Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Gözlerimi açamadığım bir uğultu, tanımadığım seslerin varlığı vardı etrafımda. Ne kadar zorlasamda gözlerimi açamıyorum. Bedenimin havalandığını hissederken zor araladığım gözlerime iki yıldızlı bir apolet değdi. Sonrası yine derin bir karanlık.

 

...

 

Açtığım gözlerimin gördüğü ilk şey pencereydi. Hafif bir tebessümle bakarken gerçekti, rüya ya da hayal değildi.

 

"Meryem! Kuzum! " Başucumda duran annemdi. "Kurban olurum sana, iyi misin annem? Ağrın sızın var mı? Doktor çağırayım hemen! " Annem nefes dahi almadan gözyaşlarıyla konuşurken doğruldum. Endişeyle üzerimde dolanan gözleri içimi yakarken gözyaşlarımı tutamadım.

 

"Sadece sarıl yeter ... " Annem sıkıca sarıldı. Yeniden hayata dönmüştüm. Hıçkırıklarımız odanın duvarlarında yankılanırken ne çok özlemiştim annemi!

 

"Meryem... " Döndüğüm ses kapıda duran babamdı. O an dünyanın rengi değişti sanki. Çocuk gibi büktüğüm dudağımla baktım ona. Naz edecek kimim vardı ki başka?

 

"Baba... " O iki adımlık yer sanki bir ömürlük yol oldu. Yanıma yetişen babam yüksek sesle ağlaya ağlaya sarıldı bana. Bir tarafımdan annem, bir tarafımdan babam sarıldı. İçimde koca bir yangın vardı ama mutluydum. Uzun uzun ağladık birbirimize sarılarak.

 

Bitmişti. Beni bitiren tutsaklık nihayet bitmişti. Fatıma nerdeydi? Serkan gerçekten ölmüş müydü? Zihnimin önüme koyduklarıyla başımı babamın göğsünden kaldırdım.

 

"Fatıma nerde? İyi mi? " Babam yüzümü okşayarak başını salladı hafif bir tebessümle.

 

"Şükür iyi! Çok şükür sizde iyisiniz; sende, torunlarımda hamdolsun hepiniz iyisiniz. " babam bir kere daha beni göğsüne sararken yanlış duymamıştım, torunlarım demişti. Babama sormaya hayâ ederken durgunlaşan bakışlarımı anneme çevirdim. Hem ağlıyor, hemde mutlulukla gülümsüyordu. Anlamış olacak ki hafif yumduğu gözleriyle başını salladı aklımdaki sorulara.

 

Mutlulukla dökülen gözyaşlarımla başımı babamın göğsüne yasladım. Usulca verdim ciğerlerimdeki nefesi aldığım bu güzel müjdeye binlerce şükürle. Embriyoların ikisi de tutmuştu, sabrımın mükâfatı çok güzel olmuştu.

 

...

 

"Hadi bir kaşık daha ye kızım. " Annem küçük bir çocuk gibi ağzıma yemek veriyordu. Akşam yemeğinin üzerinden geçeli çok olmuştu ama annem, babaannemin elleriyle yaptığı ilik suyuna çorbayı zorla içirmeye devam ediyordu. Dedem, babaannem, kuzenlerim, yengem, hepsi gelmişlerdi. Fatıma ile babamı zor göndermiştik eve. Kan değerlerim çok düşük olduğu için bir süre hastanede yatmam gerekiyormuş.

 

"Annem, ne olur yeter artık yiyemiyorum. " İtirazlarım pek işe yaramıyordu.

 

"İki kemik bir deri kalmışsın hamile halinle, üstelik taşıdığın can bir değil iki tane. Kendin için değil bebeklerin için zorlayacaksın kendini. " Haklıydı ama çokta yedirmişti.

 

"Haklısın anneciğim ama az da yemedim ki. "

 

"Tabi o cani sizi aç bıraka bıraka midende küçüldü o yüzden yiyemiyorsun. " Bak bu doğruydu işte. O kısımları düşünmeye cesaret dahi edemiyordum şimdi, ama hepsini bizzat yaşamama rağmen. Tuttuğum annemin elini öperek yüzümü avcuna yasladım. Açılması gereken konular vardı kaçtıklarım dahil.

 

"Anne, " nasıl soracağımı bilmez bir şekilde baktım gözlerinin içine.

 

"He kuzum? " Öyle güzel bir merhamet ve sevgiyle bakıyordu ki... güzel annem benim.

