@eelliiffiippeekk
|
Babasının gidişinin ardından bir saat geçmesine rağmen Eylül hâlâ olduğu şekilde yatıyordu yanı üzerine yüzü yastığa gömülü. Tek fark artık ağlamıyordu "Kızım " diyen sesle başını kaldırdı. Ahmet ona yemek getirmişti. "Kalk iki lokma bir şeyler ye "
Eylül hafif doğrularak, "İçim almıyor " dedi kısık sesiyle.
"Olmaz öyle aç açına, hadi zorla kendini biraz yemek yemen lazım "
"Gerçekten yiyebilecek durumda değilim "
"Ayakta duracak halin yok kızım mecbur yiyeceksin " diyerek masayı çekti Eylül'ün önüne. Yemeği üzerine koyarak, "Yiyemiyorsan ben yedireyim sana kızım " dedi. Eylül başını iki yana sallayarak kaşığı aldı. Ahmet'in zoruyla birazda olsa yemek yemişti nihayet.
Eylül'e yemek yedirdikten sonra kızı Aslı'yı arayarak Eylül'ün yanında refakatçi olarak kalmasını ve gelirken de Eylül'e kıyafet getirmesini istemişti Ahmet. Aslı babasının isteği üzerine vakit kaybetmeden hastaneye gelmişti. Çünkü yeni yengesini fazlaca merak ediyordu. Odanın kapısını tıkırdatıp içeri girdi Aslı.
"Babacığım " dedi gülümseyerek. Babası da ona gülümseyerek, "Gel kızım " dedi. Aslı yanlarına ulaşırken Eylül'e de tebessümle bakarak, "Merhaba " dedi. Eylül kısık sesiyle tanımadığı bu neşe dolu kıza "Merhaba " diyerek bakışlarını kucağındaki ellerine düşürdü.
Aslı yirmi yaşında üniversite son sınıf öğrencisiydi. Aile genlerinden gelen uzun boyu ve karamel rengi saçlarıyla oldukça ilgi çekici duruyordu. Babası, "Eylül bu gece burda kalacak yarın taburcu edilecek. Halletmem gereken şeyler var benim muhtemelen gelemem, Mirsat Abi'n bu gece nöbetçiymiş bir şey lazım olursa ona söylersin. O da sizi sık sık ziyaret eder zaten. Ben yarın sabah gelir sizi alırım " dedi.
"Gözün arkada kalmasın babam, merak etme sen bizi " diyen Aslı babasını yolcu etti. Eylül'e döndü gülümseyerek. "Ne kadar güzel saçların var ya, böyle aynı oyuncak bebeklerin ki gibi " dedi. Eylül şaşkınlıkla baktı bu fazlaca neşeli kıza. Aslı küçük bir kahkahayla konuşmaya devam etti.
"Bakma bana öyle gerçekten saçların çok güzel. Gözlerine diyecek kelime bulamadım zaten. Emel Sayın'ın genç versyonu gibisin maşallah! Tarık Akan'ımız da hazır zaten " dedi abisini kastederek. "Bende Adile Naşit olayım diyorum ama boydan kaybediyorum. Ben bir tane bulurum en nihayetinde. Hatta kadroyu tamamlarım ben. 'Mavi Boncuk Yeniden ' yakında sinemalarda " Aslı'nın kıkır kıkır gülerek söylediklerine Eylül de tebessüm etti.
Aslı derin bir nefes alarak koltuğa oturdu. "Çay, kahve ya da başka bir şey ister misin? " diye sordu Eylül'e.
"Hayır teşekkür ederim "
Bir süre sonra Aslı nefesini üfleyerek, "Ya böyle boş boş beklemekte ne sıkıcıymış " dedi. Kenarda duran televizyonun kumandasına uzanarak aldı. Açtığı televizyonda gördükleri şeyle önce Aslı ardından Eylül kahkahalarla gülmeye başladılar. Televizyonda Mavi Boncuk filmi oynuyordu.
"Sinirlerim bozuldu " dedi Eylül derin derin nefesler alarak. O sırada odanın kapısı tıkırdatılıp açıldı. İçeri Aslı'nın büyük dayısı Tuğrul'un doktur olan oğlu Mirsat girdi.
"Ooo muhabbettiniz bozulmasın, ne güzel anlaşıyorsunuz siz öyle ya " dedi. Aslı gülmeye devam ederken ayağa kalkarak, "Amin abi sağ ol " diye karşılık verdi. Mirsat, Eylül'ün yanına giderek ayağını kontrol etti. "Ağrın var mı? " diye sordu. Eylül başını iki yana sallayarak, "Çok az " diye cevap verdi. Mirsat gülerek konuşmaya devam etti.
