
Bazı ölümlere ölüm bile ağlarmış...
Her şey hazırdı, kefeni, mezarı... Feride'sine veda edememişti Memduh, yapamazdı. Veda etse sanki aralarındaki bağ kopmuş olacaktı. Nasıl koparabilirdi aralarındaki bağı?
Sabaha kadar soğuk morg sedyesinde gözyaşı döktü çaresizce. Feride'nin cansız bedenini sararak tüm gece varı yoğuyla yıkıldı, döküldü. Ölüm neden bu kadar acıydı ki? Sonra gelip aldılar onu ellerinin arasından. Sadece ardından bakmak kaldı ona canını ruhuna dar eden bir çaresizlikle.
Sonra acı, feryad dolu gasilhane bekleyişi... Neden bu kadar dermansız bırakan bir acıydı bu? Neden her saniye biraz daha beter bir hâl alıyordu böyle?
Herkes içeri girip son kez vedalaşmıştı Feride'yle ama Memduh yapamamıştı. Nasıl yapabilirdi ki? Bunun cevabını en alim olan bile vermezdi.
Ona veda edemezdi, aklı, kalbi, ruhu, bedeni bunu kaldıramazdı. Onu morgda görmüştü ama beyaz kefenle görmeyi kaldıramazdı. Oysa ona beyaz örtü, beyaz elbiseler yakışırdı kefen değil. Belki de hatıralarında öyle kalsın diye yapamadı, içeri girip son kez yüzüne bakamadı. Sonra bir tabutta getirdiler sevdasını, cenaze arabasının arkasına koyup bağladılar, sanki tabut bile ona benzemişti.
Sonra cami avlusunda, en önde saf tuttu sevdası için. Feride'sinin cenaze namazını kılmakta varmış kaderinde. Neden gittikçe daha beter oluyordu bu acı? Bir parça olsun duraksamaz mıydı hiç saniye saniye büyümesinin aksine.
Sanki aceleleri varmış gibi mezarlığın yolunu tuttular hemen, Memduh çaresizce sadece eşlik etti olanlara. Olması gereken oydu elinden hiçbir şey gelmeden öylece mezarlığın yolunu tuttu. Şimdi ise geri dönüşü olmayan veda zamanıydı. Kalbi yerinden sökülecek gibiydi, aldığı nefes boğuyordu. Feride nefes alamıyorsa o nefes alabilir miydi hiç?
Başına geldikleri mezar çukuruna gözyaşları bir saniye dahi dinmeyen Yusuf indi. Emre ve Hamza'nın cenazesini verdiği ablasını kabrine yerleştirip kıbleye doğru çevirdi. Eline aldığı bir avuç toprağa yedi kez Kadir Suresi okuyarak ablasının kefeninin göğsüne koydu.
"Toprak seni incitmesin ablam, sen Rabbine verdiğin söze sadık kaldın, hepimiz sözünde durduğuna şahidiz. " Yusuf gözyaşlarıyla ablasına veda ederken Memduh canı ruhuna dar sıktığı dişleriyle birkaç adım ileriden yıkılmışlıkla izliyordu. Feride'nin yerinde olmak için bir saniye dahi düşünmezdi yer değiştirebilecek olsa. Hamza'nın verdiği tahtalarla Yusuf ablasının mezarını kapattı. Sonra toprakla kapattılar mezarını ama Memduh yapamadı. Sevdiğinin mezarına bir kürek toprak atmaya gücü yetmedi. Dağı söker de dağa yüklerdide ağır gelmezdi ama Feride'sinin mezarına bir kürek toprak atmaya gücü yetmedi.
Ard arda alelacele oldu her şey...
Sonra herkes tek tek dağıldı...
Bitmişti, bu kadardı...
Daha bundan ötesi var mıydı?
Maalesef ki vardı.
Melek'in kucağında ağlayan Umut belki de babasının yapamadığını yapıyor annesine veda ediyordu. Melek gözyaşlarıyla kucağında salladığı Umut'un ağzına emziğini tutturdu. Ağlaya ağlaya tuttu emziği daha bir haftalık öksüz.
