Yeni Üyelik
12.
Bölüm

11. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Kaç gün olmuştu bilmiyorum. Mehmet'in ölüm haberini aldığımdan beri uyanık olduğum her an onun için Kur'an'ı Kerim okuyordum. Onuncu Hatmi Şerifi de tamamladıktan sonra duasını okuyup teslim ettim. Ardından uzun uzun dua ettim. Fatıma için, Mehmet için, bebeğim için, kendim için, dayanabilmek için, çaresizliklerime çare için. Gözyaşlarıyla uzun uzun yalvardım, yakardım Rabbime.

 

Namaz vakitlerini burda kestiremediğimiz için günlük namazlarımızı bir kerede kılmak zorundaydık. Abdest almış beni bekleyen Fatıma'yı daha fazla bekletmeden birlikte saf tuttuk. Tabi kıbleyi de bilmediğimiz için kendimize bir istikamet seçip ilk günden beri aynı şekilde namaz kılıyorduk. Günlük namazımızı bir kerede kılıp tamamladık daha o ruh hastası ortalıkta yokken. Ne kadar yalvarsakta bize ne bir saat vermişti ne de namaz vakitlerini söylemişti ne de kıbleyi göstermişti. Nasıl bir hastalıktı onun ki bilmiyorum, insan namazdan rahatsız olur muydu hiç?! Dua etmemize bile tahammülü yoktu, hele ki Fatıma'nın ettiği beddualara adeta çıldırıyordu. Yaptıklarının cezasını er ya da geç çekeceğini biliyordu, bundan fazlasıyla korktuğu da çok belliydi.

 

Bazen pişman olmuş gibi affetmesi için Fatıma'ya yalvarıyor, bazen de içinden adeta ön görülemez bir canavar çıkıyordu.

 

"Acaba ne günah işledik de dualarımız kabul olmuyor abla? " Fatıma'nın umutsuzlukla söylediklerine derin bir nefes alarak döndüm.

 

"Tövbe de Fatıma'm, bu bizim imtihanımız. Her şey gibi burdan kurtulmamızın da demek ki daha zamanı gelmedi. Sabredeceğiz, Rabbimiz için sabret, gönlümüzdekini muhakkak bize verecektir, bizi hoşnut kılacaktır ayeti kerime diyor. Kurban olurum sabrını elden bırakma bizi kurtaracak olan o. "

 

"Dayanamıyorum. " Onun o tükenmiş hâli beni ayrı bir yaralıyordu. Sık sık onunla konuşuyor, sabırlı olmasını tavsiye ediyor, kendime faydam yokken onu ayakta tutmaya çalışıyorum.

 

"Dayanmak zorundayız! Tükendik farkındayım ama şimdi vazgeçmek gibi bir lüksümüz yok. O cani ne yaparsa yapsın biz ondan da, burdan da kurtulacağız. "

 

"Bazen şu zincirle kendimi boğasım geliyor. " Kardeşimin kelimleri ruhumu uçurumlardan attı sanki. Bunu düşünmesi için onlarca sebebi vardı. Kardeşime yetememiştim şu dört duvar arasında, kendine bir şey yapsa ne yapardım ben!

 

"Bir daha duymayayım bunu! Neler söylüyorsun böyle, şeytana uymak bize yakışır mı? Can bizim mi ki almaya muktedir olalım. " Gözyaşlarıma engel olamıyorum istemsizce.

 

"Korkuyorum abla, kafamın içinde durmadan dolanıp duran kötü düşüncelerden birini yapacağım diye çok korkuyorum. " Ağlaya ağlaya bana sarılan kardeşime daha sıkı sarıldım.

 

"Ben yanındayım korkma! Ben senin yanında olduğum sürece senin kimseye ihtiyacın var mı? " Onu teselli etmeye, bir parça olsun o kötü düşüncelerden uzaklaştırmak istiyordum. Ama elimden başka hiçbir şey gelmiyordu. Birbirimize sarılarak uzun uzun ağladık.

