Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Kaderin işi çekişmeli ve çetrefilliymiş. Ne kadar çabalarsan çabala kaderin ancak nasibin kadar olurmuş...

 

Feride acıyan canıyla çokta uzak olmayan dükkânına zor ulaşırken ablasını acı içinde kıvranırken gören Seher hemen elindeki süpürgeyi bırakıp koştu.

 

"Abla ne oldu böyle? " diye sordu telaşla. Feride'nin yüzü çektiği acıdan kıpkırmızı olmuş, sıktığı dişleriyle inliyordu çocuk gibi ağlamamak için.

 

"Dikkatsiz, hayvanın biri çarptı! " Gözyaşları canının acısından durmadan akarken Seher hemen çantasını alıp, "Tamam sakin ol, hemen hastaneye gidelim. " dedi. Destek olduğu ablasını dükkandan çıkarıp kapıyı kilitledi. Hemen ardından ablasını arabaya bindirerek hızlı bir şekilde direksiyona geçti. Çalıştırdığı arabanın istikameti hastaneydi. Yolda babasını da aramış hastaneye gelmesini istemişti.

 

Çekilen röntgenin ardından oldukça acılı ve ağrılı geçen alçı değiştirme operasyonundan sonra Feride resmen ayakta zor duruyordu. Çok fazla canı yanmış, çektiği acıdan bitap düşmüştü. Neyse ki yapılan ağrı kesici iğnelerden sonra azda olsa ağrısı hafiflemişti.

 

Yılmaz kızlarını alıp köye dönme niyetindeyken Seher dükkândaki işleri bitirip kardeşi Yusuf'la döneceğini söyleyerek gitmemişti. Ablası ve babasını yolcu ettikten sonra dükkana gitmek üzere yola koyuldu.

 

Bir süre yürüdükten sonra birinin kolundan tutup, "Hey dursana! " diye onu durdurmasıyla sesin sahibine döndü. Karşısındaki Hızır'ın kardeşi Hamza idi.

 

"Tanıdık birini bulmak çok güzel. " dedi. "Şey adın şeydi...ımmm sabahın erken saatleri gibi bir şeydi galiba. "

 

Seher çileden çıkmak üzere sıktığı dişleriyle baktı.

 

"Seninle harcayacak vaktim yok! "

 

"Bir saniye bir şey soracağım sadece. Buralarda market var mı diye soracaktım. "

 

Seher alaycı alaycı bakarak, "Bak arkanda zincir market var harca harca bitmez. Canım burnumda zaten bir de seni hiç çekemem. " dedi. Hamza dönüp arkasına baktı.

 

"Benim aradığım şeyler bu markette yok, o yüzden başka market soruyorum. "

 

"Kusura bakma Giresun'umuz küçük ve nezih bir yer, o yüzden marketlerde viski, votka, yıllanmış şaraplar bulamazsın! Ya da gravyerler, kalamberler bulamazsın. Birkaç gün sonra gideceksiniz zaten idare et ölmezsin! " Seher dalgasını geçip Hamza'yı yolun ortasında bırakarak yoluna devam ederken, Hamza arkasından seslendi.

 

"Ben alkol kullanmıyorum yalnız, öyle votka, şarap falan da aramıyorum. " Seher cevap bile vermeden yoluna devam ederken Hamza arkasından bakakaldı. Normalde hiçbir kız ona hayır diyemezdi. Yalı çapkını lakabını fazlasıyla hakediyordu. Tavlamak istediği kızı en geç beş dakika sonra tav ederdi ama Seher değil tav olmak onunla dalga bile geçiyordu.

 

"Benim de adım Hamza Harmancı ise ben seni rahat bırakmam " arkasından baktığı Seher köşeyi dönüp kaybolana kadar baktı.

 

Diğer yandan dedesinin mezarına gidebilmek için Memduh ile yolda olan Hızır'ın ağzını bıçak açmıyordu. Hızır dalmış öylece camdan dışarıyı izlerken Memduh araba kullanıyordu. Oldukça mahçup ve üzgündü. Sürekli ertelediği gitmelerini daha erkene almadığına oldukça da pişmandı. Son bir kez göremediği dedesini artık görmenin bir imkanı yoktu. Oysa son konuştuklarında 'Gelsen dünya gözüyle son bir kez görsem seni ' demişti. Ama hep bir sorun çıkmıştı. Nasibinde dedesini son bir kez görmek yoktu ve artık olmayacaktıda.

