Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Kaç doğru ederdi bir yanlış? Kaç ömür ederdi kavuşmak? Kaç sevda tüketirdi bir insan? En kıymetli neydi, hangisiydi, kaç sevda sığdırabildirdi insan ömrüne, yüreğine? Kaç sevda göz nuru gibi parıldardı insanın yüreğinin ucunda? Yerle bir etmek, yerle bir olmak kaç saniye sürerdi?

 

Feride ne yere, ne göğe sığdıramadığı yüreğini avuçlarında taşıyordu habersiz. Heyecan ve mutluluğu içine sığmıyordu. Zannediyordu ki onu isteyen Hızır, Memduh aklının ucundan dahi geçmiyordu.

 

Feride sevincini annesine belli ettirmemeye çalışıyordu ama içi içine sığmıyordu. Seher ise hem kendini, hem de onu yaktığını bilmeden seviniyordu.

 

Lazım olabilecek ne varsa alıp yola çıktılar, yarın Meryem'in abisinin oğlu Bahoz'un nişanı vardı.

 

Yol nihayet varacakları yerde son bulurken Melek karşıladı onları ilk. Herkese neşeyle sarıldı, abisi ile sevdiği arasındaki posta güvercinliği nihayet sona eriyordu, o yüzden ayrı bir seviniyordu.

 

Hâl, hatır faslı hızlı bir şekilde atlatılırken herkes birden yarın ki nişanın hazırlıklarına devam etti. Meryem'in hamaratlığı dillere destandı. Herkesi muntazam bir şekilde organize edip tüm işleri gece yarısı olmadan bitirtmişti.

 

Herkes fazlasıyla yorulmuştu, yarının işi daha büyüktü, kimse vakit kaybetmeden uyumaya gittiler.

 

Feride, Seher ve Melek kendilerine yer yatağı yapmış uyumak yerine konuşuyorlardı.

 

"İnşaallah birkaç haftaya da siz bize nişan hazırlığına gelirsiniz. " Seher'in gülerek söylediğine Melek kocaman açılmış gözlerle ikisine döndü.

 

"De valla! Hanginiz evleniyor kız?"

 

Seher,

 

"Sende Melek! Tabi ki ablam evleniyor. "

 

Melek,

 

"A a! Kız senin ablanın birine evet dediği nerde görülmüş, sadece bu yıl altı görücü geri çevirdi. "

 

Seher,

 

"Bu sefer geri çeviremeyeceği biri. "

 

Melek,

 

"Allah canını almasın de kız patlayacağım kim? "

 

Seher,

 

"Yıllardır beklediği Hızır'ı. "

 

Melek şaşkınlık ve heyecanla yattığı yerden doğruldu.

 

"Wışş! Sen ciddisin? " Feride'ye dönüp omuzuna vurdu. "Kız Allah seni davul etsin kaç saattir birlikte iş yapıyoruz insan bir çıtlatmaz mı? "

 

Feride,

 

"Nasıl çıtlatayım, annem, yengem, teyzem hep tepemizdelerdi. "

 

Melek,

 

"Sonunda Hızır ile Feride'nin kavuşacağını da gördüm ya ölsemde gam yemem. " Üçü gülüşürlen Melek'in annesi odanın kapısını açtı.

 

"Yarına dünya kadar iş var sabah namazında kalkılacak hâlâ çene çalıyorsunuz! "

 

Melek,

 

"Sabah namazından sonra sanki uyuduğum var da! "

 

"Sesiniz çıkmasın yatın uyuyun, gelinlik kızlar çocuk gibi davranıyor! " Annesinin kapıyı kapatmasıyla Melek nefesini üfledi.

 

Seher,

 

"Valla ben sabah namazından sonra iki saat uyumazsam kendime gelemem, sabah beni idare edersiniz artık. " Yatağa yatıp yorganı üzerine çekti. Feride uzanıp kardeşini kalçasından cımırdı.

