Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9. Bölüm

@eelliiffiippeekk

İnsan en çok kendine zulmedermiş, ilk kendini ateşe atar, ilk kendi katline ferman verirmiş. Kimine göre fedakârlık, kimine göre ahmaklık, kimine göre de aptallıktır. Kimi kendine fedakarlıkla zulmeder, kimi bencillikle, kimi kötülükle zulmeder ama en çok kendine eder insan...

 

Feride annesinin sözlerini tüm gece gözünü kırpmadan düşünmüştü. Bir yol bulmaya çalışıyor ama içinden çıkamıyordu. Düşündüğü çarelerin, yolların sonu her seferinde korkunçlukla sona eriyordu. Kalbi avaz avaz Hızır diye bağırırken, aklı Memduh'tan başka çaren yok diyerek gerçeği tokat gibi yüzüne çarpıyordu.

 

Ya Hızır'ın yaptıkları? Nişanlıydı ve buna rağmen onu yemeğe davet etmiş, gözlerinin içine bakarak gülümsemiş ama nişanlı olduğunu söylememişti. Feride çok kızgındı ona! Nişanlı olduğunu söylese belki de Feride bu kadar yanmazdı. Bir yanı ona olan öfkesinden deliriyor, ondan nefret bile ediyordu. Ama bir yanıda vardı ki kuş gibi çırpınıyordu.

 

Dün gece Seher'in anlattıklarıyla Melek zor sabahı etmiş, 'kızlar beni kahvaltıya davet etti ' diye ailesine bahane uydurmuş, sabahın erken saatlerinde kapıya dayanmıştı. Sabahın erken saatlerinde kapıya gelen Melek'e halası Meryem kapıyı açtı. Meryem konunun ne olduğunu bildiğinden Melek'e bir şey sormdan içeri aldı.

 

Melek'in istikameti kızların odasıydı. Girdiği odada Seher yatağının üzerinde oturuyor, Feride ise yine divanda oturmuş gözünü dışarıya dikmişti.

 

"Hoş geldin. " Diye mırıldandı Seher ayağa kalkarak. Melek sadece başını sallarken Feride'den gözlerini ayıramıyordu. Dalmış gitmişti Feride, Melek'in geldiğinin farkında bile değildi.

 

"Bir şey dedi mi? " Melek'in sorusuna Seher başını iki yana salladı.

 

"Dün annemle mezarlığa gidip, geldiğinden beri orda oturuyor öyle. Ağzına lokma koymuyor, bir namaz için kalkıyor yerinden sonra yine aynı. Ağlamıyor da! Böyle içine atması çok korkutuyor beni Melek. " Melek, Feride'nin yanına oturup elini elinin üzerine koydu.

 

"Feride. " Feride saatlerdir daldığı yerden bakışlarını kuzenine çevirdi. "İyi misin? " Feride hafifçe başını iki yana salladı. "Böyle kendini harab ederek bir yere varamazsın, içindekileri anlat ki beraber bir hâl çaresini bulalım. "

 

"Kabullenmekten başka çare kalmadı bana Melek. Annem haklıydı. "

 

"Ne konuda? "

 

"Boş ver... "

 

"Feride lütfen yapma böyle, anlatmazsan bir çaresini bulamayız. " Feride bir kere daha bakışlarını cama çevirdi.

 

"Hızır nişanlıymış ve bana bunu söylemedi, bile bile beni ateşe attı. " Dolu gözlerle baktı Melek'e. " Bana neden bu kötülüğü yaptı ki, neden? Kaldıramıyorum, kabullenemiyorum! Ondan nefret etmeyi bile beceremiyorum! Memduh'u kabul etsem bile nasıl bakacağım yüzüne? Sözü çevirsem olacaklar ortada, bir ömür yakamı kurtaramam. Kendimi geçtim, ailemin yüzünü nasıl yere eğdiririm? Babam bu yaşına kadar kimsenin önünde başını eğmemiş, ben onun başını nasıl eğdireyim? Annem, kimseye eyvallah etmemiş ben şimdi onu nasıl muhanete güldüreyim? Kardeşlerim, yarın öbür gün sevdalanırlarsa benim yüzümden kimse bakmaz yüzlerine, şimdi sen söyle ne edeyim ben Melek? Hadi bul bana bir çare, ne edeyim? "

