Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Feride yüzüne baktığı Hızır'la sanki donmuştu. Hızır içten bir şekilde, "Özür dilerim, daha dikkatli olabilirdim. " dedi. Feride konuşabilmek için yutkundu.

 

İşte karşısında duruyordu.

 

Peki ne diyecekti?

 

"Giresun Kurşunisi bile yetmiyorsa beni affettirmeye, ne yapabilirim beni affetmen için? "

 

"Hiç bir şey... " diye konuştu Feride kısık bir sesle. "Çünkü sen verdiğin sözleri tutmazsın. " Hızır'ın bakışları yüzünde dondu. Yutkunarak düşürdü gözlerini, Feride'nin bunu yüzüne vurmasını beklemiyordu. Kalp atışlarına eş hızlanan nefesiyle Feride yüzünün her bir detayını ezber ediyordu. Parmak uçları üşüyordu. On altı yılın beklemişliğini bir çırpıda yüzüne tokat gibi yapıştırmıştı.

 

Peki ya şimdi, şimdi ne yapmalıydı?

 

Hesap sormalı mıydı?

 

Gitmesine izin vermeli miydi?

 

Ya da kendi gitmeli miydi?

 

Yutkundu bir kere daha. Hızır'ın suçluluk dolu bakışları taradı yüzünü. İndiremedi Feride bakışlarını, takılı kalmışçasına. Koyu kahve gözleri, ela harelerine tutundu af dilercesine. Hızır konuşmadan dakikalarca af diledi, Feride konuşmadan dakikalarca reddetti yalvarışlarını. Birbirlerini tanımamışlardı ilk karşılaşmalarında oysa ki; şimdi ise ruhunda fırtınalar kopan Hızır, Feride'ye kendini affettirmeye çalışıyordu. Feride ise on altı yılın beklemişliğinin hesabını hem kendinden, hemde ondan soruyordu.

 

Dünya sessizliğe büründü. Sesler, koşuşturmalar, aceleler, aciliyetler ve dahilinde her şey...

 

Silindi sanki koca dünya birkaç dakikalığına. Bir soracak hesabıyla Feride, bir de tutmadığı yeminlerin hesabını verecek Hızır kaldı. Bekledi ki Feride, fırtınalarını dindirecek bir kelam etsin. Yıktığı ela bakışlarını alarak firar etti Feride. Tüm geç kalmışlıklarının fırtınaları kasırgaya dönen Hızır sadece arkasından bakabildi. Bir kere bile dönüp arkasına bakmadı Feride feda ettiklerine rağmen.

 

Hızır elindeki çiçeğe çevirdi kırık bakışlarını. Acıyla yutkundu gözlerini kapatarak. Ardında bıraktıkları, unuttukları bugün çok canını yakıyordu.

 

Feride derin derin soluduğu nefeslerle hızlı hızlı yürüyordu. Karşılaştığı bir arkadaşının ona seslenmesini duymadı bile. Az sonra ulaştığı eve hızlıca girerek direkt odasına attı kendini. Sırtını kapıya dayayarak kapattığı gözleriyle elini göğsüne koydu.

 

"Abla? " diye seslenen Seher ile Feride korkuyla bir çığlık attı gözlerini açarak.

 

"Sen burda mıydın? " dedi Feride. Seher hafif çattığı kaşlarıyla, "Ne oluyor abla? " diye sordu. "Bembeyaz olmuş yüzün. "

 

"Hızır ile karşılaştım. " Seher imalı bir gülüş takınarak baktı. Feride geçip kardeşinin yanına oturdu. Gözleri odanın her yerinde huzursuzca dolandı.

