@eelliiffiippeekk
|
Meryem...
Verandada oturmuş bahçede oyun alanında oynayan çocuklarımızı izleyen kocamın yanına oturdum elimdeki çörekotu yağıyla. Sol elinde hafif titreme vardı hâlâ, bunun için annem şifa ayetlerini yetmiş kez çörekotu yağına okuyup ellerini onunla ovmamı söylemişti. Bir aydır düzenli olarak yapıyordum bunu, epey iyi gelmişti.
Tuttuğum eline biraz getirdiğim çörekotu yağından döküp ovmaya başladım. O kadar mutluydu ki gözlerinin içi parıldıyordu. Dudağının kenarında hafif bir tebessümle bakarken kendime engel olamayıp güldüm.
"Niye öyle bakıyorsun? "
"Nasibimin güzelliğine bakıyorum. " Ben gülerken o da içten bir tebessümle bana bakmaya devam etti.
O sırada gözlerini zor açık tutan Ceren dışarı çıkmadan içerden seslendi. Işık onu epey rahatsız ediyordu.
"Meryem mavi renkli ağrı kesiciler neredeydi? " Sabahtan beri baş ağrısından gözlerini açamıyordu.
"Geldim canım! " Hızla ayaklanıp içeri gittim. Daha önce kaldırdığım ilacı bir bardak suyla birlikte sandalyeye çökmüş Ceren'e verdim. İlacı içip inleyerek ayaklandı.
"Ben yatıyorum. " Ayaklarını yerden süre süre yürüdü.
"Tamam ama beş dakika dolan sonra yat, sağ tarafın üzerine yat daha çabuk etki eder ağrı kesici. " sabahtan beri içtiği kaçıncı ağrı kesiciydi bu saymadım.
"Tamam. "
O sırada masanın üstünde çalan telefonumu elime almamla gülümsedim. Ali Abi arıyordu. Açtığım telefonu hemen kulağıma koydum.
"Abim! " O sırada Ceren'in gidemeyip duraksadığını farkettim.
"Meloşum! Neler yapıyorsunuz? "
"Ne yapalım abim aynı değişen bir şey yok ev, hastane arası mekik dokuyoruz. Siz neler yapıyorsunuz? "
"Aynı, iş güç uğraşıyoruz. "
"Dedem nasıl? "
"İyi iyi! Çok şükür bir şeyi yok ama yerinde durmuyor biliyorsun dedemi. Mehmet Abi, çocuklar nasıl? "
"İyiler hamdolsun! Mehmet her gün bir öncekinden daha iyi oluyor, Yavuz yürümeye çalışıyor, Ömür yeni huylar çıkarıyor, Ceren sabahtan beri baş ağrısıyla uğraşıyor, bense hepsiyle uğraşıyorum. "
"Hayırdır nesi var Ceren'in? " Sesinin tonunun değişmesi beni gülümsetti. Bunlar beni aptal mı sanıyordu? Bal gibi ikisinin birbirine ilgisi var! Ceren'e söyleyecek oldum hemen kestirip attı. Annem abimle konuştu, o da hemen reddedip konuyu kapattı.
"Migreni tuttu yine, gözlerini zor açıyor. "
"Hastaneye gitseydi ya! "
"Laf mı dinliyor! Söylüyorum ama gitmiyor, gel ben götüreyim diyorum uğraşamam diyor. Hani kendi de doktor ama uğraştırıyor işte. "
"Laf mı dinler o! " Ah nasılda yakınarak söylüyordu. Gülmemek için kendimi zor tuttum çünkü arkamda Ceren duruyordu.
"Şöyle lafını dinletecek bir koca bulacağım evlendireceğim! Kocası çeksin nazını. " Hem şakasına, hem de bir parça korkutmak için söylemiştim bunu. Belki bir şey yapardı da aralarında bir şey olurdu. Ali Abi'den ses çıkmayınca telefonu kulağımdan çekip baktım kapandı mı diye ama hâlâ açıktı telefon.
"Abi? "
"Burdayım, kalem düştü de onu aldım. " Nedense hiç inandırıcı gelmemişti.
"Ee siz ne yaptınız, babaannemin bulduğu kızı beğendin mi? Oluru var mı? "
"Ne kızı? " Birazda Ceren'i korkutmaktan zarar gelmezdi.
"Babaannem senin için çok güzel, hanım hanımcık bir kız bulmuş, öyle dedi Fatıma. Sana gösterdiler sandım o yüzden sordum. " Fatıma bir kızdan bahsetmişti ama annem hal ve tavırlarını pek beğenmediği için babaannem vazgeçmişti.