 

"Yapılacak belli Feride. Sözü çevirsen bile Hızır'la olmak gibi bir ihtimalin artık yok. Bir kere adın Memduh'la anıldı, Hızır nişanlısından ayrılıp sana gelse bile oluru yok. Ne kendini, ne de sevdiklerini ateşe atamazsın. Memduh senin için belki daha hayırlıdır, senin için saklanmış hayır olmasa kader sana getirir miydi? Hani maşaallahı var sevilmeyecek bir adam da değil ki. Sende gönlü olmasa Miyase Teyze kafasına göre gelmezdi, sevilmek, sevmekten daha kıymetlidir.

 

Hayat denen şey çok uzun, bir o kadar kısa, bunu başka birine verilmiş bir sözü olduğu halde sana boncuk dağıtan adam uğruna harcayamazsın! Ne kendine, ne de sevdiklerine zulmedemezsin, bu aptallı olur. "

 

"Ben Memduh'un yüzüne bakamam! "

 

"Sen utanacağın hiçbir şey yapmadın, nerden bilebilirdin nişanlı olduğunu. Utanması gereken biri varsa o da Hızır, lütfen Feride bu kadarı fazla toparla artık kendini! "

 

"Demesi kolay. "

 

"Yapması da demesi kadar kolay! Önce dimdik duracaksın, sen kendini ayakta tutacaksın, sen kendi kadrini bileceksin, sen kendine değer vereceksin, kendin için yapacaksın! Meryem Hala'm gibi bir annen olacak ve sen bu kadar düşkün davranacaksın, azıcık annenin kızı ol! " Melek kızıyordu artık. Haksız da sayılmazdı hani. "Bu iş burda kapandı. Şimdi önünde yeni bir sayfa var, güzel şeylerle dolduracağın koca bir ömür var önünde. " Feride derince bir nefes alarak bir kere daha bakışlarını cama çevirdi. Melek durmadan ihtimalleri değerlendiriyor başka bir yol olmadığını Feride'ye uzun uzun anlatıyordu.

 

Melek'in ısrarıyla Feride sofraya oturmuş nihayet birazda olsa yemek yemişti. Tüm gün Melek, Feride'ye kızıyor, doğru kararın Memduh'la evlenmek olduğunu söylüyordu. Feride'nin de başka çaresi yoktu ve bunun farkındaydı.

 

İkindi vaktinden sonra Melek evine dönerken Meryem kızını karşısına aldı.

 

"Bir karar verdin mi kızım? " Diye sordu her an yağmaya müsait dolu gözleriyle. Feride hafif başını salladı aşağı yukarı. "Dinliyorum. " Feride yutkunarak başını önüne eğdi.

 

"Kimsenin bir şeyden haberi olmasın, nasıl başladıysa öyle devam etsin. " Annesi akan gözyaşlarını silerek kızının alnından öptü. Kızının yüreğindeki yangını hissediyor, en az onun kadar içi acıyordu.

 

Annesinin sarıldığı Feride hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Anneside onun gibi ağlarken kızının saçlarını sevgiyle okşadı.

 

"Bugün dilediğin kadar ağla, yarın tek damla yaş görmeyeceğim gözünde. " Feride daha çok ağlarken annesi daha sıkı sarıldı ona.

 

Sevmediği bir adamla nasıl evlenecekti bilmiyordu ama yapacak başka bir şeyi olmadığını da biliyordu. Kader ona Memduh'u getirmişti, ateşinde için için yanarken kaderine boyun eğiyordu. Onu ona getiren kaderin yüreğindeki yükünü hafifleteceğine inanıyordu. Yüreğindeki yükü şimdilik hiç katlanılabilir değildi.

 

....