 

"Uyanığa bak! "

 

"Abla yaa! " Üçü yatağa yatıp geleceğin umuduyla gözlerini kapattılar, hayatın onlara getireceği sürprizlerden habersiz.

 

... 

 

Sabah namazıyla başlayan koşuşturma nişan yerinde de devam ediyordu. Genç kızlar olarak tüm iş üçüne kalmıştı, çünkü ailede başka kız yoktu. Yusuf dayanamıyor yardım ediyordu ama diğer kuzenleri oturdukları yerden kalmıyorlardı. Yusuf kaç kere ikaz etsede sonuç değişmemişti.

 

"Aslan abim benim be! Dört abisi olan kızı ne yaptın, ettin aldın en son. " Günün kahramanı Bahoz hazırlanıyor kızlarda ona yardımcı oluyordu. Bahoz gülümseyerek baktı Seher'e.

 

"Eh göbeğimiz çatladı alana kadar. "

 

"Kekem sevdalık ne zormuş gördün, yarın öbür gün bende sevdalanırsam anlayışlı olup bana zorluk çıkarmaman lazım. " (Keke kürtçede abi demektir) Melek hem gülüyor, hem de abisinin ceketini tutuyordu. Bahoz kardeşinin tuttuğu ceketini giyip çattığı kaşlarıyla kardeşine döndü.

 

"Senin evleneceğini kim söyledi, seni kavanoza koyup turşunu kuracağım. "

 

"Kaçayım da gör o zaman. " Melek'in gülerek söylediğine dördüde güldü. Feride, Bahoz'un kıravatını düzeltip gömleğinin yakalarının kusursuz olduğundan emin olduktan sonra ceketinin yakalarını da düzeltti.

 

"Maşaallah, Sübhanallah! Allah kem gözlerden korusun. Hasret seni gördüğünde düşüp bayılmasa bari. "

 

Oldukça heybetli bir duruşu vardı, esmer teni, gece kadar zifir gözleri, gülerken bile çatık kaşları, koca bir babayiğitti. Bastığı yer ayağının altında titrerdi. Dört yıllık sevdasına nihayet kavuşacaktı. Bahoz, Feride ve Seher süt kardeşti. Meryem oğlunu kaybettiğinde Bahoz'u emzirmişti uzun bir süre. Feride ise daha bir yaşını doldurduğu gün, iki günlük Seher dahil olmuştu hayatlarına. Bahoz için ikisinin Melek'ten asla bir farkı yoktu.

 

Meryem odanın kapısını açıp içeri girdi. Dolan gözlerine engel olamadı yeğenine bakarken. Bahoz'u hem çok seviyor, hem de her gördüğünde kalbi acıyordu. Çok acı anılar anımsatıyor ona.

 

"Boyuna, posuna kurban olsun halan, çocuklar seni bekliyor. Gidip kızı alın gelin. "

 

"Tamam halacığım. " Eğilip halasının elini öptü, Meryem de onu alnından öptü. Bahoz hızlı adımlarla odadan çıkıp onu bekleyen konvoya öncülük ederken kuaförde bekleyen sevdiğini almaya uçarcasına gidiyordu susmak bilmeyen kornalar eşliğinde.

 

Melek ile Feride'nin arkasından Seher de odadan çıkacakken Meryem kolundan tutup gitmesine izin vermedi.

 

"Ne diyor ablan, bir şey dedi mi? " Seher anında gülümseyen yüzüyle annesine taraf eğildi az.

 

"Gönlü var, gelsinler diyor. "

 

"Emin misin? "

 

"Anne bu konu yalan söylenecek konu mu? Tabi ki eminim, hatta sevinçle bile karşıladı diyebilirim. "

 

"Daha önceden görüştüler mi hiç? "

 

"Yok. Kaç kere karşılaştılar ben vardım yanlarında. "

 

"İyi. Ben bu akşam arar Miyase Teyze'ye haber veririm. Ufak ufak hazırlıklara başlamak lazım o vakit. "

 

"Sonrada sıra bana gelsin değil mi anne? " Meryem kendini tutamayıp güldü.

