Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Sen yürümek için yola çıktın mı hayat görünmez taşlar dizer yollarına, her seferinde düşüp tepe taklak olman için. Koşmak ise yapacağın en büyük hata olur, yara bere içinde kalır yüreğin.

 

Feride karşısındaki adama şaşkınlıkla bakarken ayaklandı oturduğu yerden. Yaptığından memnun bir şekilde hafifçe gülümseyen adam kimliğini aşikâr ediyordu. Tanıdık gülüşü hiç değişmemişti.

 

"Memduh... " dedi Feride tereddütle. Memduh hafif bir tebessümle, "Feride. " dedi. İkisi bir süre öylece birbirine baktı.

 

İkiside inanamayarak bakıyordu birbirlerine. İkiside çok değişmişti. Birkaç dakika sonra şaşkınlığını bir tarafa bırakıp, "Başın sağ olsun. " dedi Feride. Memduh hüzne bulanan bakışlarını indirdi.

 

"Sağ ol. "

 

"Cenazeyi buraya mı getirdiniz? " Memduh'un burda olmasının başka bir açıklaması olamazdı. Memduh başını hafifçe salladı.

 

"Evet, sabah getirdik. Saat on gibi falan defnettik. Vasiyetiydi yerine getirdik. "

 

"Haberim yoktu, bilsem yanınızda olurdum. "

 

"Sağ olsun baban, annen senin yerine de yanımızdalardı. " Feride mahçup bakışlarını indirdi. Diyecek bir söz bulamayınca kütüğü göstererek, "Otursana " dedi. Memduh itiraz etmeden geçip yanına oturdu. İkisi gözlerini batmaya yüz tutan güneşe çevirdi. Bir süre çıt çıkarmadan manzarayı izledi ikisi. Feride aklını kemiren şeyi nasıl sorsa diye düşünüyordu.

 

Acaba Hızır da gelmiş miydi?

 

Memduh bakışlarını Feride'ye çevirdi.

 

"Beni nasıl tanıdın? "

 

"Gülüşün hiç değişmemiş, ya sen? "

 

"Kolundaki alçıdan. Yılmaz Amca kolunu kırdığını söyledi. Bu arada sanada geçmiş olsun, nasıl becerdin kolunu kırmayı? " bir şeylerden konu açmalıydı konuşmak için.

 

"Sağ ol, kaza işte. Dolabın rafına basayım dedim üzerime yıkıldı. Epey eskiydi, dayanır zannettim ama sonuç bir adet kırık kol. "

 

"Ucuz atlatmışsın yine de. "

 

"Farkındayım. Siz tüm aile mi geldiniz? "

 

"Sayılır. "

 

"Sayılır derken? Kim gelmedi ki? "

 

"Hızır yetişemedi. Ne dirisine, ne ölüsüne, ne de cenazesine. Kaç gündür bitmek bilmez şiddetli yağmur, kasırga gibi sebeplerden uçak seferleri iptal edilmiş o da gelemedi işte. Gelebilmek için neredeyse canından oluyordu. Babaannem yalvar yakar orda hava şartları düzelene kadar beklemeye ikna etti. "

 

"Üzüldüm. " gerçekten üzülmüştü Feride. Hava bile gelmesine izin vermiyordu. Bilmediği bir kırıklık batmaya başladı kalbine. "Epeydir gelmiyormuş galiba. "

 

"Öyle. "

 

"Neden bu kadar uzun zamandır yurtdışında ki? "

 

"İş... babam gibi, varsa yoksa iş. Babam annemi kaybettiğinde bütün dünyası tamamen iş oldu, tedavi olamayacak kadar hasta olduğunu öğrendiğinde ancak bağımlısı olduğu işini bırakabildi. " Memduh on bir yaşındayken annesini kaybetmişti, aradan geçen iki yılın ardından da babasını kaybetmişti. Babaannesi onu büyütmüştü, gözünden sakınmış; yetimliğini, öksüzlüğünü hissettirmemeye çalışmıştı. O yüzden Memduh onun için çok kıymetliydi.