 

Günlerdir Feride'nin evinden cenaze çıkmış gibi bir hava vardı. Hele ki Seher, ablası onu asla suçlamıyordu ama o kendini affedemiyordu. Gündüzleri Feride ev işlerinde ona ve annesine yardım ediyor, gece ise gizli gizli ağlıyordu. Aslında Seher kendini kötü hissetmesin diye gizli ağlıyordu ama ne var ki o uykuyu çok seven Seher'in gözüne uyku girmiyordu artık. Ablası ağladıkça o da ağlıyordu sabaha kadar.

 

Kedilerini doyurmak için eline mama poşetini alan Seher kapıya çıkmasıyla karşısında gördüğü kadınla duraksadı. Kadın gözünü ayırmadan bakmaya başladı. Yüz hatları ona benzeyen kadın dolu gözlerle bakarken kim olabileceğini için için hissediyordu.

 

"Buyrun, birine mi bakmıştınız? "

 

"Kızım! " Bir anda ona sarılan kadınla Seher donup kaldı. Kızım mı dedi o? Seher yutkunarak geriye doğru itti ona sarılan kadını.

 

"Biriyle karıştırdınız galiba! " Sesi sert ve öfkeliydi. Annesi olamazdı o, onun bir annesi vardı o da Meryem'di.

 

"Seher, kızım! Ben senin annenim... " Seher alaycı bir gülüşle baktı karşısındaki kadına.

 

"Anne! " Diye seslendi içeri doğru. Gözyaşlarıyla bakan kadın daha çok ağlamaya başladı. O kadar içten kime anne demişti öyle? Meryem çıktı kapıya.

 

"Ne oldu kızım? " Seher karşısında duran kadına gözlerini dikti.

 

"İşte benim annem! Yirmi üç yıldır neredeydin ise yine oraya git! Benim bir tane annem var o da bu kadın, şimdi güle güle! Bir daha gelme lütfen seni görmek isteyeceğimi sanmıyorum. " Meryem öylece bakıyordu karşısındaki kadına.

 

Kızını almazdı bu kadın değil mi?

 

Evinin neşesi, bitmeyen gizli işlerin mucidi Seher'ini almazdı değil mi?

 

Öfkeyle çatıldı Meryem'in kaşları. İşaret parmağının ucuyla geriye doğru itti kadını.

 

"Sakın ola kızıma yaklaşma! Allah şahit ki evlatlarım için yapamayacağım şey yok! Defol şimdi hangi bataklıktan geldiysen oraya dön, bir daha da o kirli gölgen kızımın üzerine düşmesin! " Meryem o kadının temiz biri olmadığını biliyordu. Hayatını bedenini satarak kazanan birinin gölgesinin dahi Seher'inin üzerine düşmesine izin vermezdi. "Geç kızım içeri! " Seher içeri girerken kadın arkasından seslendi.

 

"Sen benim kızımsın onun değil! " Seher oralı olmadan içeri girdi. Meryem, Seher'in arkasından kapıyı kapatıp kadına döndü.

 

"Bana bak yosma, doğurmakla ana olunmaz bu bir, o içinde olduğun bataklığın çamurunu kızıma bulaştırmana izin vermem bu iki, ne için geldiğini bilmiyor değilim bu da üç! Seninle birlikte oyun tezgahlayan o Enver'e söyle evlatlarımın üzerinden plan kurmasın, yoksa yıllar önce Seher'ime dokunmaya kalktığında ona yaptıklarımı mumla arar!

 

Git şimdi o kavata söyle Kürt Kızı ciğerimizi biliyormuş oyunumuzu yemedi de! Yallah şimdi! Hadi! " Kadın tek kelime edemedi Meryem'in hiddetinden. Arkasına bakmadan ileride bıraktığı arabasına gitti. Bindiği gibi de uzaklaştı ordan.

 

Meryem haklıydı. Feride'nin Memduh'la evleneceğini duyan amcası nasıl para koparabiliriz diye Seher'in annesiyle planlar yapmışlardı ama Meryem onları çok iyi tanıyordu. Meryem arkasından baktığı araba kaybolana kadar bekledi. Hemen ardından içeri döndü.

 

"Gitti mi? " diye sordu Seher, Meryem başını hafif sallayarak aldığı telefonla kocasını aradı.