 

"Senin gideceğin yer belli kızım köyün delisi. "

 

"Anne yaa! " Belkide Seher'in en çok kullandığı kelimeydi bu.

 

...

 

Çalgısı, türküsü kalabalığı eksik olmayan nişan akşam saatlerinde seyrelmişti. Sadece iki aileden yakın akrabalar kalmıştı. Seher türkü söylemek istiyordu. Annesi çok sıcak bakmasada babasının izin vermesiyle sahneye fırladı. Eline mikrofonu alıp tamda Bahoz ile Hasret'in hikayesine yakışacak mektup şarkısını okumaya başladı.

 

Herkes mutluydu, yarının getireceği kederlerden habersiz. Herkesin farklı olan dünyasında yıldızlar parıldıyordu, tek tek döküleceklerinden habersiz. Feride, Hızır'a kavuşacağına seviniyordu, ablasının mutluluğuna Seher seviniyordu. Meryem tertemiz yetiştirdiği kızlarından birini tertemiz gelin edeceğine seviniyordu.

 

Hızını alamayan Seher üst üste türküler söylüyordu. Kimseden çıt çıkmıyor Seher'in o billur gibi sesinin ahengine esir olmuşlardı sanki. Melek, Seher'i videolara çekiyordu sosyal medya hesabından yayınlamak için.

 

...

 

Miyase elinde tesbihi kocasının hasta yatağına bakıyordu gözyaşlarıyla. Çalan telefonunun sesiyle gözyaşlarını sildi. Harfleri seçemeyen gözünden uzağa tuttu biraz telefonu, arayan Meryem'di. Hemen açtığı telefonu kulağına koydu.

 

"Hayırlı akşamlar Miyase Teyze. "

 

"Hayırlı akşamlar kızım, hayırlı haberlerin vardır inşaallah. "

 

"Hayır inşaallah teyzem, müsait bir vakitte buyrun gelin bir kahvemizi için. "

 

"Kahve gibi hatrın tükenmesin kızım, bana dünyaları verdin. Sağ olasın, var olasın. " İkilinin sevinç dolu konuşmaları devam ederken Memduh haftalardır biriken işleri için gece gündüz çalışıyordu.

 

Yorgunluktan bitmiş durumdaydı. Kapattığı dosyanın üzerine elindeki kalemi koyup sandalyesini geri iterek ayağa kalktı. Ceketini alıp sırtına geçirdi. Telefonu ile arabsının anahtarını alarak çıktı odasından. Hemen yan taraftaki amcasının odasının kapısını tıkırdatıp açtı. Amcası rahatsız olduğu için Hızır çalışıyordu o odada.

 

"Çıkalım mı kuzen? " Hızır'da onun kadar yorgundu.

 

"Olur. " Dedi Hızır yorgunca. Ayaklanıp telefonu ile arabasının anahtarını aldı. Yan tarafta duran askıdaki ceketini giymek yerine koluna aldı. İkisi birlikte asansörle aşağı inerken iş ile ilgili konuşuyorlardı. Hızır gitmeden önce olabildiğince Memduh'a yardımcı olup biriken işleri bitirmek istiyordu. Tüm ailenin yükü onun omuzlarındayadı, en azından bunu yapabilirdi.

 

İkisi arabalarını beklerken Memduh'un telefonu çaldı. Memduh ceketinin iç cebinden çıkardığı telefona bakarak gülümsedi.

 

"Babaannem arıyor. " Diyerek açtığı telefonu kulağına koydu. "Geliyoruz pamuğum, on beş, yirmi dakikaya evde oluruz inşaallah. "

 

"İyi, bekliyorum dikkatli ama hızlı gel. "

 

"Hayırdır babaanne bir sıkıntı yok inşaallah? "

 

"Hayır, hayır sen çabuk gel de! " Babaannesinin telefonu kapatmasıyla Memduh telefonu kulağından çekip baktı. Telefon kapanmıştı.

 

"Bir şey mi olmuş? " Memduh, Hızır'a gülümseyerek baktı.