 

"Bak sen... ee ne konuştunuz? "

 

" 'Beni affetmen için ne yapabilirim?' dedi; bende, 'Hiçbir şey yapma sen verdiğin sözleri tutmazsın' dedim. "

 

"Aynen öyle dümdük yüzüne mi dedin?! "

 

"Evet...! "

 

"Niye peki? O kadar yıl beklemişken söylediğin bu mu oldu yani? "

 

"Ne yapsaydım Seher, affettim deseydim de yarına çekip gitse miydi! "

 

"Ha gitmesin diye yaptın! "

 

"İnşallah gitmez hemen. "

 

"Ne hissettin ilk gördüğünde? "

 

"İçim sızladı. O gittikleri günkü gibi... kendimi çaresiz ve savunmasız hissettim. Aslında o yabancı adamı tanımıyorum bile ama yinede çok canım acıdı Seher. "

 

"Yani bir taraftan yabancı biri ama yinede aynı kişi, senin Hızır'ın. "

 

"Aman Seher! Hepinizin ağzında aynı şey senin Hızır'ın! Ama değil, benim Hızır'ım gibi bakmıyor o yabancı adam. Gözlerinin ardında başka bir dünya var. Canımı yakan o değildi, küçüklük fotoğraflarımıza bakarken hissettiklerimi ona bakarken hissetmedim. Bekleyişlerimdi canımı yakan, yüzleşince bir yanımı kaybetmiş gibi oldum. Bitti, bu kadardı. Neyi beklemiştim ki bunca zaman? "

 

"Bir duygu boşluğu oluştu yani? "

 

"Ne bileyim işte kötü hissediyorum. İçimde bir yerlerde o Hızır olmadan yapamayan küçük Feride hâlâ saklı ama ben o küçük Feride değilim artık, içinden çıkamadığım bir çelişkide yok oluyorum. Onu tanımıyorum, o benim beklediğim kişi değil farkındayım ama gitsin de istemiyorum. Bilmiyorum işte Seher midem bulanıyor, her yerim ağrıyor sanki. "

 

"Her yerinden ziyade kalbin ağrıyor olmasın? "

 

"Bilmiyorum Seher belki de kalbim ağrıyordur. " Seher gülümseyerek baktı ablasına omuzunu sıvazlayarak.

 

Günün kalanı Feride için sıkıntılı ve meraklı geçmişti.

 

Ardından gelen birkaç günde de durum değişmemişti. Her gün fındık bahçesine gidiyordu Hızır'ı görme umuduyla, ama yoktu. Seher'in edindiği bilgiler gitmediği yönündeydi ancak her an fırsat kollayan Feride ona bir türlü denk gelemiyordu. Hızır'ın ruhuna yaktığı ateş günlerdir onu Hızır'dan daha çok yakıyordu.

 

Sabah uyanır uyanmaz artık tıkıldığı evde duramayan Feride yanına kardeşi Yusuf'u alarak Giresun'a gitmişti. Annesi ne kadar diretsede Feride iyi olduğunu, evde duramadığını ısrar etmişti.

 

Seher'in toplayıp temizlediği dükkanına girer girmez sandalyeye çökercesine oturdu Feride. Aklı, fikri Hızır olmuştu. Ne yere, ne göğe sığamayan kalbi göğüs kafesine zor sığıyordu. Kolu sağlam olsa iş yapar kafasını meşgul ederdi ama şimdi o da pek mümkün olmuyordu. Oturduğu yerde duramıyor ama kalkıp tek bir şey yapmaya da hâli yoktu.

 

"Abla, ağrın mı var? " Kardeşinin sorusuyla Feride dalgın bakışlarını kaldırdı. "Canın yanıyor sanki oturuyorsun öyle. "

 

"Yok Yusuf'um, ağrım yok. Nasıl yaparım diye düşünüyorum. "

 

"Kesilecek, biçilecek varsa ben yapayım. "

 

"Aslında yapacak işim yok burda, biraz yalnız kalmak için gelmeye direttim. Sen git arkadaşlarınla falan buluş, ben az burda kafamı dinleyeyim akşam gelir beni alırsın döneriz. "

 

"Emin misin, ya bir şeye ihtiyacın olursa? "

 

"Etme Yusuf'um bir telefona bakar gelmen. Gerçekten yalnız kalmaya ihtiyacım var. "

 

"Peki ablam nasıl istersen. " diyen Yusuf ablasının örtüsünün üzerinden başını öperek ona gülümsedi. Az sonra çıkıp giderken Feride dükkânının içinde göz gezdirdi. İçindeki sıkıntıdan dolan gözlerinden usul usul aktı yaşlar. Gözlerini kapatıp derince bir nefes aldı. Elini sızlayan kalbinin üzerine koydu.