 

Serkan canisi uzun bir süredir ortalıkta görünmüyordu. Yanımıza kuru ekmek ve su bırakmıştı. Onlarda biteli çok olmuştu. İkimizde çok açtık, su ihtiyacımızı lavabo musluğundan gidermiştik ama açlık için yapacak bir şeyimiz yoktu. Epey zamandı da gelmemişti. En son Fatıma'ya, "Az kaldı gideceğiz buralardan, ayarlıyorum her şeyi. " gibi şeyler söylemişti.

 

Fatıma'yla bir kere daha kilidi kırma girişimine başladık. Zincirle kırabildiğim büyük parça fayansı aldım elime, battaniyeyi Fatıma'nın ayağı ile kilidin arasına bariyer yaptım. Üst üste vurduğum darbeler beni umutlandırdı. Kilit oldukça gevşemişti.

 

"Fatıma şuna bak, açıldı açılacak! " Fatıma'nın da gözlerinin içi parıldamıştı resmen. Aylardır uğraşlarımız nihayet sonuç veriyordu. O an duyduğumuz kilit sesiyle ikimiz korkuyla birbirimize baktık. Umudumuz saniyelerle korkuya dönüşürken hemen toparlandık. Hemen yatağı kırık fayansların üzerine çekip yan yana oturduk.

 

"Ayağını ört kilidi farketmesin! " Fatıma hızla örttü ayağını. Az sonra Serkan canisi elinde poşetlerle içeri girdi. Her zaman ki gibi önce bizi ve etrafı süzmeye başladı, ardından elindeki poşeti masanın üzerine koydu.

 

"Abla! " Fatıma'nın korku dolu fısıltıyla baktığı yere bakmamla ortalık yerde duran fayans parçasıyla sanki tepemden aşağı kaynar sular döküldü. Korkuyla Fatıma'ya baktım.

 

"Nasıl alacağız onu? " nefesim her bir kelimenin arasına sıkıştı.

 

"Ben dikkatini çekeceğim sen al. " Fatıma'nın gözyaşlarının eşlik ettiği kelimeler korku ve çaresizliğimizin en uç noktasıydı. Hafif başımı salladığımda kendi aramızda konuştuğumuzu farkeden Serkan bize doğru şüpheli bakışlarla yaklaşmaya başladı.

 

"Ne konuşuyorsunuz fısır fısır? " sesi son derece kuşkucu ve sertti. Fatıma ayağa fırlayınca bende hemen ayaklandım.

 

"Allah senin belanı versin! Senin yüzünden kendimi nasıl öldürebileceğimi düşünüyorum, ablam da beni vazgeçirmeye çalışıyor oldu mu? "

 

Serkan gösterdiği parmağını tehditkar bir şekilde salladı.

 

"Sakın ölmekten bahsetme bir daha! Sakın! Sakın! Bir daha ağzından böyle bir kelime çıkarsa, " o tehditkarca sallanan parmağını bana doğru uzattı. " bu ablanı senin gözünün önünde şu tavana asar, karnındaki bebeği ellerimle sökerim! Senin üzerine yemin olsun ki yaparım. " O an nefes alamadım! Ellerimi karnıma sarıp yatağıma doğru yürürken üzerine bastığım fayans parçasının hafif hafif sürüklemeye başladım.

 

"Allah senin belanı versin! Allah, neyden korkuyorsan hepsini tek tek sana yaşatsın! Aldığın her nefes seni boğsun, öldürsün inşaallah! Bir kere dahi yüzün gülmesin, bize yaşattığın ne varsa daha fazlasını gör, bin katını yaşa! Kendi kanında boğul, geber inşaallah! " Fatıma'nın sesi her bir köşede yankılanırken Serkan seğiren gözüyle Fatıma'ya bakıyordu.

 

"Sana kaç kere beddua etmeyeceksin dedim, kaç kere! " Serkan, Fatıma'nın üzerine yürürken hızlıca eğildiğim ayağımın altındaki fayans parçasını avcuma aldım. Aynı hızla Fatıma'nın önüne geçip arkama aldım.

