Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Gök kubbeyi taşıyan melekler işlerini bırakmışçasına üzerime yıkıldı koca kainat. Serkan hastası Fatıma'nın kıyafetlerini çıkarıyordu.

 

"Fatıma...! " Sesim dahi çıkamamıştı duyduğum korku ve endişeden. Ağır bedenime rağmen saliselerle ayaklandım. Fatıma'ya doğru koştum. Fatıma'nın zincirini aldığım gibi benden habersiz olan Serkan'ın boynuna geçirip kendimden beklemediğim bir güçle sırt üstü onu yere çaldım. Serkan sert ve gürültülü bir şekilde dengesizce üzerine düştüğü fayanslarda hareketsiz kalırken bütün bedenim zangır zangır titriyordu.

 

İlk ne yapacağımı bilemez bir şekilde yerde yatan Serkan'a bakınırken ayağa kalksa ne yapacağımı bilmiyorum. Baygın olduğundan emin olduktan sonra Fatıma'ya döndüm korkuyla.

 

Saçlarını açmış, feracesini, gömleğini çıkarmıştı o şeref yoksunu haysiyetsiz köpek! Başını kaldırıp dizime koydum.

 

"Fatıma! Fatıma uyan! Fatıma ne olursun aç gözlerini Fatıma! Fatıma uyan kardeşim, uyan gözümün nuru! Hadi ablacığım aç gözlerini! " Uyanmıyordu!

 

İlaç mı vermişti acaba bu ruh hastası? Yoksa niye uyanamasın! Yatağın yanında duran su şişesini alıp elime döktüğüm suyu Fatıma'nın yüzüne çaldım. O an su koktuğu için içmediğimi hatırlarken Fatıma'nın su şişesini burnuma tuttum. Evet kesinlikle kokuyordu. Demek su ilaçlıydı! Allah'ım! Ya bende içmiş olsaydım... O zaman bu cani Fatıma'ya ne büyük bir kötülük yapacaktı ve ben engel olamayacaktım.

 

Şişeyi alıp ayaklandım. Lavaboda şişeyi iyice yıkayıp su doldurdum. Getirdiğim suyu Fatıma'nın yüzüne kaç kere döküm saymadım ama bir türlü uyandıramıyordum kardeşimi.

 

Tahminimce yarım saatlik bir uğraş sonrası nihayet Fatıma kımıldanmaya başladı.

 

"Fatıma! Aç gözlerini ablacığım! " Tek korkum Fatıma'nın uyanmaması değildi, Serkan canisi de her an kendine gelebilirdi.

 

"Abla..." Sesi bile zor çıkıyordu.

 

"Fatıma uyan, bu cani bizi ilaçla uyutmuş uyan! " Fatıma kendini son derece zorlayarak doğruldu. Zihnini toparlayamadığı belliydi. Kıyafetlerinin çıkarıldığını farketmesiyle gözyaşları akmaya başladı.

 

"Abla, üstüm nerde benim? Abla ne yaptı bu bana? " Korkuyla hıçkırıyor, çaresizlikle yalvarıyordu.

 

"Bir şey yapmadı! Yemin ederim bir şey yapmadı sakin ol! Nefes al, bana bak! " Sesim yüksek çıkmıştı. Şoka girmesine izin veremezdim onu kontrol etmem lazımdı. "Yüzüme bak! Ablana bak! Yemin ederim sana bir şey yapmasına izin vermedim! Vermemde! Sakin ol üzerini giydireyim her şeyi anlatacağım! Tamam mı?! " Fatıma korkuyla başını sallarken sıkıca sarıldım ona. Hemen akabinde hızlıca üzerini giydirip saçlarını topladım. Örtüsünü de bağladıktan sonra elini sıkıca tuttum.