"Yok... Kimse bir şey demedi. Meloşum biraz işim var sonra konuşalım olur mu? " Bayağı bozulduğu sesinden anlaşılırken gülmemek için dudağımı ısırdım.
"Olur abim sen işlerine bak. Ama bak kızı beğenirsen bana da haber ver. "
"Görüşürüz. " Kapattığı telefona bakıp kıs kıs güldüm. Yüz ifademi düzeltip döndüğüm Ceren sanki donmuştu.
"Sen yatmamış mıydın? " Soruma zor toparladı kendini.
"Sen biraz dolan dedin ya dolanıyorum işte. " Beni tersler gibi verdiği cevaptan sonra o az önce ayaklarını zor yerden süren Ceren'in yerine hızlı adımlarla odasına giden bir Ceren geldi. Kendimi tutamayıp kıkır kıkır güldüm sevinçten. Olacaktı inşaallah!
Aynı sevinçle çocuklarıma ve babalarına yemek hazırladım. Yemek hazır olduktan sonra sofrayı hazırladım. Çocukları almak için bahçeye çıktığımda Mehmet de oyun alanına girmiş çocuklarla birlikte oyun oynuyordu. Verandanın çitlerine dayanıp onları izledim bir süre.
Şu güzel manzaranın benim olması ne büyük bir nimetti! Gözlerimi usulca yumup en içten şekilde şükrettim. Gülümseyerek yanlarına vardım.
"Yemek hazır. Daha hastaneye de gideceğiz oyuna ara mı verseniz? " Mehmet, Ömür'ü kucağına alarak diğer eline aldığı koltuk değneğiyle ayaklandı. Üzerinden eğildiğim oyun alanı korkuluğundan Yavuz'u kucakladım. O sırada bizi izlediğini farkettiğim yan komşumuza gülümseyerek seslendim.
"Bayan Katerina, nasılsınız? "
"İyiyim teşekkür ederim. " Çocukları bahçeye her çıkardığımda verandaya oturup çocukarı izliyordu. İki kızını, torununu ve damadını kızının evinde çıkan yangında kaybetmişti. Gözlerinde keder vardı her zaman.
"Yemek yiyeceğiz, bize eşlik etmek ister misiniz? "
"Çok naziksin ama eşim uyuyor uyandığında beni göremezse endişelenebilir. "
"Peki o zaman fazla ısrar etmeyeceğim. " Bana gülümseyerek başını hafifçe salladı.
Sık sık onu ve felçli eşini ziyaret etmeye çalışıyorum. On bir yıldır felçli olan eşine çok iyi ve temiz bir şekilde bakıyordu. Düzenli olarak onu dışarı çıkarıp gezdiriyor, kontrollerini hiç aksatmadan yaptırıyordu. Babamın arkadaşlığı sayesinde eşi dört ay önce müslüman olmuştu.
Babam ingilizce bilmemesine rağmen onunla arkadaşlık etmişti telefonun çevri özelliği sayesinde. Babam ona türkçeyi, o da babama ingilizceyi öğretmeye çalışmıştı, epeyde ilerletmişlerdi. Babamın namaz kılmasından çok etkilenmişti, babamdan ona İslam'ı anlatmasını istemişti. Sonrasında da İslam'la şereflenmişti çok şükür.
Geldiğim mutfakta babası kızımı mama sandalyesine oturtmuş onun için hazırladığım püreyi yediriyordu. Kucağımdaki oğlumu mama sandalyesine yerleştirip püre yaptığım sebzeleri yedirmeye başladım. Çocuklarımın karnını doyurduktan sonra Mehmet'e yemek servis edip Ceren'i yemek yemeye çağırmaya gittim. Odasının kapısını tıkırdatıp açtım.
Yatakta görmeyi beklediğim Ceren ayakta camın önünde dikiliyordu. Çok şaşırsam da dile getirmeden ona tebessüm ettim.
"Sofra hazır, hadi gel bir şeyler ye. " Başını hafif iki yana sallayarak yüzünü tekrar cama çevirdi.
"Hiç aç değilim, siz yiyin. " o sırada komodinin üzerindeki telefonu sessizde olsada titreşimde çalmaya başladı. Gözümün takıldığı telefonun ekranında isim yazmasada numara tanıdıktı. Ali Abi'nin numarasını mı silmişti o? Bak hele bak. Dur daha ne göreceğiz.
