterene. Yanımda olup beni bu yolda yalnız bırakmayan siz okuyucularıma sonsuz teşekkürler. Hepiniz mutluluk yağmurları altında şemsiyesiz kalın inşaallah. Sevgi, sağılık, huzur ve mutluluk her daim kürkünüz olsun. Hoşkalın hoşça kalın...
Giresun Kurşunisi kitabına başlıyorum asla pişman olmayacağınız bir başka kurgu hepinizi bekliyorum.
Istagram hesap: @elifyildirimipek profilime mesaj yazmış bazı arkadaşlar belki takip etmek isteyen başka arkadaşlar da varsa diye buraya da bırakıyorum.
|
0% |