 

"Korkma, bir şey yapamadı sana! Uyandım ki senin üzerini çıkarmaya çalışıyor, senin zinciri boynuna geçirip yere çaldım onu, dengesizce sert zemine çarpınca bayıldı böyle. " Yeni farkettiğimiz Serkan'ın yere çarpan kafasının kanamış olmasıydı. Gebersin köpek! "Bekle. " Fatıma'ya geri durmasını söyledikten sonra temkinli bir şekilde yaklaştığım Serkan'ın ceplerini karıştırmaya başladım. Cebinden çıkardığım anahtarları kontrol ettim, hiçbiri bizim kilitlerin anahtarları değildi ama kapı anahtarı oldukları kesindi. İki farklı anahtardan dörder tane vardı. İkisinden de birer tane alıp çorabımın içine sıkıştırdım. Tekrar anahtarları Serkan'ın cebine sıkıştırıp Fatıma'nın yanına döndüm.

 

O an bir ses duydum. İyice kulak kesilirken ezan sesiydi duyduğum. Aylar sonra ilk kez hasret kaldığım ezan sesini duyuyordu kulaklarım. Heyecanla Fatıma'ya döndüm.

 

"Fatıma ezan sesi geliyor! " O da pür dikkat dinlemeye başlarken gözyaşlarıyla gülümsedi.

 

"Abla sabah ezanı bu, Esselatu hayrun minne nevm diyor! " Evet gerçekten sabah ezanıydı duyduğumuz. Yakınlarda bir yerleşim yeri vardı demekti bu. İkimiz aylardır ilk kez duyduğumuz ezanla dualar ederken Serkan kımıldanmaya başladı.

 

Fatıma korkuyla arkama saklanırken bende onu savunmak için hazırdım her ne kadar çok korkuyor olsamda. Başını tutup doğrulan Serkan bize taraf kısa bir bakış atıp ayaklandı.

 

"Demek suyu içmedin seni uyanık! Üç gün aç kalın da bana zarar vermek neymiş görün! " Sendeleye sendeleye kapıya doğru giderken elini atıp cebinden çıkardığı anahtarların eksik olduğunu farketmemesi için tüm kalbimle dua ediyordum. Çok şükür ki farketmeden çıkıp gitti. Fatıma'yla sıkıca birbirimize sarıldık. Serkan'ın geri gelme ihtimaline karşı biraz bekleyip gelmeyeceğinden emin olduktan sonra az önce duyduğumuz ezanla ilk kez hangi vakit olduğunu bilerek abdest aldık. Yaşadıklarının şokunu bir türlü atlatamayan Fatıma'yı yine bir ağlama krizi tutarken onu kendine getirmek için suratına ağır bir tokat indirmek zorunda kaldım.

 

"Kendine gel! Bir daha öyle bir şey yaşanmayacak, buna izin vermeyeceğim! Anladın mı beni! Bir daha böyle bir şey olmayacak! Söz veriyorum... " Fatıma titreye titreye gözyaşlarıyla başını sallarken ağlamamak için kendimle verdiğim savaşın büyüklüğünde boğuluyorum. Bende kendimi onun gibi bırakırsam bu bizim ölüm fermanımız olurdu. Üzerimden çıkardığım fercemi yere sererek sırtını sıvazladığım Fatıma'yı saf tutması için yönlendirdim. Yanına geçip sabah namazı için niyet ettik.

 

Kıldığımız namazın ardından tüm benliğimle dularımın sahibine teslim oldum. Bu kadar zamandır Serkan'ın gelmemesi onun epey bir zaman daha gelmeyeceğini gösteriyordu. Bir saat içinde dönmez ise en az yedi, sekiz saat gelmezdi, hatta daha fazla bile. O yokken kilidi kırma işimize kaldığımız yerden devam etmek için Fatıma'nın yatağını kenara çekip geçen seferden sağlam kalmış büyük fayans parçasını Fatıma kurtulma çabasıyla eline alıp sert bir şekilde kilide vurmaya başladı.

 

Engel olamadığı kendi ayağınıda yaraladığı sert darbeler sonucu kilit bir anda açılıverdi.

 

"Abla! " Şeker bulmuş bir çocuğun sevinci vardı gözlerinde. İkimiz sevinçle birbirimize sarılırken nihayet olmuştu.

 

"Hadi oyalanma çabuk çık burdan. " Çorabıma sıkıştırdığım anahtarları çıkarıp eline sıkıştırdım. "Hadi ne duruyorsun! "

 

"Abla sen? Ben seni nasıl bırakıp giderim? " Korkuyla başını iki yana sallıyordu gözyaşlarıyla.