"Sabahta bir şey yemedin ama. "
"Meryem gerçekten yiyebilecek durumda değilim. "
"Tamam, hastaneye gidelim o zaman. Abinin kontrolü var hep beraber gidelim. "
"Ben çocuklara bakarım siz gidin iyiyim ben, başımda ağrımıyor artık. "
"Bir kere de laf dinle ama değil mi? "
"Zorlama beni Allah aşkına! "
"İyi öyle olsun bakalım. " Yavaşça odasının kapısını çekip çıktım. Acaba fazla mı ileri gittim korkutayım derken.
Mehmet ile yemeğimizi yedikten sonra çocuklarımı uyutup halalarına bıraktım. Biz dönene kadar uyanmazdı. Ceren de biraz yalnız kalmış olurdu. Ben arabanın anahtarını alırken Mehmet merak ettiği kardeşini sabahtan beri bilmem kaçıncı kez kontrol ediyordu.
"Bu kız inadında kime çekti bilmiyorum ki? " Kendi kendine söylenen kocama güldüm. O da Ceren'i ikna edememişti bir türlü.
"Bırak biraz yalnız kalsın belli ki ihtiyacı var. Hatta tatile gitsin kaç gün biraz kendisiyle kalsın. " Mehmet de bana hak verirken birlikte çıktık.
...
Sekreterin eşliğinde doktorun odasına geçtik. Beklediğimiz doktor birkaç dakika sonra geldi. Mehmet'in rahatça bastonuyla ayaklanmasına şaşkınlıkla baktı gülümseyerek.
"Her gün bizi daha fazla şaşırtıyorsunuz Mehmet Bey, çok iyi gördüm sizi. "
"Çünkü iyileşmek için çok güzel sebeplerim var. " Çok güzel sebeplerim derken bana gülümsemesine doktorda gülümseyerek yerine geçip oturdu. Doktor elindeki dosyayı karıştırıp arkasına yaslandı.
"Bilgimiz dışında kan takviyesi mi yaptırdınız? " Doktorun sorusuna ikimiz birbirimize baktık.
"Hayır, bir sorun mu var? " Mehmet'in temkinli tavrına doktor bir kere daha önündeki kağıtları karıştırdı.
"İki ay içinde bu denli bir iyileşme mümkün değil. "
"Sonuçların ne derece iyi olduğunu bilmiyorum, sizden öğrenmeye geldik. Sizin verdiğiniz tedavinin dışına çıkmadık. "
"Bir yıllık tedavide alamadığımız sonuçları iki ay içinde nasıl oluyorda görebiliyoruz sabit tedavinize rağmen. " O an ikimiz birbirimize bakıp gülümsedik. Doktor ne olduğunu anlamadan bakarken doktorların başaramadığını annem başarmıştı.
"Aslında alternatif bir tedavi daha aldım diyebilirim. Sizin kabul etmediğiniz bir tedavi. "
"Nasıl? " Doktor bir parçada kızarak sormuştu.
Duruşumu düzeltip doktora döndüm.
"Hatırlarsanız annem bazı karışımlar yapmıştı ama siz Mehmet'in kullanmasına izin vermemiştiniz. İşte sizin bir yılda yapamadığınızı annemin o karışımları iki ayda yaptı. "
"Nasıl? Anneniz sihirbaz değilse bu mümkün değil. " Doktorun şüpheci bakışları üzerimizde dolanırken Mehmet konuştu.
"Doğru. Taburcu edildiğim günden beri kullanıyorum şifa diyin, mucize diyin, sihir diyin ne derseniz diyin ama beni her gün bir öncekinden daha iyi yapıyor. " Doktor gözlüklerini çıkarıp başını iki yana salladı.
"İnanmak çok güç! Diğer yandan verdiğimiz zehire bağışıklık geliştirmiş olmanız bunu mümkün kılıyor ama bu kadar kısa sürede asla karşılaşmadığımız bir durum. Ki durumunuzu bilmesem, tedavinizi ben yapmasam bunlar başkasının sonuçları diyeceğim. Kelimenin tam anlamıyla bir mucisesiniz. Kan değerleriniz, fiziksel gelişiminiz inanılmaz derecede iyiye gidiyor ve tıbben açıklayamıyoruz. Kusura bakmayın çok şaşkınım. "
Derince bir nefes alıp tüm benliğimle şükrettim.