 

"Annen ile baban için çok üzüldüm. Allah sana uzun ömür versin. "

 

"Hayırlıysa versin, değilse istemem. "

 

"Sen, sende öyle misin? "

 

"Asla! Babam koca bir tersane kurdu, ailemizi bugünkü konumuna o getirdi ama; bir sürü pişmanlıkla öldü. Ben pişmanlıklarla dolu bir hayat yaşamayacağım! "

 

Feride hafif tebessüm etti. Batmak üzere olan güneşin gözlerinin içinde parıldadığı genç kadın nazeninliği ile büyülüyordu sanki onu. Güzellik karşısındaki miydi yoksa ona bakan gözlerde mi bilinmez ama; güneşin kızıla çalan ışıklarında, karşısındaki ela gözler kehribar gibi parıldıyordu. O kehribarların etrafını süsleyen nakış nakış kirpikleri eğilen günün son ışık hüzmeleri ile yelpaze gibi ona farklı bir güzellik katıyordu. Çok güzel bir kadındı Feride bu bir gerçekti, bir bakanın bir daha dönüp bakacağı kadar güzeldi. İnce, uzun ve şekilli bedeni her giydiğini yakıştırıyordu. İnsanın gözlerinin içine tırmanmayan utangaç bakışları, konuşurken ki naifliği, sesinin masalsı tonu; güzelliğine bir katre daha ekliyordu.

 

Memduh, yaşadığı hayatın içinde bu kadar temiz ve içten bir insan olmamasından dolayı Feride'den çok etkilenmişti şu birkaç dakika içinde. Çocukluğu gibi tertemiz kalmıştı o. Gözlerinin ardındaki masumluğu ayan beyan ortadaydı.

 

"Keşke Hızır'ın gitmesine izin vermeseydim, onun yerine ben gitseydim diye çok pişmanım şimdi. Dedem ikinizden biri gitsin dediğinde ben gitseydim keşke! " Feride söyleyebilecek bir şey bulamadı. Bir kere daha ikisi sessizliğe bürünerek kaybolmak üzere olan güneşin son ışıklarına çevirdi bakışlarını.

 

Bir süre sonra güneş tamamen kaybolurken Feride, "Babaannenler burda mı, Giresun'da mı? " diye sordu.

 

"Burda, bütün aile burda. " diye cevap verdi Memduh.

 

"Ben onları da görsem iyi olacak. "

 

"Beraber gidelim istersen. "

 

"Olur. " ikisi birlikte ayaklanarak yürümeye başladı. Memduh'un gözleri kırık bir tebessümle bakıyordu köyün her bir taşına, toprağına. Annesi ile babasının anıları, çocukluğu vardı her bir yerde. İkisi evin önünde durduklarında Memduh ahşap merdivenlere duraksayıp uzun uzun baktı. Annesinin acele acele çıktığı merdivenler takır takır ses çıkarırdı, o ses kulaklarında çınlarken annesinin o merdivenleri ses yapan papuçlarıyla tırmanışı canlanıyordu gözünde. Sahi ne kadar da çok özlemişti annesini. Hiçbir zaman isyan etmediği kaderine bir kere daha şükretti.

 

Feride, Memduh'un neden duraksadığını anlamazken boş merdivenlere baktı. Memduh yutkunarak buğulanmış gözlerini indirdi.

 

"Annem koşa koşa çıkar, inerdi bu merdivenleri. Ayak sesini bile tanırdım. " Feride canının yangını ruhunda yankılanan adama baktı.

 

Ne söyleyebilirdi ki?

 

Ne iyi gelebilirdi kapanmak bilmez yaralarına?

 

Hangi söz, hangi kelime iyileştirebilirdi ruhu yaralı bu adamı?

 

"Feride! " ikiside sesin sahibine döndü. Feride'nin annesi merdivenlerin başında kaşları çatık bir şekilde ikisine bakıyordu. Feride annesinin o sert bakışlarının altındaki mesajı çoktan almıştı.