"Sizi aksatmadan kontrol edeceğim sabaha kadar zira baban babamın içinden geçti. Aynı şeyi banada yapmasın " Aslı çattığı kaşlarıyla, "Oh iyi olmuş dayıma! " dedi sinirle. "Buda dayıma ders olsun. Babam her şeyi halletmişti o her şeyi karıştırmasaydı "
"Eniştem gibi naif bir insanı bile böyle çileden çıkardılar yani. Müsebbibi aldı dersini oturdu aşağı sırada fail var. Eniştem direkt Galip'in canına okumaya gidiyor "
"Nasıl olsa abimin babama karşı seside çıkmaz, babam onu doğduğuna pişman eder şimdi. Orda olup izlemek vardı ya "
"Hazar yanındaydı o bize özet geçer "
"Vallaha mı? Çok iyiymiş, ben ararım birazdan Hazar Abi'yi "
"Var mı istediğiniz bir şey? "
"Benim yok " dedi Aslı. Eylül'e dönerek, "Sen bir şey ister misin Eylül? " diye sordu. Eylül başını iki yana sallayarak bir şey istemediğini belirtirken Mirsat, "Bu gece serviste nöbetçiyim, sık sık uğrarım. Bir ihtiyaç olursa ara hemen gelirim sen sakın aşağı inme " dedi. Aslı gülümseyerek konuştu.
"Olur abi ararım, sağ ol "
Mirsat'ın gidişinden sonra Aslı yanında getirdiği küçük çantayı yatağın üzerine koyarak açtı. "Senin valizini bizim eve göndermişler, başka kıyafet giymek istemezsen diye senin kıyafetlerinden getirdim. Şampuanın ve duş jelini de getirdim. Bir duş almak sana iyi gelecektir " dedi. Eylül, "Şimdi burda hiç uğraşmayayım boş ver " dedi bıkkınlıkla. Aslı iki elini yanlarına dayayarak, "Bunu cevap olarak kabul etmiyorum Mavi Boncuk. İki dakikada yıkarım seni " diyerek Eylül'ün itirazlarını yok sayarak onu banyoya götürdü.
Eylül Aslı'nın yardımıyla güzel bir duş aldıktan sonra sabaha kadar deliksiz bir uyku uyudu. Buna o kadar çok ihtiyacı vardı ki gece defalarca kez gelen doktor ve hemşirelerin seslerine bile uyanamadı.
Sabah erken saatlerde taburcu işlemlerini Mirsat hallederek eniştesi Ahmet'e haber verdi. Kısa sürede Ahmet gelip kızını ve gelinini alarak eve götürdü.
Eylül'ün içinde olduğu araba iki katlı bir evin bahçesine girdi. Ev oldukça büyük görünüyordu. Bahçeside göz alabileceğine genişti. Aslı'nın yardımıyla arabadan inen Eylül bu yeni yere meraktan çok içinde bir sızıyla göz gezdirdi. Bundan sonra burda mı yaşayacaktı? Evin kapısında bir çok hanım belirdi. Hepsinin ilgi odağı Eylül'dü. Eylül çekinceyle Aslı'ya bakarken Aslı ona gülümseyerek koltuk değneğini tutmasına yardım etti. "Hadi gel " dedi yürümesi için destek olurken.