Daha yeni evlat acısı yaşayan Atilla ile Semra kabullendikleri çaresizlikle Yılmaz ile Meryem'i zorda olsa götürürken Hamza kolları arasında ağlayan Seher'i yalvara yalvara götürebildi. Emre ile Aybars destek oldukları Yusuf'u başına çöktüğü mezardan kaldırdı.
Memduh'un arkadaşları nasıl yapacaklarını bilmez bir şekilde Memduh'a baktılar. Kimse diyemiyordu ki kalk gidelim. Üzeyir tereddütle elini Memduh'un omuzuna koydu.
"Memduh, hadi gidelim kardeşim. " Diyebidi. Memduh hafif başını iki yana salladı. "Yapma gözünü seveyim hadi gidelim. "
"Allah rızası için bizi yalnız bırakın, benim artık gidecek bir yerim yok. " Arkadaşlarının hepsi birbirine bakarken Emre hafif başını salladı. Hepsi içi el vermesede toparlanıp giderlerken Memduh çöktüğü mezarın başında tek başına kaldı.
Yüreğindeki yangınla çaresizlikle ağladı saatlerce. Kabullenemiyordu, kaldıramıyordu. Bir daha onu göremeyecek olmak, dokunamayacak, sevemeyecek, kokusunu, sesini duyamayacak olmak çok ağırdı. Kötü bir kabus gibiydi. Sanki uyansa her şey eski haline dönecekti ama her şey acı bir gerçekti. Feride'si ölmüştü...
Bunu kabullenemiyordu işte.
Gün yüzünü dönerken biri mezara eğilip aldığı bir parça toprağı Memduh'un ensesinden sırtına bıraktı. Halasının yüreğini soğutması için ona yaptığını o da kabullenmesi için Memduh'a yapıyordu. Memduh hafif bakışlarını çevirip bakarken Bahoz üzgün, acı dolu bakışlarla ona bakıyordu. O da Memduh'un yanına, Feride'nin mezarının başına çöküp oturdu.
"Bu acı hiç hafifliyor mu? " Memduh'un çaresiz sorusuna Bahoz acı bir tebessümle başını iki yana salladı. O acı günün ardından bir daha hiç konuşmamıştı, konuşmayı da düşünmüyordu. Hasret duymayacaksa sesini konuşmanın bir önemi var mıydı? "Kaldıramıyorum, kabullenemiyorum, Feride şu toprağın altında ama ben hiçbir şey yapamıyorum. " Bahoz derin bir nefes soludu. Elinden bir şey gelebilecek olsa önce o, Hasret'ini geri getirirdi. Maalesef geri dönüşü olmayan bir vedaydı bu.
Elini cebine atarak Umut'un patiğini çıkardı. Mezarlığa gelmeden önce uğrayıp Umut'u görmüştü. Memduh'a her şeye rağmen ayakta durması için bir umudu olduğunu hatırlatmak için almıştı o patiği. Memduh'un elini tutup patiği avucuna bıraktı. Ona göre Memduh çok şanslıydı, Hasret'ten bir bebek kalması için bir saniye dahi düşünmeden ölürdü. Memduh acıyla baktı eline bırakılmış patiğe. Annesini yaşatamadığı için yüzüne bakamadığı oğlunun patiğini avucunda sıktı.
"Annesini yaşatmayı başaramadım, ona nasıl babalık edeceğim? " Bahoz öyle bir baktı ki gözlerinin içine konuşmasada Memduh gözlerinin içinden geçenleri anladı. Memduh ağlayarak oğlunun patiğine bakarken Feride'nin Umut için istedikleri bir bir çınlıyordu kulaklarında.
İkisi acıyla sessiz sessiz ağladı. Bir süre sonra Bahoz yavaşça ayaklandı. Memduh'un sırtını hafif sıvazlayarak kolundan tutup ayağa kaldırdı. Memduh her ne kadar gitmek istemese de Bahoz kolundan tutup götürdü.