 

"Yılmaz nerdesin, çabuk eve gel! " Normalde kocasına ismiyle hitap etmezdi. Araba kullanan Yılmaz anında stop etti.

 

"Ne oldu? " Yılmaz'da endişelendi haklı olarak.

 

"Çabuk eve gel kardeşin başımıza çorap örme derdinde! "

 

"Kapat geliyorum! " Meryem telefonu kapattıktan sonra koltuğa oturdu. Seher neler olduğunu anlamaya çalışırken annesi ona çevirdi ateş saçan gözlerini.

 

"Sakın o kadınla bir daha konuşma! Bak sakın diyorum! Kesin Enver'de buralardadır. Sakın yalnız sokağa çıkma, daha önce seni kaçırmaya çalıştı Allah bilir şimdi neyin derdinde! Ya Rabbi Sen koru! "

 

"Niye gelmiş şimdi bu, dertleri ne ki? "

 

"Ah benim aklı yüreği kadar saf kızım, ablanın Memduh'la evleneceğini duydukları için plan üstüne plan kuruyorlar. Yirmi üç yıldır aklına gelmemiş, bugün kalkıp Antalya'dan buraya geliyor, birde timsah gözyaşları döküyor utanmaz! Ya Rabbi evlatlarımı koru bu fitnecilerden! Bana bir bardak çay getir başıma ağrı girdi. " Seher hemen koşup mutfaktan bir bardak çay getirdi. Annesi çayını içerken o, her şeyden habersiz olan ablasına olanları anlatmak için odalarına gitti. Konuların değişmesi belki kafasını dağıtırdı az.

 

Az sonra gelen Yılmaz teleşla içeri girdi. Hemen eşinin yanına oturdu.

 

"Ne oldu? " Diye sordu ne duyacağından korkan bir şekilde.

 

"Nergis midir ne zıkkımdır o gelmiş, Seher'e ben senin annenim falan diyordu. Allah'tan Seher ferasetli ki yüzüne bakmadı. Enver'de buralardadır döverek mi kovarsın, söverek mi bilmem ne yaparsan yap onları defet! Seher'imin aklını çelmeye kalkarlar, ona bir zarar vermeye kalkarlar and olsun dünyayı onlarla birlikte yakarım Seher'in saçının teli için!

 

Feride'nin, Memduh'la evleneceğini duydukları için Allah bilir ne planları vardır, Seher'in üzerinden gerçekleştirmeye çalışıyorlar. "

 

"Hasbi Allah ve ni'mel vekil, ve ni'mel Mevla, ve ni'mel nasir! Bunlar katil edecek en son beni! " Derince bir nefes alarak sırtını koltuğa yasladı. "Bu işin başında anam olacak insan yoksa bende hiçbir şey bilmiyorum. Yoksa nerden haberi olacak Enver'in de, Nergis'in de. Temkinli ol, gözünün önünden kızları ayırma, yalnız salma sokağa, Yusuf'a da söyle dikkatli olsun. Ben yapacağımı bilmiyorum. "

 

O sırada öfkeden deliye önmüş bir şekilde Yusuf içeri girdi.

 

"Şerefsiz, haysiyetsiz! " Diye söyleniyordu. Meryem hızla ayaklandı.

 

"Ne oldu? "

 

"Enver haysiyetsizi gelmiş! Birde utanmada bana yeğenim diyor şerefsiz ya! Bir insanda hiç mi ar, namus olmaz, hiç mi ya! " Babası yerinden kalktı.

 

"Nerde gördün? " Diye sordu.

 

"Harabelerin orda. " Yılmaz hızla evden çıktı.

 

"Babanın peşinden koş! Babanı kolla ama engel olma kemiklerini kırsın onun. Kimsenin babanın elinden almasına da izin verme! Koş! " Yusuf annesinin söyledikleriyle hızla babasının peşinden koştu.

 

... 

 

Feride, Seher ve Yusuf cam kenarında oturmuş ağlayan annesine üzgünce bakıyorlardı. O sırada babaları geldi. Meryem'i öyle ağlarken görünce dünyası alt üst oldu.

 

"Niye ağlıyor ananız? " Diye sordu endişeyle. Feride üzgünce cevap verdi.