Ahmet eşine seslenerek, "Candan Hanım, gelinin sana emenet, rahat ettirin. Ben hayırsız oğlunu alıp geleyim bahaneleri bitmiyor gelmemek için " dedi. Candan, "Merak etme sen, bana emanet " diyerek Eylül'ün koluna girdi. "Gel kızım " dedi içeri girmesine yardım ederek. İçeri girdiklerinde Aslı annesine, "Anne, Eylül nede kalacak, abimin odasında mı? " diye sordu. O an Eylül'ün içine tarifsiz bir endişe doldu. Tanımadığı bu kadar insana nasıl derdini anlatabilirdi? Neyseki kayınvalidesi Candan'ın sözleri imdadına yetişti. "Yok kızım abinin odasında kalmayacak. Ayağının üzerine basamıyor diyince baban yukarı çıkamaz diye burada aşağıdaki odayı hazırladık biz ona. Gel kızım daha fazla ayakta durma " diyerek Eylül'ü onun için hazırlanan odaya yönlendirdi. Eylül sessiz sedasız onun için hazırlanan odaya geçerken evdeki hanımlar Eylül'ün hakkında kendi aralarında fısır fısır konuşuyorlarken genç kızlar kıkır kıkır gülüşüyorlardı. Candan gelinini odaya yerleştirdikten sonra evdeki kızlardan birine seslendi. "Nazenin, kızım yengenin kahvaltısını getir ilaç içmesi lazım " Aslı'ya da, "Aslı kızım sende ayağının altına bir yastık koy rahat oturabilsin " dedi. Eylül şaşkın şaşkın bu etrafında pervane olan insanlara baktı. Aslı ayağının altına yastık koyarken Eylül mahçubiyetle, "Ona hiç gerek yok " deyiverdi kısık sesiyle. Aslı gülerek battaniyeyi üzerine örttü Eylül'ün. Odanın kapısında bekleyen hanımlardan biri, "Kız yenge maşallah oyuncak bebek gibi bu. Elle çizilmiş sanki " diyerek güldü. Candan da gülerek, "Benimde aklımdan o geçiyordu. Maşallah diyinde kızcağızı nazar etmeyin " dedi. Eylül ne yapacağını bilmez bir şekilde başını önüne eğdi.
Aslı dayanamayarak kahkaha attı.
"Tanıştırayım Eylülcüğüm, ailemizin yönetim kurulu üyeleri. Annem, babamın tabiriyle Candan Hanım ama dünyanın bütün sevgi sözcükleri hanım kelimesinde saklıdır onlar için. Halam Gülfem, kendisinin herkesin işinde eli vardır ki olmazsa olmazdır zaten. Aynı zamanda Haşmet Dayı'ımın çok kıymetli eşidir. Huysuz ve aksi Tuğrul Dayı'mın naif eşi Nuran Sultan. Ailemizin dert babası, Mehmet Amca'mın hamarat eşi Sevil Hatun. Rahmetli gönlü güzel amcamın nazenin eşi Melek Anne'miz. Hepimiz ona Melek Anne diye sesleniriz. Her sıkıntımızda üşenmeden İzmir'den kalkar gelir her seferinde. Yönetim kurulu başkanı ise anneannemdir akşam dayım gelirken onu getirecek tanışırsın. Genç kızlarıda daha sonra biz bize kaldığımızda tanıştıracağım " o sırada elinde kahvaltı tepsisiyle içeri giren Nazenin Eylül'ün kucağına tepsiyi bıraktı. "Afiyet olsun " dedi gülümseyerek.
"Teşekkür ederim " dedi Eylül çekingen bir tavırla. Bu kadar insan gözünü dikmiş onu izlerken nasıl yemek yiyebilirdi ki? Melek hâlden anlayan tavrıyla, "Hadi herkes işinin başına " dedi. "Dünya kadar işimiz var, daha bir sürü yemek yapılacak. Akşama herkes burda hiçbir şeye yetişemeyeceğiz. Kızcağız yemeğini yesin, toparlansın az akşama nikâhı var " nikâh kelimesi Eylül'ün zihninde yankılı bir şekilde dönüp dururken usulca yutkundu. Odadakiler saniyerler içinde odayı terkederken Eylül tanıdığı tek kişi olan Aslı'ya çevirdi kırık bakışlarını. "Akşama... nikâh dedi...? "
Aslı tebessümle elini elinin üzerine koydu. "Akşama nikâh yemeğiniz var, abimle nikâhınızı kıyacak Haşmet Dayı'm. Bizde adettir nikâh erkek tarafının evinde düğün gecesi kıyılır, ardından yemek verilir. Daha sonrasında ise gelin, damat ailenin yol yordam bilen kişisine emenet edilir ve evde kimse kalmaz evlenen çiftin ilk gecesi olduğu için. Bizim ailede o bilir kişi Gülfem Hala'm olur her zaman " Eylül düşünmeden evet dediğinde bunları hiç düşünmemişti. Şu an pişman olması bir şeyi değiştirmiyordu. Dudağının iç kısmını dişleri arasına sıkıştırarak dolan gözlerini üst üste kırpıştırdı. Ne yapacaktı şimdi? Gözünden damlayan yaşı hızla sildi. Aslı Eylül'ün tutuğu elini sıktı. "Merak etme babam illaki bir şeyler düşünmüştür. O her zaman doğru olanı yapar. Hadi sen bir şeyler ye ben ilaçlarını getireyim "
Aslı'nın gidişinden sonra Eylül sırtını yatağın başlığına dayayarak gözlerini tavana dikti. Gözyaşları tane tane süzülürken derin bir nefes aldı. "Keşke Duygu şimdi burda olsaydı " diye fısıldadı. Ondan hiçbir haber alamamıştı o geceden sonra. Kim bilir ne haldedir diye geçirdi içinden. Peki ya Kaan? O son görüntü zihninde bir kere daha canlanırken gözlerini kapatıp hıçkırmamak için dişlerini sıktı.