Öyle bir acıydı ki asla katlanılabilir değildi. Canı çekiliyor, ruhu parça parça dökülüyordu sanki Feride'yi orada bırakıp gidişi. Gidiyordu ama Feride gelemiyordu onunla birlikte. İlk defa onu yalnız bırakıyordu.
Memduh arabasının yanına gelirken bir kere daha dönüp Feride'nin taze mezarına baktı. Gücü kesiliyor, dizleri titriyor, kalbi yerinden sökülecek gibi oluyordu. En büyük çaresizliği ise elinden hiçbir şey gelmiyor oluşuydu.
Bahoz, Memduh'un cebinden çıkardığı anahtarı elinden alıp yan koltuğa geçmesi için destek oldu. Memduh hafif başını sallayıp arabasının diğer tarafına geçip arabaya bindi. Bahoz direksiyonuna geçtiği arabayla yola koyulurken Memduh, Feride'yi arkasında bırakmış olduğu acı gerçeğiyle kahroluyordu.
....
Memduh'un yıkılıp, döküldüğü yol evinin önünde son bulurken iki eliyle gözlerini silerek derince bir nefes alarak aşağı indi. Bahoz'un ona eşlik etmesiyle eve yürüdü. Girdiği evde herkes onun gibi perişandı. Kalabalığa durmayıp yukarı çıktı. Kimse iki dakika taziye kabul et bile diyemedi. Memduh odasına girdiğinde Feride'nin anıları her yerdeydi. Getirilen eşyaları yatağın yanında bir çantanın içinde yerde duruyordu.
Eğilip çantadan aldığı Feride'nin örtüsüne gözyaşlarıyla baktı. Burnuna götürerek kokladı.
İnsan bir kokuya ruhunu teslim eder miydi?
Şimdiden özlemi yüreğine sığmıyordu.
Nasıl katlanılırdı bu acıya?
Bu nasıl bir çaresizlikti böyle?
Buna katlanmaya nasıl çare bulunurdu?
Bütün dünya anlamını yitirmişti...
Feride'nin örtüsüyle birlikte yatağa uzandı. Sarıldığı Feride'nin örtüsüyle gözyaşlarıyla gözlerini kapattı.
....
Kendini mahkum ettiği uykudan oğlunun sesiyle gözlerini açtı Memduh. Hemen yanında yatıyordu. Nazlanır gibi ağlayışıyla Memduh hemen doğruldu. Ne yapacağını bilmez bir şekilde bakarken ikisi arasındaki emziği farkedip hemen aldı. Ağlayışı kalbini dermansız bırakan oğlunun ağzına koydu emziği. Emziği bulan Umut hemen sakinleşirken Memduh acı bir tebessümle onu izlemeye devam etti.
Çok güzeldi. Babasına benzeyeceği belliydi, Feride'nin hayalini kurduğu gibi. Umut açtığı gözlerini babasına dikmiş bakıyorken Memduh tuttuğu küçük elini öptü.
Az önce Umut'u getirip Memduh'un yanına bırakarak ağzından emziğini çıkarıp babasını uyandırmasını izleyen Bahoz kapının aralığından ikisini izliyordu. Acı bir tebessümle bakarken yavaşça kapıyı kapattı. Memduh'a uğruna yaşaması gereken bir oğlu olduğunu hatırlattığına göre artık Hasret'ine geri dönebilirdi.
Memduh başını tekrar yastığa bırakarak ondan gözlerini ayırmayan oğlunu izledi, uzanıp saçlarını öptü.
"Özür dilerim, anneni yaşatmayı başaramadım. " Dedi gözyaşlarıyla. Kolunu sardığı oğlunu gözyaşlarıyla öpüp kokladı. İyi ki o vardı, olmasa Memduh asla yaşaymazdı.
Feride'nin ne kadar doğru bir karar verdiğini şimdi herkes daha iyi anlıyordu. Tüm ailesi bu acıya dayanabilmek için Umut'a tutunuyordu. Feride arkasında herkesi ayakta tutabilecek bir sebep bırakmıştı.
....