 

"Tipik babaannem işte yine telefonu yüzüme kapattı. "

 

"Bir sorun olmasın da. "

 

"Ne sorun olacak, uyku tutmamış belli ki bana sarıyor yine. " İkisi gülerken arabaları geldi. İkisi arabalarına binip evin yolunu tutarken Hızır Viktoria'dan ayrılmaya karar vermişti çoktan. Her ne kadar aile çıkarlarına dayalı olsada nişanı Viktoria'yı incitmeden bitirmek istiyordu.

 

Feride'yi o çocukluğunda ki saf sevgiyle seviyordu. O eşsiz sevgisi asla bitmemişti, unutmuştu belki ama asla bitmemişti. Feride'yi o yolda kaldıkları gün, arabada uyurken gördüğünde yeniden o tozlandığı yerden dirilmişti.

 

Hayatı boyunca ne yaparsa yapsın başka birini sevmemişti, bir başkasıyla olamamıştı. Kendinde bir sorun aramıştı hep, şimdi farkediyordu ki Feride'nin varlığındandı yüreğinin bir başkasını kabullenemeyişi.

 

Diğer yandan Feride'nin de onu hep beklemiş olması onu çok mutlu ediyordu. Bu kadar zaman Feride'yi beklettiği için kendine kızıyordu, hemde çok çok kızıyordu. Belki zamanı geri alamazdı ama telafi edebilirdi bir nebze. Feride'nin onu hiç unutmamış olması, hep onu beklemiş olması muazzam bir nimetti.

 

Feride'yi düşündükçe kaybettikleri zamanı nasıl telafi edebileceklerini düşünüyor, planlar kuruyordu. Aklında güzel şeyler vardı ama önce Viktoria'dan onu incitmeden ayrılması gerekiyordu.

 

Diğer yandan Memduh, babaannesinin hayır demesinden aklından çıkmak bilmeyen Feride'nin olumlu cevap vermiş olabileceğini düşündükçe kalbi göğüs kafesine sığmaz oluyordu. Bir an önce eve varmak istiyordu.

 

Gaza olması gerekenden biraz daha fazla yükleniyordu. Dikkatliydi ama acelesi de vardı. Bir an önce gidip babaannesinden müjdeyi almak istiyordu.

 

Yol bitmek bilmiyordu sanki. Sahi bu yol bu kadar uzun muydu? Sabırsızlıkla görmeyi beklediği ev görüş açısına girerken gaza biraz daha yüklendi.

 

Bahçe kapısının açılmasıyla Memduh içeri girdi. Arabayı garaja çekmeleri için güvenlik görevlisine bırakarak hızlı adımlarla eve yürüdü. İçeri girmesiyle yengesi Semra ile karşılaştı.

 

"Memduh, hoş geldin oğlum. Hızır nerde, birlikte değil miydiniz? "

 

"Arkamdaydı, birkaç dakikaya gelir. "

 

"Aç mısın, bir şeyler hazırlatayım. "

 

"Yok yemgem sağ ol, Hızır'la yedik biz bir şeyler. "

 

"Peki. "

 

"İyi geceler. "

 

"Sanada oğlum. " Memduh yengesini arkasında bırakarak yukarı çıktı. Babaannesinin odasının önünde durup kapıyı tıkırdatarak açtı.

 

"Babaannem! "

 

"Babaannen kurban! Gel uşağım. " Memduh içeri girip yatağında oturan babaannesinin yanına vardı.

 

"Neymiş bakalım beni acele çağırmanın sebebi? " Babaannesi yüzüne bakarak gülümsedi.

 

"Sen istiyorsun diyeyim düğün var. "

 

"Onu dersen çok mutlu olurum babaanne. "

 

"Yarın güzelinden yüzük al, meramımı yastığımın altına almamın zamanıdır. " Memduh sevinçle gülümseyerek babaannesinin yanağından öptü.