 

"Gideceksin! Sen gitmezsen kim kurtaracak beni burdan? "

 

"Olmaz! O cani seni öldürür olmaz! "

 

"Fatıma sakin ol önce, bak bizim gücümüz Serkan'a yetmez ama polis, jandarma beni kurtarır. Tamam mı güzelim benim? Önce sakin ol aklını topla, geçtiğin her yeri aklında tutmaya çalış. Senden başka kimsenin farketmeyeceği işaretler bırak arkanda beni kolay bulabilmeniz için. Hadi git, dikkatli ol! " Fatıma hıçkırıklarla bir kere daha sarıldı bana.

 

"Söz veriyorum hemencecik kurtaracağım seni burdan! " Ona gülümseyerek başımı salladım. Ağlamamak için kendimi çok zor tutuyorum, ağlarsam Fatıma gidemezdi. Aklı, gönlü bende kalan Fatıma gözyaşlarıyla kapıya yürüdü. Elindeki anahtarla kilitli kapıyı hıçkırıkları eşliğinde açıp son kez dönüp bana baktı.

 

"Kapıyı arkandan kilitle, bize zaman kazandıracak. " Gülümseyerek başımı salladığımda Fatıma istemsizce çıkıp gitti. Kapıyı ardından söylediğim gibi kilitlerken iki elimi ağzıma kapatıp ağlarken sesimi bastırdım.

 

Birkaç dakikalık ağlama krizinden sonra ayaklanıp ağlaya ağlaya Fatıma'nın yatağını kırık fayansların üzerine çektim. Fatıma'nın zincirini yatağın içine koyup, önce Fatıma'nın ardından da kendi yastığımı yanına koyarak üzerine battaniyeyi örttüm. Fatıma uyurken nöbet tuttuğum için nasıl göründüğünü iyi biliyordum. Yatağı içinde Fatıma varmış gibi düzenleyip geçip kendi yatağıma çökercesine oturdum.

 

Fatıma daha fazla kendini bırakmasın diye içimde tuttuğum ne kadar sıkışmış ve bastırılmış duygu varsa volkan gibi patlıyordu. Sadece o da değil tutsaklığımın, çaresizliğimin, az önce salı verdiğim umudumun, içine hapsolduğum yalnızlığımın, canımın içinde taşıdığım canın, canından duyduğum korku bir bir kendini acımasızca hissettirmenin de yeri ayrı büyüktü.

 

Ağlamaktan bitkin düştüğüm saatlerce ağlamanın ardından yatağın üzerinde engel olamadığı bir uyku musallat olmuştu gözlerime. Beni içine çeken bu davetkar uykuya ne kadar karşı koyabilirim bilmiyorum.

 

...

 

Duyduğum takırtı ile yerimden sıçrayarak uyandım. İçeri giren Serkan'dı. Benliğimi ruhuma kadar saran korkuyla Fatıma'nın boş yatağına baktım. Fatıma'nın kaçtığını bilmediği her saniye bile o kadar kıymetliydi ki. Yavaşça yerimden toparlanıp sırtımı duvara dayadım. Ne kadar zamandı uyuyordum bilmiyorum. Serkan elindeki poşetle geçip sandalyeye oturdu. Fatıma'nın içinde olduğunu düşündüğü yatağa uzun uzun baktı.

 

Yerinden kalkıp Fatıma'nın yatağına doğru yürümeye başlamasıyla korkuyla ayaklanıp önüne geçtim.

 

"Sakın kardeşime bir daha dokunayım deme! " Beni pek kaale almayan Serkan alaycı bir tavırla yüzüme baktı. Kolumdan tutup beni kenara fırlattı. Yere düşmemle karnımın sol tarafına giren sancı ile gözlerim karardı. Ama başka bir büyük sorun olan Serkan'ın olmayan Fatıma'yı bilmemesi gerektiğiydi.

 

"Zor uyuyabildi uyandıracaksın adi herif! " Acımadan sıktığım dişlerim arasında zor söyleyebildiklerim ile Serkan Fatıma'nın yatağına bir adım kala duraksadı.

 

"Ne kadar oldu uyuduğu? " Serkan'ın bana taraf dönüp sorduğuna elimi karnıma destek olacak şekilde koyup zoraki bir şekilde düştüğüm yerden doğruldum.