 

Arabanın birden sarsılması ile Memduh sinirle söylenmeye başladı. Araba çamura saplanmıştı.

 

"Yine mi ya?! "

 

"Ne yine mi? "

 

"Çamura saplandık! Köye giden arabaların hemen hemen hepsi burada saplanıp kalıyor, bizde nasibimizi almış olduk. " İkisi birlikte arabadan inerek lastikleri kontrol ettiler. Yardım olmadan mümkün değil kurtulamayacak bir durumdalardı. Hızır sabırsız ve sıkıntılı bir şekilde nefesini üfleyerek alnını sıvazladı. Bir süre arabayı kurtarmaya çalışsalarda pek işe yaramadı. Memduh amcasını arayacağı sırada arkalarında bir araba belirdi.

 

Yaklaşan araba Feride'nin babası Yılmaz'ındı. Feride yolda kalmış Hızır'dan habersiz her araba yolculuğunda olduğu gibi yine uyuyordu. Yılmaz arabasını durdurarak aşağı indi. Feride'nin uyanmaması için kapıyı yavaşça kapattı. Çok fazla yorulmuştu o bugün.

 

"Çamurda mı kaldınız çocuklar? " diye sordu onlara taraf yürürken. Memduh elini iki yana açarak arabayı gösterdi.

 

"Nihayet dönmüşsün Hızır'ım. " diyen Yılmaz'ın elini öpmek için eğilen Hızır'a Yılmaz izin vermeden sarıldı.

 

"Başın sağ olsun oğlum. " dedi.

 

"Sağ ol Yılmaz Amca. "

 

"Nasılsın, iyi misin? "

 

"İyiyim. " Hızır'ın halinden anlayan Yılmaz fazla üstlemeden, "Ben yolun üst tarafından geçeyim, sabah o tarafa taş doldurmuştuk. Hadi gelin sizi de götüreyim. Daha sonra traktörü getirir çıkarırız arabayı. " İkisi el mahkûm mecbur kabul ederlerken arabaya doğru yürümeye başladılar beraber.

 

"Size zahmet kapıları yavaş açıp kapatın Feride arabada uyuyor. " dedi Yılmaz. "Bugün düşüncesizin biri çarpmış perişan oldu; kolunu düzeltip tekrar alçıya alana kadar canı çıktı kızımın. " Hızır bir an duraksayıp Yılmaz'a baktı. Hızlı çalışan aklı saliselerle parçaları birleştirdi.

 

O düşüncesiz ben olabilir miyim diye düşündü. Hızlı bakışları arabayı buldu. Ve o düşüncesiz oydu. Arabada uyuyan kız onun çarptığı o kızdı. Feride...

 

"Kusura bakmayın görgüsüzlük gibi oldu kapıları yavaş kapatın demek falan ama halini görseniz Feride'min bana hak verirdiniz. " Yılmaz biraz da mahçubiyetle durumu izah etmeye çalışırken Memduh araya girerek konuyu kapattı.

 

"Olur mu öyle şey Yılmaz Amca, lütfen! "

 

Hızır tek kelime dahi edemeden arabada uyuyan Feride'ye bakmaya devam etti.

 

"Hadi geçin gidelim o zaman. " Yılmaz önlerine düşüp arabaya doğru yürürken Hızır,

 

"Özür dilerim, o düşüncesiz bendim " dedi. "Babamın rahatsızlandığını da duyunca epey endişelendim, acele ile köşeyi dönerken farketmeden çarptım. Gerçekten çok üzgünüm. "

 

Memduh ile Yılmaz ne diyeceğini bilmez bir şekilde ona baktı.

 

"Bilerek yapmadın ya oğlum, ne yapalım olmuşla, ölmüşe çare yok. "

 

Memduh elini kuzeninin omuzuna koyarak,

 

"Yılmaz Amca'nın dediği gibi kuzen bilerek yapmadın ya, hadi gidelim. " Hızır bir kere daha uyuyan Feride'ye bakarken,

 

"Hâlâ arabada uyuya kalıyor mu? " diye sordu. Yılmaz gülerek döndü ona.

 

"Araba çalışır çalışmaz uyuya kalıyor hemde. "

 

"Okul servisinde hep uyuya kalırdı, Memduh saçını çekmeden de uyanmazdı. " üçü hafif tebessümle ve yavaşça arabaya bindiler. Kimseden çıt çıkmıyordu Feride uyanmasın diye.