 

"Şey... beni mezarlığa götürür müsün? " her ne kadar bir şey değişmeyecek olsa da gidip mezarının başında iki çocuğu olacağını söylemek istiyordum Mehmet'e.

 

"Hayrolsun, kimin mezarına gideceksin, amcanın mı? " Annem anlamazlıktan mı geliyordu? Bakışlarımı düşürerek cevap verdim.

 

" Yok Mehmet'in. "

 

"Allah korusun kızım ne diyorsun! " Annemin çatılan kaşlarına anlam veremezken sözlerine hiç veremiyordum. Karnımdaki bebeklerin babasıydı, bir kere bile olsa mezarına gitmeye hakkım yok muydu?

 

"Mehmet'in mezarına gitmek istiyorum. "

 

"Tövbe de kızım, Allah geçinden versin! En kısa sürede de şifasına kavuştursun inşaallah. " Annemin söyledikleri ile karman çorman olan aklım iyice bulandı.

 

"Yaşıyor mu? "

 

"Yaşıyor çok şükür, doktorlar uğraşıyor yaşatmak için. "

 

"Öldü demişti o cani, hatta mezar taşının fotoğrafını bile gösterdi. "

 

"Kandırmış seni kuzum, Sümeyye yanında, Ali Abi'n de sık sık gidip geliyor yanlarına. Sizi bulmak için nasıl çırpındı durdu Ali'm. Ah Allah bir daha yaşatmasın o çaresizliği, ölüm bile yanında nimet sayılır. " Annem gözyaşlarını silip gülümsemeye çalıştı. "Hem yarın ikiside senin için geliyor. " şaşkınlıkla kalakaldım. Bir umut sardı benliğimi, belkide çocuklarını görürdü...

 

"Durumu nasıl, bilgin var mı? "

 

"Kaç kez ameliyat ettiler, doktorlar uğraşıyormuş. " Belli ki iyi değildi o yüzden annem lafı geveledi.

 

...

 

Ertesi gün Avukat Nedim Bey eşliğinde ifadem alındı. Nedim Bey polise karşı bile öyle bir savunma ve yönlendirme yapmıştı ki mahkemede neler yapardı tahmin bile edemiyorum. Diğer yandan Ali Abi ile Ceren, yani Sümeyye gelmişlerdi. Kapıdan giren Ceren gözyaşlarıyla bana sarıldı. Bende dolu gözlerime engel olamadım. Hemen ardından Ali Abi sarıldı bana.

 

"Meloşum! " Ne çok özlemiştim bana Meloşum demesini. İkisi de yaşlanmışlardı sanki. Çökmüş oldukları o kadar göze batıyordu ki. Hele Ceren, o tanıdığım kadınla uzaktan yakından alakası yoktu. O çabalayan, yırtıcı, girişken Ceren'in aksine sus pus, mahzun bir Ceren vardı. Gözlerindeki hüzün insanı yaralıyordu

 

"Daha iyisin değil mi? " Tuttuğum elini hafif sıktım. Aklımı kemiren tek şey Mehmet'in durumuydu ama sormaya cesaret edemiyorum bir türlü.

 

"İyiyim hamdolsun, hatta çok iyiyiz. " Bebekleri kastettiğimi anladığında bir taraftan gülümseyip, bir taraftan da ağlıyordu. Elini şişkin karnımın üzerine koyup hafif okşadı.

 

"Cinsiyetlerine baktırdın mı? " Sahi o da vardı değil mi? Yaşadıklarımdan akıl mı kalmıştı. Bakışlarım anneme döndü, belki doktor onlara söylemişti.

 

"Doktor dedi mi size? "

 

"Yok kuzum demedi bir şey, seni merakımızdan sormak aklımıza gelmedi. "

 

Ceren abime çevirdi buğulu bakışlarını.

 

"Ali, bir sorsan mümkün mü bugün öğrenmemiz. " Abim hafif başını sallayıp tebessüm etti ona.

 

"Hallederiz. " Ali Abi odadan çıktıktan sonra Ceren gözyaşlarını silip derin bir nefes aldı.

 

" Sana teşekkür etmeye hiç fırsatım olmadı. Çok teşekkür ederim, hiçbir zaman mümkün olmayacak bir şeyi mümkün edip, hiçbir zaman onları göremeyecek abime iki evlat verdiğin için. Hemde tüm yaşadıklarına, göze aldıklarına rağmen. " Ceren her kelimesine bir gözyaşı döktüğü teşekkürünü ederken kendimde bulduğum bir parça cesretle ona döndüm.