Eylül için dakika gibi geçen gergin saatler ile akşam olurken evdeki kalabalık her dakika artıyordu. Eylül'ü yalnız bırakmayan Aslı elinde beyaz bir elbiseyle geldi. Hemen ardından odaya giren genç kızlardan birinin elinde ibrik diğerinin elinde küçük bir leğen vardı. Aslı, "Abdest almak için yukarı çıkma istedik bu ayakla. Abdestini al, üzerini değiştirelim bizi bekliyorlar " dedi. Eylül gergin bir şekilde nefes alarak önce abdest aldı, ardından Aslı'nın yardımıyla üzerini değiştirdi. Beyaz, uzun elbise onu biraz daha olgun göstermişti. Az sonra Candan odaya girdi, başındaki örtüyü çıkararak Eylül'ün başına örttü. Gülümseyerek, "Maşallah pekte yakıştı " dedi. Gülfem elinde tuttuğu yedek örtüyü yengesine verdi. Candan aldığı örtüyü başına örterek odadan çıktı. Eylül hiçbir şey anlamazken Gülfem, "Kayınvalidenin örtüsünü nikâhtan önce senin başına örtmesi hem aileme hoş geldin demek, hemde başımın üstünde yerin var demektir " diye açıkladı. Eylül anladığını belirtmek için başını salladı. "Hadi gel " diyen Gülfem, Eylül'ün koluna girerek onu salona götürdü.
Salonda yirmi beş-otuz kişi vardı hemen hemen. Kadınlar bir tarafta, erkekler bir tarafta oturuyorlardı. Kimisi koltuklarda, kimisi sandalyelerde, kimisi de yerde battaniyelerin üzerinde oturuyorlardı. Kimseden çıt çıkmıyordu. Sessizliği Ahmet bozarak, "Şimdi yediğin haltın sorumluluğunu yüklenme zamanı Galip Efendi. Haşmet, yeğenlerinin nikâhını kıy " dedi. Gülfem yerdeki iki minderden birine Eylül'ü yönlendirerek oturmasına yardım etti. Eylül bakışları kucağındaki ellerinde yapayalnız hissediyordu. O yalnızlık hissi ruhuna damga damga işlenirken kendi eliye açtığı kapıdan gelecek her şeye çaresiz razı gelmek zorundaydı. Kendi rızasıyla evet dediği adama şimdide çaresizce kabul ettim demek zorundaydı. Öfke krizi geçirmek üzere olan Galip, çatık kaşları ve yumruk olan elleriyle geçip Eylül'ün yanına oturdu. Eylül'ü geri gönderme fikriyle getirirken böyle olacağını hiç düşünmemişti. Haşmet tebessümle Galip'e bakarken, "O yumruk yaptığın ellerini açta nikâha başlayalım " dedi. Galip sinirle soluduğu nefesleriyle tireyen ellerini açarak dizlerine koydu. Haşmet, "Kızım mehir olarak istediğin bir şey var mı? İsteyeceğin her şeyi karşılayabilecek durumu var çok şükür " diye sordu Eylül'e.
Eylül titreyen sesiyle, "Okulumu bitirmek istiyorum " dedi. Ahmet araya girerek, "O mecburî kızım, tâbii ki okulunu bitirecek istediğin mesleği yapacaksın " dedi. Eylül çatallaşan sesiyle zor konuşabildi. "Başka isteyebileceğim bir şey yok "
Ahmet mehir için yazılı kağıdı Haşmet'e verdikten sonra Haşmet nikâha başladı. Eylül hıçkırıkarla ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Şu an ağlamaya dahi ne vakti vardı, ne de hâli. Okunan dualardan sonra o can alıcı soruyu sordu Eylül'e.