 

"Ne istiyorsun benden yıllardır, yeter artık vazgeç! " diye sitem etti yüreğine fısıldayarak.

 

Kapının çıngırağı birinin geldiğini haber verirken Feride açtığı gözlerindeki yaşları tek eliyle hızla sildi.

 

Kapıda duran adam, "Gelebilir miyim? " diye sordu.

 

"Elbette! " diye karşılık verdi Feride ayağa kalkarak. İçeri giren uzun ince yapılı esmer adamın gözleri endişeyle Feride'nin yüzünde dolandı.

 

"Çok geçmiş olsun! Kolunu kırdığını söylediklerinde sandım dünya karardı. Köye geleyim dedim ama senide zorda bırakmak istemediğim için gelemedim, sende günlerdir gelmiyorsun meraktan öldüm. "

 

"Teşekkür ederim, iyiyim. "

 

"Kolun nasıl? "

 

"İyi. "

 

"Seni iyi gördüğüme sevindim. Bir şeye ihtiyacın olursa seslensen duyarım. "

 

"Teşekkür ederim, sağ ol. " istemeye istemeye giden Mustafa'nın ardından Feride'nin bakışlarını bir kere daha hüzün doldurdu.

 

Mustafa bir yıldır sevdiği Feride'nin üzerinden gözünü ayıramıyordu. Dükkanları yan yana komşuydu. Oldukça naif bir kişiliği olan Mustafa, Feride'ye evlenme teklifi etmişti ancak Feride reddetmişti. Çok üzülsede Feride'nin kararına saygı duymuş ve Feride'nin fikrini değiştirmek için uğraşıyordu.

 

Feride düşünceli bir şekilde dükkânının içinde volta atarken kapının çıngırağı bir kere daha seslendi. Arkasında kalan kapıya dönen Feride gördüğü kurye ile şaşırdı. Kurye elindeki kutunun üzerine bakarak,

 

"Feride Yıldırım? " diye sordu. Feride başını hafif sallayarak, "Benim! " diye karşılık verdi.

 

"Paketiniz var. Şuraya bir imza atmanız gerekiyor. " diyerek defteri uzattı. Feride imzaladığı kağıttan sonra teslim aldığı kurdelalı mavi kutuya merakla baktı.

 

Kim göndermişti ki şimdi bunu?

 

Merakına daha fazla hakim olamayarak kutuyu açtı. İçinde o çok sevdiği renkten bir elbise vardı. Üzerinde de küçük bir kağıt parçası duruyordu. Feride merak ve heyecanla aldığı kağıdı okudu.

 

Sana Giresun Kurşunisi renginde elbise alacaktım geldiğimde, çokça geç kalmış olsada kabul eder misin lütfen?

Tüm geç kalmışlıklarıma rağmen yarın saat 13:00'da seni okulumuzun arkasındaki o çok sevdiğin restorantta bekleyeceğim. Tüm geç kalmışlıklarıma rağmen gelmeni umut ediyorum.

 

Feride alamadığı nefesinde boğuluyordu nerdeyse. Yutkunarak bir daha baktı elindeki kağıda. Şaşkınlığını az çok atlattıktan sonra tek eliyle kaldırdığı elbiseye baktı.

 

Çok güzeldi!

 

Isırdığı dudağının kenarıyla hafif tebessüm etti.

 

...

 

Annesinin olmaması sebebiyle inekleri sağma görevi Seher'e kalmıştı. Seher hayvanlarla uğraşmayı sevmesede süt sağmayı seviyordu. Aldığı kova ile büyük bidonla ağıldaki ineklerin yanına gitti. Önce küçük ağıldaki danalara gülümseyip biraz da sertçe sevdikten sonra küçük danaları emmeleri için saldı. Anneleriyle buluşan danalar hiç beklemeden karınlarını doyurmak için acele ederken Seher de sağma işlemi için kollarını sıvadı.