 

Askıdaki koluna resmen sarılıp uyuya kalmış Feride'yle Hızır'ın sıkıntılarına birde vicdan azabı eklenmişti. Hızır'ın görüş açısında olan tek şey omuzundan dökülen, onlara göre adı Giresun Kurşunisi rengindeki örtüsüydü. O da Feride gibi çok seviyordu bu rengi.

 

Birden bir ses yankılandı Hızır'ın zihninde.

 

"Yemin ediyor musun, etmiyor musun?! "

 

O an on altı yıl önce Feride'ye verdiği söz yeni aklına gelirken bakışlarını düşürdü.

 

Ne kadar çok geç kalmışlıkları vardı...

 

Sessizlikle geçen yol köyün girişinde son buldu. Hızır ile Memduh mezarlığa gitmek için arabadan indi. Hızır bir kere daha Feride'ye bakarak önüne döndü. Gitmeden önce Memduh'un da endişeli bakışlarının odağı Feride'ydi. Onları bırakan Yılmaz yoluna devam etti.

 

Onlarında yolculuğu evlerinin önünde son buldu. Yılmaz kızına seslendi.

 

"Feride! Feride! Geldik kızım. " Feride açtığı gözleriyle yavaşça doğruldu. Kolunun ağrısı hâlâ ben burdayım diyordu. Babası hızlı bir şekilde inip kapısını açtı ve kızının inmesine yardım etti. Kızını indirdikten sonra eşine seslendi.

 

"Hatun! " mutfakta kızı için kemik suyuna çorba yapan Meryem kocasının sesini duymasıyla ellerini silip dışarı koştu. Bugün Feride'nin başına gelenlerden haberdardı.

 

Yanına ulaştığı kızını endişeyle süzdü.

 

"Kızım, iyi misin?! "

 

"İyiyim anne merak etme. "

 

"Boyu, posu devrilsin sana bunu yapanın! "

 

"Tövbe de hanım, çocuk bilerek yapmamış. "

 

"Kimmiş o bilerek yapmayan çocuk?! Hele de bana da bende onun kolunu vereyim koltuk altına! "

 

"Attila'nın oğlu Hızır, o çarpmış Feride'me. Çocuk ne yapacağını bilmiyordu üzüntüden. "

 

Hızır'ın adını duyan Feride donmuş bir şekilde babasını dinlerken yüreği göğüs kafesinin içinde takla attı sanki. Annesi ile babası arasında geçen konuşmayı dahi duymayan Feride annesinin ona seslenmesiyle ancak kendine gelebildi.

 

"Hadi kızım gel sana kemik suyuna çorba yaptım. " diyerek kalp atışları beyninde yankılanan kızını içeri götürdü.

 

Hızır gelmişti...

 

Kolunun ağrısı sanki uçup giderken Feride yüzünde şapşal bir tebessümle içeri gitti. Annesinin getirdiği çorbayı hızlı hızlı içtikten sonra hemen Seher'i aradı. Olanları tek tek anlattı. Heyecanından yerinde duramazken ne yapacağını bilmiyordu.

 

Evin içinde iki saate yakın dolanıp durdu. Annesi en son dayanamayıp, "Yeter kızım! " diye söylendi. "Geldiğinden beri bir durmadın yerinde. "

 

"Anne ben bir çıkıp hava alayım, belki bana iyi gelir. "

 

"Tamam ama çok gecikme. "

 

"Tamam anne. " Feride üzerine annesinin yardımıyla aldığı şal ile dışarı çıktı. Sığınağı olan fındık bahçesinin yolunu tuttu.

 

Az sonra her zaman ki oturduğu yere geçip uçsuz bucaksız manzarayı izlemeye başladı.

 

En içten şekilde gözlerini kapatıp Hızır'ı bir kere daha görmek için dua etti.

 

Bir süre sonra omuzunun üzerinden o Giresun Kurşunisi dediği çiçek burnuna dayandı. Şaşkınlıkla baktığı çiçekle yüreğini yerinden oynatan ses, "GiresunKurşunisi beni affettirmeye yeter mi? " dedi.

 

Feride hızla arkasına döndü. On altı yıldır beklediği Hızır karşısında duruyordu.

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%