 

"Geri bas dişimle, tırnağımla parçalarım seni! Uzak dur kardeşimden! Kılına dokunacak olursan yemin ediyorum tahmin bile edemeyeceğin şekilde öldürürüm seni! " Bir adım daha atacak olursa elimdeki fayans parçasını şah damarına geçirirdim. Serkan alaycı bir şekilde gülmeye başladı. Gülüşleri kahkahalara dönüşürken sırtını dönüp masaya doğru yürüdü. Masanın üzerindeki poşetleri alarak bize doğru geldi. Poşetleri yere önümüze atıp başını ağır ağır salladı.

 

"Size çok güzel bir ceza vereceğim, azıcık bekleyin. " Aynı sapkın gülüşlerle çıkıp giderken derin bir nefesle kendimi Fatıma'nın yatağına bıraktım. O çıkıp gidene kadar zor tutabilmiştim kendimi ayakta. Elimdeki fayans parçasını şişkin karnım sebebiyle artık önü kapanmayan feracemin cebine koydum. Bizi zayıf görmesine izin veremezdim, o zaman Fatıma'ya düşünmeden istediği her kötülüğü yapardı. Bebeğimi saymıyorum bile. Tükenmiştim ama hâlâ savaşmak zorundayım.

 

Gözümü açacak gücü kendimde bulamazken uyanık kalmak o kadar zordu ki çırpınıyor, daha çok batıyordum. Boğulmamak için verdiğim mücadeleyi saymıyorum bile...

 

"O canavar gelmeden yemeğimizi yiyelim, çok açım. Hem sen daha çok acıkmışsındır. " Cevap verecek takati dahi bulamazken başımı hafif salladım. Fatıma uzandığı poşetleri alıp açtı. İçinden çıkardığı yemekleri hızlı hızlı yemeye başladık.

 

Yemekten sonra su içmek için aldığım ped şişenin kapağını açıp ağzıma götürdüm ama su kokuyordu sanki. İçemedim. Hamilelikten gelen bir hassasiyetle en ufak bir koku dahi beni çok ciddi rahatsız edebiliyordu.

 

Kapağını kapattığım suyu yanıma koydum. Çok yorgundum, hemde çok fazla. Dinlenme ihtiyacını en derin şekilde hissederken Fatıma kendine zarar verecek ya da Serkan ona bir zarar verecek korkusuyla uyanık kalmaya çalışıyordum.

 

"Abla, hadi sen biraz uyu ben nöbet tutarım. Sen çok fazla ayakta kaldın, sana bir şey olacak diye korkuyorum. " İtiraz edemeyecek kadar yorgundum.

 

"Bir şey olursa beni uyandır. "

 

"Tamam. " Yavaşça Fatıma'nın yanından ayaklanıp yatağıma geçtim gözümü kapatır kapatmaz uykuya dalmam bir oldu sanki.

 

 

 

"Meryem kalk! " Mehmet'in sesi kulaklarımda çınlıyor bir türlü gözümü açamıyordum. Bana yaklaşan ayak sesleri, zincirlerin fayanslara çarparken çıkardığı ses bedenimi titretirken nihayet gözümü açabildim.

 

"Meryem kalk! " Üzerime eğilmiş bana elini uzatan Mehmet'ti.

 

"Mehmet...? " Ne işi vardı onun burda?

 

"Kalk! " Elimden tutup beni ayağa kaldırmasıyla gözümü açtım.

 

Mehmet daha önce rüyamda bana böyle kızıp kalkmamı istediğinde kötü bir şeyler olmuştu. Onun korkusuyla tüm bedenim karıncalanıyor, içimdeki o kötü his gittikçe artıyordu. Derin nefeslerle doğruldum. Karşımda gördüğüm görüntü aklımı kaçırmama sepep olacak kadar korkunçtu.

 

Loading...
0%