"Enişte hadi gidelim. " Yusuf'un başında dikildiği Memduh yine mezarlıkta, Feride'nin mezarında sabahlamıştı. On gün olmuştu Feride'sinden ayrı geçeli ama o gece gündüz kendini mezarlığa atıyordu. Memduh uzandığı mezarın üzerinden doğruldu. Üstü başı toz toprak ayağa kalktı. Yusuf üzerini temizlemeye çalıştı. Ablasına ayrı, ablasının ardından dağılmış Memduh'a ayrı üzülüyordu.
Ne yaparlarsa yapsınlar Memduh'u evde tutamıyorlardı. Umut bile artık onu evde tutamıyordu. Azgın yarasıyla her seferinde kendini mezarlığa atıyordu. Artık aklını kaçırmasından yada kendine bir zarar vermesinden korkuyorlardı. Destek alması artık ihtiyaçtı.
Yemiyor, içmiyor hiçbir yaşam emaresi göstermiyordu. Her seferinde Yusuf gelip onu eve götürüyordu. Bazen ikna edemiyor saatlerce dil döküyordu. Bazende itiraz etmeden böyle kalkıp onunla gidiyordu.
Memduh'u mezarlıktan alan Yusuf bir kere daha onu eve getirirken her yerde Feride'nin anıları olduğu halde onun olamayışı Memduh'u çaresiz bırakıyor, delirtiyordu. O yüzden de her seferinde Feride'nin yanında soluğu alıyordu.
Yusuf'un açtığı kapıdan girdiğinde eve acıyla göz gezdirdi. Sanki Feride şimdi mutfaktan gülümseyerek çıkıp gelecekti. "Hoş geldin canım. " Diyecekti...
Sırtını kapıya dayayıp baktı çaresizce.
Yoktu işte...
Bir daha olamayacaktı...
Hatıraları bir bir canlandı. Feride'si, merdivenlerden iniyordu, mutfaktan çıkıyordu, sofra kuruyordu, koltukta yanına oturuyordu, ona yaslanıp sarılıyordu, gülümsüyordu, konuşuyordu....
Ama yoktu.
Her yerde izi, hatırası vardı ama o yoktu...
Telefonunda numarası vardı ama aradığında açanı yoktu.
Yıkılmışlığıyla yürüdü içeri doğru. Çökercesine oturdu koltuğa. Yusuf ne yapacağını bilemez bir şekilde bakarken acıyla aldığı nefesi aynı şekilde verdi. Annesini çağırmak için merdivenlerden hızlı adımlarla çıktı.
Savunmasız kalmış bir çocuk gibi başını iki eli arasına alarak ağlamaya başladı. Üşüyordu. Kalbi üşüyordu içinde yanan yangına rağmen, güneşi olan bir çift ela göz kapanmıştı bu dünyaya sıcaklığı da beraberinde götürmüştü sanki.
Merdivenlerden inen Meryem, Memduh'u öyle dağılmış görünce yanına oturdu gözyaşlarıyla.
"Yapma oğlum metin olmaya çalış, en azından Umut için. "
"Dayanamıyorum anne, her yerde izi var, hatıraları var ama o yok... Yapamıyorum, onsuz yapamıyorum, nefes alamıyorum, boğuluyorum anne Feride yok yaşayamıyorum. Parmak uçlarıma kadar üşüyorum hiçbir şeye benzemiyor bu acı, sızı, sancı. Neden her seferinde yarım kalıyorum anne, neden? " Meryem ona sarılırken haykıra haykıra ağldı ikisi.
"Kalk biraz uyu, dinlen. " Diyerek kolundan tuttuğu Memduh'u gözyaşlarıyla ayağa kaldırdı Meryem. Destek olup merdivenlere yönlendirdi. Memduh tükenmişlikle yukarı çıkarken Meryem ona yiyecek bir şeyler hazırlamak için mutfağa geçti.