 

"Anne, sende mi burdaydın? Bende Miyase Teyze'leri bir göreyim baş sağlığı dileyeyim diye gelmiştim. "

 

"Yusuf nerde, niye teksin sen? "

 

"Kestirmeden gidelim diye tutturdu araba fındıklığın aşağısında çamurda kaldı. Kolum ağırıyordu bende yürüyerek geldim. "

 

"Geç Miyase Teyze yukarıda bir fatiha oku eve gidelim, geç oldu. " Feride hemen merdivenleri çıktı. Ardından merdivenleri çıkan Memduh'a, Meryem, "Sen geç oğlum biz geliyoruz. " diyerek gönderdi. Kaşları dahada çatılırken, "Ne işin var senin bu çocuğun yanında? " diye kızdı.

 

"Anne çocukluk arkadaşım, görmüşken başsağlığı diledim ne var bunda? "

 

"Kızım, burası köy yeri! Koca adam, çocuğa benzer bir hali kalmış mı, birde yanında geziyorsun! " Feride annesinin yüzüne öylece baktı. Annesinin kızmaları yersiz değildi, o da bunun farkındaydı. O yüzden annesine başka cevap veremedi. Meryem önde Feride arkasında yukarı çıktılar birlikte.

 

Çocukluğundan tanıdık simalarla gülümsedi Feride. Ailenin büyüğü olan Miyase'den başlayarak büyüklerin ellerinden öptü. Herkese başsağlığı dileyerek hal, hatır sordu. Hızır'ın annesi Semra hafif bir tebessümle Feride'ye bakarken, "Senle Hızır hiç ayrılmazdınız çocukken, keşke o da burda olsaydı seni görse çok sevinirdi. " dedi. Sohbet bu konu üzerine biraz dönerken Miyase'nin farkettiği bir şey vardı, Memduh, Feride'ye bakarken kendisinin bile farkında olmadığı bir parıltı vardı gözlerinde. Bu da onu fazlasıyla memnun ediyordu, çünkü Feride güzel, temiz ve ahlaklı bir kızdı torununa daha iyisini bulamazdı.

 

Az sonra Meryem kızınıda alıp giderken Miyase yamacında oturan torununun biraz daha yaklaşması için eliyle çağırdı. Memduh anlamadığı belli bakışlarla babaannesine doğru eğildi hafif.

 

"Sen Giresun'a git, o taşlı yüzüklerden al. "

 

"Taşlı yüzük mü? Niye babaanne? "

 

"Herkes benimle evlen diye sorunca o taşlı yüzüklerden almıyor mu? "

 

"Babaanne sen kime evlenme teklifi edeceksin, daha dedem öleli iki gün oldu. " Memduh'un muzipçe sorduğu soruya babaannesi kaşlarını çatarak, "Terbiyesiz! " diye cevap verdi. "Senin için diyorum ben! Parmağına yüzüğü tak, gelinin et o kızı yanına çok yakıştı. "

 

"Hangi kız? "

 

"Feride. "

 

"Babaannem, dedemi daha sabah toprağa verdik bunu konuşmanın yeri, zamanı mı? "

 

"Senin deden o yatağa mahküm olduğu gün ölmüştü zaten, acıları dindiği için şükrediyorum öldüğüne. Artık ilaçlar bile çare olmuyordu acısına, sızısına. Şükür ki ölüm de var. Sen dediğimi yap bu kızı sakın kaçırmayın deme elimden çekeceğin var. "

 

"Sen kafana göre yakıştırıyorsun ama belki sevdiği falan vardır. "

 

"Yoktur... Meryem gibi anası olanın sevdiği değil ancak helâli olur, o da sen ol. Bu kız yuva kuracak, ayakta tutacak kız al gelinin et; hayırsız Hızır'dan yana umudum yok ölmeden bari yüzümü sen güldür. " Memduh başını babaannesinin dizine koyup divana uzandı. Babaannesi gülümseyerek saçlarını okşadı gözlerini acıyla boşluğa dikerek. "Hızır'ın mürvetini görmek için sabırsızlanan anası, babası var. Ben ölsem senin peşinden kim koşacak, gece vakitlerine kadar kim bekleyecek seni, sağ salim eve döndün mü diye kim merak edecek, arayacak, soracak? Dua ediyorum gecelerce senin yuvanı kurmadan ölmeyeyim diye. Banada rahat lazım uşağım, seni emanet edeceğim gönlümce bir kız buldum nihayet. Dedenin kırkı çıksın düğün dernerk kuracağım sana, sonra da başımı rahat rahat koyup uyuyacağım artık mezar mı olur, yastık mı bilemem ama rahat uyurum "

 

"Beni evlendirmeye bu kadar meraklısın yani? "

 

"Bu benim meramım merakım değil uşağım. "

 

"Ben senin hakkını nasıl öderim babaannem... "

 

"Kucağıma torun vererek da! " Memduh gülümseyerek bakışlarını babaannesine çevirdi.