 

"Durumu nasıl? "

 

"Kötü... İşe yarayacağı kesin olmasada işe yaraya bilecek tek tedavi kök hücre. Tek umudum bebeklerden birinin dokusunun abime uyması. Göbek koronundan alınacak kök hücreler abimi yaşatabilir. "

 

"Nasıl anlayacağız uyup uymadığını? " Bir umut vardı en azından.

 

"Bebeklerin suyundan tahlil yapılacak. "

 

"Zarar görmezler değil mi? "

 

"Hayır. Basit bir işlem, bir şırınga su alınacak o kadar. "

 

"Burda da yapılabilir mi? "

 

"Yapılır ama bunun için benimle İsviçre'ye gelmen gerekiyor. Su alındıktan sonra uzun yolculuk yapman doğru olmaz. Belki işe bile yaramayacak bir şey için yeğenlerimi tehlikeye atamam. İşlem basit ve tehlikesiz ama sonrasında uçak yolculuğu yapman tedbir amaçlı doğru olmaz. "

 

"Peki. "

 

"Bende gelirim, seni yalnız bırakmam. " Annem omuzumu sıvazlayıp gülümsedi bana. Başımı hafif salladım bende ona tebessüm ederek.

 

... 

 

Yavaşça uzandığım sedyede Fatıma'nın yardımıyla karnımı açtım. Fatıma ile Ceren de en az benim kadar heyecanla bebeklerimin cinsiyetini öğrenmek için hemen yanımdalardı. Doktor ultrason aletini karnımın üzerinde gezdirmeye başladıktan sonra kalp seslerini açtı.

 

Küçük pıtır pıtır atan iki kalp...

 

İlk defa içimde eksik kalan boşluğun dolduğunu hissettim. Onların kalbi attıkça kalp atışlarım hızlandı, nefesim kesildi, kanatlanıp uçasım geldi.

 

"İkiside gayet sağlıklı. Yirmi dokuz haftalık, kilo ve boyları olması gerekenin bir tık altında çok iyi beslenmeniz, bol bol istirahat etmeniz gerekiyor. " Doktorun söyledikleri sevincime gölge olurken konuşabilmek için yutkundum.

 

"Gelişimleri çok mu geri? "

 

"Hayır hayır gayet sağlıklılar, gelişimleriyle ilgili bir sorun yok. Sadece çok az bir gram eksikliği var, siz düzenli ve dengeli beslendiğiniz zaman hemen düzelecek bir şey. Korkmanıza gerek yok sadece kendinize çok iyi bakmalısınız. "

 

"Merak etmeyin doktor hanım, ona çok iyi bakacağım. " Fatıma hüzünlü bir gülümseme ile elimi tuttu. "E ama cinsiyetlerini söylemediniz? " doktor gülümseyerek monitöre döndü.

 

"Biri küçük bir hanımefendi, " dediğinde doktor üçümüzde gülümseyerek birbirinize baktık. "diğeride küçük bir beyefendi. " Gözyaşlarımın her biri bin şükürdü. Ceren iki elini ağzına kapatıp yüksek sesle ağlarkan Fatıma ona sarıldı. Doktorun yardımıyla doğruldum.

 

" Teşekkür ederim, sağ olun. " Bir tarafım delirircesine mutlu iken diğer yanım yıkılıp, dökülüyordu. Ceren hızlı adımlarla yanıma gelip bana sıkıca sarıldı ağlamaya devam ederken.

 

...

 

Günler ardı ardına geçerken sağlık durumum iyiye gitsede ruhsal olarak her gün biraz daha çöküyordüm. Yaşadıklarım ve yaşadıklarımdan kaçışlarım en son beni uyutmaz hale getirmişti. Uyumaya korkuyordum, uyuduğum an kabuslarda boğuluyor, delirecek gibi uyanıyordum.

 

Temiz hava almak için çıktığım hastane bahçesinde bankta otururken, bugün İsviçre'ye gitmesi gereken Ceren yanıma oturdu.

 

"Bugün nasılsın? "

 

"Uyanık olduğum her an iyiyim uyuyunca kötü oluyorum. "

 

"Geçecek, bunlarda geçecek. Yeğenlerim var onlar için dirayetli ol. Kolay şeyler değildi ama hepsi geçti çok şükür. "

 

Ellerimi karnıma sardım.

 

"Onlar olmasa ben buraya kadar ayakta duramazdım. "

 

"İsim düşündün mü hiç? " Ceren'in sorusuna hafif gülümsedim. İsimleri belliydi.

