Yeni Üyelik
18.
Bölüm

17. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Korku nefesimi genizimde bıçak gibi keserken doktorlara baktım. Nefes alabilmek için kaç kere yutkundum bilmiyorum.

 

"Sonuçlar nasıl? "

 

" Sonuçlar umduğumuzdan daha iyi. Ameliyata alternatif bir tedavi bulduk Mehmet Bey'in durumuna uygun, ameliyat kadar yüksek riskler olmamasının yanında tamamiyle bir hafıza kaybı da olmayacak. Belki geçici hafıza kaybı yaşayabilir ama tamamiyle olmayacak bu. Mehmet Bey ameliyat olmadan da iyileşebilir, bu oldukça uzun bir tedavi süreci olacak, tekrar ayağa kalkabilmesi minimum altı ay kadar sürecektir. Kendisi de bu tedaviyi kabul ederse ona göre tedavi planlaması yapabiliriz. Mehmet Bey uyandığı zaman haberimiz olsun. " Tek kelime etmeden dinlediğim doktor konuşmasını birirken nihyet nefes alabildim.

 

"Tabi, teşekkür ederim. " doktorların gidişinden sonra şükürle yerime oturdum. Şimdi Mehmet'in uyanmasını beklememiz gerekiyordu, o da birkaç saat sürecekti.

 

Telefonda konuştuğum anneme olanları anlattığımda çok sevinmişti. Ceren de çocuklar da uyuyorlarmış hâlâ. Ceren'in uyanmaması için çok dikkat ediyormuş annem. Dört saatlik bekleyişimin sonunda Mehmet uyanmamıştı daha.

 

Süt dolmuş göğüslerim taş gibi olmuş ağrıyorlardı uzun süredir çocuklarımı emzirmediğim için. Hamdolsun ikisinin de rızkı boldu, ikisini de mamaya ihtiyaç duymadan doyurmaya yetiyordu. Neyse ki bunu biliyordum ve tedbirliydim. Yanımda şişe ve süt sağım pompasını getirmiştim. Süt süte deydiği zaman kururdu, evlatlarımı anne sütü gibi bir minetten mahrum bırarakmamak içinde sağman gerekiyordu. Önce ellerimi iyice yıkayıp ardından Mehmet'i kontrol ettim. Uyuduğundan emin olunca da süt sağım işlemine başladım. Sık sık uyuyan Mehmet'i kontrol ederek uyanmadığından emin işimi bitirdim.

 

Geldiğimden beri olduğu gibi tekrar şifa ayetlerini okumaya devam ettim.

 

Bir süre sonra Mehmet'in gözlerini açma çabasıyla yerimden kalkıp yatağına doğru yürüdüm.

 

"Sümeyye gelmedi mi? " Mırıldanır gibi konuşabilmişti.

 

"Daha gelmedi ama birazdan gelir. Kaç gündür çok yoruldu. "

 

"Benim onun için çabalamam gerekirken o benim için çabalıyor. "

 

"Yıllarca sen onun için çabaladın şimdi de o abisi için çabalıyor. Sen istiyorsun ki sen herkes için her şeyi yap ama kimse senin için bir şey yapmasın. "

 

"Bunu göze aldıklarına rağmen sen mi söylüyorsun. " Gülümsemekle yetindim.

 

"Doktorlara uyandığını haber vereyim, ameliyata alternatif bir tedavi bulmuşlar çok şükür. " hafif gözlerini yumdu. Odadan çıkıp hemşire bankosuna gittim.

 

"Mehmet Bey uyandı doktorlara haber verin lütfen. "

 

"Tabi hemen. "

 

Döndüğüm odada Ceren vardı.

 

"Ceren, sen ne zaman uyandın, ne zaman yemek yedin, ne zaman geldin? " Bir lokma yemeden geldiğine yemin edebilirim.

 

"Züleyha Teyze söylediklerini anlatınca duramadım geldim. " korkusu ve heyecanı iç içeydi.

 

"Bir lokma yemek bile yemedin değil mi? "

 

"Şu an hiçbir şey yiyebileceğimi sanmıyorum. "

 

"Azıcık laf dinlesen olmaz mı? Geleceğin yer yine burası, yarım saat geç gelsen ne olacak. "

 

"Şu an gerçekten yiyebileceğimi sanmıyorum, önce doktorlar gelsin bir öğrenelim yeni tedavi yöntemini belki sonra. "

 

"Çocuklar nasıldı? " Aklımdaki soruyu Mehmet sordu.

 

"İyilerdi abim, sağ olsun Züleyha Teyze çok iyi bakıyor onlara Meryem'in yokluğunu aramadılar bile. Zaten Yavuz sürekli uyuyor, Ömür şimdiden kucak delisi al kucağına gezdir hiçbir şey umurunda olmuyor. Hele Harun Amca'nın kucağındaysa hiç sesi çıkmıyor. " Gülmeden edemedim, Mehmet de gülüyordu. O sırada içeri doktorlar girdi.

 

Mehmet'i muayene eden doktor sorular sormaya başladı.

 

"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? "

 

"İyi, hatta çok iyi. " Bana bakarak söylemişti.

 

"Elimi sıkabilir misiniz? " Mehmet kımıldatamadığı eliyle doktorun elini sıktı.

 

"Gayet iyi. " Doktor eline aldığı iğneyle Mehmet'in ayak ucuna geçip ayaklarını açtı. İğneyi ayağına batırmaya başladı. "Herhangi bir şey hissediyor musunuz? "

 

"Hayır. "

 

"Tamam. Yeni tedavi yöntemi hakkında bilgi vereyim size, tercih sizin. Beyninizin hasar görmüş kısmına dışarıdan açılan bir kanal ile direkt olarak ilaç verilerek. İki ay gibi bir tedavi süreci. Ayaklarınızı tam olarak ne zaman hissetmeye başlarsınız tam kestiremiyoruz, iyileşme hızınıza bağlı bir durum ama üç ile en geç altı ay arası bir süre içinde hissetmeye başlayacağınızı ön görüyoruz. Yeniden yürüyebilmeniz için zehir tedavinizin yanında hem nörolojik tedavi, hem de fizyoterapi göreceksiniz. Hafıza kaybı çok düşük bir ihtimal, olsa bile kalıcı ya da uzun süreli bir şey olmayacaktır.

 

Diğer yandan ameliyat seçeneğini biliyorsunuz, ameliyattan birkaç gün sonra ayağa kalkabilirsiniz ama yüzde doksan hafızanızı kalıcı olarak kaybedersiniz. " Oldukça açıklayıcı konuşan doktoru dikkatlice dinledikten sonra Ceren abisinin elini tuttu.

 

"Abi, ne diyorsun ameliyat mı, diğer yöntem mi? "

 

"Sizleri bir daha hatırlamamak üzere unutamayı göze alamam. Değil altı ay bir ömür yürümek için çabalayacak olsam bile asla ameliyat olmayacağım. "

 

"Tedavi yöntemine karar verdiğinizi görüyorum. Bir operasyonla beyninize dışarıdan bir kanal açılacak, düzenli periyotlarda ilaç verilecek. Bu süreçte yoğun bakımda olacaksınız iki ay boyunca, sonrasında ise fizyoterapi alacağınız başka bir kliniğe sevk edileceksiniz. Zehir tedaviniz ve yeniden ayağa kalkabilmeniz için tedaviniz orada devam edecek. "

 

"Ne zaman başlayacaksınız tedaviye? " Mehmet yorgun gözlerini doktora çevirdi.

 

"Yarın. "

 

"Bir gün geciktirmeniz sorun olur mu? " Mehmet'in isteğine bir anlam veremeyen Ceren'le birbirimize baktık.

 

"Hayır ama neden? " Sanırım doktorda bizim gibi bir anlam verememişti.

 

"Bir geceyi çocuklarımla geçirmem mümkün mü? " Yüreğime kor bir ateş düştü sanki. "Olur ya bir terslik olur, durumum belli en azından çocuklarımı görmek, tanımak istiyorum. " Doktorların ikisi birbirine bakarken Mehmet'in doktoru hafif başını salladı.

 

"Tabi bunun için ne gerekiyorsa yaparız. "

 

"Teşekkür ederim. " Ceren dolu gözlerle dişlerini sıkarken ağlamamak için gözlerimi yumarak yutkundum.

 

...

 

Çocuklara lazım olabilecek ne varsa çantaya koydum. Bu gece Mehmet'in yanında kalacaktık üçümüz.

 

Ceren aldığı Yavuz'u pusetine koydu ama uykucu paşam yine uyanmadı bile. Maşaallah kız kardeşinin iki katı olmuştu düzenli uyuduğu için. Kızımın da gelişiminde herhangi bir aksaklık yoktu ama o da kardeşi gibi olabilirdi güzel güzel uyusa. Yine babası bir dönemeçte ya yine başladı ağlamaları, huysuzlukları. Annem hâlâ aynı şeyi söylüyor, babasına dua onun ağlayışları diyor.

 

Annem sanki bizi çok uzaklara gönderecekmiş gibi ağlayacaktı nerdeyse. Öpmelere doyamadığı Ömür'ü pusetine bırakırken gözleri dolu doluydu.

 

"Anneciğim niye ağlıyorsun sen? " dayanamamıştım daha fazla.

 

"Torunlarım olmadan ne yaparım ben Meryem, nasıl sabredeceğim o kadar zaman? " gören aylarca gelmeyeceğiz sanacak.

 

"Anneciğim niye bu kadar üzüyorsun kendini hepi topu bir gece. "

 

"Ağlatırsın sen çocukları, tek başına nasıl bakacaksın? " Hafif gülerek başımı salladım.

 

"Aşk olsun anne! Az kaldı çocukları kıskanacağım vallaha! Bu veletler doğduğundan beri artık umurunda değilim ben! " Tabi şaka yapıyordum ama gerçekten annem için tüm dünyası torunlarından ibaret olmuştu.

 

"De ordan eşeğin kızı! Kendini el kadar bebelerle mi kıyaslıyorsun! " Gülerek sarıldığım annemi defalarca öptüm.

 

"Babama söylerim eşeğin kızı dedin. "

 

"Söyle, birde selamımı söyle! " Ceren kıkır kıkır gülerek bakarken annem Yavuz'u koklaya koklaya öptü.

 

"Fena mı oldu şimdi bu, senle Harun Amca biraz yalnız kalırsınız. Hatta ben size ambiyans bile yaparım. Bu gece Ali ile biz de bir otelde kalırız. "

 

"Densizler anca maskaralık edin siz. " Ceren ile ikimiz gülmeye devam ederken annem ters ters ikimize baktı.

 

Her şeyimiz hazır olduktan sonra Ceren ile arabaya taşıdık çanta ve çocukları. Annem ile babamla vedalaşıp arabaya geçtik. Ceren'in direksiyonuna geçtiği arabayla yola çıktık.

 

Yol boyu sesi çıkmamıştı çocuklarımın. Kliniğin önünde bizi karşılayan abim ona gülücükler saçan kızımın pusetini aldı.

 

"Dayısının güzeli mi gelmiş! Dayı yesin mi kız seni! " Dönüp Yavuz'un pusetine baktığında güldü Ali Abi. "Tosunum yine uyuyor! " Bizde onunla gülerken Ceren aldı Yavuz'un pusetini. Aldığım çantayla elinde pusetlerle yan yana olan Ali Abi ile Ceren tam bir aile gibi görünüyorlardı. Göze o kadar hoş geliyorlardı ki ikisi, bunun gerçek olmasını gerçekten çok isterdim.

 

"Niye ordan öyle bakıyorsun Meloşum, de hadi. " Ali Abi'nin ikazıyla yürümeye başladım. Ceren bana taraf bakıp başını hafif salladı ne olduğunu sorgular bir şekilde.

 

"Abimle birbirinize çok yakıştınız. " Ceren'in gözlerinin içinden bir parıltı geçtiğine yemin edebilirim. O parıldayan gözleri Ali Abi'ye kısa bir bakış attıktan sonra hemen önüne döndü. Yanaklarının kızardığını, hatta nefesinin hızlandığına şahit oldum.

 

"Sende! " Bana kızarak hızlı adımlarla çıktı merdivenleri ikimizin önünden. Abim farketmişti Ceren'in değişen tavrını.

 

"Ne oldu? " Bana taraf bakan abime gülümsedim.

 

"Hayırlı şeyler inşaallah. " Ali Abi anlamamış bakışlarla bakarken yürümeye devam ettim.

 

Mehmet'i başka bir odaya almışlardı. Girdiğimiz odada Mehmet sabırsızlıkla çocukları bekliyordu. Oda oldukça konforlu görünüyordu. Ceren, Yavuz'un pusetini koltuğun üzerine koyduktan sonra abisinin yanına gidip yatağının başını yükseltti. Mehmet gözlerini ayırmadan bakarken çok mutluydu. Ali Abi, Ömür'ün pusetini götürüp Mehmet'in yatağının üzerine koydu.

 

Mehmet uzun uzun baktı kızımıza. Bir damla yaş aktı gözünden.

 

"Anneme benziyor. " Dedi sesinde bariz bir acıyla, bir an olsun gözünü Ömür'den ayırmadan bakmaya devam etti öyle.

 

"Değil mi? Aynı annem gibi boynunda kocaman bir beni var. Bak! " Ceren kucağına aldığı kızımın gerdanındaki benini babasına gösterirken sessizce onları izledim.

 

"Yaklaştırsana bir öpeyim. " Ceren kızımı babasına öptürüp göğsüne koydu.

 

"Abin ameliyatlı dikkat et. " Ceren gülümseyerek bana bakarken başını hafifçe salladı. Mehmet onlarca kez kızımızın saçlarını öptü.

 

"Ömrüm! Seni verene bin şükür. " Ömrüm demişti babası kızıma, o kadar mutluydum ki hangi kelime bu mutluluğumu anlatabilirdi bilmiyorum. Eksiklerim vardı ama borcumun büyük bir kısımını ödemiştim sanırım.

 

...

 

Saatlerdir uyanık olan kızım nihayet uyurken pusetine koyup üzerini örttüm. Uykucu oğlum ise ancak uyanabilmişti, Ceren kucağına aldığı Yavuz'la birlikte abisinin yanında oturdu.

 

"Bak paşama bak, uykucu paşam benim! "

 

"Maşaallah, yanakları tombul tombul. " Mehmet'in bakışları bana döndü. "Ömür, ona göre biraz zayıf kalmış. "

 

"Gelişiminde bir aksaklık yok çok şükür Ömür'ün ama uyumuyor, onun aksine Yavuz karnı tok oldu mu tüm gün uyur o yüzden Yavuz kadar hızı büyümüyor hanımefendi. "

 

"Meryem'in tüm emeğine rağmen gören oğluna bakıyor, kızına bakmıyor sanacak. Oysa küçük hanımla ilgilendiğinin üçte biri kadar ancak paşamla ilgileniyor. Akıllı uslu benim aslanım değil mi? " Ceren üst üste deflarca öptü kucağındaki oğlumun yanaklarını, saçlarını.

 

Yeni uyandığı için aç olan Yavuz ağlamaya başladı.

 

"Ver doyurayım ben onu. " İstediğim oğlumu Ceren gülerek hafif salladı.

 

"Bırak azıcık ağlasın, ağlamayı öğrensin. "

 

"Aman öğrenmesin! Ağlamayı bilen biri bize yeter diğeri uslu kalsın. " Ceren gülerek getirdi Yavuz'u. Üzerime emzirme örtüsünü alıp emzirmeye başladım oğlumu.

 

Ali Abi telefonla konuşmak için çıkmıştı ama epey olmuştu. Aklım onda kalırken iki ailenin de tüm yükü onun omuzlarına kalmıştı. Bir taraftan Mehmet'in şirket işleri diğer yanda kendi ofisinin işleri kaç parçaya bölüneceğini şaşırmıştı.

 

"Abim nerde kaldı? " Ceren bana bilmem dercesine omuzlarını kaldırıp indirdi.

 

"Ben bir bakayım. " Ceren de odadan çıktığında Mehmet bana taraf bakmadan konuştu.

 

"Senin yaptıkların yetmiyormuş gibi şimdi de ailemin yükünü Ali omuzluyor. "

 

"Rahmetli Nedim Bey çok yardımcı oluyordu, vefat edince tüm işler Ali Abi'ye kaldı. Vekaletim onda olunca mecburen her iş onun üzerine kaldı. "

 

"Resmi nikâhı nasıl hallettiniz? "

 

"Nedim Bey sana benzeyen birini bulmuştu, senin pasaportunla İsviçre'den Türkiye'ye getirdi daha sonra da resmi nikâhı nasıl yaptı bilmiyorum halletmişlerdi Ceren'le birlikte. Ben sadece gidip bir imza attım. Daha sonra da yine aynı kişiyi senin pasaportunla İsviçre'ye gönderdi hastane kayıtlarıyla çelişmesin diye. "

 

"Allah rahmet eylesin, babamın çok yakın dostuydu. O dostluk için bize çok yardımcı oldu. "

 

O sırada Ceren ile Ali Abi birlikte içeri girdi. İkisinin de yüzü asıktı.

 

"Bir sorun mu var? " Soruma Ali Abi nefesini hafif üfleyerek cevap verdi.

 

"Halledemeyeceğim bir şey değil. " Gülümsesede sorun vardı belliydi.

 

"Sorun ne? " Mehmet'in sorusuyla Ceren hafifçe tebessüm etti.

 

"Şirket bütçesinden harcadığımız için doğal olarak sıkıntılar çıkıyor, şirkette küçülmeye gidilmek zorunda kalındı. Şimdi de bu sorunlarla uğraşıyor Ali. " Durumun sadece bu kadar olmadığına adım kadar eminim.

 

"Cari açık çok mu büyük? " Mehmet kardeşinin gözlerinin içine bakarak sordu. Ceren biraz kem küm etti.

 

"Yani. "

 

"Taşınmazlardan satsaydınız ya şirket bütçesinden harcmak yerine. " Tabi durumlardan haberi yoktu. Ceren abisinin yanına ilişti.

 

"Kliniğin ücretleri astronomik rakamlar olunca karşılayabilecek tek şey hastaneyi satmaktı. Hastaneyi ve İstanbul'daki evlerin hepsini sattık anannemin köşkü hariç. Memlekette de ne varsa sattık, bir doğduğumuz ev kaldı birde çiftlik evi. Senin hesabındaki paranın tümünü ve şirket hesabının yarısını kullandık. Tek çare şirkette küçülmeye gitmek şimdi. " Mehmet'in durumu öğrenmesi pek iyi olmamıştı. Daha iyileşemeden birde bunları dert edinecekti kendine.

 

Ali Abi, Ceren'e çattığı kaşlarıyla tepki gösterdi Mehmet'e durumu anlattığı için.

 

Mehmet nefesini usulca verdi.

 

"Onlarca insan işsiz kalacak şirket küçülmeye giderse, ortaklık için uygun birileri bulunamaz mı? " Mehmet hasta haliyle çözüm bulmaya çalışıyordu. Bu sefer Ali Abi sözü aldı.

 

"Ortaklık teklif edenler dev şirketler, sizin şirketi yutmaları içten bile değil. Ben ortak olayım desem çok zorlasam ancak yüzde yirmi gibi bir kısmını karşılayabilirim o da yetmiyor. " Sessiz sessiz onları dinliyordum oğlumun gazını çıkarırken. O an aklıma dedem geldi.

 

"Abi, neden dedeme ortaklık teklif etmiyorsunuz? İhtiyacınız olan paranın fazlası var onda. " Ali Abi şaşırmış bir şekilde bana bakarken dedemin hesabındaki paradan çok haberi yokmuş gibi bakıyordu.

 

"Dedemde ihtiyacımızın fazlası var derken? " Evet şu bakışlar kesinlikle haberinin olmadığını doğruluyordu. Tevafuken denk gelmesem benimde haberim olmayacaktı ya.

 

"Babamla amcamın kırk yıldır çalışıp kazandığı para dedemde. Ne kadar olduğundan babamın bile haberi yoktur. "

 

"Sen ciddi misin? " Ali Abi şaka yaptığımı sanıyor galiba.

 

"Evet! "

 

"Sen nereden biliyorsun? " İnanamıyordu, belliydi.

 

"Tevafuk o ya denk geldim. " Ali Abi büyük şaşkınlığa uğrarken yalnız değildi, Ceren ile Mehmet de aynı şaşkınlıkla bakıyorlardı. "Sen durumu izah edip dedeme ortaklık teklif et, benim için bile olsa kabul edecektir. " Gülümseyerek söyledilerime Ali Abi de gülümseyerek başını salladı.

 

"Dedeme bak sen! Hiçbirimizin de haberi yok. " Sesinden bile belliydi nasıl bir şoka uğradığı.

 

...

 

Telefonumun bildirimi yatsı vaktinin geldiğini haber verirken uyuyan bebeklerimi kontrol ettim. İkiside mışıl mışıl uyuyordu, ben namaz kılana kadar uyanmazlardı. Mehmet de uyuyordu.

 

Çantadan çıkardığım seccademi serip namaza durdum. Namazımı kıldıktan sonra günlük virdimi ve tesbihatlarımı çektim ardından uzun uzun dua ettim. Seccademi toplarken Mehmet'in uyanmış beni izlediğini farkettim. Ne olduğunu bilmediğim karıncalanma gibi bir his kapladı içimi, dışımı. Seccademi katlayıp çantanın üzerine koyarken ne diyeceğimi bilemedim, şimdi ne olmuştu bana böyle anlamıyorum.

 

"Bir şey ister misin? " Ona taraf dönüp konuştum.

 

"Seninle konuşmak isterim. " Usulca yanına yaklaştım. "Otursana şöyle. " Yanına oturmamı istemişti. Bir an kararsız kaldım. Onu kıracak değildim. Geçip yatağının ayak ucuna oturdum.

 

"Senin kaderim olduğunu hep biliyordum sadece nerede, nasıl olacağını bilmiyordum. Bir rüyayı üç kere gördüm, ilki annemin öldüğü geceydi. İkincisi şampiyonluk maçından önceki gece, üçüncüsü ise Burçak'la evlendiğim geceydi.

 

Bir şeyden kaçıyorum ama öyle bir karanlık ki hiçbir şey göremiyorum. Bir uçurumdan düşüyorum, uçurumun dibinde göz alabileceğine bir ateş var, tam ateşe düşeceğim biri tutuyor elimden. Dönüp bakıyorum beni tutan sensin. Bir elinle büyükçe bir ağacın dalına tutunmuş, diğer elinle de beni tutuyorsun. Ağacın altından meyveleri vardı, tuttuğun dalda beş-altı beyaz güvercin vardı.

 

Anneme anlatmıştım ilk, gülümsemişti. 'Hayırlı bir rüya bu' demişti, sabahına da vefat etmişti. İkinci kez gördüğümde bir hikmeti olduğunu anlamıştım. Ama manasını soracak birini bulamamıştım. Üçüncü defa görünce mutlaka hikmetini bilen birini bulmam gerektiğini anlamıştım. Hiç beklemediğim bir anda rüyamı tabir edecek birine denk geldim.

 

'Ateş kadar yakan bir imtihandan geçeceksin ama o hanım seni çekip kurtaracak, aklının alamayacağı kadar büyük bir servete kavuşacaksın onunla. Bu servet para, pul değil ancak gördüğünde anlayacaksın, her bir güvercin ise sana vereceği hayırlı evlatlardır. ' demişti.

 

Başkasıyla evliyim, eşimi çok seviyorum, dediğimi hatırlıyorum.

 

'Sevmek sandığın gibi bir şey değil. ' demişti. Çok şaşırmıştım, bir o kadar da korkmuştum. Burçak'ı kaybedeceğimi kabullenemesemde hep biliyordum. İlk çocuğumuzu kaybettiğimizde seni hatırladım, ikincisi de gidince Burçak'tan evlat sahibi olamayacağıma emin oldum. Üçüncüsünün de doğmayacağını biliyordum.

 

Günden güne cebelleştiğim zehir beni öldürürken, hiçbir umudum kalmamışken kaderin seni bana getirmesini bekledim. Çünkü ateş kadar yakan bir imtihandan geçmiştim, sırada senin beni o ateşten kurtarman kalmıştı. O gün hastane önünde seni gördüğümde o gün kaderimizin birleştiği gün olduğunu biliyordum.

 

Kabul edeceğini de, hamile kalacağını da biliyordum. Sabırla ve hamd ile geçmiştim imtihanı, sen ise sabrının mükafatıydın. " Tanıdıktı rüyası, aynı karanlık ve uçurum birleştirmişti bizi. Hafif gülümseyerek baktım ona.

 

"İyi o vakit bende sana, beni sana getiren rüyayı anlatayım bak bakalım tanıdık gelecek mi? Zifiri karanlıkta koşuyorum, öyle korkuyorum ki en ufak bir ışık zerresi bile yok. Ayaklarım çıplak yara bere içinde koştukça taşlar, dikenler batıyor. Sonra bir ses duyuyorum adımı sesleniyor, koştuğum yol ve takip ettiğim ses beni bir uçurumun kenarına getiriyor. O uçurumun dibinde sen varsın, seni kurtarmamı istiyorsun.

 

Koca uçuruma elimi uzatıp yetişiyorum sana ama seni çekip yukarı almaya gücüm yetmiyor. Sonra bir bebek ağlamaya başlıyor, biliyorum ki o benim bebeğim. O ağladıkça yüreğime kor bir ateş düşüyor, seni kurtaramayınca bebeğime gitmek istiyorum ama sen elimi bırakmıyorsun. 'Ben olmadan bebeğimize ulşmazsın, yardımına ihtiyacım var bırkma beni. ' diyorsun.

 

Hocama anlattım, yaşadıklarımızı tabir etti. Nihayetinde de her biri gerçek oldu. " Bu seferde o hafif tebessüm etmişti.

 

"Bizi birleştiren o karanlık ve uçurumdu. Karanlığıma ışık oldun, beni imkansız uçurumlardan kurtardın. Hiçbir şeye değişemeyeceğim çok kıymetli iki hazine verdin. Şimdi eksik kalan tek şey kaldı, onu da sana her baktığımda öğrenmeye başlıyorum. "

 

"Neymiş eksik kalan? "

 

"Ben öğrendiğim zaman sende öğreneceksin. "

 

"Peki o halde. "

 

Saatlerce sohbet ettik. Yaşadıklarıma dair bilmek istediği ne varsa hepsini münasip bir şekilde anlattım ona.

 

Mehmet uyuduğunda teheccüd vakti girmişti. Bir kere daha çantadan aldığım seccademi serip namaza durdum. Oğlum uyanana kadar teheccüd namazı kıldım. Bugün rutini oğlum bozmuştu. Genelde ilk kızım uyanırdı.

 

Altını değiştirip, karnını doyurdum. Hemen üzerine tekrar uyudu. Bu çocuğun huyuna bayılıyorum, karnını doyurdun mu hemencecik uyuyor. Öperek pusetine koyup üzerini örttüm. Kızımı kontrol ettim, hiç uyanmaya niyeti yok gibi uyuyordu. Şaşırdım açıkçası hiç bu kadar uzun uyumazdı. Geçip koltuğa uzandım. Ömür uyanmadan biraz uyusam iyi olacaktı.

 

Sabah namazı alarmıyla gözlerimi açtığımda hemen kızımı kontrol ettim. Hâlâ uyuyordu. Bir an korktum, eğilip nefes alıp almadığını kontrol ettim. Gayette uyuyordu. Bu kızın uyuması ayrı dert uyumaması ayrı dert! Yavuz olsa bilirdim ki uyumayı seviyor ama Ömür olunca korkuyordum ister istemez.

 

Alelacele abdest alıp namazımı kıldım, daha yeni selam vermiştim ki Yavuz mızmızlanmaya başladı. Hemen yetişip kucağıma aldım. Çok açıktığı belliydi, hemen emzirmeye başladım. Karnı doyduktan sonra altıda temizlenince keyfine değecek yoktu kendi kendine sesler çıkarıp elini ağzına sokmaya çalışıyordu. Kardeşinin sesine yeni yeni uyanan kızımı kucağıma alıp öptüm. Onunda karnını doyurduktan sonra altını değiştirdim. Daha yeni uyanmıştı ama mızmızlığı üzerindeydi yine. Bir ağlamaya başladı ki ne yapsam susturamıyorum.

 

Nöbet geçiriyormuş gibi tutan ağlaması babasını da uyandırmıştı.

 

"Meryem, niye ağlıyor ömrüm? "

 

"Bilmiyorum ki! Karnı tok, altı da kuru, gazını da çıkardı. Tüm gece uyudu hiçbir sorunu yoktu, ne oldu anlamadım. " Ne cama yansıyan ışık, ne de dikkatini çekmesini umduğum ses ve hareketlerim susturamıyordum.

 

"La havale vela kuvvete illah billah! " Delirecektim o öyle ağladıkça. Hele susturamamam ayrı bir kahrediyor beni. Kızımın nesi var anlayamıyorum.

 

"Kurban olurum ağlama artık yeter ne olur! E e e e! " Yok susmuyor! Bir şey olmasından korkuyorum artık.

 

"Meryem, doktoru çağır ağlamaktan bir şey olacak çocuğa. " Mehmet öyle bir endişeyle bakıyordu ki. Acil butonunun nerde olduğunu bulmaya çalışırken kucağımdaki kızım babasını görmesiyle ağlaması hafiflemeye başladı.

 

"Ömrüm niye ağlıyorsun sen? " Babasının sesiyle susmuştu küçük hanım. Şaşkınlıkla kalakaldım. Az önce kriz geçiriyormuş gibi ağlayan o değilmiş gibi küçücük gözlerini dikmiş babasına bakıyordu.

 

Mehmet gülümseyerek baktığı kızımı istedi.

 

"Versene bana, göğsüme yatır. "

 

"Ameliyatlısın ama. "

 

"Bir şey olmaz ver. " Yavaşça babasının göğsüne yatırdım kızımı. Başını kaldırıp tekrar tekrar babasına bakıyordu.

 

"Ömrüm, aşkım, balım, cennetim, annem... " Mehmet'in söylediği her kelimeye gülümsedi sanki anlıyormuşçasına. Daha saniyeler önce ağlama krizi geçiriyordu, şimdi ise babasına gülücükler saçıyordu.

 

"Biz bu kızdan çok çekeceğiz, daha şimdiden bize bunları yapıyorsa büyüdüğünde neler yapar düşünemiyorum. " Gülmelerime engel olamadım. Haklıydı! Belli ki bize çok çektirecekti. Dönüp oğluma baktım, hâlâ ellerini ağzına nasıl sokacağına uğraşıyordu.

 

...

 

Doktorlar gelene kadar Ömür, Mehmet'in göğsünde uyudu. Almama izinde vermemişti. Kızımda şikayetsiz başını babasının göğsüne yaslayıp uyumuştu. Safını şimdiden belli etmişti küçük hanım, kesinlike babacı olacaktı çok belliydi.

 

"Mehmet Bey nasılsınız bugün? " Doktoru elinde tuttuğu dosyalarla gülümseyerek babasının göğsünde uyuyan kızıma baktı.

 

"İyiyim ama ilk defa korkuyorum. "

 

"Sizi korkutan nedir? "

 

"Bir daha çocuklarımı, annelerini görememekten o kadar çok korkuyorum ki hangi kelimeler korkumu ifade edebilir bilmiyorum. "

 

"Tamamen onlarla olabilmek için şimdi onlardan ayrılmanız gerekiyor. Unutmayın ki bir daha ayrılmamak üzere onlarla olmak için ve onlarla daha fazlasını yaşayabilmek için bugün bu tedaviye başlayacaksınız. "

 

"Biliyorum ama onları çok özleyeceğim. "

 

"Sabırlı olun, bir daha onlardan ayrılmak zorunda kalmayacaksınız. Hazırsanız gitmemiz gerekiyor ameliyathane hazır. "

 

Mehmet kızmızın saçlarını öperek kokusunu derin derin soludu.

 

"Hazırım, onlar için bir an önce iyileşmeye hazırım. " Dediğinde yavaşça Ömür'ü kucağıma aldım.

 

"Her gün geleceğim, bir an önce iyileşeceksin başka çaren yok çünkü kızının tuhaf tuhaf huyları var ben tek başıma başa çıkamam. " Elimden geldiğince gülümsemeye çalıştım.

 

"Merak etme daha yaşayacak çok şeyimiz var. " Hasta bakıcıların getirdiği sedyeye Mehmet'i aldılar, çekiştirip götürdükleri sedyenin arkasından kucağımda kızımla birlikte baktım öylece.

Loading...
0%