 

"Bir saat olmamıştır. " Tek umudum şu an Serkan'ın saplantılı aşkıydı. Serkan kararsız bir şekilde bir kere daha Fatıma'nın yatağına bakıp derince bir nefes aldı.

 

"İyi uyusun bakalım, nasıl olsa birkaç saat sonra yola çıkacağız dinlenmesi için uyuması iyi olur. " Saatine bakıp hafif eydiği başıyla bana baktı. "Sende uyusan iyi edersin yengeciğim birkaç saat sonra yola çıkıyoruz. Benim küçük bir takım işlerim var halledip geliyorum. Bu süre zarfında rahat durmuş olursanız size yemek bile verebilirim. Anlaşıldı mı? Güzel! " Serkan keyifli bir şekilde çaldığı ıslıkla çıkıp tekrar kapıyı kilitlerken şimdilik şansım yaver gitmişti.

 

Diken üstünde geçen saatlerin ardından bir kere daha kapı kilidi sesi gelirken gözyaşlarıyla yutkundum. Kaçınılmaz son gelmişti nihayet. İçeri giren Serkan'ın elinde iki büyük poşet vardı. Birini getirip benim üzerime atarken korkuyla baktığım adımları Fatıma'nın yatağına yöneldi. Kalp krizi geçirebilirdim şu an yüksek nabzım ve duyduğum korkudan. Serkan'ın eğilip battaniyeyi kaldırmasıyla nefesimi tuttum.

 

Serkan donmuş bir şekilde dakikalarca öyle o yatağa baktı. Her saniyenin ömrümden bir ömür götürdüğü bilmem kaç dakika...

 

"Nerde o? " Sesi korkumu daha da tırmandıracak kadar sakindi.

 

"Gitti... " Zor kekelediğim kelime ile Serkan bana inanmamış olacak ki koşarak tuvalet kabinini kontrol etti. Geri gelip Fatıma'nın içinde olmadığı yataktan battaniyeyi, yastıkları her bir yere savurup olmadığını bile bile Fatıma'yı aramaya başladı. Eline aldığı açık kilit ile zincire derin derin nefeslerle bakıp büyük bir gürültüyle yere attı. Daha fazla tutamadığım hıçkırıklarım firar ederken ko çok korktuğum an gelmişti.

 

"Nerde?! " Üzerime doğru hırsla gelen caninin neler yapabileceğini kestiremiyordum. Yetiştiği gibi çenemden tutup tüm gücüyle sıkmaya başladı. "Nerde Fatıma?! Nerde?!! " İlk defa ona Burçak değil Fatıma demişti.

 

"Gitti! " Elleri arasında zor söyleyebildiğimle boğazıma geçirdi ellerini. Çıldırmıştı! Her saniye daha fazla elleri arasında çırpınıp nefessiz kalırken beni öldürmesine engel olmıyordum. Can havliyle aklıma gelen cebimdeki fayans parçasını nasıl çıkarabildim bilmiyorum. Nereye geldiğine bakmadan yüzüne doğru savurdum. Bir anda boğazımdaki elleri gevşerken deli gibi öksürüp nefes almaya çalıştım.

 

Musluk gibi üzerime sıçrayan kan ile döndüğüm Serkan elleri boğazında çırpınıyordu. Alamadığım nefesler arasında çığlık çığlığa bağırmaya başladım. Serkan can korkusuyla kapıya gitmeye çalışırken düştüğü yerde çırpına çırpına can verirken onu öldürmüştüm.

 

Ben sadece kendimi kurtarmak istemiştim. Korku, panik, gördüğüm şiddet ve öldürdüğüm bir canavar; kendime gelemiyor çığlık çığlığa bağırmaya, ağlamaya devam ettim.

 

Bağırdım, yardım istedim ama kimse yoktu... Üstüm başım kan içinde nefesim kesildi, dünya karardı, tüm bedenim hissizleşti... Bir tek hissiyatım bebeğim kaldı. Dünya silinip yok oldu gözlerimin önünden. Serkan'ın kanının üzerine yığıldım karanlıklara gömülürken.

 

Loading...
0%