 

"Anaannemi hastaneye kaldırmışlar, Mustafa Dayı'ma torunlarımı getir göreyim demiş ama annemle sen için cenazeme bile gelmesinler demiş. "

 

Yılmaz derince bir iç çekerek oturan eşinin yanına yürüdü.

 

"Meryem'im. " Usulca yanına oturdu. Meryem başını kocasının göğsüne gömüp hıçkıra hıçkıra ağladı.

 

"Annem, ölürsem cenazeme gelmesin demiş. "

 

"Otuz yıldır o bizi kovmaktan vazgeçmiyor bizde gitmekten vazgeçmeyeceğiz. Hadi kalk toparlan, İstanbul'a gidiyoruz. "

 

"Yine yüzüme bakmayacak. "

 

"Bakmasın. Sen onun yüzüne bakacaksın yetmez mi? " Meryem kocasına gözyaşları içinde sarıldı. Onların aşkını zaman bile eksiltemiyor, eskitemiyordu.

 

Hemen akabinde yola çıkmak için hazırlıklar başladı. Kuzenlerine uçak bileti alan Bahoz, halası ile eniştesi için de bilet aldı. Ertesi gün de hep beraber yola çıktılar.

 

...

 

Feride'nin İstanbul'a geleceğini duyan Hızır çaresiz, Memduh ise heyecanlıydı. Feride ise ne yapacağını bilmez bir haldeydi. Miyase aramış annesi ile babasına itiraz ve bahane kabul etmeyeceğini onlarda kalacaklarını söylemişti. Meryem gönüllü olmasada Yılmaz onları kırmamak için kabul etmişti.

 

Havaalanından direkt hastaneye geçmişlerdi. Yaşlı kadın yattığı yerde bile rahat edemeyecek kadar hastaydı. Torunlarının her birine tek tek sarılıp öptü. Meryem ile Yılmaz'ı gören yaşlı kadın yüzünü diğer tarafa çevirdi.

 

"Yetmedi mi anne, otuz yıldır cezam dolmadı mı? " Meryem bekledi ki annesi bir şey desin ama tek kelime etmedi. Meryem tuttuğu annesinin elini öptü gözyaşlarıyla. Gariptir ki annesi elini geri çekmemişti. Yılmaz destek olduğu eşine dayanak oldu, tutmasa düşecekti. Yusuf endişeyle, "Anne! " deyince herkesin bakışları Meryem'e döndü. Meryem'in annesi bile endişeyle çevirmişti bakışlarını kızına. Ayakta zor duran Meryem'i kocası oturttu.

 

Çocukları ve yeğenleri endişeyle başına toplandı. Melek koşup hemşire çağırdı. O sırada orada olan kardiyoloji doktoru Meryem'e baktı, kontrol etti. Hemşire tansiyonunu ölçtüğünde, tansiyonu düşük, kalp atışları zayıftı. Doktor vakit kaybetmeden kardiyoloji bölümüne randevu alarak gitmesini istedi.

 

Annesi endişeyle olanları izliyordu. Meryem biraz toparlandıktan sonra rahat bir nefes alabildi. Ne kadar yok saysada gözünün önünde öyle fenalaşması yaşlı yüreğini yerinden oynatmıştı.

 

Bir süre sonra hemşireler odanın boşaltılmasını istediler, fazla kalabalık olmuştu. Yaşlı kadın için odanın daha strelize olması gerekiyordu. O sırada odanın kapısı tıkırdatılıp açıldı. Gelen Memduh'tu.

 

"Müsade var mı, müsait miydiniz? "

 

"Tâbi oğlum buyur, hoş geldin? " Feride'nin dayısı Mustafa'nın buyur etmesiyle Memduh içeri girdi. Gözleri ilk Feride'yi buldu. Herkesin tek tek halini, hatrını sordu geçmiş olsun diledi. Feride'nin anaannesini de sordu, elini öptü.

 

Bir an önce görmek için uçarcasına geldiği Feride en sona kalmıştı.