Memduh odasına girdiğinde sanki Feride yatakta uyuyordu. Bir an hayalini gördü ve sonra bir anda yok oldu. Sırtını kapıya dayayıp gözlerini kapattı. Gücü artık yaşamaya bile yetmiyordu. Artık sağlıklı düşünemiyordu bile. Kapıyı yavaşça kilitledi. Tükenmişlikle yürüdüğü çekmeceden silahı aldı. Aynı acıyla gelip yatağın kenarına oturdu. Bir umut belki yine Feride'nin hayalini görebilmek için dönüp arkasına baktı ama yoktu. Tahammül edemiyordu bu özleme, onu bir kere daha görebilmek için yapamayacağı şey yoktu mümkün olmayacağını bile bile.
Emniyetini açtığı silaha baktı, Feride'siyle arasında bir kurşunluk mesafe vardı. Hiçbir şey düşünmüyor sadece ona gitmek istiyordu.
Silahın makarasmasını çekip mermiyi namluya sürdü. Bir an duraksadı, ölümden korkmuyordu ama Umut vardı. Sonra acıyla gülümsedi. Umut varsa onu hiçbir şeye muhtaç etmeyecek anaannesi vardı. Silahı acıyla kaldırıp şakağına tuttu, düşünmeden tetiği çekecekti ona engel olan o an kapının açılmaya çalışılması oldu. Gözleri istemsizce kapıya döndü.
"Memduh! Oğlum niye kilitli bu kapı? Memduh kapıyı aç! " Meryem ona yemek getirmişti ama kilitli kapı yüreğine kor bir korku doldurmuştu. Kendine zarar vereceğini hissediyordu yüreği. "Yılmaz! " Diye feryad kopardı. "Memduh aç oğlum kapıyı, sakın yanlış bir şey yapma! Yılmaz! Yusuf! " Meryem bir taraftan Memduh'a yalvarırken diğer yandan kocası ile oğlundan yana yakıla yardım istiyordu.
Memduh şakağına dayadığı silahla çaresizce ağlarken Meryem'in feryadına Yılmaz ile Yusuf koşarak geldi.
"Kapıyı kilitlemiş yanlış bir şey yapacak, kendine zarar verecek! " Meryem'in gözyaşlarıyla çırpınışlarına Yılmaz hiç zaman kaybetmeden kapıyı vurduğu tekmeyle kırıp içeri girdi. Elindeki silahı şakağına dayamış Memduh ağlıyordu. Yaptığının yanlış olduğunu biliyordu ama başka çıkar yol bulamıyordu. Sanki o tetiği çekse Feride'ye kavuşacaktı.
"Oğlum ne yapıyorsun sen? İndir o silahı! Memduh sana söylüyorum indir o silahı! " Yılmaz korkuyla onu ikna etmeye çalışıyorken yavaş yavaş da yaklaşıyordu.
"Yapamıyorum, onsuz yapamıyorum. " Bıraksınlar kendini öldürsün diye yalvardı sanki.
"Peki doğru yol bu mu? Kime isyan ediyorsun; verene mi, alana mı? Memduh bana bak! " Memduh bir anlık bakışlarını Yılmaz'a çevirdi. "İndir o silahı kızımı kaybettim ama oğlumu kaybetmeyeceğim. Torunum annesiz yaşayacak ama babasız yaşamayacak. Ver o silahı bana! " Memduh gözyaşlarıyla dişlerini sıktı. Elini kolunu bağlayan, yapmak istediği şeyin önündeki tek engel Umut'tu. Hâlâ o tetiği çekmemiş olmasının tek sebebi oğluydu.
Bağrışlara Melek kucağındaki Umut'la çıkıp gelirken gördüğü manzara karşısında korkuyla Umut'a sarıldı. Umut o an ağlarken Memduh gözyaşlarıyla silahı indirdi oğlunun sesine. Yılmaz hemen yetişip elindeki silahı aldı. Silahı babasının elinden alan Yusuf ortadan kaldırmak için alıp götürürken Memduh iki elini yüzüne kapatarak ağladı. Yaptığı yanlışın ne denli büyük olduğunun şimdi daha iyi farkındaydı ama bir o kadar da çaresizdi.
Yılmaz,
"Üstünü değiştir, abdestini al seninle bir yere kadar gideceğiz. Hadi kalk. " Memduh gözyaşlarıyla Yılmaz'a bakarken Yılmaz ona başını sallayarak yerinden kalkması için destek oldu.