"Eski sağlığıma ne zaman kavuşabilirim? "
"Bu hızla iyileşmeye devam ederseniz bir mucize daha gerçekleştirip bir buçuk iki yıl kadar bir sürede tamamen iyileşebirsiniz. "
"Çok uzun bir süre. " Mehmet'in beklediği cevap bu değildi sanırım.
"Zehirlendiğiniz zehir kendini sürekli olarak tekrarlayıp çoğaltıyor, onun çoğalmasını durdurmak için başka bir zehirle ancak kontrol altında tutabiliyoruz. İlk gözünüzü açtığınız zaman ki durumunuzu değerlendirdiğimizde yedi yıl gibi bir sürede tedavinizin tamamlanmasını ön görüyorduk ama verdiğimiz zehire bağışıklık kazanmanız yarı yarıya tedaviyi kısaltacaktı. Şu an ki durumunuzu değerlendirdiğimizde hâlâ inanamasamda çok hızlı bir iyileşme sağlıyorsunuz. Böyle devam ederse sağlık gelişiminiz bir buçuk, iki yıl gibi bir zaman sonra eski sağlığınıza kavuşmuş olacaksınız. "
"Şikâyet etme şükret diyorsunuz yani. "
"Kesinlikle şükretmelisiniz! "
"Bencede! " Mehmet bana bakıp tebessüm etti.
"Zehirin dozunu artıracağız, ilk birkaç gün zorlanacaksınız sonrasında yeniden daha iyi olacaksınız. " Doktor detaylı bir şekilde neler yapacaklarını anlattı. Annemin yaptığı karışımları mutlaka görmek istediğini söylemişti. Yeniden reçete ettiği ilaçlarla oradan ayrıldık.
Sonrasında fizyoterapi kliniğine de uğrayıp Mehmet'in yapılması gereken kontrollerini yaptırdık. Genel olarak durumu iyiydi ve doktorları son derece memnundu.
...
Aldığımız güzel haberlerin ardından güzel güneşli günün nimetinden faydalandık. Birlikte ilk defa dışarda vakit geçirdik, tabi aklımın yarısı çocuklarımdayken. Sık sık mesaj attığım Ceren çocukların hâlâ uyuduğunu söylüyordu.
Oturduğumuz bankta kolunu bana saran Mehmet'in göğsüne başımı yasladım. Gölette yüzen ördek ve yavruları çok güzeldi.
"Ulan bir buçuk yıl nasıl geçecek? " Kendi kendine söyleniyor gibiydi.
"Sen hâlâ orda mısın? " Ona çevirdiğim yüzümü okşadı. Yanağımı okşayan parmağı dudağımın kenarında usul usul dolandı.
"Ben oradan çıkamıyorum ki sen bu kadar güzelken. " Kasteddiği şeyle gözlerimi kaçırdım. "Hakettiğin gibi bir eş olamadığım yetmiyormuş gibi birde bir buçuk yıl... " Çattığım kaşlarımla sözünü kestim.
"O ne demekmiş öyle! Ben seninle evlenirken bilmiyor muydum durumunu? Ömrümün sonuna kadar eşsiz kalmayı göze alıp evlendim seninle yaşama ihtimalin dahi yokken. Değil bir buçuk yıl bir ömür beklerim ben seni tek bir gün, tek bir kere bile şikâyet etmeden. "
"İnsan nefis taşır ya zifir gözlü meleğim. "
"Onunda çaresi var; oruç tutarız. "
"Sende çareler tükenmez mi? "
"Tükenmez. Benim adım Meryem bende çare tükenir mi hiç! "
"Sen canımdan öteye cansın biliyorsun değil mi? " Gülümseyerek başımı bir kere daha göğsüne yasladım.
"Bilirim elbet, bilmez olur muyum hiç! Aynı şeyi bende hissediyorum çünkü. " Sıkıca sarılıp örtümün üzerinden öptü.
...
Çocuklarla birlikte oyuncaklarla oynayan babalarını kapının pervazına dayanıp izledim. Şu gülüşlerine her gün daha fazla aşık oluyorum. Gülmek bir insana bu kadar mı yakışırdı? Zati güzel bir yüzü vardı, gülümseyince bakmaya kıyamıyor, diğer yandan da gözlerimi alamıyorum.
Nasıl da güzel ikisinin birbirinden bağımsız oyunlarına ayak uyduruyordu. Gözleri bir an bana döndü. O güzel gülüşüyle bakarken kalbim göğüs kafesime sığmaz oldu. Bir taraftan çocuklarla ilgilenip diğer yandan bana bakıp bakıp gülüyordu. Derin bir iç çekişle ona bakmaya devam ettim. Benimleydi ama ona olan hasretim her gün büyüyor.