 

Aldığı kovayla yanına gittiği ineğin sakinliğini koruması ve iyi süt vermesi için, ineğin ağzına şalvarının cebindeki tuzdan biraz verdi.

 

"Ee Karakız nasılız bakalım bugün? Anneme verdiğin kadar süt bana vermezsen bir dah sana tuz yok ona göre! " diyerek kovasıyla birlikte çömeldi. Dizlerinin üzerine koyduğu kovayla ineği sağmaya başladı.

 

Sağdığı ineğin sütünü bidona boşaltıp, diğerine geçti. Sırayla üç ineği de sağdıktan sonra sıra sağılırken huysuzluk yapana gelmişti. Önce ağzına tuz verip biraz boynunu kaşıdı. O sırada da türkü söylemeye başladı. Bu ineği her sağdığında türkü söylüyordu. Bu ineği garip bir şekilde sakinleştiriyordu.

 

Söylediği türküsüyle ineği sağmaya başladı.

 

O sırada ordan geçen Hamza duyduğu güzel sesle duraksadı. Seher'in sesi gerçekten çok güzeldi. Her şarkı, her türkü sesine çok yakışıyordu. Yönünü sesin kaynağına çevirdi Seher olduğunu bilmeden. Ağılın yamacına geldiğinde ineğin arkasında kalan kızı görmesede gülümseyerek ineği sağmasını izledi söylediği türküyü dinleyerek.

 

Alçak, yüksek tepede Fadime'm bekletme beni...

 

"Ben Fadime olsam alçak, yüksek hiçbir yerde bekletmem seni! " Seher duyduğu sesle kaşlarını çattı. Ah o yalı çapkını yine çıkmıştı karşısına. Derin bir nefes alarak ineği sağmaya devam etti.

 

"Neden durdun? Çok güzel söylüyordun. " Seher karşılık vermeden ineği sağmaya devam etti. " Sana bir şey söyleyeyim mi? Sendeki ses sanatçıyım diyenlerin bir çoğunda yok. Hey! Duyuyor musun beni?! " Seher üflediği nefesiyle bir kere daha sessiz kaldı. Hamza'nın gitmeye pek niyeti olmadığını anlayan Seher haince sırıttı.

 

Elindeki kovayla birlikte ayaklandı. Onu gören Hamza havalanan kaşlarıyla baktı.

 

"Çok merak ediyorum, senin yapamadığın bir şey var mı? " diye sordu Hamza hayran hayran. Seher ona doğru yürüyerek süt kovasını ağıl duvarının üzerine koydu ona yakın.

 

"Çok merak ediyorum, senin yürümediğin biri var mı? " Seher'in alay kokan sorusuna Hamza çarpık bir gülüş ve çapkın bakışlarla cevap verdi.

 

"Ben birini gözüme kestiysem yürümem, koşarım! "

 

"Dikkat et de o koştuğun kulvarlarda gözünü oymasınlar. " diyen Seher devirdiği kovadaki sütü Hamza'nın üzerine döktü. Göğsünden aşağı ayaklarına kadar boca olan süte Hamza bir parça şaşkınlık, bir parça da öfkeyle baktı.

 

"Sen! Sen ne yaptın? " diye söylendi Hamza çıkışarak.

 

"Hakettiğini! Tüh süte yazık oldu hâlbuki peynir yapacaktım daha. Kusura bakabilirsin bilerek oldu! " Seher takındığı alaycı gülüşüyle boş kovasını alarak gülmeye devam etti. Sırtını dönüp az önce söylediği türküyü devam ettirerek aldığı süt bidonuyla eve doğru yürüdü. Hamza sinirden gülerek arkasından bakmakla yetindi ancak.

 

Eve gelen Seher önce sütü süzüp sonrada az biraz ısıttı. O arada da Hamza'ya sayıp, sövmeye başladı. Isınan sütün içine peynir mayası katıp iyice karıştırdı. Kalın bir örtüyle sütün üzerini kapatıp banyoya giderek ellerini iyice yıkadı. O sırada Hamza'ya sövmeye devam ediyordu.