Elleri gibi dizleri de titreyen Meryem, Melek'i alarak Umut'un odasına götürürken korkudan bir an kalp krizi geçirecekti neredeyse.
.....
Yılmaz yanına aldığı Memduh'la birlikte yola çıktılar. Sessiz geçen yolun sonu bir binanın önünde son buldu.
Memduh dalgın bakışlarını nihayet kaldırdı.
"Niye geldik buraya? " Memduh'un sorusuna Yılmaz derince bir nefes alarak aynı şekilde verdi.
"Derdimize derman bulacağımız yere geldik. "
"Nasıl? "
"Hadi in bakalım aşağı, gönül dergâhı burası. " Yılmaz'ın arabadan inmesiyle Memduh'ta halsizce indi aşağı. "Gel. " Diyen Yılmaz, Memduh'u önünde durdukları binaya doğru yönlendirdi. İkisi kapıyı çalarken güler yüzlü bir adam açtı kapıyı.
"Yılmaz Abi, hoş geldin! " Diyerek Yılmaz'a sarılırken Yılmaz'da aynı samimiyetle ona karşılık verdi.
"Hoş buldum Musa. " Musa'nın bakışları Memduh'a döndü.
"Başın sağolsun kardeş, Allah sana, evladına hayırlı ömürler versin. " Memduh sadece başını hafifçe salladı.
Yılmaz,
"Şeyhim müsait midir? "
Musa,
"Hafız Baba gönlü kırık olanlara her zaman müsaittir, buyurun. " Musa'nın gösterdiği yoldan ulaştıkları odada yaşlı, yüzü nur, püripak bir adam Kur'an'ı Kerim oluyordu. Yılmaz sessizce geçip otururken Memduh'ta ona eşlik etti. Yaşlı adam kapattığı Kur'an'ı Kerim'i sevgiyle öperek rahleye bıraktı. Kaldırdığı bakışlarını Memduh'a çevirdi.
Yılmaz,
"Selamünaleyküm. " Derken yaşlı adam Memduh'tan gözlerini ayırmadan karşılık verdi.
"Aleyküm selam. " Memduh o adamın yüzüne bakamıyordu, sanki yaptığı hatayı görüyor gibi bakıyordu. "Yine yükü kendinden büyük birini getirmişsin. "
"Hem kendi, hem de yüreği öksüz, yetim. Ben yetemedim sizin dergâhınıza getirdim "
Hafif bir tebessümle bakan yaşlı adam zorlanarak ayaklandı. Bastonunu alarak Memduh'a seslendi.
"Hele bir bismillah diyerek ayağa kalk. " Memduh ne yapacağını şaşırmış Yılmaz'a bakarken Yılmaz hafif başını sallayıp kalkmasını istedi. Memduh yavaşça ayağa kalkarken yaşlı adam bastonuyla yol gösterdi.
"Hele bakalım derdin ne kadar ağırmış. " Yaşlı adam yürürken Memduh'ta peşinden yürüdü.
Kapısına vardıkları mutfaktı, kazanlarda yemek yapıyorlardı ama yemek yapanların hepsinin uvuzları eksikti. Kiminin bacakları yoktu, kiminin kolu, kiminin kolları. Ama hiçbiri sanki bu durum onlara engel değilmiş gibi canla başla çalışıyorlardı. Memduh bakışlarını ayıramadan izledi.
"Bu gördüğün adamların her birinin senden ağır dertleri var ama hiçbiri senin gibi pes etmedi. Bu gördüğün adamların hiçbirinin ailesi yaşamıyor, şu tek kolu olan Zafer, abisi cinnet geçirip üç çocuğunu, hanımını, annesini, babasını iki kardeşini hayattan kopardı, onunda kolunu kaybetmesine sebep oldu.
Bu bacakları olmayan Murat, hem yetim hem öksüz askerde bacaklarını kaybetmiş, eşi de terketti durumundan dolayı. İki kolu da olmayan bu babayiğit Erdem, adı gibi erdemli. Trafik kazasında çocuklarını eşini, iki kolunu kaybetti. Diğelerinin de onlardan aşağı kalır yanı yok.