Harbi bir buçuk yıl nasıl geçecekti...
"Aile var aile! " Arkamdan geçerken konuşan Ceren'e döndüm.
"Deliye bak, ne olmuş? " Bende arkasından mutfağa yürüdüm.
"İşveye, cilveye bak birde ne olmuş öyle mi? " Dolaptan aldığı malzemelerle sandiviç yapmaya başladı.
"Gören ne oldu sanacak, kocamla çocuklarımı izliyordum alt tarafı. "
"Gördük, gördük! Karşı ki dağlar yıkıldı da az daha altında kalıyorduk. "
"Allah iyiliğini versin! " İkimiz birlikte gülerken o sırada bir çığlık koptu. İkimiz pencereye koştuk hemen. Bayan Katerina çığlık çığlığa bağırıp yardım istiyordu. İkimiz hemen koşarken Mehmet bizden önce dışarı çıkmıştı bile.
"Meryem sen çocuklarla kal! " Diyen Ceren abisinin arkasından yetiştiği Bayan Katerina'yı sakinleştirmeye çalışırken sanırım kocasıyla ilgili bir sorun vardı.
Hemen içeri dönüp oyun alanının çitlerini açıp, kurdum. Oyuncaklarıyla birlikte çocuklarımı içine koyup anahtarımı aldım.
Bayan Katerina'yı o halde yalnız bırakmak içime sinmiyordu. Çocukların karnı tok, altları temizdi. Uyku saatlerine de daha vardı oynar, sesleri çıkmazdı.
Koşarak çıktığım evden yetiştiğim yerde ateş vardı. Ceren'in müdahale ettiği yaşlı adam son nefesini veriyordu. Şahadet parmağı havada, gözleri geriye bakıyordu. Bayan Katerina'yı, Mehmet sakinleştirmeye çalışıyordu. Yanına gittiğim Bayan Katerina'nın elini tuttum. Çaresizce baktı gözyaşları içinde.
Sağlık ekibinin gelişiyle Ceren yaşlı adamı onlara bıraktı durumunu özet geçerek. Hızlı bir müdahaleyle alıp götürdüler adamcağızı. Ceren, Bayan Katerina'yı yalnız bırakmamak için onunla giderken Mehmet ile eve döndük.
Birkaç dakika içinde olup bitmişti her şey. Ama Yusuf Amca'nın buradan dönüşü yoktu belliydi. Her ne kadar yaşam destek ünitesine bağlayıp götürselerde ölüm haberini almamız çok sürmeyecek gibiydi. Müslüman olmadan önce ki adı Joseph'di, müslüman olduktan sonra adını değiştirmek istemişti, babam hem kaybettiği amcamdan, hem de ismine benzerliğinden Yusuf demişti. O da kabul etmişti hemen. Babamın kardeşinin adını önermesi onu da çok mutlu etmişti. İkisi arasında çok büyük ve güzel bir bağ oluşmuştu.
Kardeşlik sadece kan bağıyla olmuyordu, aynı dili dahi konuşmayan iki kişi can bağıyla kardeş olmuşlardı.
Eve gelir gelmez oyun alanında oynayan çocuklarımı kontrol edip ikisini sıkı sıkı öptüm. Sebebini bilmediğim bir fırtına dolanmaya başladı yüreğimde. Döndüğüm Mehmet derince aldığı nefesi sıkıntıyla verdi. Aramızdaki iki adımlık mesafeyi kapatıp ona sarıldım. O da bana sarıldı. Şahit olduğum o kadının çaresizliğini Allah kimseye yaşatmasın. Bayan Katerina'nın eşini ne çok sevdiğini kaç kez ağzından duymuştum. Rabbim korusun ben aklıma bile getirmeye korkuyorum.
O an ağlamaya başlayan kızımıza döndük ikimiz birden.
"Baba... " Babasına ellerini uzatıp ağlayan kızıma hayret ettim. Babasını kıskanıyordu bana sarıldığı için. Mehmet hafif bir tebessümle eğilip Sarı Papatya'mı kucağına aldı. O küçük gözlerinden patır patır dökülen yaşlara inanamadım. Babası gözyaşlarını silerken o da sakinleşti. Gülümsemeden edemedim. Tuttuğum küçük elini öptüğümde elini elimden çekip babasının boynuna sardı. Mehemet ona sarılıp saçlarını birkaç kez üst üste öptü.