 

"Aziz olasın babaanne, sen hep var olasın! "

 

"Sen var ol oğul! Ama çok torun isterim. " Memduh gülümseyerek bir kere daha öptü babaannesini.

 

"Hepsi de benim kadar yaramaz olurlarsa katlanabilecek misin? "

 

"Olsun da her gün evin bir tarafını kırıp döksünler. "

 

"Beni dövdüğün gibi dövmeyeceksin yani, öyle mi? "

 

"Ne zaman dövmüşüm ben seni? " Memduh bir kere daha güldü.

 

"Fındık dalıyla az sopanı yemedik biz, şahidim de var çağırayım mı Hızır'ı? "

 

"De hadi ordan yalancı hatırlamıyorum ben. " Memduh yanaklarını sıktığı babaannesini bir kere daha öptü.

 

"Yapma diyorum şunu eşek! " Babaannesi yanaklarının sıkmasını hiç sevmiyordu ama yapan Memduh olunca ancak bir parça kızıyordu. Memduh ayağa kalkıp ceketini çıkararak koltuğun üzerine koydu. Babaannesinin yanına yattı. Başını babannesnin dizine koydu. En çok sevdiği şeydi babaannesinin sevgi ve merhametle saçlarını okşaması.

 

"Anan, baban da göreydi şu günleri, onlar sana kuraydı düğün dernek. "

 

"Sen varsın ya pamuğum, sen varsın diye gözü arkada değil onların. "

 

"Baban da öyle demişti. " Gözyaşlarına hakim olamıyordu yaşlı kadın. Evlat acısı hiçbir şeye benzemiyordu işte. Kaç yıl olmuştu ama hâlâ tazeydi, kabuk dahi bağlamıyordu. İkisi, hem mutlu hem de hüzünlüydü. Bir süre sonra Memduh başı babaannesinin dizinde uyuya kaldı. Babaannesi sessiz sessiz onu izleyerek ağladı saatlerce.

 

Yaramazlığıyla bir köyü inleten Memduh annesi öldüğü gün büyümüştü. O günden sonra bir kere bile kimse ondan tek yaramazlık görmemişti.

 

....

 

Ailesinden ayrı yaşayan Hamza gecenin karanlığında girdiği evin ışıklarını yakmadan salona geçip kendini koltuğa bıraktı. Normalin aksine hiçbir şey yapmak istemiyordu. Onun şimdi arkadaşlarıyla eğleniyor olması, hatta çapkınlık yapması gerekiyordu. Arkadaşları eğlenmek için dışarı çıkmayı teklif etmişti ama canı onu bile istemiyordu.

 

Bir süre karanlıkta oturduktan sonra yerinden kalkıp yukarı çıktı. Üzerini çıkarıp duşa girdi. Yıkandıktan sonra soğuk suyu açtı. Sıktığı dişleriyle irkile irkile soğuk suyun altında durdu. Kendini kötü hissettiği zamanlarda yapardı bunu. Titreyene kadar soğuk suyun altında durdu.

 

Rahatlamıştı. Şimdi rahat rahat uyuya bilirdi. Kurulandıktan sonra üzerini giyip yatağına attı kendini. Bir süre yastığıyla cebelleşti, sonra yorganla.

 

Hani rahat rahat uyuyacaktı, neden bir türlü rahat edemiyordu? Kabullenmek istemiyordu ama Seher aklından çıkmıyordu. Sinirle doğrulup oturdu. O birine bağlanamazdı, o gecelerin adamıydı, o çapkınlıklarıyla nam yapmıştı, o Hamza Harmancı'ydı aşk onun limanına uğramazdı. Bir kadında neydi canım dünyada milyonlarcası varken. Onu aşık edecek kadın daha anasından doğmamıştı, öyle mi?

 

Sinirle yerinden kalkıp telefonunu alıp arkadaşını aradı.

 

"Sefa nerdesiniz siz. "

 

"Cihat'ın mekandayız. "

 

"Geliyorum. "

 

"Çabuk gel kanka çok güzel çıtırlar var burda. "

 

"Ortamı ayarla on dakikaya ordayım. " Telefonu kapattıktan hemen sonra üzerini giyinip çıktı.