 

"Geçmiş olsun. " Memduh, Feride'nin o güzel yüzününe içine sığmayan bir heyecanla bakarken, Feride başını kaldırıp yüzüne bakamıyordu.

 

"Sağ ol. "Diyebildi ancak. Memduh çok üzerinde durmadı Feride'nin yüzüne bakmamasına, annesi, babası, dayıları, teyzesi, kuzenleri herkes burdayken edebinden bakamazdı Feride, utandırdı. Evet edebinden bakamıyordu ama yüreğindeki acı, duyduğu mahçubiyet, suçluluk duygusu daha büyüktü.

 

Feride'nin anaannesi bakışlarını Memduh'tan ayırmıyordu.

 

"Sen Arslan'ın oğluydun değil mi? " Diye sordu. Memduh gülümseyerek cevap verdi.

 

"Evet teyzeciğim. "

 

"Babana benziyorsun. " Memduh gülümseyerek başını salladı hafif. "Baban kadar mert misin? "

 

"Torununa karşı yanlışım olmaz, gözün arkada kalmasın. "

 

"Baban kadar mertsin! İnsan ne ederse etsin kader kendi çizgisinde yarım kalmışlıkları tamamlıyor. " Kimse bir şey anlamasada Meryem annesinin neyi kastettiğini biliyordu.

 

Memduh'un babası Arslan, gençliğinde Meryem'i çok sevmişti, Meryem'in Yılmaz'a sevdalanması büyük aşkını yarım bırakmıştı. Meryem'i hiç unutamasada sevdasını kalbine gömmüştü. İstemediği halde annesinin zoruyla Memduh'un annesiyle evlenmişti. Bunu Meryem, annesi birde Arslan'ın ablası biliyordu sadece.

 

İstanbul'a taşınmalarının altındaki sebep Arslan'ın Meryem'i unutamamasıydı. Arslan kendinden, zoraki evlendiğinden kaçmak için İstanbul'a gitmiş iş kurmuş geri dönmemişti. Ailesi de peşinden gitmek zorunda kalmışlardı. İş bağımlılığının asıl sebebi kendinden kaçma çabasıydı.

 

Babanın kaderi oğluna miras kalırmış ya onun sevdası oğluna miras kalmıştı aynı akıbete uğramak üzere.

 

"Lütfen ama odayı boşaltmanız gerekiyor, hasta odası burası. Lütfen! Daha kaç kere söylememiz gerekiyor. " Hemşirenin biraz da sert mizacıyla söylediğine herkes kapıda duran hemşireye döndü.

 

"Hemşire hanımı daha fazla kızdırmayalım buyrun gidelim. " Memduh'un söylediğini herkes onaylarken, herkes yaşlı kadınla vedalaşıp çıktı. En son Feride anaannesinin elini öperken anaannesi elini sıkıca tutup Feride'yi kendine doğru çekti.

 

"Gözlerinde acı var, ananın babasını uğrattığı akıbete uğratma bu çocuğu. Ya yol yakınken vazgeç ya da gözlerindeki hüznü sil. " Feride anaannesinin kulağına fısıldadıklarına şaşkınlıkla bakarken anaannesi gözlerinin içine bakıp gülümsedi. "Güzel kızım benim. " Diyerek Feride'nin yüzünü okşadı.

Feride şaşkınlık dolu bakışlarını annesine çevirdiğinde Meryem odadan çıktı.

 

Feride ne yapacağını bilmez, kim nereye sürüklerse oraya gider bir vaziyette annesinin ardından yürüdü. Bakışlarını yerden kaldıramıyordu olurda Memduh'la kesişirse diye. Yüzüne bile bakamıyordu, nasıl evlenecekti onunla? Kabul etmişti ama hissettiği suçluluk duygusu çok ağır geliyordu.

 

Dışarı çıktıklarında onları bekleyen karavan minibüsün kapısını açtı şoför. Lüks arabanın içi bir ev kadar rahattı. Yılmaz ile Memduh'un iş, güç üzerine sohbeti yol boyunca devam etti.

 

Vardıkları evin lüksü ve büyüklüğü Seher'in ağzını açık bırakırken Feride'nin hiç ilgisini çekmiyordu.