"Şuna bak hele! Senden önce ben vardım küçük hanım. " Yanağını severek sıktım azıcık. "Dokuz ay karnında taşı, eziyetle dünyaya getir, emzir, bak, büyüt ama o baba delisi olsun. "
"Hışş anneme laf yok, o benim kıymetlim! " Babası sevgiyle saçlarını okşarken gülücükler saçmaya başladı küçük hanım. Ciddi ciddi tam baba delisiydi Sarı Papatya'm. Oyun alanındaki varlığı, yokluğu bir oğluma döndüm, dünya umrumda değil peluş oyuncaklarla oynuyordu. Ayıcığı bir ısırıyor, bir üzerine yatıyordu. Allah'tan kardeşinin uçuk, kaçık huylarına benzemiyordu huyu.
"Yerim ben seni! " Bana kıkır kıkır gülerek tekrar ayıcığın kolunu ağzına sokup ısırdı.
...
Bitmiş, tükenmiş Bayan Katerina'nın ayakta duracak hali yoktu. Annemin destek olma çabaları ona bir parça iyi geliyordu. Annem ile babam dün gelmişlerdi, Yusuf Amca babamın onu yıkamasını babama vasiyet etmiş meğerse. Babam yetişip cenazesini yıkadı, onu bir müslümana yakışır şekilde defnetti. Ama çok üzülmüştü babam, gözlerinde amcamı kaybettiği günkü hüzün vardı. Teselli edecek kelime bulamıyorum bazen.
Bayan Katerina'nın yeğeninden başka kimsesi yoktu, o da bugün gelebilmişti ancak. Ama bizden çok hazetmediği hâl ve tavırlarından belliydi. Müslüman oluşumuzdan ve amcasının müslümanlığı seçmesinden son derece rahatsız olduğunu dile getirmekten de çekinmemişti. Onunda adının aslı Meryem'di ama gel gör ki onunla aynı adı taşıyan benden ve ailemden nefret ediyordu Mary.
Bayan Katerina'nın biraz dinlenmesi için onu odasına geçirdim. Yanında kalmayı teklif etsemde kabul etmeyip yalnız kalmak istediğini söyledi. Onu yalnız bırakıp annemin yanına döndüm.
"Anneciğim, bizde gidelim istersen burda yapacak bir işte kalmadı hem. " Evi temizleyip yemek yapmıştım yaslı haliyle Bayan Katerina uğraşmasın diye. Annem başını hafifçe sallayıp ayaklandı.
"Bir daha gelmezseniz sevinirim. " Döndüğüm Mary kollarını göğsünde kavuşturmuş yüzünde iğrenç bir ifadeyle bakıyordu. Bu kızı gördüğümden beri içimde ne olduğunu anlayamadığım bir his var iyi mi, kötü mü bilmiyorum ama hayırlısı bakalım.
"Bayan Katerina bizim komşumuz ve dostumuz, onu yalnız bırakacak değiliz. Gelip gidişimizi sana da soracak değiliz. "
Anneme yol gösterip çıktık birlikte.
"Ne dedi o kenafir suratlı? " Allah'tan annem ingilizce bilmiyordu.
"Önemli bir şey demedi anneciğim. " Annemi geçiştirip beraber eve döndük.
Annem içeri girer girmez yine aldı kucağına torunlarını hepimizi unuttu.
"Babam nerde? " Ceren elindeki telefonundan başını kaldırıp bana cevap verdi.
"Odasında Kur'an okuyor. " Başımı sallayıp arka tarafa doğru gittim. Odasının kapısını hafif parmaklarımın dışıyla tıkırdattım.
"Gelebilir miyim babacığım? "
"Sadakallahülazim. Gel kızım gel. "
"İyisin inşaallah? " Rahlenin yanına diz çöktüm.
"Daha iyiyim. " Ruhunun yorgunluğu gözlerinden belliydi.
"Sana bir kahve yapayım mı? "
"Olur güzel kızım. " Tuttuğum elini öperek gülümsedim ona. O da o eşsiz merhametiyle bana gülümseyip yanağımı okşadı. Ayaklanıp mutfağa geçtim. Aldığım cezvede karıştırdığım kahveyi ocağa aldım. Belime dolanan kocamla yerimden sıçradım.
"Korkuttun beni. " Gülümseyerek sırtımı göğsüne yasladım. Yanağımdan öperek kulağıma fısıldadı.
"Birde kızıma laf ediyor babacı diye, demiyor ki anasına çekmiş. " Hafif ona dönüp gülümsedim.
"Bak bu doğru. Bir şey de gözünden kaçsın! " İkimiz gülüşürken annem mutfağa giriverdi. Mehmet benden uzaklaşıp ensesini kaşırken annem bizi görmemiş gibi davrandı. Utancımdan yerin dibine girdim sandım. Mehmet arkasına bakmadan mutfağı terkederken pişen kahveyi fincana doldurup firar ettim tabiri caizse.
Gün boyu annemin yüzüne bakamzdım herhalde.
... Beni görmek isteyen Bayan Katerina'nın evine gittim çocuklarımı anneme emanet ederek. İki gündü kimseyle görüşmek istememesinden dolayı onu görmemiştim.
Çaldığım kapıyı Mary açtı. Beni görmekten pek memnun olamasada yengesinin isteği üzerine kapıdan çekildi.
Koltukta oturmuş kocasının tekerlekli sandalyesine hüzünlü gözlerle bakan Bayan Katerina'nın yanına yaklaştım
"Daha iyisiniz umarım. "
"Alışamıyorum. Onun yokluğuna alışamıyorum. "
"Tahmin edebiliyorum. Sabırlı olun lütfen Allah dayanacak güç verecektir. "
"Allah! " bir süre sustu. "Allah'ı tanımak istiyorum. O, inandığım tanrı kavramından çok farklı. Huzur ve eşsiz bir güzelliğin kaynağı olduğunu kendime çok zor itiraf edebildim. " Aklımdan inanılmaz fikirler geçiyordu, acaba müslümanlık kalbine düşmüş müydü?
"O huzuru tanımanız için elimden gelen her şeyi yaparım. "
"Yusuf müslüman olmamı çok istiyordu. " İlk defa kocasından Joseph diye değil Yusuf diye bahsediyordu. "Bıkmadan, usanmadan her an İslam'ın ne kadar eşsiz olduğundan söz ediyordu. Merak ettim, onu bu kitaptan alıkoyamayan şey ne diye merak ettim, iki gündür babanın ona hediye ettiği kutsal kitabınızı okuyorum. Okudukça acımın hafiflediğini hissediyorum, özellikle bir kısım var ki onu okumaktan kendini alamıyorum. "
Sehpanın üzerinde duran Kur'an'ı Kerim'i açıp bana gösterdi.
"Bu kısım acımı hafifletiyor. " Dediği kısım İnşirah Suresi'ydi. Gülümseyerek baktım. Ne büyük bir mucizeydi Kur'an'ı Kerim.
"Siz derdinizin devasını bulmuşsunuz zaten daha fazla vuslatınızı ertelemeyin. "
"Ne yapmam gerek. " Gözlerinde bir umut parıltısı vardı
"Size öğretmemi ister misiniz? "
"Evet, tüm kalbimle istiyorum! " Gözyaşları ardı ardına döküldü. Ellerini sıkıca tuttum.
"Benden sonra tekrar edin o vakit. Eşhedü en la ilahe illallah, "
"Bunu biliyorum, Yusuf her gece bunu okurdu. Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü. " Sonunu ben tekrar etmeden o söylemişti. Hıçkırıklara ağlamaya başladı. Ona sarıldım sıkıca gözyaşlarıma engel olamadan. Belliki daha önceden benimsemişti ama kabullenmesi ancak yaşadığı büyük kayıpla olmuştu.
"Allah mübarek etsin. Sizin adınıza gerçekten çok sevindim. "
"Budan sonra nasıl yapmam gerekiyor hiçbir şey bilmiyorum, bana yardımcı olur musun lütfen? " iki eliyle hızla gözyaşlarını sildi.
"Elbette! Büyük bir sevinçle size yardımcı olurum. "
"İlk bir şey öğrenmek istiyorum. " Ona başımı sallayıp ne sormak, öğrenmek istediğini sormasını bekledim. "Gusül abdesti almayı öğretir misin ilk, Yusuf onu çok seviyor ve önemsiyordu. Onu tüm sıkıntılarından arındırdığını söylüyordu. "
"Elbette! " ilk gusül abdesti almayı öğrenmek istemesi beni o kadar mutlu etmişti ki tarif edecek kelime bulamıyorum.
O kadar müthiş bir şeye şahit olmuştum ki az önce hayatımın en güzel ve önemli anlarından biri olmuştu.