Hadi gel. " Yaşlı adam önde Memduh ardında yürüdü. Bir kat yukarı çıktılar. Yaşları sekiz ile on beş arasında değişen onlarca çocuk vardı odalarda Kur'an'ı Kerim ezberleyen.
"Bu gördüğün cennet bahçesindeki her bir gül ya yetimdir ya öksüz. Kimi de var senin gibi hem yetim, hem öksüz. Allah kimseye kaldıramayacağı yük yüklemez evlat. Hakikate kör olursan yükün altında ezilirsin. " Yaşlı adam bir kere daha yürürken Memduh yine peşine düştü. Bir kat daha yukarı çıktılar. Kapısı açık odada tekerlekli sandalyede tamamen felçli bir adam sınıftaki çocuklara ilim anlatıyordu. Onlarla gülüyor, akıllarında kalsın diye komik örnekler vererek ders anlatıyordu.
"Bu gördüğün adam bir zamanlar öğretmendi, oğlu madde bağımlısıydı, onu merdivenlerden atarak tamamen felç kalmasına sebep oldu, babasına yaptığına dayanamayan oğlu kendini yüksekçe bir binadan atarak canına kıydı. Hem bu dünyadan oldu, hem de öbüründen. Bu odaların her birinde aynı acı yolun yolcuları var ama kimse isyan edip pes etmiyor. İman varsa her türlü imkanda olur.
Sana sevme nimetini bahşeden, helalinden tertemiz bir hanım nasip eden, ömrü nihayete ermek üzere olan bir kadından evlat nimeti bahşedene mi isyan ediyorsun? Her şeyin hazinesi elinde olan ebedi ve ezeli olan yalnızca O'dur. Biz fani dünyanın misafirleriyiz evlat ev sahibi ne ikram ederse onu yer hamdederiz, sonsuz güç ve kudret sahibi yalnızca O'dur. Hüküm yalnızca Onundur. Acziyetini kabul et, tövbe et, et ki yaz yağmuru gibi gelip geçici olan ömrün nihayet bulduğunda hesap vereceğine mahçup olma, yüreğine yar olana kavuşabilesin. " Memduh dolan gözleriyle yutkundu. Hafif başını salladı mahçubiyetle.
"Allah razı olsun. " Diyebildi ancak. Hakikati görmüş ve kabullenmişti. Özlemi, acısı, sızısı dağlar kadar olsada kaderine boyun eğerek derin bir pişmanlıkla yaptığı yanlışların farkına varmıştı.
"Her şey insan içindir evlat, yaşamak, ölmek hatta isyan etmek bile ama isyan iman sahibine yakışmaz. Gözlerindeki, gönlümdeki gaflet perdesini yırttığına göre şimdi Ona yönel, Ona dön ki acın hafiflesin. " Memduh gözyaşlarını silip derince bir nefes aldı. Kaderine ve kaderin sahibine teslim oldu. İlk defa acısını isyansız yaşadığını farketti.
Yaşlı adam kapısını açtığı boş odaya Memduh'un girmesi için bastonuyla işaret etti. Memduh yavaşça içeri yürüdü. Yaşlı adam ona hafif bir tebessümle bakarak konuştu.
"Yüreğine yük ettiklerinden kurtul, Allah hiçbir kulunu terketmez. Acına ve kaderine teslim ol, kaderden emin olan kederden de emin olur. Tarumar ettiğin Rabbinle arandaki bağı tövbe ve nedametle yeniden imar et. Acını yaşa ama yanılgıya düşme. Yüce Allah'ın rahmet kapıları kulları için her daim açıktır. " Yaşlı adam kapıyı kapatıp giderken Memduh bir köşeye çöküp gözyaşlarıyla tövbe etti. Hakikat şimdi açık seçik önündeydi.
Acısı ağırdı ama acısını hafiletecek olanda yine ona o acıyı verendi. Düştüğü tüm yanılgı, yanlış ve isyanlardan pişman bir kalple Rabbine sığındı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |