Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Mehmet...

 

Tüm umutlarımın sonbahar yaprakları gibi döküldüğü anda bir mucize gibi gelmişti Meryem.

 

Ayakta durmaya bile takatim yokken camın önünden ayrılamadığım bir günde görmüştüm onu hastanenin önünde. O gün kaderimizin birleştiği gün olduğunu biliyordum, o bana gösterilen kaderimdi çünkü. Kardeşimden onu bana getirmesini istemiştim, geleceğini biliyordum. Ondan isteyeceklerimi kabul edeceğini de bildiğim gibi.

 

Kaçarcasına gittiği hastaneden ertesi gün nasıl yapabiliriz diyerek gelmişti. Kırmızı çizgilerini bildiğim bir insandı, Allah için yaşayan, merhamet, hayâ ile özdeşleşen biriydi. Göze alacaklarına rağmen dini hassasiyetlerinden zerre ödün vermiyordu. Kendine yakıştıramayacağı bir durumdu nikahsız hamile kalmak hiçbir şekilde bir birlikteliğimiz olmayacağına rağmen, ki bende ona yakıştıramazdım bunu. Çünkü o bambaşka bir kadındı, o yüzden ben dile getirmiş, nasıl söyleyeceğini bilemediği konuyu, o yükü almıştım omuzlarından daha büyük yüklere yer açarak.

 

Onu sürükleyeceğim sıkıntıların ilk adımıydı bu. Daha sonrasında ardı arkası kesilmedi benden kaynaklı sorunlarının. Ölümün kıyısına kadar götürdü onu bana verdiği söz ve benden taşıdığı emanetler. Ama bildiğim, emin olduğum bir şey vardı hasret duyduğum evlatların annesi oydu. Ne yaşarsa yaşasın emanetimi koruyacağını, sağ salim dünyaya getireceğini biliyordum.

 

Ateşten öteye ağır bir imtihandan geçmiştim bir kere bile şikayet etmeden. Mükâfatı da o denli büyük olacaktı ki iki evlat ve sahip olmanın hayal gibi geldiği bir eş...

 

Daha önce onunla herhangi bir iletişimin ya da ona karşı herhangi bir hissiyatım olmamasına rağmen o gün hastane odasına girdiğinde onunla birlikte gelen ferahlık, huzur hiçbir kelimeyle ifade edemeyeceğim kadar belirgin ve güzeldi. Daha sonra her geldiğinde o şifa gibi ferehlık ve etrafında pervane huzur onunla birlikte geliyordu. Daha kapıdan girmeden geldiğini anlayabiliyordum. Onu eşim olarak kabul ettiğimde aramızdaki bağın bir daha kopmayacağını biliyordum halihazırda Burçak'la evli olmama rağmen. Burçak'ı seviyor olmam ile Meryem'e karşı duyduğum adının ne olduğunu bilmediğim şey arasında uçurum gibi bir fark vardı. Sevmek değildi ama asla vazgeçemeyeceğim bir şeydi. Meryem'den vazgeçmek fikirini değil aklımdan geçirmek ihtimalini düşünmek bile yaşadıklarım ya da ölüm yanında ne ki, karşılık gelecek kelime bulamıyorum.

 

Merakımda o ve taşıdığı emanetimle gözümü ölüm kadar ağır bir uykuya kapattım. Bir daha uyanamayacağımı sandığım o ölüm uykusundan beni çağıran bir mucizeyle uyandım. Beni esir alan o uykuyu adeta yırtıp, parçalarcasına uyandırmıştı.

 

Mucizemin adı yine Meryem'di. Açtığım gözlerimin gördüğü ilk şey o ve kucağında inanamadığım iki mucizeydi. Rüya olduğunu sanmıştım ilk ama gerçekti. Bana yeniden bir hayat bahşeden yine oydu her ne kadar küçük mucizemiz vesile olsada.

 

Onun ruhunun ve yüreğinin nazeninliğini bebeklermize anne ve babamın adını vermesinde bir kere daha görmüştüm. Hep annemin adını koyacağım bir kızımın olmasını istemiştim en çok. Çünkü eksik kalan yanımdı annem, doyamadığım, yaşayamadığım. Meryem tüm eksik yanlarımı tamam ediyordu sanki elinde sihirli bir değnek varmış gibi.

 

Bana gösterilen kaderimde eksik kalan tek şey kalmıştı. Sandığım gibi olmayan sevmek, o da nasıl bir şey bilmiyorum dediğim yerde öğrendim. Kaybettiğim Burçak'a hâlâ duyduğum sevgiden bambaşka bir şey bu kabullendiğim. Burçak benim için hâlâ çok değerliydi ama Meryem'in bende barındırdığı anlamı hangi kelime karşılar bilmiyorum. Nefes almak gibi ona ihtiyaç duyuyorum. Onu göremediğim her saniye aciz ve çaresiz kalıyorum. Nefes alamıyorum, her şey anlamını yitiriyor sanki. Beni teselli eden tek şey gitmeyecek kadar vefalı ve fedakâr olması, aksini düşünmeye bile güç yetiremiyorum.

 

Bildiğim tek şey Meryem'in varlığı doktorların verdiği ilaçlardan daha büyük şifaydı. Sesinin tonunda başka bir ahenk, başka bir huzur vardı. Saatlerce konuşsa bıkmadan dinlerdim her biri huzur taşıyan kelimelerini. Nitekim çok konuşan biri değil.

 

İkimizi birleştiren karanlık ve uçurum yeni bir başlangıç, yeni bir hayata vesile olmuştu. Bizim uğradığımız şerrin içindeki hayır uğradığımız şerden daha büyüktü binlerce kez şükürler olsun.

 

İki aydan fazla süren yoğun bakım sürecinde Meryem her gün bıkmadan, usanmadan gelmişti. Her gün bana şifa olmaya gelmişti. İçeri alınamayacağını bile bile her gün gelmişti. Camın ardından anlatmıştı her gün çocuklarımızı, değişen huylarını, çabuk büyümelerini. Her gün onunla yeniden güç buldum kendimde iyileşmek için.

 

Fizyoterapi için sevk edildiğim klinikte beş aylık bir tedavinin ardından ilk defa kendi başıma koltuk değnekleriyle ayakta duruyordum. Altı aydan önce ayağa kalkmazsın demişti doktor ama o kadar çok çalışıyordum ki ayağa kalkabilmek için. Çünkü ayakta kendi başıma durabildiğim gün eve çıkabilirdim. Günde sadece birkaç saat Meryem'i ve çocukları görmek bana yetmiyordu artık. Onları her saniye çok özlüyorum.

 

"Ne diyorsun doktor, artık eve gidebilir miyim? " Sarfettiğim efor beni yormuştu ama o yorgunluk bile güzeldi. Olumsuz bir cevap verirse gerçekten çok üzülürüm. Aylardır bunun için uğraşıyorum.

 

"Azmine hayran olmamak elde değil! Bu kadar azimli bir insan daha göremedim. "

 

"Ailemi çok özlüyorum, daha fazla onlardan uzak kalmak istemiyorum. Çocuklarım her gün biraz daha büyüyor, her hâllerini kaçırdım, yakında ikiside yürümeye başlayacak en azından ilk adımlarını görmek istiyorum. "

 

"Seni çok iyi anlıyorum. " O sırada doktorun sözünü kesen kapının tıkırdatılıp açılması oldu. Meryem her günkü gibi yine çocukları alıp gelmişti. Onunla birlikte koca güneş girmişti sanki odaya. Beni ayakta görmeyi beklemiyor olsa gerek ki donup kaldı.

 

"Hoş geldiniz ve tam zamanında geldiniz. Gelmişken eşinizi alıp gidebilirsiniz. " Doktorun söyledikleri beni gülümsetirken Meryem inanamamıştı.

 

"Gerçekten mi? " Yüzünde koca bir gülümsemeyle baktı bana.

 

"Baba! " Kızım uzattığı elleriyle onu kucağıma almamı isterken koltuğa yürüdüm. Meryem bebek arabasını bana getirirken oturduğum koltukta kızımı kucağıma aldım. Yüzüme koyduğu minik ellerini üst üste öptüm. Yavuz'um ise elindeki diş kaşıma oyuncağıyla adeta savaşıyordu salyalar içinde. Yanağını okşadığımda bile istifini bozmadı. Bebek arabasını kendine doğru çekip oğlumun saçlarını öptüm.

 

"Gerçekten! " Doktorda gülümsemişti Meryem'in mutluluğuna.

 

"Şimdi hemen çıkabilir miyiz? " Meryem'in sabırsız sorusuna doktor tebessümle başını salladı.

 

"Elbette. Ama uymanız gereken bazı kurallar var. Daha öncede söylemiştim yine hatırlatmam gerekiyor. Birebir temastan uzak durmanız gerekiyor. Öpüşmek, birlikte olmak birinci dereceden yasak Mehmet'in vücudundaki zehir temizlenene kadar aksi halde zehir sizede bulaşır. " Meryem kızaran yüzüyle bakışlarını yere çevirdi. Tabi doktor çocuklarımızın normal yollardan olmadığını nerden bilebilirdi ki. "Aynı şekilde Mehmet'in yemek yediği kaşıktan su içtiği bardağa kadar her şeyin ayrı olması gerekiyor. Her gün saat bir ile dört arası burda olsun lütfen. Aynı sofrada yemek yiyebilir, birlikte uyuyabilirsiniz, tüm sosyal aktiviteleri birlikte yapabilirsiniz bunlar sorun teşkil etmiyor. "

 

"Nelere dikkat etmem gerektiğini biliyorum. " Doktor bana başını salladı.

 

"Reçeteleri hazırlıyorum çıkmadan önce almayı unutmayın. " Diyerek odadan çıkarken Meryem bana döndü.

 

"Ben eşyalarını toplayayım. "

 

" Tamam. " Meryem bir hışım eşyaları toplamaya başlarken kucağımdaki kızımla oynamaya devam ettim.

 

"Sümeyye'yi boşuna gönderdim eve, doktor iki saat erken gelse birlikte eve döner size sürpriz yapardım. " Kardeşimi birkaç saat önce biraz dinlenmesi için eve göndermiştim.

 

"Kulaklarımla duymasam inanmazdım, herhalde sen sürpriz yapıp gelsen hastaneden kaçtığını düşünürdüm. "

 

"Çok şükür eve dönmeyi de gördük ya! "

 

"Çok şükür! " Dakikalar içinde Meryem herşeyi toparlamıştı bile.

 

"Ben bunları arabaya koyup geliyorum. " Hızlı adımlarla çantaları alıp odadan çıktı Meryem.

 

"Baba! " Üstüne basa basa baba diyen kızıma gülümseyip pırıl pırıl parlayan saçlarını koklaya koklaya öptüm. Cennetin ta kendisiydi ya bu!

 

"Baba sana kurban! "

 

"Baba! "

 

"Söyle babacığım. "

 

"Baba! " Ne kadar müthiş bir histi ona böyle sarılmak, aşk ve inatla baba diyişlerini dinlemek. Ne kadar şükretsem azdı.

 

"Annem, ömrüm! "

 

"Baba! " Sanırım onun lugatında her şeyin adı babaydı. Fazlaca babacıydı küçük ömrüm. Onun aksine aslan parçası anneciydi. Sümeyye'nin anlattığına göre annesinin kokusu olmadan uyuyamayacak kadar anneciymiş. Uyurken annesinin örtüsüyle uyuyormuş küçük adam. Ömür sürekli gülücükler saçarken Yavuz sürekli sinirli ve agrasif daha şimdiden.

 

Meryem elinde birkaç kağıtla içeri girdi.

 

"Reçeteleri aldım hazırsan çıkalım. "

 

"Hazırım, gidelim. " Kızımı arabasına koyduğumda Meryem elindeki kağıtları çantasına koydu. Koltuk değneklerini alarak ayaklandım.

 

"Yürüyebilecek misin dışarı kadar? " Meryem'in sorusuna gülümsedim.

 

"Ben yürüyebilmek için aylardır uğraşıyorum. "

 

"Peki o halde. Hadi gidelim. " Meryem gülümseyerek derin bir nefes alıp arabayla önümden çıkıp beni bekledi.

 

Epey sürsede dışarı kadar yürüdüm. Meryem'in yardımıyla arabanın ön koltuğuna yerleştim. Az sonra Meryem de çocukları arabanın arka koltuklarındaki yerlerine yerleştirip direksiyona geçti. Ne okuduğunu duymasamda bir şeyler okuyup arabayı çalıştırdı. Sadece onu izliyorum.

 

Meryem'in hiçbir kuralı ihlal etmeden son derece dikkatli sürdüğü araba ilk defa gördüğüm tek katlı evin önünde dururken, Meryem üst üste kornaya bastı.

 

Az sonra Harun Amca, Züleyha Teyze ve Sümeyye bahçeye çıktı. Hepsinin yüzünde aynı endişe vardı. Meryem gülerek hızla aşağı indi.

 

"Size bir sürpriz getirdim! " Benim tarafımdaki kapıyı açıp inmeme yardım etti. Üçüde şok olmuş bir şekilde bakıyordu.

 

"Abi? " Sümeyye şaşkınlığını atlatıp yanıma koştu. "Sen bilerek beni eve gönderdin! "

 

"Yok güzelim benim yok! Doktor geldi izin verdi çıktık. " İlk inanmamış gibi baksada sonrasında sıkıca sarıldı bana.

 

"Çok şükür! Hoş geldin oğlum. " Harun Amca gayet mutlu bir şekilde bakıyordu. Eğilip elini öpmek istediğimde izin vermeden sarıldı.

 

"Hoş buldum. "

 

"Yahu yeri mi ayakta tutuyorsunuz çocuğu, önce bir eve girsin otursun sonra! " Herkesi paylayan Züleyha Teyze kolumdan tutup yürümeme yardımcı olmay çalıştı. "Gel oğlum önce bir içeri geç, otur sonra hâl hatır sorarız. " gülümseyerek başımı hafif salladım. Beni bu kadar sıcak ve içten karşılayacaklarını beklemiyordum.

 

Züleyha Teyze'nin yardımıyla içeri geçtim. Ama çok fazla yoruldum. Kendimi koltuğa zor attım.

 

"Daha iyisin ya oğlum? " Anne şefkatiyle başımda duran Züleyha Teyze'ye gülümseyerek baktım.

 

"Hamdolsun çok iyiyim, her gün daha da iyi oluyorum. "

 

"Çok şükür! O bir halt bilmeyen doktorlar izin verse ben seni çoktan ayağa kaldırmıştım ya! Bak gör bir ay içinde onların bir yıldır yapamadığını yapacağım. " Züleyha Teyze benim için birçok karışım hazırlamıştı da doktorlar kullanmama izin vermemişlerdi.

 

"Ona şüphem yok. " Bir gözüm ortalıkta emekleyen çocuklarımdayken cevap vermiştim. Onlara, annelerine baktıkça müthiş duygular içinde buluyordum kendimi.

 

"Meryem çocukların karnını doyur kızım az sonra uyur onlar. " Annesinin ikazıyla Meryem yüzündeki ay gibi parıldayan gülümsemesiyle ikisini kucaklayıp salondan ayrıldı.

 

Az önce elindeki çantalarla içeri giden Sümeyye gelip başımda dikildi.

 

"Abi dinlen istersen biraz biz sana yiyecek bir şeyler hazırlayana kadar. "

 

"Olur çok yoruldum zaten. "

 

"Ben yemeği yaparım sen abinle ilgilen. " Züleyha Teyze ayaklanıp hızla az önce Meryem'in gittiği yöne gitti.

 

"Müsaadenle Harun Amca ben biraz dinleneyim. "

 

"Estağfurullah oğlum ne müsaadesi dinlenmen lazım tabi. " Sümeyye'nin yardımıyla ayağa kalktım. Yine Sümeyye'nin yönlendirmesiyle girdiğimiz koridorda, koridorun sonundaki odaya kadar yürüdük. Sümeyye'nin kapısını açtığı odaya girmemle dönüp kardeşime baktım.

 

Burası Meryem'in odasıydı.

 

"Burası Meryem'in odası? "

 

"Evet sende Meryem'in kocasısın! Eşyalarını buraya taşıdım, her şeyi de dolaplara yerleştirdim. Hem başka oda yok, hem de Harun Amcalara ayıp olmasın. Kızlarını istemiyorsun gibi düşünmesinler. Ailecek bizim için yaptıkları onca şeyden sonra birde bize gücenmesinler. " Bu isteyeceğim son şey bile olamazdı. "Hadi gel yat şöyle daha fazla ayakta durma. "

 

Kardeşimin yardımıyla yatağa yattım.

 

"Uyur musun biraz? "

 

"Yok güzelim iyi böyle. " Kardeşim üzerime battaniye örtüp yamacıma oturdu.

 

"Abi, Meryem'in güceneceği bir şey deme sakın olur mu? Bak yeniden bir ailen var çok şükür, evlatların var, daha niceleri de olur inşaallah. Meryem çok iyi bir insan, müthiş bir kadın onunla çok güzel bir aile oldunuz, o aileyi yuva yapmak için lütfen elinden geleni yap! "

 

"Merak etme gözümün nuru ben hiç incitir miyim onu, o bana layık görülmüş en büyük nimet. "

 

"Peki, ben bir bakayım Züleyha Teyze ne yemek yapacak. " Duyduklarından memnun gülümseyerek kalkıp mutlulukla seke seke giden kardeşimin arkasından gülerek baktım.

 

İyi olmuştu aslında bu, aramızdaki mesafeleri kapatmak için çok iyi olmuştu hemde.

 

Az sonra Meryem kucağında çocuklarla içeri girdiğinde beni görmesiyle şaşırıp kaldı. Öylece baka kalmışken Ömür'ün baba, diye naralar atmasıyla toparladı kendini. Sanırım beni burda bulmayı beklemiyordu. Kucağındaki Ömür'ü yatağa bıraktığında kızım emekleyerek bana geldi hemen.

 

"Sen burda mı kalacaksın? "

 

"Seni rahatsız eder mi bu? "

 

"Yok. Şey... Şeyden demiştim ben. Çocuklar uyanıp ağlıyorlar ya sen rahat edemezsin diye. "

 

"Çocukların sesine uyanmak beni ancak mutlu eder. " Başını hafifçe sallayıp kucağındaki Yavuz'u beşiğe koydu.

 

"Gel kızım. " Aldığı Ömür'ü de beşiğe kardeşinin yanına koyup beşiği hafif hafif sallamaya başladı. İkisini aynı beşiğe koymuştu çünkü ayrı olunca uyumuyorlarmış. En içten şükürlerle baktım onlara. Şu manzara için ne bedeller ödedim de çok şükür şimdi sahip olduğum en değerli hazinemdi.

 

Çocuklar uyuyana kadar ben onları izlerken, Meryem sessiz sessiz beşiği sallamaya devam etti.

 

Uyuyan çocukların üzerlerini örtüp dakikalardır benden kaçırdığı bakışlarını nihayet kaldırdı.

 

"Bir şey ister misin? "

 

"Hayır, teşekkür ederim. "

 

"Ben sık sık gelir sizi kontrol ederim. "

 

"Tamam. " Meryem odadan çıkarken gülümseyerek arkasından baktım. Biz onunla güzel bir aileydik, yuvamızda o denli güzel olacaktı.

 

...

 

Saatlerce benden kaçma çabaları sonucu dün gece ne zaman yatağa gelip yatmıştı bilmiyorum. Sabah namazı vakti bir kaçabildiğini görmüştüm ancak. Şu an saat gecenin kaçı bilmiyorum, gece lambasının ışığında eli yanağının altında masum masum uyuyuşunu izliyorum. Bir kadın en fazla ne kadar güzel olabilirse Meryem şu an o kadar güzel ve tatlı. Ona bakarken yüreğimde kopan karmaşanın içinde kayboluyorum sanki. Yüreğim göğüs kafesime sığmaz oluyor. Çırpındıkça çaresiz kalıyorum.

 

Bana ne oluyor anlamıyorum, yanımdayken bile onu özlüyorum, sebebini bilmiyorum ama öyle bir özlem ki kemiklerimin içine kadar işleyen bir sızı hissediyorum. O kadar acı, sızı, sancı, hastalık çektim ama hiçbiri şu sızı kadar canımı yakmadı. Onunla aramdaki mesafeler beni çileden çıkarıyor. Ona anlatmak, onu tanımak, onu yaşamak istiyorum.

 

İnsan dokunursam incitir miyim diye bile bu kadar korkar mı, korkuyorum! Hayatım boyunca gözümün gördüğü hiçbir şeyden korkmadım ama bugün yanımda, yamacımda uyuyan kadına dokunmaya bile korkuyorum olurda incitirsem diye.

 

Dakikalar bana işkence etmeye başlayınca, daha fazla dayanamadım. Uzattığım elimle hafifçe yanağını okşadım. Kemiklerime kadar işleyen o sızıya ilaç gibi gelmişti. Terlemişti. Hava sıcaktı, o da örtüsüyle uyumuştu doğal olarak terlemişti tabi. Onun böyle uyumasına içim el vermiyordu. Örtüsünü açsam uyanır mıydı acaba?

 

Örtüsünü açma fikri içime sığmayan bir heyecan getirmişti beraberinde. Kalp atışlarım beynimde yankılanırken boğazım kuruyordu. Hafifçe bir nefes alıp çenesinin altındaki toplu iğneyi çıkardım. Yavaşça örtüsünü açıp hafif kaldırdığım başıyla örtüsünü çıkardım. Ellerim titriyordu! Aynı yavaş hareketlerle bonesini de çıkarıp örtüsüyle birlikte komodinin üzerine koydum. Saçındaki çelik toka biraz zorlasada açtım ve saçları sere serpe yastığa saçıldı. Saçları beklediğimden daha uzundu, hemde gözleri gibi simsiyahtı.

 

Buram buram leylak kokuyordu. Avcuma aldığım saçlarını kokladım, leylak kokusu her bir teline sinmişti. Bir koku bir insana bu kadar mı yakışırdı? En içten dualarla aramızdaki mesafelerin bir an önce kapanması için dualar ettim.

 

Ne kadar zaman onu öyle izledim bilmiyorum, tam gözüm kapanmıştı ki Meryem'in telefon alarmıyla gözümü açtım. Sabah namazı vaktiydi. Meryem hızla doğrulup telefonun alarmını kapattı.

 

Uyku sersemi ilk farkedemesede saçlarının açık olduğunu farkettiği gibi bana döndü gözleri hızla. Ne yapacağını bilmez şekilde bakındı.

 

"Örtünle uyuya kalmışsın, terlemiştin rahat uyuyabilmen için açtım. " Gözü bir şeyler aradığında tokasını aradığını anlamıştım. Yastığımın üzerindeki tokasına uzanmasıyla elini tuttum. Bakışları bana döndüğünde ona gülümseyerek tuttuğum elinden kendime doğru çektim.

 

"Gel, ben toplayayım saçlarını. " Hızlandığını farkettiğim nefesleri korkudan mıydı acaba? O zifir gözlerini dikip baktı öylece, yutkunarak düşürdüğü bakışlarından sonra yatağın üzerine oturup bana sırtını döndü. Reddetmeyişine çok mutlu oldum.

 

Nazikçe topladığım saçlarını çelik tokayla tutturdum.

 

"Meryem! " Bana döndü bir kere daha gözleri. "Senden tek bir şey daha istemeye hakkım yok, benim için yaptıklarına karşılık gelecek bir teşekkür de yok. Eğer bu evliliği yürütmek istemezsen seni anlarım, tek kelime dahi etmeden nasıl istersen öyle yaparım, ancak; bu çetrefilli hayatın yollarında bugüne kadar olduğu gibi bana dayanak olur, benimle yürümek istersen dünyanın en mutlu insanı olurum. " Gözlerini indirmeden baktı sessiz sessiz. Beklentiyle baktım gözlerinin içine, konuşabilmek için derin bir nefes aldı.

 

"Minnet duyduğun için benimle olmaya çabalama lütfen, ne zaman istersen hayatına geri dönüp, kaldığın yerden devam edebilirsin. Gerçekten asla alınmam, gücenmem. " Onunla olmak istememi ona minnet duyduğum için istiyorum sanıyordu.

 

"Asla! Meryem ben gerçekten seninle bir aile olmak istiyorum. "

 

"Kendine de bana da zaman ver, bunu gerçekten istediğin zaman konuşalım. " Tek kelime daha etmeme fırsat vermeden aldığı örtüyle kalkıp odadan çıktı.

 

Haklıydı, bugüne kadar onunla birlikte olmak istediğimi hiç dile getirmemiştim. Şimdi de doğal olarak inanmıyordu. Ama ne olursa olsun onu inandıracaktım.

 

Diğer yandan içim öyle bir acıyordu ki Meryem'in bana inanamamasına duyduğum acı yere göğe sızmazken kalbimi çatlatacaktı sanki.

 

Usulca kendimi bıraktım yatağa. Başımı çevirip çocuklarımıza baktım, her saniye dayanılmaz bir hâl alıyordu çektiğim acı.

 

... 

 

Bir haftadır benden köşe bucak kaçan Meryem ile konuşmaya her çalıştığımda benden kaçmıştı bin türlü bahaneyle. Ne zaman konuşacak olsam hemen kaçıyordu. Aramızdaki şu kaçma, kovalama Züleyha Teyze'nin gözünden kaçmamış olacak ki dün Meryem'e kızıdığını duymuştum tesadüfen. Yine de kaçmaya devam ediyordu. Bugünde Züleyha Teyze ile Harun Amca, Abuzer Dede'nin rahatsız olduğunu ileri sürüp Türkiye'ye dönmüşlerdi. Nerdeyse bir yıl olacaktı bizim için buradalardı.

 

Sümeyye ise işim var deyip ortadan kaybolmuştu. İçimden bir ses bu işte de Züleyha Teyze'nin parmağı olduğunu söylüyor ama şikayetçi değilim. İşime geliyor Meryem ile yalnız olmak. Ne yaptığını adım adım takip ediyorum günlük egzersizlerimi yaparken.

 

Çocukları doyurup uyutmak için odaya götürdü ben salonda egzersizlerimi yaparken. Züleyha Teyze sağ olsun yaptığı altı farklı karışımda ne var bilmiyorum ama on gün içinde bende çok net farkedebildiğim inanılmaz farklar vardı. Tek bastonla yürüyebilirdum artık, kolay hareket ediyor, zorlanmadan oturup, kalkabiliyordum. Normal bir insan kadar yemek bile yiyebiliyorum artık hiç midem bulanmadan.

Çocukların uyuduğundan emin olacak kadar bekledikten sonra yerimden kalkıp tutunduğum bastonla odamıza doğru yürüdüm. Kapıyı hafif aralayıp içeri girdim. Meryem o kadar dalgındı ki içeri girdiğimi farketmedi bile. Yaklaşıp hafif öksürdüm. Tam yine kaçıyordu ki önünde olduğu beşiğin diğer ucuna elimi koyup onu beşikle arama sıkıştırdım.

 

"Yine mi kaçacaksın? " Bakışlarını günlerdir olduğu gibi yine benden kaçırdı. Bastonu beşiğe dayayıp bıraktım. Biraz zor ayakta dursamda elimi uzatıp çenesinden kavradım. Yüzünü kendime çevirdiğimde gözleri buğulanmıştı. Sanki koca dünya başıma yıkıldı.

 

"Tek damla yaş gözünden düşerse, ruhum uçurumlardan düşer. Sana karşı duyduğum hissin adını bilmiyorum, minnet duymak asla değil bundan adım kadar eminim. Yanımda olmadığın her an duyduğum acizlik özlem değil, bambaşka bir zülüm. O acizlik hiçbir şeye benzemiyor Meryem nefes alamıyorum, her bir zerrem daha önce tanımadığım bir sızıyla kavruluyor, çaresiz kalıyorum. Yere, göğe sığmıyor yüreğim, ruhum, dar geliyor koca kâinat.

 

Daha önce sevdim, o sevgi benim için hâlâ da kıymetli ama sana olan hislerim başka bir şey! Bilmediğim o sevmek bu mu bilmiyorum, tanımıyorum, tarif edemiyorum, her saniyem senden ibaret sadece bunu biliyorum. Senin olmadığın her an, her yerde aciz kalıyorum, gün değişiyor, zaman değişiyor, tüm benliğimle tükeniyorum. Bu dünyada karşılığı olan bir kelime var mı onu da bilmiyorum, tek bildiğim senin olmadığın bir ben yaşayamaz Meryem.

 

Nefes almak gibi sana, varlığına, o sende duyduğum huzur ve ferahlığa ihtiyaç duyuyorum. Varlığınla ruhuma, bedenime, yüreğime şifa oluyorsun. Sadece varlığın yetiyor tüm yaralarımı sarmaya, bir bağımlılık gibisin. Sende kayboldum kendimi bulamıyorum, her zerremle senden ibaret kaldım, diz çöktüm, teslim oldum. Karşı koyabileceğim bir şey değil; beni, aklımı, mantığını aşan bir şey, bunun adı ne bilmiyorum. Tut elimden harf harf, kelime kelime öğret bana çünkü bu nedir gerçekten bilmiyorum. Meryem benden bir şey kalmadı bana, nefes almamın adı bile sensin. " Gözlerimi bir saniye dahi ayıramadım gözlerinden. Bir damla yaş aktı, yol buldu kendine o ok gibi kirpiklerinin arasından. Görmeye tahammül edemediğim yaşı hızlıca silip yanağını okşadım. Sessizce birbirimize baktık birkaç dakika.

 

"Bana bir cevap vermeyecek misin zifir gözlü melek? " Olumsuz bir cevap almaktan duyduğum korku sızım sızım sızlatıyordu her bir hücremi.

 

"Beraber öğrenelim her harfini, her kelimesini. " Yüzünde ay gibi bir gülümseme yer edinirken sımsıkı sarıldım ona. Yüreğimin içine saklamak istedim onu. Derince aldığım nefesle binlerce kez şükrettim. Ömrüm olduğu sürece ona dünyanın bütün mutluluklarını yaşatacağım. Mutluluğumu anlatacak tek kelime bulamıyorum, her şeyin adı Meryem'di o da artık benimdi...

Loading...
0%