Önce gusül abdesti nasıl alınır onu detaylıca anlatıp nasıl yapacağını tek tek gösterdim. Ben onu odasında beklerken yıkanıp gelmesi biraz sürmüştü. Yardımcı olmak istesemde kabul etmemiş, kendi halledebileceğini söylemişti. Üzerini giyinip kocasının olurda bir gün müslüman olursa diye takması için aldığı başörtüsünü takmasına yardım ettim.
Hıçkırıklarla ağladı örtülü yansımasına bakarken. Sakinleştikten sonra ona İslam'ın gerektirdiklerini anlattım. Birçok şeyi biliyordu hatta Fatiha Suresi'ni dahi ezbere biliyordu. Kocası her gün sesli bir şekilde okuyormuş bu yüzden farketmeden ezberlemiş.
Bununla beraber namaz nasıl kılınır, neler okunur onu öğrenmek istedi. Ona namazı, okunacak ayet ve duaları tek tek gösterdim. Çok istekli bir şekilde ne öğrettiysem her şeyi daha önce kocasından da gördüğü, aşina olduğu için çok zorlanmadan kavrayabiliyordu.
Çok önceden öğrenmeye başlamıştı İslam'ı ama kabullenmesi yeniydi.
Bayan Katerina'yı gösterdiğim kıble ve seccadesiyle onun istediği üzerine yalnız bırakırken Mary bundan çok hoşnut değildi.
"Sizleri şikayet edeceğim misyonerlik faaliyetleri yürüyorsunuz ailecek! " Öfkeden dönen gözleri bana nefretle bakıyordu.
"Herhangi bir faaliyet içinde değiliz ne ailem ne de ben! İslam ile şereflenmek amcanın ve yengenin nasibinde vardı, sende kendine bir iyilik yap doğru yolu en azından araştır. "
"Asla! Size hakettiğinizi vereceğim bekleyin ve görün! Bu da suçunuzın delili! " Eline aldığı Kur'an'ı Kerim'i yere fırlatmaya niyeylenmişti ki tuttuğum bileğini ters çevirip diğer elimle elindeki Kur'an-ı Kerim'i aldım. Bileğini o kadar sert tutuyordum ki neredeyse kıracaktım.
"Aklından bile geçirme o aklını alırım!Benim adım Meryem! İnandığınız peygamberin annesinin adı ve sende benimle aynı ismi taşıyorsun neden biliyor musun? Çünkü biz Allah'ın gönderdiği tüm peygamberlere inanırız buna Hz. İsa'da dahil. Sizden daha çok sever, daha fazla saygı duyarız ona, annesine ve soyuna! Ne ona ne de getirdiği kitaba asla saygısızlık etmeyiz her ne kadar aslından uzak, bozulmuş bir kitap olsada. Adınız kadar iyi biliyorsunuz saygısızlık ettiğiniz kitabın son kutsal kitap olduğunu ama kabullenmek istemiyorsunuz. Dünyanın bütün profesör ve bilim adamlarını bir araya toplayıp o saygısızlık ettiğin kitapta tek çelişki bulmaları için seferber etseniz yarısı müslüman olur, yarısı aklını yitirir düzeni ve taşıdığı ilimden. Haddini bil! " Tuttuğum bileğinden geriye doğru ittirdim elimi çekerek.
"Bunun hesabını vereceksin! O çok güvendiğin kitabının ne büyük bir altatmaca olduğunu ben ıspatlayacağım! " Gülerek elimdeki Kur'an-ı Kerim'i ona uzattım.
"Sana söz veriyorum tek bir ayetinde, tek bir çelişkili ve ya yanlışlık bul sana söz veriyorum ben senin dinine geçeceğim. " Az önceki öfkesi yerini şaşkınlığa bırakırken bana tuhafça baktı.
"Bulacağım, sende sözünü tutacaksın! "
"O kitabın her ayetini ezbere biliyorum, sen okumaya başla seninle bambaşka şeyler konuşacağız. Sözüm söz, al! " Benim güvendiğim kusursuz bir ilimdi ama o şu an için bunu anlayamazdı. Güvenime hayret ettiği belli elimden aldı Kur'an'ı Kerim'i.
"Bulacağım! " Söylediğine inancını kırdığımı gözlerinde görebiliyordum.
"Bulacaksın, emin ol bulacaksın! " Onu arkamda bırakarak evden çıktım. Mary'i gördüğüm her an içimde oluşan o his şimdi beni gülümsetiyordu. Bu kızın nasibinde İslam var, hissediyorum.
|
0% |