 

Miyase ile Semra dünürlerini kapıda karşıladı. Uzun bir sarılma, hoş geldin faslından sonra nihayet içeri geçtiler.

 

Uzayıp giden çay ve sohbet ikilisine zoraki eşlik eden Feride sorulan sorulara kısa cevaplar vererek geçiştiriyordu. Nihayet herkese dinlenmeleri için odaları gösterilirken Feride rahat bir nefes alabilmişti.

 

Feride geçtiği odada camın kenarına geçip denizi izlemeye başladı. Çok sakindi deniz, Karadeniz kadar hırçın değildi. Az sonra Seher çat kapı içeri girdi.

 

"Senin odanı bulacağım diye neredeyse kayboluyordum. " Feride hafif tebessüm etti. "Bu evi temizle temizle bitmez ha! "

 

"Bir düzine hizmetçileri var temizliği dert ettiklerini sanmıyorum. "

 

"Sende burda mı yaşayacaksın? "

 

"Ne farkeder ki. " Seher üzgün bir şekilde ablasının yanına geçti.

 

"Abla, hakkını helâl et hepsi benim yüzümden oldu. "

 

"Saçmalama Seher bilerek mi yaptın sanki, nerden bilebilirdin? Benim bile akımın ucundan geçmezdi. "

 

"Kendimi affedemiyorum. "

 

"Mutlu olmama en çok sevinecek olan sensin, üzülsem benden çok üzülecek olan yine sensin. Kendini boşuna suçlama, her şeyin üzerinde bir kader var, böyle olması gerekiyordu demek ki. "

 

"Nasıl dayanacaksın buna? "

 

"Memduh'u bana yazan kader yüreğimdeki yükü de azaltır elbet. Yüreğimdeki yangını nasıl söndürürüm diye uğraşıyorum. En azından düğüne kadar yüreğindeki yangını söndürebilirsem belki evleneceğim adamın yüzüne bakabilirim. "

 

"Memduh Abi'yi sevmeye çalışsan daha kolay olmaz mı? "

 

"Bilmiyorum. Belki. "

 

"Bir de Hızır Abi'nin geldiğini gördüm. Muhtemelen akşam yemeğinde karşılaşacaksınız. "

 

Hızır'ı asla affetmeyeceğin, ruhuma yaktığı ateş yeterince azap veriyor. Kalbim susmuyor, vicdanım susmuyor, ruhum susmuyor hepsinin arasına sıkışıp kaldım. Çırpındıkça daha çok yanıyor, daha çok sıkışıyorum. "

 

"Keşke şu olanları değiştirmenin bir yolu olsaydı. "

 

"Keşke... Memduh çok iyi bir insan, çok düşünceli, peki ya ben? Yüzüne bakamıyorum, ona karşı nasıl davranacağımı bilmiyorum, onunla yolum dahi kesişsin istemiyorum ama onunla evleneceğim! Off! Düşündükçe delirecek gibi oluyorum. " Seher sıkıca sarıldı ablasına.

 

"Sen tanıdığım en güzel insansın, ne olur kendini suçlama. Kendine biraz zaman ver. " Feride de kardeşine sarılırken akan göz yaşını sildi. "Ben çıkayım sen biraz dinlen. " Seher hızlı hızlı sildi gözyaşlarını, aynı hızla da odadan çıktı.

 

Seher gittikten sonra Feride yatağın üzerine uzandı. Alçıdaki kolundan sebep rahat edemedi bir türlü, daha doğrusu rahat edemediğine kolunu bahane ediyordu. Doğrulup oturdu.

 

...

 

Akşama kadar odadan burnunu bile çıkarmayan Feride akşam yemeği için artık aşağı inmeliydi. İnsanlara ayıp olacaktı. Örtüsünü bağlayarak odadan çıktı. Merdivenlere gelmeden terastan görünen dolunayı görmesiyle hafif bir tebessümle terasa yürüdü. Dolunay çok güzel görünüyordu. Korkuluğa dayanıp sanki uzansa dokunacağı dolunayı izlemeye başladı. Az sonra iki yanına korkuluğa dayanan iki elle refleks olarak geriye döndü Feride. Bir anda üzerine eğilmiş Memduh'la burun buruna kaldı. Memduh halinden memnun gülümseyerek bakarken Feride yutkundu. Feride korkuluğa yapıştıkça Memduh daha fazla üzerine eğildi.