 

Evde yemek yapmak yerine annesini bekleyen Seher kapıdan giren annesiyle, "Anne nerde kaldın açlıktan öldüm! " diye söylendi. Meryem iki elini yanına dayayarak üflediği nefesiyle Seher'e baktı.

 

"Yemek yapmak yerine beni beklemeye utanmıyorsun değil mi kızım! Ben sizinle ne yapacağım Allah aşkına! Birinizde benim öğrettiklerimi aklında tutsun ya, vallahi, billahi çok bir şey istemiyorum! " çemkiren annesinin ardından bakan Seher,

 

"Ne oluyor ya? Annemin içine yine bir şeyler kaçmış! " dedi. Feride sıkıntılı bir nefes aldı. İkisi birlikte odalarına giderken Feride konuşmaya başladı.

 

"Onun kızgınlığı bana. Fındıklığın orda Memduh'u gördüm birlikte evlerine gittik diye kızdı. "

 

"Bende gördüm onu, tam bir beyefendi ama kuzeni tam bir yalı çapkını. "

 

"Kuzeni derken? Hızır mı? "

 

"Hızır'ın küçüğü, Hamza. Adam dedesinin cenazesinde beni tavlamaya kalktı ya! "

 

"Onu görmedim hiç "

 

"Görme zaten! Dışı altın yaldızlı kutu, içi talaş tozu " ikisi konuşmaya devam ederken Feride kardeşinin yardımıyla üzerini değiştirdi.

 

Ertesi gün Feride işe gitmemişti. Ondan sonraki gün ancak kendini iyi hissedip Giresun'a dükkanını toparlamaya kardeşiyle birlikte gitmişti. Dükkânı epey topladıktan sonra Seher acıktığından şikayet edip dururken Feride yiyecek bir şeyler almak için dükkandan ayrıldı. Pek bir işe de yaramıyordu kırık koluyla. En azından yemek almaya gidebilirdi.

 

Seher'in siparişi üzerine kıymalı pideleri aldıktan sonra yürümeye başlamıştı ki çalan telefonuyla elindeki poşeti yere bırakıp çantasının cebinden telefonunu çıkardı. Arayan Seher'di. Feride açtığı telefonu kulağına koyup, "Efendim ablacığım. " dedi.

 

"Abla tatlı da alsana çok canım çekti ya. " dedi. Feride gülümseyerek omuzuyla telefonunu desteklerken yerden aldığı poşetle doğruldu.

 

"Tamam canım alırım " demişti ki ona çarpan kişiyle yere savrulup düştü. Canı çok fazla yanan Feride acıyla bir çığlık koparırken adeta acıdan nevri dönmüştü.

 

"Önüne baksana be Hızır'a mı yetişeceksin arkandan atlılar mı kovalıyor?! " diye bağırdı. Ona çarpan adam acelesi olduğu sesinden belli, "Özür dilerim, iyi misiniz? " diye sordu.

 

"Kırık kolumu başka yerinden de sen kırdın, iyiye benziyor muyum? " diye çıkıştı canının acısıyla.

 

"Sizi hastaneye götürmemi ister misiniz? " diyerek Feride'yi kaldırmaya yardım etmek isterken Feride elini itip zoraki ayağa kalktı. Yerdeki telefonunu ve pide poşetini alarak yürümeye başladı. Arkasından bakan adam aynı aceleci tavrıyla yoluna devam etti. Hemen sokağın diğer yanında onu almaya gelen kuzeni Memduh'a sarıldı.

 

 

Feride'nin dört gözle beklediği Hızır gelmiş ilk olarak yolu onunla kesişmişti. Ama onu tanımak şöyle dursun o olduğu aklının ucundan bile geçmemişti....

 

 

 

Loading...
0%