 

Ellerini kurulamıştı ki çalan telefonuyla havluyu kenara bıraktı. Cebinden çıkardığı telefonun ekranına baktı, ablası arıyordu. Bekletmeden açtığı telefonu kulağına koydu.

 

"Seher neler oldu inanamazsın! " Feride heyecanla konuşurken Seher az endişelendi.

 

"Hayırdır ne oldu?! "

 

"Hızır, bana bir kutu gödermiş. "

 

"Ne kutusu? "

 

"Ay aman akıl mı kaldı bende! Daha doğrusu elbise göndermiş, bir de not koymuş içine beni yarın restoranda bekleyecekmiş. "

 

"Ay abla ciddi misin sen?"

 

"Ne yapacağım Seher? "

 

"Sen hemen gelsene yüzyüze konuşuruz. "

 

"Tamam. " Feride kapattığı telefonla heyecan içinde gülümseyip derin bir nefes aldı. Ardından kardeşi Yusuf'u arayarak gelip onu almasını istedi.

 

Sabırsızlıkla bekleyen Seher arabanın kapıya varmasıyla dışarı koştu. Feride arabadan inerken Seher'in istikameti arka koltuktaki kutuydu. Daha arabadayken merakına dayanamayıp kutunun kapağını açıp içine baktı. Hemen ardından kapağı kapatıp kutuyu aldı.

 

"Bunu ben aldım. " diyerek eve yürüdü. Feride de hızlı adımlarla arkasından yürüdü. Yusuf saniyeler içinde olup bitene anlam veremeden ikisinin arkasından baktı.

 

Feride odalarına vardığında Seher çoktan elbiseyi kutudan çıkarıp bakıyordu bile.

 

"Abla bu çok güzelmiş! " dedi gülümseyerek. Feride'nin üzerine tuttuğu elbiseyle dudağının kenarını ısırdı. "Abla bu sana çok yakışacak. "

 

"Yakışsa ne olacak nasıl gideceğim annemleri bilmiyormuş gibi. Annem görürse kör bıçakla doğrar beni biliyorsun. " Seher bir yol bulmak için düşünmeye başlarken Feride elbiseye için için baktı.

 

"Annemin dişçi randevusu yok muydu? " Seher'in sorduğuna Feride başını salladı.

 

"Evet ayın on dokuzunda. "

 

"Artık on sekizinde. "

 

"Nasıl? " Feride'nin sorusuna Seher muzipçe gülmeye başladı. Eline kalem alarak ablasına arkasından gelmesini işaret etti. Feride merakla kardeşinin arkasından mutfağa yürüdü. Buzdolabına tutturulmuş kağıda keyifle gülerek baktı Seher. On dokuz yazan yeri on sekiz olarak değiştirdi.

 

"İşte böylec ablacığım, annem yarın Giresun'da olacağı için sizi görme ihtimali yok. "

 

"Annemin bir haftadır gözünün önünde olan şey inanmaz. "

 

"Bir haftadır da elektrik faturası kapatıyor üzerini gözüne bile değmemiştir, hem randevuyu ben aldım, ayın on sekizinde desem kağıda bile bakmaz. "

 

"Boşu boşuna gidip gelmiş olacaklar, annemi araba çok tutar biliyorsun. " Seher kıkır kıkır gülmeye başladı.

 

"Ay abla bir şey olmaz akşamdan ilaç içiririm, bir tane de sabah içiririm ben ona sabahta araba falan tutmaz. "

 

"Yalınz anlarsa ikimizi tavana asar. " Feride'nin korktuğu çok açıkken Seher hiç umursamıyordu.

 

"Hiçbir şey olmaz! "

 

"Senin şu rahatlığına ölüyorum Seher, nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun? "

 

"Ablam sen çok takıyorsun, bırak her şeyi akışına. " Feride gülümseyerek baktı kardeşine. Seher'in deli rüzgarına bıraktı her şeyi bir parça endişe yatan gülümsemesiyle. Diğer yandan da içi içine sığmıyordu.

 

Loading...
0%