 

"Korkuttum mu? " Feride kaçacak yer bulamadı.

 

"Biraz. " Kalbi hızla çarpmaya başladı.

 

"Saatlerdir odandan çıkmanı bekliyorum. Biraz daha çıkmasaydın ben odana gelecektim. " Gözlerini gözlerinden bir saniye dahi ayıramıyordu Memduh.

 

"Uyuya kalmışım. " Bir parça kekelemişti Feride.

 

"Tahmin etmiştim. " Derin bakışlarıyla bakmaya devam ettikçe Feride daha çok kaçma ihtiyacı hissediyordu ama gözlerini bir türlü gözlerinden ayıramıyordu.

 

"Biri görecek, yanlış anlayacak. " Feride'nin endişesine Memduh kendinden emin gülümsedi.

 

"Görsün! "

 

"Ayıp olur ama. "

 

"Olsun. "

 

"Ya o gören annem olursa? "

 

"Bak işte o sıkıntı olur. " Memduh'un genişleyen gülüşü Feride'yi de gülümsetti. Memduh ellerini korkuluktan çekip duruşunu düzeltti. Feride neredeyse yapıştığı korkuluktan ayrılıp kaçırdığı bakışlarını dolunaya çevirdi Memduh'a farkettirmeden derin bir nefes alarak.

 

"Çok güzel görünüyor değil mi? " Memduh'un söylediğine Feride başını hafifçe salladı.

 

"Evet. Buranın denizi de çok sakin, bizim oralara pek benzemiyor. "

 

"Karadeniz kadar hırçın değil, yüzmeside keyiflidir. "

 

"Ne güzel. "

 

"Tekneyle açılırız istersen, çok güzel koylar var yüzmek için. "

 

"Yüzme bilmiyorum ben, küçükken boğulma tehlikesi geçirdiğim için denize giremiyorum. " Memduh şaşırmıştı, biraz da üzülmüştü ama bozuntuya vermeden gülümsedi.

 

"Olsun birlikte yapacak başka şeyler buluruz bizde. "

 

"Memduh Bey, Feride Hanım. " İkisi sesin geldiği tarafa çevirdi bakışlarını. Orta yaşlı kadın onlara samimi bir şekilde gülümsedi. "Akşam yemeği için masa hazır, yemeğe oturmak için sizleri bekliyorlar. "

 

Feride onca insanı bekletmiş olmanın verdiği mahçubiyetle utanmış hızlı bir şekilde aşağı inmekte acele ederken Memduh derince bir nefes alarak arkasından baktı.

 

"Şermin Abla, bir dahakine bizi bulama olur mu? " Şermin'in samimi gülüşü yüzüne yayıldı.

 

"Kış bahçesine masa hazırlamamı ister misiniz Feride Hanım ile sizin için? "

 

"İnan başka bir şey istemezdim ama Meryem Teyze ikimizi de vurur, Feride'ye kavuşmadan ölmeye niyetim yok. "

 

"Duyduğuma göre yarın Meryem Hanım hastanede annesinin yanında refakatçi olarak kalacakmış, sanırım Feride Hanım'la vakit geçirmek için bunu değerlendirebilirsiniz. "

 

"Sağ ol, bu iyiliğini unutmayacağım. " Memduh duyduğu haberden memnun bir şekilde gülümseyerek aşağı indi.

 

Muazzam kurulu sofrada bir kuş sütü eksikti. Miyase'nin teşvikiyle herkes sofraya geçti. Bugün Hamza bile evdeydi.

 

Memduh'un gelişiyle Nazlı gülümseyerek Feride'nin yanındaki yerini ona verdi. O sırada aşağı inen Hızır Feride'nin tam karşısına oturdu. Feride sıktığı dişleriyle yutkunurken Hızır gözünü dikmiş ona bakıyordu.

 

Loading...
0%