 

Gittiği mekanda arkadaşı iki kızla birlikte oturuyordu. Arkadaşı daha yeni tanıştığı kızları onunla tanıştırdı.

 

Gecenin ilerleyen saatlerinde Hamza yanındaki kızla soluğu otelde aldı.

 

...

 

Sabahın erken saatlerinde kalkıp holdinge gitmişti Memduh. Daha sekreteri ve asistanları dahi gelmemişti. Bugün planladığından da fazla iş halletmeliydi, çünkü Feride'ye yüzük seçecekti bugün.

 

Memduh'tan iki saat sonra gelen sekreteri onu odasında görmesiyle şaşırmıştı.

 

"Memduh Bey? " Saatine baktı geç mi kaldığını kontrol etmek için, ama geç kalmamıştı.

 

"Toplantıları ardı ardına al bir saat sonraya öğleye kadar halledelim hepsini. Yaşar'a söyle imza bekleyen dosyaları toparlasın ve hemen bana getirsin. Zeynep önümüzdeki birkaç gün Hızır'a yardımcı olsun ona iyi bir asistan bulana kadar. "

 

"Yaşar Bey gelmedi henüz. "

 

"Bir günde işe vaktinde gelipte şaşırtsın beni ya! Adam gibi disiplinle çalışacak bir asistan bul bana. Yaşar'ı da çalışmaya devam etmek isterse başka departmana verin. "

 

"Nasıl isterseniz. Kahvaltı etmek için bir şey ister misiniz? Belli ki çok erken gelmişsiniz. " Dedi kenarda duran dosyalara bakarken.

 

"Çok iyi olur, teşekkür ederim. Cevdet Bey'i ara elinde ne kadar özel kreasyon varsa beraberinde öğleden sonra burda olsun. Özellikle alyans ve pırlanta yüzükler istediğimi söyle. "

 

"Tabi efendim. "

 

"Pera Hanım'ı da ara akşam dörde randevu al. Bugün aksaklık istemiyorum. "

 

"Nasıl isterseniz. " Sekreteri hemen işe koyulmak için çıkarken Memduh çalışmaya kaldığı yerden devam etti.

 

...

 

Feride'nin Memduh olduğu bilmeden kabul ettiği evlilik Meryem'in yengesi ile abisine söylemesiyle geleni gideni çok olan nişan evinden tüm köye yayılmıştı bir kaç saat içinde. Feride'nin Memduh ile evleneceğini duymayan kalmamıştı neredeyse.

 

Bu kadar çabuk yayılmasının sebebi Memduh'un ve ailesnin sahip olduğu servetti. Köyün kızları kendilerini beğendirmek için yapmadıklarını bırakmamışlardı, şimdi ise hasedlerinden dillerinden düşmüyordu.

 

Hepsinin hayalini kurduğu servet ellerinden kayıp gitmişti. Herkese hayır diyen Feride'nin evliliği para için kabul ettiğini düşünüyorlardı. Kimsenin aklına aşk gelmiyordu bile.

 

...

 

İşlerini planldığı gibi halleden Memduh, Feride'ye yüzük bakıyordu. Baktığı alyanslar çok güzeldi. Beğendiği model Feride'nin narin parmaklarına çok yakışacaktı. Bir an aklına Feride'nin beğenip, beğenemeyeceği gelirken numarası da yoktu aramaya. Hafif tebessüm etti, birkaç hafta sonra nişanlanacağı kızın numarası yoktu onda. Derince aldığı nefesini yavaşça verdi. Olurda beğenmezse birlikte bir daha bakarız diye düşünerek beğendiği modeli aldı eline Memduh.

 

"Bunları alıyorum. " Diyerek parmağına denediği alyansa baktı. Güzel bir seçimdi kesinlikle.