"Sen Emin kızı Eylül, Ahmet oğlu Galip'in nikâhına girmeyi kabul ettin mi? " sanki dünya sustu o an. Biri ellerini yüreğine geçirmiş hunharca parçalıyor gibi canı acıyordu Eylül'ün. Kendi eliyle açtığı kapıdan gelecek her şeyi omuzlayacaktı mecbur. Kırık ve kısık sesi zihninde amansız çığlıklara dönüşürken, "Ettim " dedi.
"Kabul ettin mi? "
"Ettim "
"Kabul ettin mi? "
"Ettim... " tek kelime daha etmeye gücü kalmayan Eylül'ün ruhu feryat figan yeri göğü inletirken kimse çaresiz feryatlarını duymuyordu.
Haşmet aynı soruyla yeğenine döndü. "Sen Ahmet oğlu Galip, Emin kızı Eylül'ü nikâhına almayı kabul ettin mi? " öfkeyle birbirine geçen dişleri, soluduğu kısa ve derin nefeslerle herkesin korkuyla çıkıp gitmesini beklediği Galip cevap verdi. "Ettim "
"Kabul ettin mi "
"Ettim "
"Kabul ettin mi? "
"Ettim "
Ahmet sessizce, "Şükürler olsun " diye konuştu kendi kendine. Orda bulunan herkesin şahitlik ettiği nikâh dualarla tamamlanırken Eylül'ün kabullendiği bir şey vardı artık. Geri kalan hayatına bu tanımadığı adam öyle ya da böyle dahildi bundan sonra.
Seksen beş küsur yaşında olan Galip'in anneannesi, "Erkekler bahçedeki sofraya geçsin, sizde boş boş durmayın servis yapın her şey hazır olsun " dedi oturan kadınlara da. İki dakika içinde salon boşaldı. Ahmet, Candan, Eylül ve Galip kaldılar sadece. Eylül ile Galip hâlâ oldukları yerde oturmaya devam ediyorlarken Ahmet karşılarına geçip oturdu. Oğluna, "Bundan böyle bu kız senin emanetindir. Allah kadını erkeğe eşten önce emanet göndermiştir. Senden taraf onun saçının teline zeval gelirse varım yoğum tek erkek evlâdım demem, Allah şahidim olsun seni evlatlıktan reddederim. Hakkındır, helâlindir lafım yok amma; hakkın olan helâlinden karın on sekiz yaşına girene kadar kendi rızanla vazgeçeceksin. Buna karşılık Eylül de yaptıklarına kin gütmeyecek. Kendini nasıl affettirirsin bilmem, artık o ikinizin arasındaki mesele. Biz annenle hafta sonu Antep'e gideceğiz, Eylül de bizimle beraber gelecek. Bir yıl dört ay sonra karın on sekiz yaşını doldurduğunda gelir, eşini alır, yuvanızı kurarsınız. O zamana kadar Eylül Antep'te kalacak.
Sen artık evli bir adamsın bu kızın onurunu kıracak tek bir şey görmeyeceğim senden. Aynı zamanda Eylül de attığı adımda dahi senin şerefini düşünerek hareket edecek. Evli bir kadın olduğunu unutmayacak, ona göre davranacak. Eşin, bir yıl dört ay süreyle Antep'te yaşayacak, sonrası ikinizin ortak kararıyla nerde, nasıl istiyorsanız orda yaşarsınız " dedi. Candan'ın uzattığı yüzükleri ikisinin parmaklarına taktı. "Şimdi sofraya geçin yemeğimizi yiyelim " diyerek bahçeye çıktı. Candan da sessizce orayı terkederken Eylül koltuk değneğini alarak kalkmaya çalışırken Galip eliyle yüzünü sıvazlayarak alnını sıktı. Gözü hemen yanındaki kalkmaya çalışan Eylül'e takılırken, "Başımın belası! " diye söylendi. Bunu duyan Eylül ayaklanırken, "Ben keyfimle gelmedim, beni zorla sen getirdin! " dedi öfkeyle. Galip hayretle bakarken Eylül zor yürüdüğü ayağıyla salondan çıktı. Kapıda onu bekleyen Aslı bahçedeki yemek masasına kadar ona eşlik etti.
Az sonra Galip de gelip yerine otururken anneannesinin yaptığı dua ile herkes yemeğini yemeye başladı.
Eylül ile Galip dışında herkesin keyifle yediği yemekten sonra herkes evlerine dönmüşlerdi.
O gece evi terkedenlerden biride Galip'ti. Annesi, babası ve Eylül Antep'e gidene kadar eve uğramayacaktı. |
0% |