 

"Birine baban, diğerine de abin isim koydu. " Yüzüme anlamamış bakışlar atan Ceren'in merakını gidermek için tekrar söze girdim. "Rüyamda oğluma baban Yavuz diyordu, gönlünde kaldı herhal. Kızıma da babası Ömür diyordu. Şu an sağlıklı olsa eminim kızına annesinin adını koyardı. "

 

"Meryem, sen iyi ki varsın ve iyi ki yolumuz kesişmiş. İyi ki bir başkası değil sen çıkmışsın karşımıza. " ikimiz bir süre bahçenin içini izledik.

 

"Hava soğuk üşüyeceksin. İçeri girelim istersen. "

 

"İyi böyle, kapalı alanlar boğuyor beni. " kapalı ve özellikle beyaz olan yerlerde duramıyorum, hele beyaz görmeye tahammül bile edemiyorum.

 

"Birazdan gideceğim ama aklım sende. "

 

"Merak etme beni, ben toparlarım Allah'ın izniyle. "

 

"Buna şüphem yok, sen gerçekten çok güçlü bir kadınsın. Her şeye rağmen ayakta durmayı biliyorsun, bunu da en kısa sürede atlatacağına eminim. Ne zaman ki kendimi gelmeye hazır hissedersin Ali seni getirecek. "

 

"Tamam. " İkimiz birbirimize sarılarak vedalaştık. Giden Ceren'in ardından oturmaya devam ettim.

 

Ben kabuslar görürken Fatıma günden güne daha kötü oluyordu. Yanından bir erkek geçse korkar hale gelmişti. Onun isteğiyle Ali Abi onu şehir merkezinde bir kliniğe yatırmıştı son çare olarak. Benimde sonum öyle olacak diye çok korkuyorum. Benim tutunacak evlatlarım vardı, beni ayakta tutuyorlardı. Küçücük varlıklarının bana verdiği güç o kadar müthişti ki bir an önce toparlanmak için elimden geleni yapıyorum. Günlerdir, saklandıklarım ve kaçtıklarımla yüzleşmeye hazırdım, kaçtıkça daha kötü olduğumu farkedecek kadar aklım başımdaydı.

 

....

 

Beni yoran uçak yolculuğunun ardından havaalanından hastaneye geçtik. Ali Abi'nin yönlendirmesiyle takip ettiğim koridorun sonunda Ceren bekliyordu.

 

Üç haftalık psikolojik tedavimin ardından çok şükür ki iyiydim. Tedavinin kalanına burdan davam edecektik, Ceren ayarlanmıştı her şeyi. Daha fazla ertelenemez Mehmet'i yaşatma umudu için Ali Abi, beni bir saniya dahi yalnız bırakmayan annem ile İsviçre'ye gelmiştik.

 

"Hoşgeldiniz. " Sarıldığım Ceren çok yorgun görünüyordu.

 

"Hoşbulduk. Yorgun görünüyorsun. "

 

"Geceden beri üç kere kalbi durdu, hiçbir şey yapamıyorum. " Annem Ceren'e anne şefkatiyle sarılıp gözyaşlarını sildi.

 

"Metaneti ol kızım, dua et duanın açamayacağı kapı yoktur. " Ceren cevap verecek gücü bile kendinde bulamazken hafif başını salladı.

 

"Görmem mümkün mü? " Onu görmek istiyordum. Ceren bir kere daha başını hafifçe salladı.

 

Ceren'in gösterdiği odada üzerime koruyucu kıyafetler giydim hemşirenin yardımıyla. Gerisini hemşirenin refakati eşliğinde gösterdiği yoldan girdiğim yoğun bakım odasındaki kişinin Mehmet olduğuna inanamadım.

 

Kemikleşmiş yüzü, tek yaşam emaresi bulunmayan kanı çekilmiş teni... Allah'ım nasıl bu hale gelmişti böyle. Onu bu kadar da kötü görmeyi beklemiyordum. Yatağına yaklaşıp öylece baktım, dev gibi olan adam bir çocuk kadar kalmıştı. Tereddütle tuttuğum buz gibi elini engel olamadığım gözyaşlarımla karnımın üzerine koydum.

 

"Keşke beni duyabilsen, sana borçlu olduğum evlatları getirdim. Yaşadığım her şeye rağmen seni evlatsız bırakmadım sende evlatlarını yetim bırakma. " O burdan döner miydi bilmiyorum ama çok zordu o kesin.

Loading...
0%