 

"Hanımefendinin adı neydi, yüzüklerin içine yazdıralım. "

 

"Feride. " Adını söylerken bile kalp atışları hızlanıyordu. Memduh pırlanta yüzüklere bakarken hiçbirini beğenemiyordu.

 

"Daha farklı bir şey yok mu? " Memduh'un sorusuyla Cevdet yanındaki şifreli çelik kaplama çantaya yöneldi.

 

"Renkli pırlantalarımız var isterseniz. " Açtığı çantadan biri pembe, bir mavi pırlantalı yüzük çıkardı. "Çok nadirdir. " Diye eklemeyide ihmal etmedi. Memduh ikisinin de kutusunu eline alıp baktı dikkatlice. Mavi olan çok güzeldi. Pembe olanın kutusunu bırakarak mavi taşlı yüzüğü çıkarıp baktı. Kesinlikle bu olmalıydı.

 

"Bir çift yıldıza göğün mavisi yakışır. " Diyerek yüzüğü geri kutusuna koydu. Kutuyu elinde tutarken, " Bu bende kalıyor, yüzüklere isim yazdırdıktan sonra eve gönderirsiniz. " Dedi.

 

"Tabi, çok zevkli bir seçim yaptınız. Başka bir şey bakacak mıydınız? "

 

"Ne getirdiyseniz hepsini görmek istiyorum. "

 

"Hemen. " Cevdet getirdiği ürünleri sergilerken kapı tıkırdatılıp açıldı. Hızır içeri girdiğinde zigonda gördüğü mücevherlere hafif bir tebessümle baktı.

 

"Sabah erkenden çıkmışsın göremedim seni tüm gün. Bunlar ne böyle?"

 

"Sıkı dur, kardeşin evleniyor. "

 

"Ciddi misin? "

 

"Evet. Gelsene, bunları seçtim ama, sence nasıl. " Hızır, Memduh'un yanına oturup seçtiği yüzüklere baktı. Mavi pırlantalı yüzük çok güzel duruyordu.

 

"Bunu bana değil de evleneceğin kadına sorman gerekmiyor mu? "

 

"Öyle de. "

 

"Desi ne, daha evlenme teklifi etmemişsin belli, yüzük burda. Kabul etmemesinden mi korkuyorsun? "

 

"Kabul etti de numarası yok bende. " Diyerek güldü. Hızır'da onunla birlikte gülmeye başladı.

 

"Evleneceksin, evlilik teklifini kabul etmiş ama numarası yok sende? Nasıl bir şey lan bu? " İkisi gülerken Hızır mavi taşlı yüzüğe bir kere daha baktı.

 

"Sorma ya, adını söylerken bile kalbim göğüs kafesime sığmıyor ama numarası yok bende. "

 

"Nasıl konuşuyorsunuz peki? "

 

"Daha konuşamadık. "

 

"Daha konuşamadıysanız nasıl kabul etti teklifini? "

 

"Babaannem sağ olsun. "

 

"Anladım yorma kendini. " İkisi yine gülmeye başlarken, "Kim bu seni bu kadar mutlu eden kadın? " Diye sordu Hızır alacağı cevabın onu uçurumlardan atacağını bilmeden.

 

"Feride. " Memduh öyle büyük bir sevgiyle söylemişti ki adını.

 

"Feride? " Olamazdı değil mi? Onun aşık olduğu Feride olamazdı değil mi? Bir tek Feride yoktu ya dünyada...

 

"Kaç tane Feride tanıyoruz Hızır, sorduğun soruya bak? " Memduh eline aldığı yüzüklere bakıyorken Hızır adeta ateşe düşmüştü.

 

Nasıl olurdu?

 

Hani yıllardır onu bekliyordu?

 

Gözlerinde görmüştü o parıltıyı...

 

Nasıl Memduh ile evlenmeyi kabul ederdi?

 

Nasıl?

 

Donmuştu sanki dünya, bu yüzükler onun için miydi? Kardeşim dediği adamın aşık olduğu, evlenmek için hazırlık yaptığı; gözleri, sesi, gülüşleri nefesini kesen kadın içindi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%